Günümüzde dünya Trump’ın tarifeler üzerinden sürdürdüğü politikaların açmazını tartışıyor.
Ama aslında büyük sorun bugünle de ilgili değil, daha köklü.
Küresel ekonomik sistem büyük bir açmaz içinde.
Bu makalede sizlere küresel ekonominin açmazını tarif edeceğim. Sorun ne kadar derin?
Başlıklar: Küresel kapitalist sistem, liberal devlet, kapitalizmin çeşitleri, kurallara olan ihtiyaç, ticaret savaşı, temsil yanılması.
Küresel kapitalist sistem
Gelişmiş ülkelere bakın, hepsi kapitalist ekonomiye sahipler.
William Baumol’a göre, üretim araçlarının mülkiyetinin ve kontrolünün devlette değil, özel sektörde olduğu ekonomilere kapitalist ekonomi denir. 1
Ülkelerden girişimciler başka ülkelerde yatırım yapabilirler. Kolay üretim ve pazar ile uygun şartlar, yatırımların değişik ülkelerde yapılmasını sağlar.
Bir ürünün parçası oradan gelebilir, montajı burada yapılabilir, satışı ise başka yerde olabilir.
Hatta hammaddeler, yazılımlar, finansman konuları, yatırım için her konu küresel açıdan değerlendirilir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu arada insan gücü, vergiler, gümrükler, diğer kolaylık veya zorluklar yatırımlar için sürekli gözden geçirilen faktörlerdir.
Burada ekonomik ve teknolojik çabalar, sosyo-kültürel özellikler küreselleşmeyi güçlendiren faktörlerdir.
Buna “küresel kapitalist sistem” demek mümkündür.
Küresel kapitalist sistemde teknolojinin üretilmesinden tüketicinin ödediği vergiye kadar bütün üretim ve tüketim zinciri düşünüldüğünde, küresel kapitalistler ile devletler arasında karmaşık ve rekabete dayalı bir yapının olduğunu da anlaşılmış olur.
Liberal devlet
Küresel kapitalist sistemde devlete neden ihtiyaç duyulur?
Kapitalist ekonomide sistemli yaklaşım gereği devletler, haksız öne çıkmayı önleyen temel örgütler olarak tarif edilirler.
Madem kapitalist ekonomi ülkeler için demokratik idareyi istiyor, o halde hükümetlerin ve politikacıların popülizmden kaçınmasını da isteyecektir.
Kapitalist ekonomi politik çıkarlar için karmaşık ama istikrar arayan bu sistemin işleyişinin popülizme feda edilmesine izin veremez.
Bu durumda Schumpeterci iktisada göre yapılmış en iyi tanım şöyledir:
Kapitalizm dinamik bir dengesizlik sistemidir. 2
Peki bu küresel çaplı, dinamik, ama rekabetçi sistemin çalışması nasıl gerçekleşecek?
Tartışma da böyle başlıyor herhalde.
Bu noktada Friedrich von Hayek’in, Özgürlüğün Anayasası’nı yazma nedeni kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. 3
Elbette konu ekonomik liberalizm veya neo-liberalizmdir.
Çok yalın anlatımla özgürlüklerin genişlemesi bahsi, liberal devlet kapsamındaki tariflerle gelişme imkânı bulmaktadır.
İşte burada insan yaşamı gereği birey, devlet, şirket ile ekonomik, politik, müşterek olarak bütün aktörlerin nelere esneklik gösterebildikleri ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişkenlik gösterir.
O zaman şöyle düşüneceğiz, bir tarafta vahşi kapitalizm var, diğer tarafta ise özgürlük kavramı etrafında düzenlenmesi gereken bir sistem.
Kapitalizmin eleştirisi içinde de özgürlükçü düşüncenin küresel rekabette belli zorlukları aşmak adına kullandığı sert yöntemlerde de tartışılacak çok konuyu bulmak mümkündür, çünkü açık bir sistemdir.
Devletin kendisi, en temel kamu malıdır. 4
Devlet, inovasyonu teşvik eden en önemli aktördür. 5
Keynesyen iktisat yaklaşımının 2008 küresel mali krizinden sonra yeniden revaçta görülen kısmında, devletin yatırım işlevi ve kamu malları kavramını yeniden önemli hale getirmiştir.
Bunun yanı sıra sürekli istihdam gerekmektedir.
Özel teşebbüs, kamunun ihtiyaç duyduğu bütün malları üretmez.
Hızlı gelişen teknoloji ihtiyaçlarına göre zorlukların arttığı günümüzde örneğin kamu bankaları ülkede özel teşebbüsün inovasyon yatırımına (örneğin internet için gerekli kapsamlı altyapı yatırımları gibi,) teşvikle bir destek verdiyse, bu kabul edilebilir bir durumdur.
Sistemin tamamlanması şarttır.
Devlet vergiyi bu nedenlerden toplar; eksik kalır ise dolayı vergi olarak da toplar.
Ancak bu durumda hükümetlerin ve politikacıların yaklaşımları hedef tahtasına çevrilir, hukuki tartışmaları gündeme getirilir.
O zaman şu sorulur: Hukuk ne kadar dinamik?
Küresel kapitalist ekonominin güçlenmesi için, sınırları dahilinde tüm bankalar-arası ilişkilerde devlet hem yaratıcı hem de imkân sağlayıcı fonksiyonunu üstlenmektedir.
Örneğin,yine bir tartışma konusu, merkez bankaları hakkındadır.
Politikacılardan özerk olması hususunda garanti isteyen kapitalist ekonomi için merkez bankalarının, küresel-konjonktürel nedenlerden dolayı, görevlerine eklenen devlet hizmetleri için en ucuz tarzda stratejik-borçlanabilmesine izin verilmesi hususudur.
Bu bağlamda diğer bir konu da devletin sermayeyle desteklediği yatırım bankalarının dinamik kullanılması hususudur.
Örneğin, enerji verimliliği veya finansal teknolojilerin yaygınlaştırılması için hızla kullanılacak yatırımlar gerekiyorsa, devlet bu yöntemle bir çıkış yolu yaratmanın imkânını verebilmelidir.
Kapitalist ekonomide para politikası, makroekonominin istikrarını tek başına güvence altına alamayacak kadar zayıftır.
Merkez bankaları enflasyonla mücadele ve üretimi gözetir türden önlemleri geliştirmekte zorlanırlar. Bu genel bir hastalık halidir.
Koronavirüs etkisiyle küresel tedarik zincirlerinde yaşanan zorluklar görülünce, Amerika Birleşik Devletleri’nde FED’in onca çabasına rağmen, enflasyonun yüksek çıkmasına karşı alınabilecek bir önlem bulamadı ve enflasyon oldu.
Kapitalizmin çeşitleri
Her nedense kapitalizmin sadece liberal olanının sözünü ederiz.
Ancak tarihçi Peter Hall ve iktisatçı David Soskice’nin “Kapitalizmin Çeşitleri” sınıflandırmasını göre piyasa ekonomisinde bazı farklar var görünüyor. 6
Genel hatlarıyla kapitalist sistemlerde iki tür ekonomi vardır.
Birincisi liberal piyasa ekonomisidir; ikincisi ise eşgüdümlü piyasa ekonomisidir.
Örneğin, önce Birleşik Krallık’ın, devamında Amerika Birleşik Devletleri’nin geliştirip uyguladığı model liberal piyasa ekonomisidir.
Diğer gelişmiş ülkelerden Japonya ve Almanya gibi ülkelerde ise eşgüdümlü ekonomi uygulanır.
Her ikisi de büyüme hedefli ekonomidir.
Ancak büyümek için izlenen yollar farklıdır.
Almanya ve Çin gibi kalıcı ihracat fazlası elde etmeyi sürdürmek için geleneksel Merkantilist devlet yönetim çizgisindekiler eşgüdümlü serbest piyasayı savunmaktalar.
Bu liberal ve eşgüdümlü kapitalist yaklaşımlar bugün bir gerilimin de fitilini ateşlemiş bulunmaktadır.
Kurallara olan ihtiyaç
Liberal piyasa ekonomileri, çok borçlanmaya dayalı bir büyüme amacı güderler.
Mademki ortam veya şartlar dinamik, sürekli istikrar ayarlaması gerektiriyor, bu durumda kapitalist ekonomilerde teoriler cari veya dönemsel amaçlarla gelişim gösterir.
Bunay “reel konjonktürel teoriler” aklaşımı denir.
O halde tartışma hep var olacaktır.
Bırakın 1930’lardan sonra gelişenleri, 2008 küresel mali krizi sonrası gelişmeleri incelediğimizde bile zamanın getirisine uyum sağlamakta güçlük çeken devletlerin, hükümetlerin, kurumların, şirketlerin ve tabii bireylerin olduğu bir çalkantılı süreci biraz izleyerek, biraz kendimizi olayların içinde kayıpları azaltarak savaşla geçiriyoruz.
2016’da Klaus Schwab’ın WEF’te Dördüncü Sanayi Devrimi’ni 7 açıklaması sonrası her şeyin değişeceğini ve etki altında kalacağını düşünüyorduk ve etkilerinin yaratacağı girdapları zaman skalasına oturtmakta güçlük çekiyorduk.
Keynes şöyle diyor:
… sabit yatırım amacıyla güvenle kullanılamayacak kaçak fonları rahatlıkla kabul edebilecek ve onu açık veren bir ülkeye arzusu dışında ve reel gerçeklere aykırı olarak yönlendirebilecek hiçbir ülke yoktur. 8
Bu durumda sınır ötesi sermaye akımlarına belirli şartlar altında farklı kısıtlamalar koymaya imkân veren ve üzerinde uzlaşılmış bir kurallar kümesinin varlığı savunusu ileri sürülmektedir.
Bu açılardan dünya ticareti ve para sistemleri için belli kuralların ileri sürülmesi öngörülmektedir.
Piyasalar devletlerle değil, kurallara ihtiyaç duyarlar!
Paul Krugman gibi Yeni-Korumacılık yanlıları, ülkeleri kalkındıran yeniliklerin ancak koruma tedbirlerini uygulamakla ilgili gelişeceğini ve istenen küresel rekabetin asıl unsurlarından birinin de bu tür uygulamalar olacağını savunuyorlar.
Hatta nüfus artıyorsa işsizliğe çare arıyoruz demektir.
Korumacılık tedbirleri bu yönde de çaredir.
Donald Trump, 2016’da işgücünü ABD’ye geri getirerek ülkesinde işsizliğe çare bulmaya çalışmıştı.
Ticaret savaşı
Trump ilk dönemindeyken 2017’de Çin’e Ticaret Savaşı açtı.
Mantık şöyleydi:
ABD yönetimi her yıl en fazla ne kadar ticaret açığı vereceğinin kararını alma serbestisine sahip olacak, hedefine ulaşmak için ortaklarının ticaret fazlalarına kısıtlamalar getirecek.
Böyle bir uygulamadan en fazla Çin, Japonya, Almanya ve Meksika olumsuz etkilenecek.
Somut olarak bu klasmandaki ülkeler ABD için ceza kotası ödemeye mahkûm edilmiş olacaklar.
2019 koronavirüs pandemisi ile ortaya çıkan tedarik zincirlerindeki sorunlara bakılarak ileri sürülen fikirler unutulmadı; 2021’deki enflasyon artışlarına yansıyan fiyatlar da unutulmadı.
Sonra getirilen bir sürü önlem var.
Ama her bir önlem aslında yeni bağlayıcı bir kural demek oluyor.
Kurallar küresel serbest ticaretin yolunu tam açacak şekilde gelişti.
Bu ABD ekonomisine ayrıca yük getirdi.
Donald Trump bu hususu ilk başkanlık döneminde defterine yazdı.
4 yıllık Demokratların küreselci politikaları esnasında tam da belirtilen şekilde bir yol izlendi.
Trump’tan sonra Demokratlar, ticaret savaşını yavaşlattılar, ama bu kez de teknolojik açığı kapatmak için başka önlemlere başvurdular.
Küresel serbest ticaretin yolu tam açıldı.
2025’te Trump, Beyaz Saray’a gelir gelmez el frenini çekti.
Ticaret savaşı, ana husus olan tarifeler üzerinden tekrar başladı.
Yine kurallar var.
Bu kez tarifelerle ilgili oluyor.
Bundan öncelikle küresel sistem rahatsız oldu, haliyle…
İşte bu gelişmelerle aşırı kâr elde etmek için kapitalist piyasaları karıştıran uygulamaların ortaya çıkmasına sebep olur, sanki II. Dünya Savaşı zamanındaki ekonomik dengesizliklerde görüldüğü gibi yeni bir “ekonomik-politik savaş” atmosferi yaratılır.
Temsil yanılması
Değişen bir şey yok!
Bu “kural-egemen dünya kurmak” çabasının ve bu düşünceyi yaygınlaştırma gücüne sahip küresel güçlerin yaratacağı çalkantılar, her daim sürecek gibi görünüyor.
Politika başlı başına sorunlu bir sahadır. Bilmeyen var mı?
Politika olması gereken merkezden uzaklaştıysa ve bununla beraber uygulanan cari politikaların savunucuları arttıysa, buna “temsil yanılması” denir.
Bunu Robert Nielsen basit bir biçimde şöyle açıklıyor:
İnsanlar yakın dönem deneyimlerine fazlaca güvenirler. 9
Dünya, küresel iklim krizi safhasına, kısa dönemlerin temsil yanılgılarının toplamına göre geldi.
Şimdi geri dönmek için daha fazla dikkat ve çaba gerekiyor.
Bu önemli değil midir?
Ama yine de ülkeler direniyorlar, kendi rekabetleri gereği insanlığın geleceğini basit bir pazarlık konusu ederek hiçe sayıyorlar.
“Davranışsal ekonomi” savunucuları bilirler, bireysel davranışlar sürekli mercek altına alınır ki, buradan piyasa hareketlenmesi gibi sonuçlar çıkarılabilsin.
Spekülasyonlar ve balonlar hakkındaki bütün kurguları bu şekilde düşünmek mümkündür.
Böylelikle neo-klasik ekonominin akılcılığından giderek uzaklaşılsın istenir.
Bu manada ampirik psikolojik nedenlere sarılarak güçlü olmaya soyunan aktörlere fırsatlar yaratılsın.
Robert Skidelsky’nin anlamlı bir hatırlatması var:
Kısa dönem görünen dünya; uzun dönem gerçek dünyadır! 10
Tarihsel geri plana bakarak bugün söylemeliyiz, ekonomide ve politikada uzun dönem ile kısa dönem arasında bir denge kurulması hususu yeniden şart olmuştur.
En azından Keynes’in temel iddiaları arasında vardı; dengesi bozulmuş ekonomik parçacıkların kendiliğinden yeni şartlara uyarlanması aynı anda kısa ve uzun vadede mümkün değildir.
Bugün ABD ekonomisi borç içinde ve ödeyeceği faizleri kapatmak için, uluslararası çapta Trump’ın tarifeleri ile ilgileniyoruz.
ABD, 1970’lerden sonra geliştirdiği ve uyguladığı uluslararası ekonomik sisteme dair politikalarının kendisine zarar veren yönlerini bugün itibarıyla hesaplayarak, maliyetini bütün dünyaya ödetmek istiyor.
Neymiş?
Çin, ABD’yi geçecekmiş!
Geçer veya geçmez, dünyaya ne?
Bugün mü aklınıza geldi?
1970’lerden bugüne, 50 küsür yıldan beri ABD’deki yatırımcıların kazançlarının dünyaya paylaştırıldığını kimse görmedi?
ABD’li yatırımcı, hemen her yıl kazandığını gördükçe bu tabloya güvendi.
ABD’de başta Demokrat partililer olmak üzere politikacılar da bu hususta yanılgı içindeydiler.
Yakın dönemli kazanma deneyimleri onları kör etti.
Bu yatırımcılar sürekli piyasaları pompaladılar.
Çin de üretti ve sonra “ben bunu yapabilirim” dedi.
Çin gibi bir ülkeyle oyun mu oynayabileceğinizi zannettiniz?
Şimdi geldiniz, haydi, pamuk eller cebe!
İşte size temsil yanılması!
1. Tim Jackson, Büyümesiz Refah, Çev. Alpogan Sabri Erdoğan, İş Bankası Kültür Yayınları, 2021, İstanbul, s. 177.
2. Robert Skidelsky, Para ve Devlet, Ana Akım İktisadın Eleştirisi, Çev. Barış Gönülşen, Tellekt, 2021, İstanbul, s. 421.
3. Bkz.: Friedrich August von Hayek, Özgürlüğün Anayasası, Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya, Bigbang, 2013, Ankara.
4. Robert Skidelsky, Para ve Devlet, Ana Akım İktisadın Eleştirisi, Çev. Barış Gönülşen, Tellekt, 2021, İstanbul, s. 424.
5. Bkz.: Mariana Mazzucatu, The Entrepreneurial State: Debunking Public vs Private Sector Myhts, Anthem Press, New York, 2013.
6. Tim Jackson, Büyümesiz Refah, Çev. Alpogan Sabri Erdoğan, İş Bankası Kültür Yayınları, 2021, İstanbul, s. 20.
7. Türkçe Basımı Kitap İçin Bkz.: Klaus Schwab, Dördüncü Sanayi Devrimi, Çev. Zülfü Dicleli, Optimist, 2016.
8. Robert Skidelsky, Para ve Devlet, Ana Akım İktisadın Eleştirisi, Çev. Barış Gönülşen, Tellekt, 2021, İstanbul, s. 459.
9. Robert Nielsen, The Nonsense of the Efficient Market Hypothesis, Whistling in the Wind, 2012. (Bkz.: 10 Ocak 2018, www.whistlinginthewind.org)
10. A.g.e.: s. 462.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish