Bu makro seviyede yaşananlar, giderek bir sistem tartışması halinde önümüze geliyor.
Peki, Trump ile başlayan tarifeler ve ticaret savaşı eksenli konu, acaba hukuku da içine alan bir sistem tartışması mı?
Her ülke ve şirket için ticaret hukuku olacak, ama bu kimin geliştirdiği hukuk olacak?
Dünyaca kabul gören, emniyetli, yatırıma elverişli şartları sağlayan model hangisi?
Eğer bu şartlar yeterince sağlanamıyor ise büyük güçler birbirleriyle savaşa mı tutuşurlar?
Burada, ulus, devlet, demokrasi, liberal düşünce, gibi kavramlar üst üste konarak sistemsel bir analiz yapılacaktır.
Sonuçta kapitalizm kendisi için önemli saydığı sistemi ortaya çıkarmış olacağız.
Önermelerim şunlar:
Gelenekleri olan toplumlar vardır, bir de yazılı hukuku olanlar.
Yazılı hukuku olan toplumlar vardır, bir de bunu herkese eşit, harfiyen uygulayanlar (ve uygulatanlar).
Benimsenen bir yazılı hukuk, uluslararası ticaret sisteminin ve sermayenin, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik hayatın ve neticede kapitalizmin uygulamak istediği temel yapıdır.
Toplumu daha ayrıntılı özelliklerle donattığımızda karşımıza bir ulus çıkmaktadır.
Bu ulus, hukukla da geleneklerle de olabilir, ama hukuksuz yaşanamaz.
Modern ulus dediğimizde, bu tarif doğrudan bir demokratik hukuk sistemini açıklar.
Demokratik hukuk sistemine bağlı modern ulusların bir araya geldiği gelişmiş hukuka sahip uluslararası sistem ile liberallerin daha çok kazanmayı öne çıkararak işletmeye çalıştıkları basit uluslararası sistem (küreselci düzen) gün geliyor önemli bir sistem tartışmasının merkezine oturuyor.
Bugün o gündür! Hukuku gelişmiş uluslararası sistemde de basit modern ulus devletler vardır.
Sorularım şunlar:
Neden kapitalist bir kesim Londra'daki yüklü sermayesini 1913 yılında alıp New York'a yerleşti?
Neden aynı yıl, 1913'te ABD Başkanı Demokrat Partili Woodrow Wilson tarafından ABD Merkez Bankası Federal Reserve (FED) sistemi kuruldu?
Neden 1914'te I. Dünya Savaşı başladı?
Neden ABD Başkanı 1918'de dünyaya Wilson Prensipleri diye bilinen bir On Dört Nokta'yı yayımladı?
Neden Başkan Wilson 1920'de Birleşmiş Milletler'in öncüsü Cemiyet-i Akvam'ın kurulmasında büyük rol aldı?
Neden Japonlar 1941'te Pasifik Okyanusu'nun ortasında bir ada olan Perl Harbor'daki ABD donanmasına saldırdı?
Neden ABD, II. Dünya Savaşı'na girdi? [Arada çok şey yaşandı: ABD'nin uluslararası kurumların kurulmasına öncülük etmesi, Soğuk Savaş, 11 Eylül 2001 saldırısı, Bush'un Küresel İslami Terörle Savaş ilanı, ABD kaynaklı 2008 Küresel Mali Kriz, Demokrat Partili Barack Obama zamanında başlatılan Vekalet Savaşları… Bu aradakileri atlayalım ve yakın döneme gelelim.]
Neden 2019'da ABD Başkanı Cumhuriyet Partili Donald Trump iken Çin'in Wuhan kentindeki Dünya Sağlık Örgütü laboratuvarından Koronavirüs çıkıp birden dünyayı 2 yıllığına evlerine kapattı?
Neden 2021-2025 arasında Başkan olan Demokrat Partili Joe Biden zamanında ABD Merkez Bankası yüklü miktarda para bastı ve ABD Hazinesi büyük bir borç yükü altına girdi?
Neden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2014 ve 2022 yıllarında Ukrayna'ya saldırdı ve işgal harekatları yaptı?
Neden Biden, Ukrayna'ya yüklü miktarlarda askeri ve sivil yardım yaptı ve bu yardımları yapabilmek adına FED para bastı?
Neden ABD'ye önceki başkanlığında denenerek görülen ve hakkında sayısız kitap yazılan, bugün dahi eleştirmenlerce otokrat, elitist ve kleptokrat olduğu tekrarlanan Cumhuriyet Partili Trump, ikinci kez aday yapıldı?
Neden karşısında Demokratların adayı Kamala Harris vardı, kendi istedi diye mi?
Bu isimlerin dışında her iki partiden de ABD'de başka adaylar bulunamadı mı?
Neden Trump, 2025 itibariyle böylesi dikkat çekici bir Kabine ile tekrar iş başında?
Neden Trump, Putin ile anlaşmak ve Ukrayna'daki savaşın bitmesini istiyor?
Neden Trump, dünyaya ama esas hedef olan Çin'e "gümrük tarifelerini" öne çıkararak tekrar bir Ticaret Savaşı başlattı?
Neden Trump, ABD bugün bu şartlardayken, FED Başkanı Jerome Powell ile anlaşamıyor?
Neden küresel bir ekonomik kriz havası ortaya çıktı?
Neden bir tarafta İran ile nükleer silah sorunu yaşanıyor, diğer tarafta Çin ordusu Tayvan'ın etrafına mevzilendi?
Neden Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı, Komünist Parti Genel Sekreteri ve tıpkı Çin devrimlerini yapan Mao Zedung gibi Ulu Başkan unvanlı Xi Jinpin ABD'yle her şekilde olası bir savaşa hazırlanıyor?
Bugün neden dünya bir uluslararası sistem tartışması içine sokuldu?..
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ben bu soruları cevaplamayacağım. Sadece birer soru manzumesi halinde aklımızda kalsın istiyorum.
İnceleyelim… Zamanımızı 18'inci yüzyıldan başlatalım ve günümüz 21'inci yüzyıla gelelim.
Çin köklü geleneği olan bir ülke örneğiyken, İngilizler de yazılı hukuku olan ülkelere verilebilecek en belirgin bir örnektir.
Modern dönemde ülkelerin yazılı hukukları mevcuttur.
Ama bu kimin geliştirdiği hukuk sistemine aittir?
Örneğin ticaret hukukunu bazıları Fransızlardan, bazıları İngilizlerden alırlar.
İngilizler
İngilizlere bakalım.
İngilizler hukukunu, Magna Carta'yı (1215), mülkiyet haklarını, finansal düzenlerini kendileri oluşturdu, kendi hukukunu yazdı.
Elbette kendi zamanında Flamanlardan, İspanyollardan, Fransızlardan yararlandılar, karşılıklı etkileşimde oldular.
Burada da kalmadı, bu hukuku sömürgelerinde, yani değişik toplumlar içinde ve hatta rakiplerinin olduğu yerlerde uyguladılar ve genişlettiler.
İngilizler yazılı hukuklarını önemsediler. Sömürgeler de dahil olacak şekilde ticaret ağlarını genişlettiler.
Değişik coğrafyalara keşifler yaptılar, bulduklarıyla başka neler yapılabilir diye araştırdılar. Bilimi öne çıkardılar.
İngilizler, 1688 Şanlı Devrimi'ni ve ardından 1760 Sanayi Devrimi'ni yaptılar.
Kentlerini güçlendirdiler. Sistemleştikçe bunun kurallarını belirginleştirdiler.
Değişik coğrafyalarda ticaret, finans, rekabet ve ulaştırma kurallarını genişlettikçe öncü oldukları yapılara başkalarının da uymasını istediler.
Kurallar ve hukuk gelişti. Bütün bunlar modern kaidelerin öne çıkmasına sebep oldu.
Tartışma şöyle sürdü, gelenekleri olanlar ile modernleşenler arasında bir anlayış farkı oldu mu?
Geleneklerine bağlı olanlar, hızla hukuk, bilim, ticaret, finans, endüstrileşme, kentleşme alanlarındaki eksiklerini gidermek yerine, hatta bunları öz değerlerinden hareketle, dünyayla uyumlu ama özgün bir biçimde yapmaları gerekirken, İngilizleri hem suçlamayı seçtiler hem onun zenginliklerinden istifade etmenin yollarını aradılar.
Çelişkiler, aynı zamanda neyin olmamasının ipucunu da verirler…
Bugünlerden örnek verirsek, tam da bu olması gerekeni başarıyla tatbik edenleri görmek mümkündür.
Japonya veya Güney Kore gibi geleneklerine bağlı ülkeler, hızla hukuk, bilim, ticaret, finans, endüstrileşme, kentleşme alanlarındaki eksiklerini giderebildiler, hatta bunları öz değerlerinden hareketle uyumlu ve özgün bir biçimde geliştirebildiler.
Demek ki, bir işe çelişkilerden kurtularak başlamak en doğru yol!
İngilizler, Fransızlar, Hollandalılar… Denizcilikle, ticaretle, sömürgecilikle dünyaya yayılma savaşı verenlerin ellerinde hep sağlam bir hukuk metni vardı.
(Konuyu dağıtmamak için İspanyol ve Portekizlileri başka bir klasmana koyuyorum.)
Sistemli gelişmenin yolunu bilerek, değişik coğrafyalardaki kaynaklara ulaşmak ve oraları yönetmek isteyenler çok efor harcadılar.
Sonunda Amerika kıtasına ulaştılar. Amerika Birleşik Devletleri kuruldu (1776) ve ellerinde bir hukuk metni, anlayışı, kapitalist sistem, modern anlayış, bununla ilintili endüstrileşme, kentleşme, uluslaşma altyapısı vardı.
Artık sözcükler bile çok yüklüdürler…
Bu arada ulus kavramını irdeleyelim.
Bu kavram Avrupa'da 1789 Fransız Devrimi ile belirginleşti ve Sanayi Devrimi'nin de yarattığı rüzgarla tüm dünyaya yayılan temel bir anlayışı ifade etti.
Artık ulus (nasyon) ve ulusçuluk (nasyonalizm) kavramları belli bir yeterlilik hacmiyle tanımlanmaktaydı.
Bunlar, modernizmi, endüstrileşmeyi, kentleşmeyi ama en çok hukuka dayalı sosyo-politik ve politik-ekonomik ortamı esas almaktaydı.
Bunun dışındaki ulus tarifleri ise (işte burada millet tanımını da kullanabiliriz,) halen geçerliydi, kullanılmaktaydı.
Peki uluslararası sistemde varılmak istenen hedef hangi yönde olmalıydı?
Eğer ülkelerin hedefleri diğerleriyle koordinasyon ve işbirliği halinde olacak ise benzer veya asgari yöntemleri kabul etmek gerekmiyor muydu?
Sekteryan hukuk yanlış hukuktur.
Bir de muhafazakârlık konusu var.
Modern devletler, kapitalist sistemle alakalı değerleri muhafaza etmeyi seçerler.
Örneğin, ABD'de Cumhuriyetçi partililer muhafazakâr kesimdir, Amerikan toplumunun kurucu değerlerini muhafaza etmeyi benimserler.
Demokrat partililer ise yine kapitalisttirler ama bu kez küresel değerlerle gelişmeyi ideallerine koyarlar ve hedeflerinde buna uygun tanımladıkları değerler manzumesi vardır.
Onun için politik açıdan liberal düşüncededirler.
Çinliler
Çin Halk Cumhuriyeti ve Komünist Partisi, kendi geleneklerini, ideolojilerini ve egemenliklerini esas alan bir muhafazakârlık içindedirler.
Bu halk cumhuriyeti, Çin değerlerine sadık bir ulus devlettir.
Ama örneğin Uygur halkının bir Çinli gibi davranması, Komünist Parti'nin kurduğu sisteme uygun biçimde istenir.
ÇHC için devrim nedir?
Komünist Devrim (1934), imparatorluktan komünist halk devrimini yapmakla ilgiliydi, ideoloji bazlıydı.
Kültür Devrimi (1966-1976) bir iç devrimdi, canlanmayı esas aldı.
Bunlar dünyadaki sosyo-ekonomik ve sosyo-politik yaşamı değiştirecek türden olan endüstri devrimleri gibi bir devrim olmaktan çok uzaktı.
Şunu akıldan çıkarmayalım, ideolojik söylemler de sonuçta kapitalizmin çerçevesi içinde kendilerine gelişme imkânı bulabilmekteler.
Mao'dan başlayarak bugüne kadar ÇHC liderlerinin izlediği yollarda kapitalistler ile işbirliği olmadan gelişme sağlanamayacağı iyi bilinmekteydi, imkansızdı da.
(Dünyaya kapalı Ming Hanedanı Çin İmparatoru bu hatayı yaptı, Mao aynısını yapmamak için Nixon ile 1972'de görüşme yolunu seçti.)
Bu liderler, Çin ulusunu ve devletini muhafaza etmekle ilgilendiler. Bu sistemi eleştirenler ise cezalandırıldılar.
Halbuki modern demokrasiler, modern devlet teşkilleri, modern ulusçuluk, bunlar gelenekleri yok etmeye çalışmazlar.
Bunlarla ilgili kapitalizmin hedef alanlarında her türden etkileşim olur. Çünkü bunların içinde çıkar elde etmenin her yöntemi vardır.
Kapitalizm çıkarcıdır, istismarcıdır, sömürgecidir, yayılmacıdır, bütün kaynakları kendi çıkarına kullanmayı hedefler; sonuçta bazı toplumlar için planları olur ve hükümetleri, politikacıları bu nedenle kullanır, belli yerlerde hukukun aşınmasına da sebep olur.
Bütün bu çıkarcı hareketler çifte standart denen yanlı bir uygulama durumunu tarif eder.
Emperyalistler
Bu ikilem iyi anlaşılmalıdır.
Bazen mazlum milletlerin emperyalistlerle mücadele etmeleri bundan kaynaklanır.
Örneğin, İngilizler neden Çanakkale önlerine geldiler, neden İşgal Kuvvetleri Komutanlığı ile Osmanlı Devleti Başkenti İstanbul'u kendi egemenliklerine aldılar?
Fark şurada, eğer siz de büyümek istiyorsanız İngiliz ticaret hukuku bir zemindir, çünkü uluslararası geçerliliği vardır.
Ama karşı koyacaksanız, emperyalist düşüncedekiler birer düşmandır.
Düşmanlık politiktir. Ancak politika sanıldığı kadar dar bir kavram değildir. Çünkü insan politik varlıktır.
Bu ikilemi iyi çözmek, bütün dünya için, politikacıların temel görevlerindendir.
İşte bu noktada bir ulusun muhafaza ettiği değerler, bir egemenlik ve özgürlük mücadelesine dönüşebilir.
Kaybedilmemesi gereken değerler bu noktalarda vücut bulur.
Türk ulusunun "Kurtuluş Savaşı" bu manada çok değerlidir. Aslında bir şahlanıştır!
Şimdi buna tersten bakalım, çünkü bu herkes için benzer refleksleri kapsar: Her nasıl Türkler muhafaza ettikleri temel değerleriyle düşmanlarına karşı koydular ise benzer şekilde (örneğin) Çinli, Fransız, İngiliz, Rus, Amerikalı da kendi refleksle mücadelesini yapar.
Temel değerler gelişmeye engel değildir, ilerlemek için gerekli olan değerler sistemi de ana donanım paketine eklenmelidir. Konu sistemler sisteminin teşkilidir.
Muhafaza edilenler gerilemeye dönük olmamalıdır, muhafaza edilenlerle beraber özgün bir modelle ilerlemek gerekir.
Özgün olan model, aslında evrensel hukuku ve uluslararası değerleri önerir.
ÇHC, Tayvan meselesini egemenlik konusu saymaktadır, bu uğurda ABD gibi emperyalistlerle savaş etmekten bahsetmekteler, muhafazakâr düşünceleri bu merkezdedir, Tayvan adasının Çin ulusundan müteşekkil (yüzde 98) olmalarını yeter sebep görmekteler.
Ama bakın, bu husus ile ÇHC'nin uluslararası hukuku ve evrensel değerleri kabul etmesi arasında fark vardır.
Tayvan'da yaşan halk ise "Biz zaten bir ulus devletiz, Çin neden bizi işgal etmek istiyor?" diye sormaktadır.
Kim haklı mevzusu değil, bir toplumun kendi kaderini tahin hakkı meselesi, yani self-determinasyon.
Buradan bakarsanız Doğu Türkistan ve Tibet halkları da self-determinasyon ile kendi kararlarını verebilmeliler.
Konumuza dönelim, çünkü emperyalist bakış açıları ve sonuçları çok dallı budaklıdır.
Burada da aradığımız, modern uluslararası sistemin ve kapitalizmin geliştirdiği bir yapı biçimidir.
Toparlarsak, insanın olduğu yerde her türlü konu ve sonuç mevzubahistir.
Mesele kim neyle ilgileniyor, nereye varmak istiyor, bunu bilebilmektir.
İşin başından beri hukukun ve insani değerlerin yükseltilmesine dönük konuları irdelerken, bunların içinde yer alan hukuk sistemi tartışmasını analiz etmekteyiz.
Konumuz, kendi insanımızı ve tüm insanlığı geliştirmek için ne yapabileceğimizi düşünmektir.
Peki gelişmek ne demek?
İnsanlığın geliştiği yeri tarif etmekle ilgili sorunu olanlar var ise bunlar bugün bizim konumuzun dışındakilerdir.
Amerikalılar
Bundan sonraki örnekler için İngilizleri değil, Amerikalıları kullanabiliriz.
Amerikalıların elindeki hukuk elbette İngiliz hukuku ve kapitalist sistem için gerekli idari usuller.
Amerikalılar II. Dünya Savaşı sonrasında yeni bir "uluslararası sistem" kurdular.
Hukuk ise bu sistemle yeniden geliştirildi.
Hukuk kapitalizmle birlikte gelişiyor! Temel husus bu!
Karşımızdaki örnekler, geleneklerine göre kurulmuş bir Çin Halk Cumhuriyeti ulusu ve devleti var, buna karşılık Amerika Birleşik Devletleri ise modern ulus devlet dediğimiz türden.
ABD, demokratik, hukuku gelişmiş ve modern devlet sistemine sahip.
ÇHC ise geleneksel yapısına sadık devlet sistemine sahip.
ABD'deki demokrasi, kendi içindeki kapitalistleri, hatta henüz bir sıfatı olmayanı bile kapitalist yapmayı düşünüyor, bu tür bir sistemi çeşitlendirebiliyor.
ÇHC'nin bu yeteneği var mı, tartışılır!
Mevcut zenginlik yeni değerler üretiyor, yeni değerler ise ilave sermaye birikimlerini yaratıyor…
Bunlar sosyo-ekonomik yönden liberaller ve neoliberaller, sosyo-ekonomik gelişmişlikleri yönüyle küreselciler ve ulusalcılar şeklinde olabiliyor.
Ama sosyo-politik temelde bunlar, Cumhuriyetçiler ve Demokratlar şeklinde ayrılıyorlar.
Bu bir modern devlet ve demokratik hukuk yapısı ile tarif edilen bir sistem.
ÇHC ise bir dönem sömürge, sonra Dünya Savaşı ve Komünist Devrim ile geleneksel devlet oluyor.
Komünizm bir zorunluluk olarak kabul ediliyor, çünkü geleneği koruyamaz, toprağı ve halkları zapt edemez, çok sayıda nüfus aç-susuzken bir bayrak altında tutamaz.
Sosyalizmin ve komünizmin nereden çıktığını ve nerelere yayıldığını burada tartışmayacağım.
Bunlara bir idari gereklilik olarak da bakılabilir.
Ayrıca bu dünyada Marksizm'in sahip olduğu teoriyi bihakkın uygulayabilen, küçük örnekler dışında, bir model ise olmadı.
Mümkün olabilir mi, başka bir tartışma konusudur.
Ama Sovyetler Birliği'nde Leninizm, ÇHC'nde Maoizm bir politik ve ideolojik konudur.
Bunu not edelim ve anlatımımıza devam edelim.
ABD içindeki kapitalistlerden bir kesim yoksul ve pek de modern olmayan ÇHC ile küresel ölçekte zenginleşmek adına, ekonomik alanda bir ilişki kurmanın kendilerine ve dünyaya yarar sağlayacağına inandılar.
İnandılar yerine, daha çok zengin olmanın bu yolunu tercih ettiler, demekte yarar var kanısındayım.
Amerikalılar gidip, Mao'dan itibaren, Çin'de çeşitli temaslar ve anlaşmalar yaptılar. Çin güçlenmek istiyordu.
Komünizm onları zenginleştirmemişti.
Gelenekleri, kentleri, geniş toplumu (yaklaşık 1,5 milyar nüfus), devleti, ülkesi, Çin ulusu diye tanımladıkları bir yapıları vardı, ama bunlar dünya ölçeğinde rekabet etmek, iddialı olmak için yetmiyordu.
ABD bunu gördü ve onlara yetecek olanın yolunu önerdi: Kapitalizm.
Mao bunu kabul etti!
Devlet kontrolündeki bir yapının ABD ile ortaklığı olacaktı, ilk planda bu, "hem üret hem tüket ve mümkün mertebe bunun ticaretini yap, size ne gerekiyorsa biz temin edeceğiz" sistemiydi.
ABD sermayesi ve teknolojisi ÇHC'nde!
ÇHC gelen ABD yatırımının karşılığında ABD hazine bonosu alıyorlardı.
ÇHC bu işin üstesinden gelebilmek için çok çalışmalıydı, halkı bir dönem için bir tür "modern köle" oldu.
Süreç böyle başladı. Sonra işler değişti…
ABD'de hem gerçek hem de yapay sistemi savunan politikacılar vardı.
Donald Trump sonunda bayrağı çekti.
Ama hakkını yemeyelim, Joe Biden da özellikle yapay zeka, kritik mineraller ve yarı iletkenler için birçok yasal düzenleme yaptı.
Buradan şunu söylemek de mümkün, Çin'in ne olduğunu sadece Cumhuriyetçiler değil, tüm ABD, kurumlarıyla, elitleriyle, partileriyle biliyorlardı.
ABD'de ÇHC'nin üzerinden zenginleşenler, küreselleşen, neoliberal Demokratlar vardı, ama arada geçen sürede, "bir kesim bu zenginliği abarttı ve giderek Amerikan ulusunun aleyhine olmaya başladı" dedi.
İşte Trump'ın "ulusalcı" çıkışının özü buydu.
Ama Trump uygun bir lider miydi?
Buna da şaşırmak gerekir!
Acaba Trump'ın başkan seçilmesiyle ve bu tarz tartışmalı çıkışlarıyla nereye varılacak, bu da ayrı bir tartışma konusudur.
Belki spekülatif olarak şu da söylenebilir:
Kapitalistler dünyada çok büyük oyunları kurgulayabilecek tecrübeye sahip bir güçtür!
Sermayedarlar ve aradıkları hukuk
ABD'de bir yandan da sistem tartışması genişliyor ve bu bir sistem sorgulaması haline geliyor.
Sorgulanan sistem ne? Demokrasi, otokrasi, nasyonalizm, liberalizm, globalizm…
Ama dikkat, ABD, işin en başındaki hukuk konusunu bu tartışmaların merkezine koymuyor.
Demokrasi ve modernizm hukuksuz olmaz; hukuksuz demokrasi ve modernleşme de olmaz.
Sanayileşme, kopyalayarak başlatılabilir ve sonra kazanılan bilim-teknolojik kabiliyetlerin ölçüsünde sağlanan ilerlemeyle ve belli bir politik ivmeyle, bir zaman daha işe yarar kılınabilir.
Ancak, ana sermaye hukuksuz bir yerde kendini güvende hissedemez.
Gerçek kapitalizm, riski hesaplar, öngörür, kontrollerini yapar, ama yatırımının akıbetini karanlık bir alana bırakmaz.
Bu durumda ÇHC'nin devlet ve hukuk yapısı oldukça karanlık görünüyor.
Bu nedenle, demokratik hukuk sistemine bağlı modern ulusların bir araya geldiği bir "hukuku gelişmiş uluslararası sistem" ancak şunun yolunu izler: Kapitalizmi hazmedebileceklerin ve gerekli hukukun doğrultusunda gelişmek isteyenlerin.
Neoliberallerin, "her ne olursa olsun" diyerek baktıkları bir dünyada daha çok kazanmayı öne çıkararak işletmeye çalıştıkları "basit uluslararası sistem" veya "küreselci düzen", yine kapitalistlerin, "alacağımızı aldık" şeklindeki yorumuyla hareket eder ve sermayesini koruma yolunu seçer.
Yatırımcı (sermayedar) neyi arar?
İş geliştirme kolaylığı, uygun kredi bulma şartları, gerekli altyapı unsurlarının sağlanması, yapı izinleri kolaylığı, yapılan kontratların gücü, vergilerin kabul edilebilirliği, işçi hakları ve sendikaların çalışma usulleri, ticari düzenlemelerin ve izinlerin hızı, mülki hakların ve belgelerin sağlamlığı, iflas hallerinde yapılacakların netliği, yatımcının nasıl korunduğu, gibi kriterler incelenir.
Bir yatırım alanında hukuk varsa özü şudur:
Basit açıklama şekli; param ne kadar emniyette olacak.
Asıl açıklama şekli; büyük ilerleme hamlesine engel misin, yanımda mısın, bu konuda sana güvenebilir miyim?
Hukuk, çok sağlamsa, pratikse, içtihattı tamsa, çabuk çözüyorsa, arandığında hemen hazırsa, uluslararası geçerliliği varsa çalışır.
Ama eğer politik gerekçeler öne sürülerek, yatırımcının önüne zorluklar imal edilip çıkarılıyorsa, bu kabul edilmez.
Çin'de devlet de var, parti de lider de hukuk da ama henüz yatırıma uygunluk sırasında dünyada 46. sırada.
Ticaret Savaşı ve Kapitalist Sistem başlıklı yazımda şöyle yazmıştım:
Yatırımlar için şartlar hukukun değil, devletin gösterdiği istikamette çalışıyor. Büyük yatırımcı hukuka bakar. Hatta borsa bile olmaz böylesi bir ortamda. Diyelim bu yıl güvence alındı ve yatırım yapıldı, bir sonraki yıl kim neyin güvencesini verecek. Diyelim Hong Kong önemli bir ticaret merkeziydi. Ne oldu? Devlet emriyle Şangay öne geçirildi. Küçükten büyüğe, Çin'de her şey değişebilir. Yüz katlı binalar bugün yapılır, yarın yıkılır.
Kapitalist sistemde yatırımcı şunu yapıyor, temel konu şu:
Ayırdığım bir portföyü belli yerlere yatırayım, planlı bir sürede, oradan hem yeni değerler üreteyim hem de koyduğum parayı arttırayım.
Bundan sonra tekrar bir portföy ayırayım, yine aynı işi yapayım. Risk varsa çok dikkatli hareket edeyim…
Ulusu ve uluslararası sistemi kendi amaçlarıyla kullanmak isteyen ideolojik yansımalar ve politik argümanlar ulus kavramını çeşitlendirmektedir.
Örneğin ÇHC bir ulustur, ama yakın tarihleri içinde Komünist Parti'nin ve liderlerinin öne sürdükleri ulusalcılık ile Avrupa'da ortaya çıkan "sistemler sistemine" esas olan ulusçuluk aynı değildir.
Uluslararası işlerliği olmayan hukuki düzenlemeler, modern devleti tarif etmeye yetmez.
Bu ayrımı en iyi bilen ise gerçek kapitalistlerdir.
Kapitalistler
Kapitalizmin dini, imanı, ideolojisi olmaz; ama herkese açık tuttuğu kendi yöntemleri, kaideleri, standartları ve uygun hukuku vardır.
Kapitalizmin gerçek adımlarının teminatı, kendisiyle beraber gelişen bir hukuk sistemidir.
Kapitalizm daima kendisi açısından olan bir gelişmenin yolunu arar.
Önündeki engellerin aşıldığı uygun şartları bekler veya hiç olmazsa bu fırsatları kendisi yaratır.
Gerçek devrim olan sanayi devrimleri kapitalist yaratır, kapitalistler ise yeni sanayi devrimleri için çalışır.
Modern devletler, sanayi devrimlerini her daim yapabilme altyapısına ve demokratik hukuk sistemine sahip, serbest girişimcileri olan, sermayedarların ise kendini emniyette hissedebilecekleri bir yapıyla var olurlar.
Modern ulus devlet bir sistemdir, bununla oluşan "sistemler sistemi" ise olması gereken bir uluslararası sistemdir.
Kapitalizm yok olmaz, değişir, değiştirir.
Sonunda hep kapitalizm kazanır!
Sonuç
Baştaki soruları cevaplamayacağımı ifade etmiştim.
Şimdi buna bir soru daha ekleyeyim:
Neden dünya bugünlerde böylesi kritik şartlar içinde?
Hukuk da var, para da var, sistem de var… Olmayan ne?
Neden çok sıkışıyoruz?
İnsanlık olarak ne tür bir geleceğin arayışı içindeyiz?
Acaba cevaplar kapitalist sistem içinde mi?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish