Türkiye'nin seçim sonuçları, siyasi anketler üzerine tekrar düşünmemiz gerektiğini kanıtlıyor

Konu seçimler olduğunda sağduyu her zaman anket sonuçlarına üstün gelmeli

Beğenin ya da beğenmeyin, anketlerin bir etkisi var (AP)

Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin öncesinde analist, gazeteci ve siyasetçilerin büyük kısmı, büyük ihtimalle oylamayı ilk turda kazanması öngörülen rakibi Kemal Kılıçdaroğlu karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başarısız olacağını tahmin ediyordu.

Bu yaygın kanının analitik gerekçeleri vardı: Ekonominin kötülüğü, rekor seviyede yüksek enflasyon ve son deprem felaketinden sonra kurtarmaya ve toparlanmaya yönelik müdahalelerin yetersiz kalması. Ancak genelde bu varsayım Kılıçdaroğlu'nu önde gösteren çok sayıda ankete dayanıyordu. Erdoğan destekçileri bile kimi zaman anket sonuçlarından endişeli görünüyordu.

Buna gerek yokmuş. İlk turda neredeyse çoğunluğu elde ederek seçimi kazanacak olan Erdoğan, 28 Mayıs'taki belirleyici ikinci turda oyların yüzde 52'sini alarak galibiyete ulaştı. Aralarında düzinelerce başbakan ve devlet başkanının yer aldığı 80 ülkenin temsilcileri, cumartesi günü Erdoğan'ın yeni bir 5 yıllık dönem için cumhurbaşkanlığı yemini edişini seyretti.

Anketler, büyük bir seçimde ilk kez yanılmadı. Brexit'te de yanılmışlardı. Donald Trump'ın 2016'da Hillary Clinton'a karşı zafer kazanacağını anketçilerin tahmin edememesi de meşhur. Ancak bu durum, ABD'nin çok parçalılık ve karmaşıklığıyla ünlü seçim sistemi çerçevesinde meydana gelmişti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Daha yakın bir tarihteyse Yunanistan'daki anketler Başbakan Kiryakos Miçotakis'in merkez sağ cephesini, rakibi Aleksis Çipras'ın sol koalisyonu ve birkaç küçük partiyle karşı karşıya getiren genel seçimlerde yakın bir rekabet öngörmüştü. Oyların yüzde 41'ini alan Miçotakis meclis çoğunluğunu korurken Çipras halkın oylarının sadece yüzde 20'sini topladı.

Beğenin ya da beğenmeyin, anketlerin bir etkisi var. Seçmenin evde kalma ya da sandığa gitme kararını etkiliyorlar. Anketler, siyasi adaylar ve partilerin çabalarını nasıl ve nereye yoğunlaştıracağına karar vermesine katkıda bulunuyor. Editörlerin ve prodüktörlerin yazılı basın ve televizyondaki haberleri belirlemelerinde etkili oluyorlar. Yatırımcıların ve yabancı hükümetlerin hesaplarına tesir ediyorlar.

Anket sektöründeki uzmanlar, anketlerin seçimleri neden bu kadar yanlış kavradığını yıllardır tartışıyor. Etkenler arasında anket sonuçlarının gitgide artan biçimde silah olarak kullanılması da var.

Örneğin Türkiye'de uzmanlar anket şirketlerinin ya muhalefet ya da hükümetle güçlü bağlara sahip olduğunu ve kendi tarafını kayıran sonuçları incelikle üreten metodolojiler geliştirdiğini söylüyor. Macaristan'da ve yüksek derecede kutuplaşmış diğer bazı ülkelerde düzenlenen anketler de aynı gerekçeyle güven telkin etmiyor. Siyasi partiler ve organizasyonlar genelde bir dizi anket yapar ama sadece amaçlarına yardımcı olacağına inandıklarını yayımlar.

Türkiye ve diğer bazı ülkeler anketlere dahil edilmeyen geniş diyaspora nüfusuna sahip. Halen siyasi açıdan angaje durumda 6 milyon 500 bin kadar Türk yurtdışında yaşıyor ve bu sene kitleler halinde oy verdiler ki bunlar çoğunlukla Erdoğan'aydı. Moldova'nın kilometre taşı niteliğindeki 2020 genel seçimleri öncesinde yapılan anketler de, yurtdışında yaşayan ve ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı Maia Sandu'nun seçilmesine katkı sunan yüzbinlerce Avrupa yanlısı ve Rus karşıtı seçmeni hesaba katamayarak hata etti. Fransa'daki anketörler, ülkenin 13 denizaşırı toprağında yaşayan üç milyon kadar seçmeni açıklanamaz biçimde anketlerine katmadı.

Europe Elects'te gazeteci, Fransa'daki Science Po'daysa veri analisti olarak çalışan Maxime Stembach, devrin değişmesiyle ortaya çıkan diğer metodolojik eksiklikleri açıklıyor. Telefonla yapılan anketler genç seçmenleri, internetteki anketlerse yaşlı seçmenleri yansıtmakta yetersiz kalıyor.

Stembach, "Bunun telafisi için istatistik yöntemlerini kullanmanız gerekir" diyor.

Gençler nüfusun yüzde 50'sini, anket katılımcılarınınsa yüzde 30'unu oluşturuyorsa farkı telafi için matematiksel modeller kullanmanız gerek. Yine de bu mükemmel bir metodoloji değil.

Seçmenler de değişti. Onlarca yıl önce aileler kendilerini siyasi partiler veya eğilimlerle tanımlardı. Şimdilerdeyse eski partilerden filizlenenler ve yeni partiler birdenbire ortaya çıkıp duruyor. Şirketler ve yerel liderlerin, ulusal liderlerin nüfuzlarını yavaşça ele geçirmesiyle beraber iktidar yayıldı. Bu da seçmeni daha kararsız ve öngörülemez kılıyor.

Stembach, "Seçmende bir hayli dönüşüm yaşanıyor" diyor.

Kime oy vereceğini seçim kampanyasının en son birkaç gününde kararlaştıranların sayısı dünyanın çoğu yerinde artış gösteriyor. Bu çekimserler için de geçerli. Halkın gittikçe artan bir kısmı seçim günü oy kullanıp kullanmayacağını bilmiyor.

Türkiye'de yapılan anketlerin çoğunun, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yanıt vermeyi reddeden veya nasıl oy kullanacağından emin olmadığını söyleyen katılımcıları hesaba katmaması da kritik önemde. Basitçe bu kişileri, yanıt verenlerin oranına göre adaylar arasında bölüştürüyorlar.

Hem sezgilerim hem de şahsi düşüncem şöyle: Seçmenler bugünlerde çıkarına uyup uymadığına bakmaksızın kendilerine ilham veren adayları destekliyor ve bunu çoğu zaman akrabalarına, dostlarına veya anket için kendileriyle iletişime geçen yabancılara itiraf etmekten çekiniyor.

Halkın refah vaatleriyle Emmanuel Macron, Joseph Biden veya diğer teknokratlar gibi büyük ölçüde kifayetsiz muhterislere oy verdiği bir dönem yaşandı. Ancak bu takım elbiseliler ekonomiyi yeniden canlandırma sözü verdiğinde artık hiç kimse onlara güvenmiyor ve büyük ölçüde anketörler de halkın gücendiği aynı müesses nizamın parçası gibi görülüyor.

Erdoğan'ı, Trump'ı, Brazilya'nın Javier Bolsonaro'sunu, Macaristan'ın Viktor Orban'ını ve benzeri diğer sağcı popülistleri destekleyenler, ilginç buldukları için onlara oy veriyor. Kalabalıkları kudurtuyorlar. Büyük ölçüde belagatleri aynı kitleye hitap ediyor ama bu kitle, kullanacakları oy hakkında yalan söyleyen erkek demografisinden ibaret değil. Bunu, Trump destekçilerinin belli bir tür muzır, öfkeli sağcı zihniyeti ifade etmek için kullandığı simgeye atıfla, kurbağa Pepe faktörü diye adlandıralım.

Siyasi açıdan daha istikrarlı zamanlarda yapılan anketler, seçmenin ruh halini veya yönünü hesaplamak konusunda daha değerli olabilir. 2020'de yapılan bu tarz bir anket Türkiye'deki son seçim sonuçlarını öngörmüştü. Bu anket, Türklerin yarısının kendini dindar ve milliyetçi addettiğini ortaya koymuştu. Bu, Erdoğan'ın 2015'ten bu yana zaferler kazanmasına katkıda bulunan mayanın ta kendisi. Sadece dörtte biri, modern Türkiye'nin ve Kılıçdaroğlu'nun Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün seküler geleneğiyle kendini özdeşleştiriyordu. Yüzde 15'ten daha azıysa kendini liberal veya solcu olarak tanımlamıştı.

Konu seçimler olduğunda sağduyu her zaman anket sonuçlarına üstün gelmeli. Gelecekten geçmişe bakıldığında görüntü hep çok nettir ancak Erdoğan'ın kazanmak için iyi bir konumda olduğunu söyleyen ve anketlerin yanıldığı uyarısında bulunan şüpheciler de vardı. Erdoğan halihazırda görevde olmanın tüm geleneksel avantajlarının yanı sıra medya ve devlet kaynaklarının kontrolüne de sahipti.

Bir siyasinin seçim öncesi yaptığı bir konuşma veya bulunduğu bir seçim vaadi yok sayılabilecek bir gürültü olarak duymazlıktan gelinebilir. Ancak deneyimli bir firmanın veya saygın bir üniversitenin gerçekleştirdiği anket, birçok kişiye bilim ve gerçeğin güvencesini verir. Belki de gazeteciler anketleri bu kadar ön planda tutmayı bırakmalı ve seçmenler de anketleri gürültüden ibaret sayarak duymazlıktan gelmeli.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU