"Biz de bir günde Suriye olduk"

Cahide Hayrunnisa Çiçek Independent Türkçe için yazdı

Pazartesi sabahı için çok planlar yapmıştım. Daha düzenli bir şekilde çalışacak, her gün kütüphaneye giderek eksik kalan çalışmalarımı tamamlayacaktım.

İlkokul çocuklarındaki gibi bir heyecanla akşamdan çantamı hazırladım ve erkenden uyudum. Saat sabahın 6 buçuğuydu. Hıçkırık sesiyle irkildim yatağımdan. Eşim masada oturmuş ağlıyordu! "Deprem" dedi, "deprem olmuş!.."

İlk başta idrak edemiyor insan olayın büyüklüğünü, kendine gelemiyorsun bir anda. 5 dakika kadar sürdü hareketsiz ve tepkisiz bakışlarım… Hemen sonra elime telefonu aldım ve gördüklerime inanamadım!

Hem STK gönüllüsü hem de gazetecilik refleksi olsa gerek, neler yapabileceğim konusunda planlar yapmaya başladım. Günün ilk ışıkları ile İHH İnsani Yardım Vakfı'na giderek işin bir ucundan tutmaya çalıştım.

Deprem bölgesi için gruplar oluşturulmuştu. Afet Arama Kurtarma Ekipleri saat 5.00 itibari ile organize olup bulundukları illerden yola çıkmışlardı bile.

Herkes konumlarını paylaşıyordu, ancak hava şartları çok kötüydü. Hava şartlarının zorluğu ile bölgeye ulaşmaya çalışanların yollardan gönderdiği videolar, diğer tarafta ise deprem bölgesinden gelen acil yardım çığlıkları!

Depremi duyan insanlar yakınlarına ulaşabilmek adına yollara düşmüştü. Bu durum kazalara ve yer yer yoğun trafiğe sebep oluyordu. Havalimanlarında da afet hali olduğu için uçaklar ve helikopterler kalkış izni alamıyordu.

Yaşadığımız adeta bir can pazarıydı! Günün ilerleyen saatlerinde durumun vahameti iyice gün yüzüne çıkmıştı. 10 il birden yıkılınca yetişemiyorduk hiçbir şeye ve hiçbir yere! Binlerce canımız enkaz altında, bizler ise yaşadığımız çaresizliğin sorumluluğu altında eziliyorduk adeta!
 

 

Her geçen dakika memleketime olan sevdam, insanıma olan saygım bir kat daha arttı. Koca bir ülke adeta seferber olmuştuk. Hayat nasıl 10 şehirde durduysa, bizler için de aynı şekilde durmuştu.

Eksiklerimiz çoktu, yetişemediklerimiz de. Ama çabaladık ve her kişi kendi imtihanını vermişti. Enkazın altında kalan canıyla, bizler ise amellerimiz ve duruşumuzla dahil olmuştuk olaya. Ne büyük bir imtihandı bu! Kıyamet kopmuştu sanki!
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (14).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

İnsanlar havalimanlarını doldurdu gidebilmek için. Bu arada gönüllü başvuruları alındı. Ancak deprem bölgesindeki şartlar sebebi ile profesyonel ekiplerin dışında gidenler kısa sürede geri dönmeye başladı.

Çünkü en temel ihtiyaçlardan yeme-içme, barınma ve tuvalet için uygun zemin oluşturulamamıştı. En önemlisi de sağlam bir psikoloji gerektiriyordu orada bulunmak! 

Birinci aşama canların kurtarılmasıydı ve herkes bu noktaya odaklanmıştı. Ancak yağan kar, eksilerin altında seyreden zorlu kış şartları kalanların da yaşam koşullarını oldukça zorlaştırmaktaydı.

Biz de İHH Kadın Kolları ekibi olarak depremin 5'inci gününde yola koyulduk. İlk durağımız Ankara oldu.

İHH Kadın Adıyaman Başkanı göçük altında bir oğlunu bırakıp, iki kızı ile Ankara Şehir Hastanesi'ne nakledilmişti ve yoğun bakımdaydı. Konuşamıyordu ama eliyle sımsıkı tutunmuştu hayata, gözyaşları koruyordu onu şahit olduklarından!

"İyi ki" dedi; "Varsınız!"

"Kızlarım size emanet!"

Sonraki durağımız Kahramanmaraş oldu. İHH Lojistik Merkezi ve Aşevi Ticaret Borsası bahçesine kurulmuş ve orada çalışmalarını sürdürüyordu.

Tüm STK çalışanları ve gönüllüler araçlarında konaklıyordu. Biz de aynı şekilde aracımızda konakladık. 5'inci gün itibari ile sahada bulunan depo sayısı 4 olmuştu.

En büyük depoları ziyaret ettik ve genel ihtiyaçlar ile ilgili bir çalışma yaptık. Tüm Türkiye kadın teşkilatları bu minvalde çalışmalarını yürütecek ve ihtiyaçlar en güvenilir şekilde yerine ulaştırılacaktı.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (6).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Maraş'ın yıkılan tüm sokaklarını görmeye çalıştık. AFAD özellikle etrafı korunaklı olabilecek bölgelere veya şehrin biraz dışında kalan boş alanlara çadır kent kurmuştu.ç

Etrafta kendi imkanları ile gelen ve yardımlarını dağıtmaya çalışan gönüllüler vardı. Koca şehir boşalmıştı resmen. Şehrin dört bir yanını enkaza dönen sokaklar ve yarım kalan hikayeler sarmıştı. Ne yana dönüp baksanız bir acı vardı.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (11).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Akşam saatlerinde elektrik yoktu ve binlerce kişi evini yurdunu terk edip gitmişti. Destanlar yazan Kahraman Maraş'ın, On İki Şubat sokaklarının mistik ve mücadeleci ruhu yerini yalnızlığa bırakmıştı adeta! Kahramanmaraş ölüm kokuyordu!

İlk günlerde canlı çıkarma umudu sonrasında yerini cenazeyi tek parça halinde alabilme ve hatta cenazesini bulabilme umuduna dönüşmüştü!

Enkaz başında yakınlarını bekleyenlerdeki çaresizlik mezar yerinin bile belli olmasının ne büyük bir nimet olduğunu tekrar hatırlatıyordu bize!
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (10).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

"Suriyelileri anlamamışız!"

Taziye ziyaretleri için bir bağ evine gittik. Bağ evinde çalışan aile Suriyeliydi ve evin hanımı elinden geldiğince o kapıya sığınan herkese hizmet etmeye çalışıyordu.

O eve sığınan kadınların ilk pişmanlık cümlesi "Suriyelileri anlamamışız, biz de bir günde Suriye olduk" olmuştu.

50 yaşın üzerinde 4 teyze yan yana oturmuş, sayısı 60'ı geçen kayıpları için gözyaşı döküyorlardı. Bir değil 5 de değil, 10 hiç değil! O an yaşanan felaketin büyüklüğünü ve sayılarının hükmünü yitirdiğini anladık.

Bir anne enkaz altında ölmüş halde doğum yapan kızı için ağlarken, enkazdan çıkarılıp toprağa gömülen torununun adının hikayesini anlatıyordu herkese. Bir diğeri ise ömrünü adadığı hiçbir evladının kalmadığını sayıklıyordu. Allah'ım tarifi bile mümkün olmayan nasıl büyük bir acıydı bu yaşanan! 
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (22).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Bize "Neredeydiniz?" dediler; "Yalnız kaldık biz…" İşte o an tüm Türkiye'nin nasıl seferber olduğunu, gelmek için sarf ettiği çabayı, acemiliklerimizi, ihmallerimizi her şeyi anlatmak istedik ama sanırım en doğrusu susmak ve bu büyük acıya ortak olmaktı… Kalbin gördüğüne dil ne yapsın! 
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (15).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Elbistan'a doğru yola koyulduk. Şehre yaklaştıkça soğuk kendisini daha çok hissettiriyordu. Gittiğimiz gece sıcaklık -24 dereceye kadar düşmüştü.

İlk olarak kentin sokaklarını dolaştık. Birinci depremde fazla hasar almayan Elbistan, ertesi gün meydana gelen ikinci depremin ardından yıkılmıştı. Birçok kişinin zaten evlerinde olmamasından dolayı yıkıma oranla can kaybı daha az yaşanmıştı.

Olayın şahitleri yaşadıklarını "Eğer ikinci depremde evlerimizde olsaydık burada kimse sağ kalmazdı. Evlerinden eşya almak için girenlerden ölenler oldu" diye anlattılar.

Daha önce hiç gitmemiştim Elbistan'a ama nasıl güzel ve ruhu zengin bir şehir olduğu her halinden belliydi. Ortasından akan Ceyhan Nehri henüz yaşanan acıları alıp götürememişti.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (3).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Her bir köşede 2 metre kadar yüksekliği görünen, kâğıt gibi düzleşmiş ve en tepede sadece çatısı kalan yüksek katlı evlerin enkazı vardı.

Sadece bir duvarı yıkılan ve odasındaki masada bir bardak suyu hala duran evler, yarım kalan hikayeler ve yine bomboş kalan bir şehirdi gördüğümüz…
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (18).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

İHH Konya ekibi Elbistan'a adeta çıkarma yapmıştı. Aşevi ile günlük 3 bin kişilik yemek dağıtımının yanı sıra, sosyal market düzeninde bir yardım merkezi ve özellikle kardan dolayı ulaşılamayan köylere dağıtım yapmak için mobil araçları ile gelen 35 kişilik dev bir kadro vardı.

Bursa'nın kalabalık ekibini ise kendisi de depremi yaşamış olmasına rağmen Elbistan İHH Başkanı ve ailesi evinde misafir ediyordu.

Depremin olduğu gece doktor kızının nişanını yapan ve o gecenin sabahında depremi yaşayarak ailesinden birçok kişiyi toprağa veren Fatma Hanım, her akşam eve geri dönen gönüllüleri soba başında sıcak çorbası ve güler yüzü ile karşılıyordu.

Eşi ise, teşkilat ruhu ile Maraş'ta hayatını kaybeden ablasına bile gidemeden Elbistan için ilk andan itibaren koşturan baba bir adamdı...
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (20).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Elbistan'da çadır kentler boş

AFAD tarafından şehrin dışında kurulan çadır kenti ziyaret ettik. Dört bir tarafı sıkı güvenlik önlemleri ile çevrilen çadır kente görevli olarak gitmemize rağmen, oldukça kontrollü bir şekilde girebildik.

Hava hala çok soğuktu. Çadırların yarısından fazlasında sobaların tütmediğini fark ettik. Çünkü çadırların yarısı boştu. Oysa diğer tarafta çadır isteyen yüzlerce aile vardı!

Yetkililerle konuşunca insanların çadır kente gelmek istemediğini ve evlerinin önünden ayrılmadığını, bu yüzden de barınma sorununun çözülemediğini anladık.

Birinci grup insanlar evlerini bırakmak istemiyordu. İkinci grup ise çadır kentlerin çok şehir dışında olduğunu ve imkanlardan yararlanamadıklarını söylüyordu.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (17).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Diğer taraftan çadır kentlerde depremzedelere gıda yardımları ve temel ihtiyaçlar daha koordineli şekilde ulaştırılabiliyordu.

Asıl önemlisi ise güvenlik sorunlarının yaşanmasından dolayı AFAD'ın bireysel çadır sistemine yönelmemesi. Bu da şehirlerin şartları göz önüne alındığında oldukça geçerli bir sebep olarak karşımıza çıkıyordu. 
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (2).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Çadır aralarında koşturan çocukların yanına gittik ve aileleri ile tanıştık. Sarıldık, dertleştik, ağlaştık ve heybemize yeni yükler ekledik.

Çocukların büyükannesi gece ayazında yaşadıklarını şu sözleriyle anlattı:

-24 derece soğuk var. Bu çadırın içinde 3 çocuk, biri bebek; 2 gündür çok ateşi var. Diğerleri bir içeri giriyor bir dışarı, tutamıyoruz. Onlar da hasta olacak. Donuyoruz burada. Ölmesinler diye sabaha kadar uyumadan sobaya odun atıyoruz! Her ihtiyacımızı karşılıyorlar da insanın evi gibi olur mu?


Yan çadırdaki iki genç kızı gördüm ve yanlarına gittim. Elbistan'da Proje İmam Hatip Lisesi'nde öğrencilermiş. Sınava hazırlandıkları için kaynak kitap sıkıntıları olduğunu ve bu konuda desteğe ihtiyaçları olduğunu söylediler.

Çadır kentte en büyük sıkıntılarının ise, toplu banyolar olduğunu, bu banyoların yerleşim yerlerinin gözönünde bulunmasından dolayı utandıklarını ve kullanmaya gidemediklerini ifade ettiler. 
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (19).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Bir depremzede kadın çıktı çadırından ve kendi şivesi ile "Suriyelileri istemiyok burda. Gitsinler" dedi.

Diğer kadın da "Sen de çadırdasın, hemen bir depremde kaçtın geldin buraya. Ya onlar ne yapsın? Yıllardır bombalar yağıyor üzerlerine! Bencillik etme!" diye yanıt verdi.

O an yeryüzünde sahip olduğumuzu sandığımız sınırların bile mutlak güç tarafından kurulduğunu ve bu sınırların ırkçılığı kaldıramadığını düşündüm.

Söylenecek ne çok şey vardı, ama bir o kadar da söylenecek hiçbir şey yoktu!
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (5).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

"Depremi yaşayana koordine ettirdiniz!"

Elbistan'ın ardından Gaziantep için yola koyulduk. Adını depremle tanıdığımız Nurdağı üzerinden gidecektik.

Yol üzerindeki köylerin ve diğer ilçelerindeki felaketin büyüklüğüne ve yolların nasıl yarıldığına şahitlik etmekten 3 saatlik yolu 5-6 saatte ancak alabildik.

Özellikle Nurdağı bitmişti. Elbistan'da şehrin siluetine ve ruhuna ait edindiğimiz izlenimi Nurdağı'nda yakalayamadık. Çünkü sokaklar bile tanınmayacak haldeydi.

Birçok yerde AFAD çadırları kurulmuştu, çok sayıda asker vardı. Ve yerli halkın neredeyse tamamı Nurdağı'nı terk etmişti.

Gaziantep merkezine geldiğimizde ise hızlı bir şekilde normalleşmeye çalışan ve yıkım oranı düşük bir şehirle karşılaştık.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (4).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Yeni yerleşim yerlerinden olan ve en lüks binaların yer aldığı İbrahimli'de 30 civarı binanın yıkıldığını gördük.

Yeni yapı olmasına rağmen bu şekilde bir yıkımın yaşanması birçok anlamda sorgulanması ve soruşturulması gereken bir durumdu.

Depremin 7'nci günündeydik ve Gaziantep Valiliği hayatı normale döndürmek adına aşevi hizmetini bitireceğini açıklamıştı.

Şehirdeki tüm binaların sağlamlık testleri belediye ekipleri tarafından hızlıca yapılıyor ve ailelerin evlerine girmeleri teşvik ediliyordu. Geceyi bir ailenin hasarsız evinde geçirdik.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (8).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

İlk günden beri koordinasyonda olan kadınların en büyük şikâyeti tasniflenmeden ve ayrıştırılmadan bireysel şekilde gönderilen ikinci el kıyafetler oldu.

Aynı sorunla Maraş ve Elbistan'da da karşılaşmıştık. Özellikle bireysel gayretler sonucu eşya toplayarak tır tutulup organize olmadan gönderilen kıyafetlerin sonu sokaklardı.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (23).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Tır şoförünün yanında yardım edecek kimsenin bulunamamasından dolayı getirilen eşyalar yol ortalarına dökülüp gidilmişti.

En çok içime dokunan ve beni en çok üzen ise, Gaziantep'te konuştuğumuz bir beyefendinin söylediği cümle oldu: 

Depremi yaşayana koordine ettirdiniz!


Adıyaman'ın eksikleri telafi ediliyor

Adıyaman her yerde bahse konu olan "Senin kaç kaybın var?" sorusunun merkezi haline gelmişti adeta.

Şehre gittiğimizde halk özellikle şehir merkezini vuran depremin ardından ilk 2 gün bölgeye hiçbir yardımın ulaşmadığından şikâyet ediyordu.

Diğer illerde olduğu gibi, Adıyaman'da da yardım depoları sanayi bölgelerine kurulmuştu.

Tırlarla tüm Türkiye'den gelen yardımlar burada toplanıyor ve ihtiyaç noktalarına organize bir şekilde dağıtılıyordu.

İHH Lojistik Merkezi'ne geldiğimizde bizleri diğer illere göre çok daha organize ve kalabalık bir ekip karşıladı. Bu noktada ilk günlerde yaşanan yokluğun eksiğinin giderilmiş olduğunu gördük.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (21).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Adıyaman eşimin memleketiydi. Beraber bir kez olsun gidemediğimiz şehre deprem götürmüştü bizi. Günler sonra eşimle birbirimizi yardım organizasyonları için ayrı ayrı gittiğimiz lojistik merkezinde görmüş olduk. 

Belediye personelinin bile yüzde 65'inin hayatını kaybettiği felakette, Esenler Belediyesi, Sultangazi Belediyesi gibi başkanları Adıyamanlı olan belediyeler ivedikle birinci elden inisiyatif alarak adeta çıkarma yapmışlardı.

Adıyamanlı iş insanları, gazeteciler ve siyasiler de hızlı şekilde organize olarak bölgeye koşanlar arasındaydı.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (9).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Diğer taraftan hemşeri derneklerini de sahada sıkça görebiliyordunuz. AFAD yine aynı şekilde burada da çadır kentleri kurmuştu ancak insanlar bireysel çadırlara yöneldiğinden veya evlerinin önlerinden ayrılmak istemedikleri için dağıtım organizasyonunda sıkıntılar yaşanıyordu.

Özellikle Adıyaman'ın dağ köylerine yardımların çok geç ulaştığı ve sıkıntıların yoğun şekilde yaşandığı ifade ediliyordu.

Bunun için TSK'nın 2 - 3 tonluk yük taşıma kapasiteli helikopterleri köy yardımlarında aktif olarak kullanılıyordu.

Özellikle şehir merkezinde hemen her noktada sıcak çorba ikramının yapılması Adıyamanlıların birlik ve beraberliğinin nasıl üst perdeden yaşandığının en büyük göstergelerinden biriydi. 
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (7).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Malatya'nın güçlü çocukları var 

Adıyaman'ın ardından Malatya'ya doğru yola koyulduk. Bölgede bazı noktalarda güvenlik sıkıntıların yaşanmasından dolayı hayatımın en stresli yolculuklarından birini yapmıştık.

Depremin 9'uncu gününde Çelikhan yolundan giderek Malatya'ya vardık. Teşkilat yapısı güçlü olan illerde koordinasyonda hızlı ilerliyordu.

İHH Lojistik Merkezi olarak belirlenen Organize Sanayi'de hayırsever bir vatandaşın deposu aktif olarak kullanılıyordu.

Oldukça büyük bir alan içerisinde kurulan merkezde gelen ihbarların koordineli bir şekilde dağıtılmasından, depoya indirilen yardımların tasniflenmesine kadar ciddi bir organizasyon ve kalabalık bir ekip bulunuyordu.

Ekibin en dikkat çekenleri ise, depremi yaşayan çocukların ve gençlerimizin yardım çalışmalarına tam mesai destek çıkmasıydı.

Her biri Malatya'nın çeşitli mahallelerinden gelerek bir taraftan kendi acılarını dindirmeye çalışıyor, diğer taraftan ise diğer gençlere yardım eli uzatıyorlardı.
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (24).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Neler yaşadıkları ile ilgili hasbihal ederken, onları en duygulandıran şeyin oyuncakların içinden çıkan küçük notlar ve mektuplar olduğunu gördük.

Mektupların içeriğinden bahsederken heyecanlanan ve gözleri dolan çocuklarımız ve gençlerimiz sayesinde bu ağır acının ardında yatan iyilik hareketinin nasıl var olduğuna ve harekete geçtiğine şahitlik ediyorduk!
 

Cahide Hayrunnisa Çiçek (1).jpg
Fotoğraf: Cahide Hayrunnisa Çiçek 

 

Depoda tasnifleme işi yapan kadınlar ise, ilk günün şokunu atlattıktan sonra hemen yardıma koşmuşlardı.

İlk 4 günlerini tamamen tasnifleme için ayıran ve yardımları ulaştırmaya çalışan kadınların elleri soğuktan, bakımsızlıktan ve ikinci el eşya toparlamaktan yara olmuştu.

Ancak ellerine sürecekleri bir kremleri, eşarplarını sıkıca bağlayabilecekleri bir toplu iğneleri dahi yoktu!

Ama yine de bir olmuş ve memleketlerindeki acıyı bir nebze olsun dindirebilmek için çalışıyorlardı.

Bize "Siz ta nerden geldiniz bizim memleketimiz için. Elbette biz de buradan gitmeyecek ve eski düzenimizi yeniden kurana kadar burada kalacağız ve elimizden ne gelirse sonuna kadar yapacağız!" dediler.

Gece hep beraber depoda sabahladık. Uyuyamadım ve uyuyamadıklarını fark ettim. Herkesin gözleri kapalıydı ama uyanıktı.

Sabah namazının ardından bastırılmaya çalışılan duygular yerini gözyaşına bıraktı. Her bir evden farklı bir hikâye çıkıyordu.

Kaybedilen akrabaya, eşe dosta, eve, memlekete ve birlikte büyütülen hatıralara olan özleme nasıl dayanılırdı? 


Peygamberler şehrinin misafiri çok 

Şehirlerin şahı, peygamberlerin durağı Şanlıurfa. 19 binanın yıkıldığı, bin 200 binanın da ağır hasar aldığı Urfa'da Hz. İbrahim'in doğduğu mağara olan Dergâh Camii minaresi ve bin 200 yıllık Rızvaniye Camii minaresi hasar görmüştü.

Balıklı Göl'de de depremin etkisi ile suyun kırmızıya döndüğü ve balıkların pullarında yaraların oluştuğunu ve dökülmelerin yaşandığını söylediler.

Suriye Savaşı'nın ilk zamanlardan itibaren 'Ensar' görevi üstlenen Urfa'da ekonomik şartlarını düzelterek Antep, Maraş ve İstanbul gibi büyük şehirlere göç eden Suriyeliler depremin ardından geri dönmeye başlamıştı.

Suriyeli nüfusunda yeniden artış gören Urfa, şimdilerde çevre köylerdeki depremzedeleri de ağırlıyordu.

Şanlıurfa İHH Başkanı Behçet Atila, Urfa'nın her daim misafirperver olduğunu ve deprem sonrasında sorumluluklarının daha da arttığını söyledi.

Başkan Atila ile Maraş'ta 3 kardeşi, annesi ve babasını kaybeden, kendi de enkazdan 10 saat sonra kurtarılan 16 yaşındaki Suriyeli Rahime'yi ziyaret ettik.

Depremden kurtarılınca ve Maraş'ta kimsesi kalmayınca dayısı ve ananesi kendisini Urfa'ya getirmişti.

Behçet abisinin hediye ettiği telefonu elinden düşürmeyen ve sürekli ailesinin fotoğraflarına dalıp giden Rahime, bize duygularını şöyle ifade etti:

Savaştan kaçabiliyorsun ama depremden kaçamıyorsun.

Orada anladık ki, acının dini, dili, ırkı, sınırı, milliyeti, yaşı ve cinsiyeti yoktu! Ülkemiz ve dilimiz ayrı ama acımız birdi bizim! 


Aradan tam bir ay geçti…

Aradan tam bir ay geçti. Ancak çektiğim görüntülere bakabiliyorum. Ancak kâğıdı kalemi elime alıp duygularımı yazabiliyorum!

Biliyorum ki, hiç kimse artık eskisi gibi olamayacak. Ancak çok iyi bildiğim bir şey vardı. O da şu ki, bizler nasıl birlikte düştüysek birlikte kalkmasını da bilen bir toplumuz evelallah! 

Elbette ömrün nakdi tükenene dek kaybettiklerimize ağlayacağız. Ancak bugünleri de atlatacağız ve yaralarımızı saracağız.

Allah, bir zorluğun arkasından bir kolaylık yaratacaktır (Talak, 65).


Ve "Demek ki, gerçekten her zorlukla beraber (ona dayanacak ve aşacak) bir kolaylık da vardır (İnşirah, 5)" müjdesine dayanarak gelecek güzel günleri birlikte inşa edeceğiz! 


Yardımlar ne durumda?

Bizim insanımızın en büyük özelliklerinden biri yüce merhameti ve yardımseverliği. Buna tüm dünya şahitlik etti.

Ancak bölgede yaşanan felaketin boyutları kısa sürede tek bir elden toparlanamayacak kadar büyüktü.

İşte bu yüzden devlet millet el ele kaldıracağız enkazımızı. Bir ay boyunca gözle görülür çok ilerleme kaydettik.

Bölgedeki birçok sorun çözüme kavuşturuldu. Günlük oluşan aksaklıklar ve yaşanan yeni sıkıntılar da hızlı bir şekilde giderilmeye çalışılıyor.

Bireysel kurulan çadırların ihtiyaçlarını karşılama noktasında sıkıntıların yaşandığı ve koordinasyonu aksattığı görülüyor.

Diğer taraftan böylesi büyük bir afet durumunda bürokratik işlemlerin insanları yormadan yürütülmesi düzen açısından oldukça önemli.

Sağlıklı bir iyileşme için bölgenin tamamında uzun vadeli ve planlı çalışma yapmamız gerekiyor.

Bu kapsamda; psiko-sosyal destek çalışmalarının her grup için (kadın, erkek, çocuk) yürütülmesi, yeni ortamlarda iş imkanlarının oluşturulabilmesi, çocukların eğitimini aksatmadan sürdürebilmek için mekanların (eğitim tırı, çadır ve konteynır vb.) kurulması, STK ve devlet kurumlarının ortak çalışmaya devam etmesi ve diğer illere göçen depremzedelerin sosyal uyumunun sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi gerekiyor.

Maalesef depolar boşalıyor ve yerleşik düzene geçildikçe ihtiyaçlar farklılaşıyor.

Bu yüzden her bölgenin ihtiyacı ve kullanım koşulları göz önüne alınarak yardımların bir anda değil devamlılığının sağlanabilmesi oldukça önemli.

Mesela köyde yaşayan bir kadının giyim ihtiyacı pantolon ya da elbise değil, şalvar gibi rahat çalışabileceği tarzda kıyafetlerdir. Bu tarz durumları düşünerek ihtiyaç listeleri oluşturulmalıdır.

Çamaşır yıkama ortamı bulunmadığı için, hijyen paketlerinin devamlı olmasına bulaşıcı hastalıkların önüne geçebilmek adına dikkat etmek gerekiyor.  


Bundan sonra ne olacak?

Böyle düşmemeliydik, ama düştük bir kere. Bundan daha acıtanı ise, henüz canlarımız enkazdan çıkarılmaya çalışılırken, cenazelerimiz ortada iken fırsatçılık yapanımız, yardımlara siyaseti katanımız, küçük hesaplar peşinde koşanımız, acıların üzerinde tepinerek kendine alan açmaya çalışanımız, orada yaşanan acıya gözlerini kapatarak duyarsız kalanımız, özellikle sosyal medya üzerinden dezenformasyon yayarak yardım bekleyenleri zorda koyanımız, güveni zedeleyip insanımızın merhamet duygularına sekte vurduranımızdı.

Ve bütün bunlar olurken gerçekten ölen, yaralanan, bir tarafı yok olan, acı çeken, içi yanan, yardıma koşan, hiç korkmadan günler boyu uyumadan enkazlara girerek başka bir can için canını hiçe sayan, evini yurdunu bırakarak bir aydır deprem bölgesinde emek veren, canıyla malıyla bu vatanın yeniden imarı için iş insanlarımız, STK'larımız ve bürokrasiye takılmadan devletimizin tüm imkanlarını seferber edebilen siyasilerimiz, dünyanın dört bir tarafından koşup gelen yardımsever devletler ve yüce gönüllü kurtarma ekipleri sizleri de asla unutmayacağız.

Devletsiz ve milletsiz bir topluluğun ne hale düştüğüne şahidiz! En yakınımızda komşumuz Suriye'de olanlara ve aynı depremi yaşamasına rağmen bırakın kurtarılmayı, acil yardımı bırakın, üstlerine acımasızca yeniden yağdırılan bombalara şahidiz. Yalnızlıklarına şahidiz!

İşte bu yüzden elbette bundan sonrası konuşulacak. Sorumlular yargılanacak. Yeniden böyle bir felaketle karşı karşıya kalırsak şayet, aynı acıları yaşamamak adına, aynı hatalara yeniden düşmemek adına eksiklerimizi bileceğiz. 

Ülkemiz, yani tüm Türkiye olarak biz 6 Şubat sabahı 04.17'de nasıl birlikte düştüysek, bundan sonra da yine tek vücut olarak birlikte kalkacağız! 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU