Faiz düştü, yüzler gülecek… mi?

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Son dönemin yeni “umudu” faiz oranlarındaki düşüş. Bankalar faizleri düşürdüklerini reklam kampanyalarıyla ilan ediyor.

İktidara yakın ekonomi “uzman”ları, “Kredi faiz oranları aşağı çekildi, ekonomide canlanma bekleniyor” diye müjdeler veriyor…

Hayat bu kadar basit olsaydı her şey ne kadar güzel olurdu, değil mi?

Halbuki faizle oynamak başlı başına ekonomiyi canlandırmaz.

Hele gırtlağına kadar borçlu bir toplumda, kredi faizlerinin düşürülmesi borcu borçla kapatma hevesini ve imkanını güçlendirir, o kadar.

Evet, herkes kamunun ve özel sektörün dış borçlarından söz ediyor ama tek tek hanelerdeki devasa borcu konuşan pek yok.

Geleceğini borç yükü altına sokmuş, en iyi ihtimalle kredi kartı borçlarıyla cebelleşen milyonlarca kişiden bahsediyoruz.

Vatandaşın sadece bankalara olan kredi ve kredi kartı borcu 550 milyar liraya doğru hızla ilerliyor.

Hane halkının diğer borçlarından hiç söz etmiyorum bile.

Böyle bir manzarada, mesela geçen yıla göre yüzde 50’nin üzerinde azalan otomobil satışlarını kredi faizlerinde indirime giderek tekrar eski seviyesine çıkarmanın mümkün olduğunu düşünebilir misiniz?

Düşünenler ‘Yılın Polyannası’ ödülünü paylaşabilir.

Uzun sözün kısası, ekonominin iyiye gitmesini “büyüme”, ne pahasına olursa olsun üretim, üretilenlerin şuursuzca tüketilmesi gibi algılayanlar için bile kredi faizlerini düşürerek bir “iyileşme” sağlanamayacak.

İşini kaybetmiş, en iyi ihtimalle maaşları reel olarak ciddi biçimde düşmüş kimselerin bol keseden kredi çekip canhıraş biçimde tüketime yönelmesi beklenemez.

Türkiye, bir devlet olarak nasıl borç faizlerini ödemek için kapı kapı dolaşıp para arıyorsa, vatandaşın önemli bir kısmı da aynı durumda.

Tekrar vurgulayalım, 550 milyar lira borcu var vatandaşın.

Bu borcu ödeyebilecek bir gelir var mı?

Tabii ki yok.

Nasıl tespit edildiği bile belli olmayan milli gelirdeki düşüşten fazlası, vatandaşın reel gelirlerinde yaşanıyor.

Böyle bir manzarada tüketimin coşması, üretimin canlanması, ekonominin “büyümesi” mümkün değil.

Aksini düşünenlerin çarşı-pazar dolaşmadıklarını pekala tespit edebiliriz.

Titanik nereye gidiyor?

Türkiye’nin dış borç sarmalı, bildiğimiz anlamda bu ülkenin bir döneminin sonunu getirecek.

2018 sonu itibarıyla dış borcu milli gelirinin yüzde 56,7’sine yükselmiş bir ülke çökmüş demektir.

Bu nedenle, Japonya ve Çin’de bono, Rusya’da ise ruble üzerinden borçlanmak için çırpınan ekonomi bürokrasisi şu anda tam olarak “uzatmalar”ı düşünerek hareket ediyor.

Ekonomide “biraz daha idare etmek” dışında gerçekçi tek bir hedef görünmüyor.

Ne var ki, iktidar o hedefi de gerçekleştiremeyecek kadar acayip alışkanlıklar geliştirmiş vaziyette.

Bu alışkanlıklardan vazgeçemiyorlar.

Misal, Damat Bey “Tasarruf edeceğiz” diyor, bu esnada Kayınpeder için Almanya’dan toplam 80 milyonluk dört özel Mercedes getiriliyor!..

Ortada üretimin doğru bir biçimde planlanması, ülke ekonomisini rasyonel üretime dönük bir hatta sokma çabası gibi adımların emaresi bile görünmüyor.

Tersine, halkın geleceğini borçlandırmaya dönük “ödeme garantili” projeler devam ediyor.

Milli gelirin yüzde 56,7’sine yükselmiş olan borcun üzerine, geleceğe dönük bu ödeme garantilerini de eklediğimizde, iktidarın ve onun ekonomi bürokrasisinin, batmakta olan Titanik’te çalgılarını çalmaya devam eden orkestraya benzediğini pekala söyleyebiliriz.

Peki, ne olacak?

Bu şekilde idare edebildikleri kadar edecekler.

Borcu borçla kapatıp borcu ve tabii faizini artıracaklar.

Altından kalkmak imkansız hale gelinceye kadar, mevcut çark dönmeye devam edecek.

Titanik örneğinden devam edecek olursak, mevcut işleyişten nemalananlar gemi batarken lüks kamaralarından çıkarak kendilerine ayrılmış olan filikalarına binecek ve gemiyi terk edecekler.

Geriye kalanlar ise gemiyle birlikte sulara gömülecek.

Hiçbir ülke ve milletin bu kadar büyük borcu taşıyabilme ihtimali yok.

Faizleri istediğiniz kadar düşürün, düşen faizler sadece borcu büyütecek.

Eh, ondan sonrası Titanik’ten hallice olur inşallah.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU