Ukrayna krizi: Nükleer savaş mı, yoksa donmuş bir ihtilaf mı?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Nicholas Konrad/The New Yorker

Rusya, 30 Eylül 2022 tarihinde Ukrayna topraklarının yüzde 15'ine tekabül eden Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson bölgelerini uluslararası hukuku hiçe sayarak ilhak etti.

Kremlin'de düzenlenen törende zafer konuşması yapan Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, artık söz konusu dört bölgedeki insanların sonsuza dek Rus vatandaşları olacaklarını belirtti ve "Kiev rejimine" düşmanlığı derhal durdurma ve müzakere masasına dönme çağrısında bulundu. 

Putin'e Ukrayna'dan jet yanıt geldi. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski "Ancak başka bir Rus lideriyle masaya oturabiliriz" dedi ve mücadeleye devam mesajını verdi. 

Putin, kendi açısından bakıldığında 24 Şubat'ta başlattığı "özel askeri operasyon" çerçevesinde sadece Donetsk ve Luhansk'ı değil, aynı zamanda stratejik öneme sahip Zaporijya ve Herson'u da Rus topraklarına katarak başarı elde etmiş oldu.

Peki, bundan sonra ne olacak?

Barış masasına dönülebilecek mi? Yoksa savaş uzayacak mı?

Nükleer silah kullanma konusunda Rusya ciddi mi? 
 

r.jpg
Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak etmek için düzenlenen törende konuşma yapan Putin, Rusya'nın dört yeni bölgesi olduğunu söyledi / Fotoğraf: Reuters

 

Putin uluslararası arenada ve kendi ülkesinde yalnızlaşıyor

Referandum konusu uzun süredir gündemdeydi, ancak sürece hız verilmesi ve kısmi seferberlik ilan edilmesi Putin'in hem uluslararası platformda artan oranda yalnızlaşmasının hem de kendi ülkesinde yükselen çatlak sesleri susturma çabalarının bir sonucuydu. 

23-27 Eylül tarihinde yapılan referandumların meşruiyetini ve dolayısıyla sonuçlarını Belarus da dahil şu ana kadar tanıyan bir ülke olmadı.

Batı ve ABD'nin yanı sıra, BM, NATO, G-7 ve AB'den de referandumları kınayan sert açıklamalar geldi.

ABD Başkanı Joe Biden, cuma günü düzenlediği basın toplantısında Amerika'nın, NATO müttefikleriyle birlikte NATO topraklarının her bir karışını savunmaya hazır olduğunu vurguladı. 

Yapılan beyanatlara ilaveten ABD, Ukrayna'ya yönelik 1,1 milyar ABD Dolarlık yeni bir askeri yardım paketi açıkladı.

Böylelikle, Ocak 2022'de bu yana ABD'nin Ukrayna'ya sağladığı askeri yardımın miktarı 16,9 milyar ABD Doları'na ulaşmış oldu.

ABD askeri yardıma ek olarak, Rusya Merkez Bankası Başkanı da dahil olmak üzere yüzlerce Rus yetkiliye yaptırımlar uygulama kararı aldı. Birleşik Krallık da benzer yaptırımları devreye soktu.

AB ise, Rusya'nın ithalat ve ihracatına sınırlamalar getiren ve yeni bazı sektörleri de hedef alan 8. yaptırım paketini hazırladı. 
 

aa2.jpg
AB ülkelerinin liderleri, ortak açıklama yaparak Rusya'nın Ukrayna'nın doğusundaki bölgeleri ilhakının yasa dışı olduğunu ve ilhakı asla tanımayacaklarını bildirdi  / Fotoğraf: AA

 

Dikkat çekici bir husus ise, referandumlar sürecinde Çin, Hindistan, Kazakistan ve Sırbistan da Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğine vurgu yapan, savaşın sonlandırılmasına yönelik açıklamalarda bulunmalarıdır.

Böylelikle, krizin başından bu yana, Rusya'yı kınamaktan imtina eden ve yaptırımlara katılmayan Çin, Hindistan ve Sırbistan Rusya'nın işgalci bir güç olmasından ve uluslararası hukuku ihlal etmesinden duydukları rahatsızlıkları dile getirmiş oldular. 

Bu durum, BM Güvenlik Konseyi'nde ABD ve Arnavutluk tarafından sunulan ve dört bölgenin ilhak edilmesini kınayan karar tasarısının oylama sürecinde de görüldü.

Nitekim Rusya karar tasarısını veto ederken, oylamada Güvenlik Konseyi daimi üyesi Çin ile geçici üyeler Hindistan, Brezilya ve Gabon çekimser kaldı.

BM'de geçtiğimiz nisan ayında başlatılan yeni bir prosedür çerçevesinde ABD veto hakkını kullanan Rusya'dan neden karar tasarısını veto ettiğine dair Genel Kurul'a bir izahat vermesini isteyecek. 

Rusya'da "özel askeri operasyon"un uzamasından ve Ukrayna'nın karşı saldırıyla geçerek son haftalarda sahada ciddi kazanımlar elde etmesiyle savaş karşıtı sesler yükselmeye başlamıştı.

Putin'in 21 Eylül 2022 tarihinde kısmi seferberlik ilan edildiğini açıklamasıyla birlikte ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri düzenlenmeye başladı.

BM İnsan Hakları Yüksel Komiserliği geçtiğimiz hafta yaklaşık 2500 kişinin protestolarda gözaltına alındığını duyurdu. Bu sayının çok daha yüksek olması muhtemeldir. 

Askerlik şubelerine yönelik saldırıların düzenlendiği ve hatta yakıldığı yönünde sosyal medyada haberler yayıldı.

Kararın ardından savaşa gitmek istemeyen Ruslar Kazakistan, Gürcistan, Finlandiya ve Ermenistan başta olmak üzere başka ülkelere kaçmaya başladılar.

Sadece Kazakistan'a 100 binin üzerinde Rus vatandaşının geçtiği belirtiliyor. 
 

reuterws.jpg
Rusya'da geçen hafta kısmi seferberliğin ilan edilmesinin ardından Gürcistan'a giriş yapan Rusların sayısı yüzde 45 arttı / Fotoğraf: Reuters

 

"Beyaz Ruslar" kaçarken azınlıkların silah altına alınması Rusya'daki etnik ayrımcılığın gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koydu.

Tuva, Yakutistan ve Dağıstan'da protesto gösterileri düzenlendi. Dağıstan'ın başkenti Mahaçkale'de protestocular ile polis arasında yaşanan çatışmalar polisin göstericilere şiddet uygulamasıyla durdurulabildi. 

Geçtiğimiz hafta Rusya'da ülke çapındaki protestolarda seferberlik karşıtlarının ortak bir mesajı vardı.

Göstericiler Ukrayna'nın Rusya'ya değil, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırdığını söyleyerek, Rus yetkililere "savaşı durdurun" çağrılarında bulundu. 

Kısmi seferberlik sürecinde yaşanan karmaşa Rusya'nın savaşın başından bu yana daha net bir şekilde ortaya çıkan zaaflarının bir diğer göstergesiydi.

Yaşı ileri olan, kronik hastalıkları bulunan, ya da seferberlikten muaf tutulan sektörlerde çalışan Rusların da silah altına alınması toplumda tepki yarattı.

ABD bu süreçte, çifte vatandaşlarının silah altına alınabilmesi ihtimali nedeniyle Rusya'da yaşayan vatandaşlarını ülkeden bir an evvel ayrılmaları yönünde duyuru yayımladı.

Yaşanan karışıklıklar üzerine, pek alışık olunmayan bir şekilde, hem Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov hem de Putin kısmı seferberlik sürecinde hatalar yapıldığını kabul ederek, yanlışların bir an evvel düzeltilmesi gerektiği yönünde açıklamada bulunmak zorunda kaldı. 


Türkiye'nin tutumu ve sürece katkısı 

Dışişleri Bakanlığı hem 21 Eylül hem de 30 Eylül gecesi yayımladığı açıklamalarda, Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne, bağımsızlığına ve egemenliğine verdiği desteği yineleyerek, 2014'te Kırım'ın ilhakı sürecinde benimsenen tutum doğrultusunda, Rusya'nın, Ukrayna'nın dört bölgesini ilhak kararını reddetti.

Bakanlık ayrıca, bu durumu "uluslararası hukukun yerleşmiş ilkelerinin ağır bir ihlali" olarak nitelendirdi.

Türkiye'nin savaşın müzakereler yoluyla, adil barış temelinde çözülmesine yönelik söylemi tekrar edildi. 

Yakın zamanda tarafların müzakere masasına dönmesi ihtimali düşük görünmekle birlikte, Türkiye'nin krizin başından beri iki taraf arasında yürüttüğü diplomatik çabalarını sürdürerek, Rusya'nın nükleer silah kullanmasının yaratacağı sonuçları da vurgulamak suretiyle savaşın kontrolden çıkmaması için girişimlerde bulunması ve bu süreçte BM başta olmak üzere uluslararası aktörlerle birlikte çalışması önemlidir. 
 

aa.jpeg
Dışişleri Bakanlığı, kararı, uluslararası hukukun yerleşmiş ilkelerinin ağır bir ihlali olarak nitelendirerek, bunun Türkiye tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını bildirdi / Fotoğraf: AA

 

Önümüzdeki senaryolar 

Savaşın ne yöne evrileceğini tahmin etmek tabiatıyla çok güç, ancak yine de bazı tahminlerde bulunmak mümkün.

Her hal ve karda, savaşın seyri, Ukrayna'nın göstereceği direnç ve Batı'nın Ukrayna'ya ne derece destek sağlamaya devam edeceğiyle doğrudan ilintilidir. 

Rusya'nın kısmı seferberlik sayesinde bölgeye yapacağı ciddi takviyeyle artık anavatan sayılan dört bölgeyi, Ukrayna'nın saldırıları karşısında daha agresif bir şekilde savunması beklenebilir.

Zira artık Putin için bu dört bölgenin müzakeresi söz konusu değildir.

İçeride ve dışarıda sıkışan Putin'in savaşı tırmandırarak Üçüncü Dünya Savaşı'na dönüşecek hamlelerde bulunması ihtimal dahilinde olmakla birlikte pek muhtemel görünmemektedir.

Nitekim Peskov'un cuma günü Kremlin'deki tören öncesinde yaptığı açıklamada, sorumsuzca davranan insanların nükleer tırmandırmadan bahsettiklerini, konuyu Rusya olarak büyütmek istemediklerini ve herkese sorumlu bir şekilde davranma çağrısında bulunduklarını söylemesi bir geri adım olarak algılandı.

Putin'in Kremlin'de yaptığı konuşmada nükleer silahlara atıfta bulunmaması da bu bağlamda dikkat çekiciydi.

Diğer yandan, Rusya'nın bu süreçte nükleer silah kartını kullanmasını bir blöf olarak görmeyip ona göre ihtimaliyet planlarının her hal ve karda hazırlanması gerekecektir.

Zelenski cuma günü NATO'ya hızlandırılmış katılım başvurusunu imzaladığını duyurdu. Ukrayna Devlet Başkanı açıklamasında, "Finlandiya ve İsveç'in bu yıl Üyelik Eylem Planı olmadan İttifak'a katılmaya başladığını gördük. Bu adil. Bu Ukrayna için de adil. Güvenliğin alternatifi yoktur" dedi.

Ukrayna bu hareketiyle Rusya'ya meydan okumuş, ama diğer yandan krizin küresel ölçekte bir savaşa dönüşmesine sebebiyet verecek bir adımı da atmış oldu.  

Bunun farkında olan Batı'nın bu gelişme karşısındaki tepkisi ise savaşın başından bu yana izlediği tutumla tutarlıydı. 


Bu çerçevede, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg üyelik kararının oybirliğiyle alınması gerektiğine işaret ederek, sürecin kolay olmayacağı ve zaman alacağı mesajını verdi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise daha açık ifadelerle, NATO'nun açık kapı politikasını desteklediklerini, ancak Ukrayna'nın üyelik sürecinin başka bir zaman ele alınması gerektiğini belirtti.

Ukrayna bu hamleyle aslında kendisini zora sokmuş ve Putin'in eline bir koz vermiştir.

Zira NATO üyesi ülkeler krizin başından bu yana savaşın kendi topraklarına sirayet etmemesi için ellerinden geleni yapmış, Batı Ukrayna'nın AB'ye üye olmasına ilişkin prosedürleri başlatırken, Ukrayna'nın NATO üyeliğini gündeme getirmemeye gayret göstermiştir. 

Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte ABD ve Batı'nın bir yandan Ukrayna'ya silah sevkiyatı yapmaya ve Rusya'yı yaptırımlarla kıskaç altına almaya devam ederken, diğer yandan savaşın büyümemesi için çaba sarf edecekleri anlaşılmaktadır.

Ukrayna'nın Rusya'ya karşı direnç göstermeye devam etmesi halinde savaş sürecektir, ya da bir noktada donmuş bir ihtilafa dönüşecektir. 

Tüm bu hususlara ilaveten savaşın nitelik değiştirerek bir "hibrit savaşa" da dönüşmesi olasıdır.

Nitekim KuzeyAkım-1 ve KuzeyAkım-2 doğalgaz boru hatlarına yapılan sabotajlar, bundan sonra da savaşta konvansiyonel olmayan yöntemlere başvurulabileceğinin işaretidir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU