Afganların karanlık dünyası

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: EPA

Romalılar tarafından barbar olarak tanımlanan Germen kabilesi Vizigotların milattan sonfra 410'da Roma'ya girip kenti yağmalayıp ateşe vermesinden sonra Roma İmparatorluğu çökmüş ve tarihçiler bu çöküşü şöyle tarif etmişlerdi: 

…Böylece medeniyeti aydınlatan ışıklar söndü ve Batı dünyası, karanlık bir çağa gömüldü. Bu öyle bir karanlıktı ki, bilim, sanat, eğitim ve edebiyat gibi uygar dünyaya ait hiçbir şeyden eser yoktu.


15 Ağustos 2021 günü çember sakallı ve karanlık bakışlı Taliban milisleri Kabil'e girdiğinde de benzer bir durum yaşandı.

Bir aya kalmadan Afganistan'ın en eğitimli kesiminden 200 bin kişi ülkeyi terk etti, ardından yine yüz binlerce insan ülkeden ayrıldı.

Gidenlerin çoğu hali vakti yerinde, yüksek eğitimli, meslek sahibi kişilerdi, yani doktorlar, mühendisler, iş adamları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, üst düzey devlet memurları, ordu subayları, emniyet mensupları vs.

Böylece her tarafı ışıklarla aydınlatılmış bir kent, birden elektrikler kesilmiş gibi, karanlık içinde kaldı. 


Elbette Afganistan veya Kabil, hiçbir zaman eski Roma gibi büyük bir medeniyet merkezi olmadı ama son 20 yılda Batı'nın çabalarıyla bu ülkede çok şeyler yapılmış ve ülke, uygar dünya ile bütünleşme ve onun bir parçası olma yolunda kayda değer bir mesafe kaydetmişti.

100 kadar televizyon, 500 civarında radyo istasyonu, bin kadar günlük ve haftalık gazete ve dergi yayındaydı.

Tüm kusurlarına rağmen, en ücra köylerde bile insanların katıldığı ve adayların kıyasıya yarıştığı genel ve yerel seçimler yapılıyor, parlamentoda her kesimi temsil eden vekiller bulunuyordu.

Televizyonlarda her normal ve medeni ülkede olduğu gibi konserler, tiyatro oyunları, canlı şovlar ve şarkı yarışmaları yayınlanıyor, Türk dizilerinin tiryakisi olan sıradan Afganlar akşam saatlerini bu programlara göre ayarlıyorlardı. 

Şimdi bunların hepsi geride kaldı. Eski renkli ve canlı yaşantısını kaybeden Afganistan artık tatsız tuzsuz, gri ve iç karartıcı bir yer.

İş adamından ilkokul öğrencisine, sanatçısından işçisine, çiftçisinden esnafına, okumuşundan cahiline kiminle konuşsam son derece karamsar.

Afganlar genel olarak kendilerini upuzun karanlık bir tünele girmiş gibi hissediyorlar. 

Bazıları bunu başkent Kabil'i ülkenin kuzeyine bağlayan Salang tüneline benzetiyorlar.

Tünelin içindeki asfalt yolu yıprandğı ve yer yer çukurlar oluştuğu için hem toz hem de araba egzozundan boğulacak gibi oluyorsunuz.

Zira her şey gibi tüneldeki havalandırma sistemi de bozuk.

Bir Afgan dostum, "Tünelin içindeki toz ve egzoz dumanından boğulmazsak, elbette bir gün tünelden çıkarız" diyor. Kastettiği, elbette ki ülkesindeki durum.

Taliban yönetiminin kalıcı olmayacağından neredeyse herkes emin, ama en önemli sorun, rejim çöküp ülke yeniden aydınlığa kavuşana kadar şu anki açlık, kıtlık, işsizlik ve baskıya dayanabilmek. 


Eski rejimde üst düzey bir görevde bulunan bir başka Afgan dost şu an Türkiye'de iki arada bir derede kalmış kara kara ne yapacağını düşünüyor.

Geçici ikame ile Türkiye'de bulunan dostum, oturma iznini uzatamadığını, bu yüzden iki seçenekten birini seçmek durumunda olduğunu belirtiyor:

Birinci seçenek, denizde boğulma tehlikesini de göze alarak kaçak yolla Avrupa'ya gitmek. Bunun için kaçakçılarla binlerce dolar vermek gerekiyor ki, bu para onda yok.

İkinci seçenek, her şeyi göze alıp Afganistan'a geri dönmek.

Dönersem, eski rejimin adamı olduğum için beni önce bir güzel döverler, sonra eğer hayatta kalırsam, serbest kalmak için Taliban'a yüklü bir meblağ rüşvet vermem gerekecek ki bu miktarı bulabileceğimden de emin değilim.


Eski rejimde cumhurbaşkanlığı köşkünde protokol memuresi olan üç çocuklu bir Türkmen bayan, bir yılı aşkın zamandır İran'da Türk vizesi almaya çalışıyor.

Dostları olarak ona Türkiye'de kalabileceği bir daire hazırladık, noterden davetname ve geçimi için banka hesabına birkaç bin dolar yatırdık.

Her şey hazır olunca, Tahran'daki Türk Büyükelçiliği'ndeki randevusuna büyük bir umutla gitti, ama gözyaşlarıyla geri döndü.

Tüm belgeleri hazırlamamıza rağmen vize alamamıştı.

"Eve geldiğimde çocuklarım, anne Türkiye'ye gidemeyecek miyiz, diye ağladılar. Yüreğim bin parça oldu" diyor ve sonra ağlamaklı bir sesle bana sitemde bulunuyor:

Yıllardır bana Türkiye, tüm Türklerin anayurdu, dışarıda zor durumdaki hiçbir Türk'ü yüzüstü bırakmaz, diyordun, hani nerde?

Bu haklı siteme ne cevap vereceğimi bilemiyorum. 


İstanbul'da kaçak olarak yaşayan bir Afgan aile, "Dışarı çıkmaktan korkuyoruz, çıkarsak belgelerimiz olmadığı için polis tarafından yakalanıp sınır dışı edilmekten korkuyoruz. Çıkmazsak da çalışmadığımız için açlıktan öleceğiz" diyor.

Bu arada sosyal medyada izlediğimiz bazı genç Afganlar YouTuberlarla konuşurken çevreden "erkek adam ülkesinden kaçar mı, ülkene gitsene" diye tacize uğruyor.

Böylece, ülkelerindeki cehennemden kaçan Afganlar, aradıkları huzuru ve güveni yurt dışında da bulamıyorlar. 

Afganların huzur bulduğu tek yer, Batı. Gelen her mülteci burada göçmen konaklama merkezlerine yerleştiriliyor, kalacak yer, üç öğün yemek ve haftalık harçlık veriliyor.

İşlemleri tamamlanıp kabul edilen göçmenlere daimi konut ve geçim maaşı veriliyor.

Topluma entegre olması için önce dil kursuna, ardından meslek kursuna gönderiliyor.

Nitekim bir süre Türkiye'de kaçak olarak yaşadıktan sonra biri Paris'e diğeri Bonn'a yerleşen Afgan Türkmeni iki kardeş, hayatlarından son derece memnun. 

Batı'daki en şanslı Afganlar ise, eski rejim döneminde Batılı kuruluşlarda çalışan Afganlar.

Onların çoğu Taliban'ın iktidara gelmesinden sonra ülkeden tahliye edildi ve değişik Batı ülkelerine yerleştirildi.

Ama onların da akılları, geride bıraktıkları akrabalarında ve dostlarında.

Yüzlerinde, kalplerindeki yaraları yansıtırcasına buruk bir gülümseme ve acı bir tebessüm var. 


Gerek Türkiye'de gerekse Batı'da bir araya gelen eğitimli Afganların birbirlerine en sık sorduğu soru şu: sanat, müzik, bireysel özgürlükler, huzur ve güven dolu o eski güzel günlere tekrar geri döner miyiz?

Yanıt: Elbette. Zira, kış ne kadar sert ve çetin olsa da, arkası mutlaka bahardır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU