Helalleşme ve hesaplaşma kıskacında Kılıçdaroğlu'nun adaylığı

Dr. Onur Alp Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: CHP

Türkiye gündemi bir süredir altılı masanın adayının kim olacağıyla meşgul. İktidar bloku da tartışmayı ilkesel zeminden çekerek kişilerarası bir kavgaya indirgemek için devamlı olarak muhalefet blokunun adayı üzerinden bir tartışmaya girme gayreti içinde.

Öyle ki, MHP lideri Devlet Bahçeli, 4 Eylül'de başlattığı seçim kampanyasını "Aday belli, karar net" sloganı üzerine oturttu.

Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Kılıçdaroğlu'nun kutuplaşmanın panzehiri olarak ortaya attığı "helalleşme" söylemini hedef alarak şöyle dedi: 

Ne diyor? 'Helalleşme'. Bu bir oyun. Bu oyunun yerini hesaplaşma söylemlerini almasının gerisinde işte bu hazımsızlık var.


Bunun nedeni, iktidar blokunun mevcutta belli bir adayı olması ve kitlesine belirsiz bir kabus senaryosu gösterip, mevcut durumu yeğlemeye ikna etmekten başka seçmene söyleyebilecek bir şeyinin kalmamasından kaynaklanıyor. 

Şöyle ki, 2018'de doların ateşini düşürmek için uygulanan yüksek faiz politikasıyla beraber hem ekonomi daralma eğilimine girdi hem de işsizlik yüzde 11'den yüzde 15'lere doğru ilerleyerek seçmenlerde rahatsızlık yaratan bir tablo oluştu.

Meslektaşım Nezih Onur Kuru'nun PolitikYol'daki yazısında ifade ettiği gibi, bu Ortodoks tezlerin kendisine 2019 yerel seçimlerini kaybettirdiğini düşünen Cumhurbaşkanı Erdoğan, düşük faiz politikasına geri döndü.

Enflasyonu yükselteceği açıkça belli olan bu politikanın amacı belliydi: Enflasyonla yaşanır, işsizlikle yaşanmaz… 

Düşük faiz politikasıyla beraber iktidar, bir yandan sermayeyi ucuza fonlayıp onları mutlu ederken, diğer yandan her ne kadar geliri asgari yaşam standartlarının dahi altında kalsa da geniş toplum kesimlerini işsiz bırakmamak gibi bir yol tuttu.

Çünkü iktidar, krizin iki durumda başladığını fark etti.

Kriz; 

  1. İnsanlar yoksullaştığında değil, sermayedar rahatsız olduğunda (para kaybettiğinde)
  2. İşsizlik arttığında ilan edilmiş olur. 

 

DİSK-AR'ın grafiğinde görüldüğü gibi, 2019 seçim yenilgisinden beri yoksuldan zengine inanılmaz bir servet transferi yaparak ekonomin çarklarını bir sonraki seçimi kazanma iddiasını sürdürebilecek kadar, ancak asla sürdürülebilir olmayan, bir politikayla döndürdü.

Kur şoklarıyla da bu transferi destekleyen iktidarın bu politikasının sonucunda bir yandan yoksul sayısı günden güne katlanırken, diğer yandan ise milyonerlerin sayısı dramatik bir yükseliş gösterdi: Son beş yılda yüzde 268 oranında artarak 138 bin 980 kişinden 511 bin 685 kişiye... 

Bu dramatik artışı sadece kişi bazında değil, servet bazında da görmek mümkün: Aynı süre içinde, yurt içinde yaşayan milyonerlerin toplam servetleri, yüzde 262 oranında yükseliş göstererek 385 milyar 621 milyon liradan 3 trilyon 431 milyona ulaştı.

Yurt dışında yaşayan Türk milyonerlerin toplam mevduatları ise 74 milyar 358 milyondan 211 milyar 667 milyona ulaşarak yüzde 184 oranında arttı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu tablodan hareketle, iktidarın hem "helalleşme" çağrısını hedef alması hem de muhalefete ısrarla adayını açıklama çağrısı yapması boşuna değil.

İktidar, bir yandan kutuplaştırma siyasetini bertaraf etmeyi amaçlayan "helalleşme"yi hedef alırken, diğer yandan da adayın açıklandığı bir denklemde asıl çelişkinin, yani iktisadi sahadaki bir avuç zengini milyonlarca yoksula fonlatmaya dayanan çelişkinin yerine kutuplaşma ve kişilerarasına indirgenmiş bir kavgaya uygun zemin oluşacağını düşünüyor.

Bu noktada muhalefetin yapması gereken, iktidarın bu oyununu bertaraf edip alternatif bir oyun kurgulayabilmek.

Bu oyun da iktisadi sahadaki çelişkileri göz önüne sermeden ve bu sahada yeni bir şeyler söylemeden kurgulanamaz. 


CHP Lideri Kılıçdaroğlu, iktisadi sahada birilerinin kazanırken birilerinin kaybedeceğinin idrakinde olan önemli bir açıklamayı duayen gazeteci İpek Özbey'e verdiği röportajda yaptı ve yeni dönemde halkın değil, "Beşli Çete"nin kemer sıkacağını ifade etti.

Hemen ardından katıldığı bir canlı yayında da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "helalleşme"nin "hesaplaşma"ya kapı aralayan bir tuzak olduğu iddialarına, "Sokaktaki garibanın neyiyle hesaplaşayım, bunlar akıllarını peynir ekmekle yemişler" diyerek yanıt verdi. 


Aynı programda muhalefetin adayının belli olmadığıyla ilgili bir soruya da "Altı lider uzlaşırsa ben hazırım" şeklinde cevap veren Kılıçdaroğlu, bir şeyi gözden kaçırdı.

İktidar partisi, yalnızca kendisini şeytanlaştırarak marjinalize etmiyor, aksine bunu altılı masa için uygulama stratejisi güdüyor.

Dolayısıyla aday olmasının önünde kendisinin istememesi haricinde bir engel kalmamış gibi gözüken Kılıçdaroğlu, "Beşli Çete"nin karşısına "Garibanlaştırılan fukara halk"ı koyan sol popülist bir strateji izleyerek bu söylemi sabitleştirmeli.

Ayrıca bu, yalnızca söylem düzeyinde kalmayarak kendi Cumhurbaşkanlığında halkın hayatında ne gibi değişiklikler olacağını, 100 günlük, 200 günlük, 1 yıllık, 2 yıllık planlar dahilinde her konuşmasında ifade etmeli.

Tüm bunlar yapıldıktan sonra Kılıçdaroğlu, hem yalnızca altılı masanın değil halkın doğal adayı olurken hem de halka iktisadi alanda da bir "helalleşme" vadetmiş olur. Bu da iktidarın elindeki en sağlam iki silahı da zayıflatır.

Ayrıca karşısına "Beşli Çete"yi alan ve halkla arasında kaçınılmaz bir çatışma olduğunu vurgulayan bu strateji, kiminle "helalleşilip" kiminle "hesaplaşılacağını" da açıkça gözler önüne serecektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU