Hz. Musa'yı Antik Mısır'da aramak (2)

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Lawrence Alma-Tadema/Wikipedia

Modern bilimlerin dini bilgileri illa kanıtlamak gibi bir misyonu yoktur. Ancak dini bilgiler ile bilimsel bulguların örtüşmesi elbette dindarlar için olumlu bir durumdur.

Bilimi kendi alanı dışına çıkartarak kendine müstakil bir dünya görüşü/ideoloji olarak benimseyen kimi çevrelerin din(ler) ile hesaplaşmalarını bilim üzerinden yapmaya çalışmaları akademik ahlaktan uzaklaşmaya yol açmakta.

Özellikle bilim-din örtüşmesini yok saymak dinle uyumlu bilgilerin "üzerini örtmek" açıkça muhataplarını manipüle etmek demektir. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bilim adına konuşup konuyla ilgili bilimsel tartışmaları, farklı görüşleri yok saymaktadır.

Üstüne de dinin tümden masal olduğunu iddia etmek için Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed gibi kişiliklerin yaşamadıklarını şu argüman üzerine kurmaktadırlar:

Bu kişilerin isimleri yaşadıkları dönemin kayıtlarında geçmemekte. O halde böyle kişiler hiç var olmadılar.


Mit, tarih ve gerçeklik sorunu

Dinler tarihi bir sosyal bilim olarak, dinlerin tümünü ya da herhangi bir dini reddetmek ya da kabul etmek/inanmak için değil din fenomenini ve dinleri kendi bağlamlarında anlamak için yapılır.

Mitoloji ve tarihi gerçeklik konusu da insanoğlunun neden mit ürettiği; mitlerin kökenlerinin ne olduğu sorusuna cevap aramakta.

Mit ve gerçeklik sorunu üzerine gerek dünyada gerekse de ülkemiz, akademimizde geniş bir disiplinlerarası literatür mevcuttur.

Mircea Eliade ve Gustav Jung gibi isimleri, sosyal antropoloji, psikoloji, toplumsal tarih ve dinler tarihi alanlarına sayabiliriz (bu konuda Milel Nihal Dergisi'nin özel sayısı mütevazı bir giriş olabilir).


Başka bir konu da tarihi gerçekliğin anlamıdır. Modern bakış açısı modernite öncesi kutsal bir metni/söylemi ne kadar sağlıklı anlayabilir?

Kendi paradigması ve ölçüleriyle şekillenmemiş bir anlatıyı o kalıplara sığdırmaya çalışarak okuyan bir zihin doğal olarak metne yabancılaşmış bir gözlükle baktığından yanlış sorular ve yanlış cevaplar alacaktır. 

  • Antik metinlerin amacı modern belgesel türünde bir tarihi gerçeklik detayı vermek midir, yoksa gerçekten yaşanmış tarihi bir vakanın ya da hiç yaşanmamış ama soyutun/duyguların tiyatrolaştırılmış anlatıları da olabilir. 
     
  • Özellikle Kur'an bağlamında "kıssa"nın tarihi gerçekliğinden ziyade eksende olan kıssadan hisse vermek-almaktır. Bu sebeple Kur'an yer zaman gerçeklik bilgisi ile doğrudan ilgilenmez.

    Zaten bilinen anlatıla gelen kıssalar üzerinden ahlaki-erdem dersleri, ezen-ezilen mücadelesine dair ilkeler ve stratejiler verir.

    Bu tüm kıssaların yaşanmamış olduğu anlamına da hepsinin illa bir belgesel anlatısı gibi yaşanmış olduğu anlamına da gelmez. Bu tarihçilerin konusudur ki aşağıda tarihsellik açısından kimi kronoloji açıklamalarına yer vereceğim.    

Tüm bu seçenekleri yok sayıp, anlamaya değil; imhaya, reddetmeye ve tahfif etmeye dayalı tutumlar ciddiye alınamaz.

Ayrıca, "tarihi gerçeklik" konusunda da önümüzde başka hususlar bulunur:    

  1. Öncelikle bu iddia Tarih bilimi nihayete ermiş, arkeolojik çalışmalar zirveye ulaşıp bilim sonlanmış gibi bir öncüle dayanıyor. 
     
  2. Kutsal metinlerde adları geçen kimselerin isimlerini o metinlerin dillerindeki kullanımlarını tarihte aramak da yanılgıdır. "İbrahim" Abram, Avram, Abraham vb. farklı telaffuzlarla kullanılmıştır. Musa da Moşe, Mose vb. telaffuzlarla tarihte geçmiştir. 
     
  3. Tarih kayıtları genellikle devletlerin siyasi arşivleridir. O sebeple o dönemde bazı kişilikler doğrudan isimleriyle değil sıfatlarıyla, siyasi kötülemelerle vs. şekillerde anılmış ya da kasten hiç anılmamış da olabilir.

    Bu sebeple birinin resmi kayıtlarda ismiyle anılmamış ya da hiç anılmamış olması onun hiç yaşamadığını göstermez.

Ateist ya da deist bazı kimselerin "Resullerin hiç yaşamadıklarına"; dolayısıyla "dinin gereksiz, boş hayallerden masallardan ibaret olduğuna" dair iddialarını işin ehline sormak için İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe Ve Din Bilimleri Bölümü Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Olgun'u ziyaret ettim. 
 

 

Olgun'un daha önce MilelNihal yayınlarından çıkan "Hz. Musa'nın Muhalefeti: Horus'u Öldürmek" adlı kitabı da Musa peygamberin izini Antik Mısır tarihi üzerinden sürüyor.

Olgun'la kitabı ekseninde yaptığımız söyleşide, kıssalara bakışta yaşanan temel farklılaşmanın paradigmalardan kaynaklandığını belirtti. 
 

2.JPG
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe Ve Din Bilimleri Bölümü Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Olgun

 

Olgun'a göre, kıssaların ana temasını statükoya karşı hak ve adalet eksenli muhalefet oluşturuyor. Kur'an da bu ana temaya yönelik bir anlatı inşa ediyor.

Bu sebeple kıssadaki kişilerin, olay detaylarının ve kronolojinin çok büyük bir önemi yok. Kıssadan hisse olarak odaklanmamız gereken şeyin bu ana tema olduğuna dikkati çeken Olgun, din karşıtı paradigmanın ise derdinin kıssanın ana temasını anlamak ya da herhangi bir peygamberin tarihsel kişiliğinin var olup olmadığını aramak değil; dinin aslında masal, hurafeden ibaret olduğuna kendini inandırmak ve öyle göstermek olduğunu belirtiyor.

Bu sebeple tarihe bakışta ideolojik bir manipülasyona baştan kendisini kaptırıyor.

Olgun, Antik Mısır kayıtlarının kendi resmi ideolojisi olan Maat kültünün mükemmelliği üzerine kurgulandığını; bu sebeple Maata (İlahi Evren Düzeni) aykırı her şeyin özellikle tarih dışı bırakıldığına dikkati çekiyor.  


Mısır'da düşmanların adının kayıt evrakında açıkça ifade edilmemesi önemli bir gelenek haline gelmiştir.  

Hakan Olgun'a göre kronoloji içerisinde detaylara yoğunlaşmak yani binlerce yıl önce çok farklı kayıt ve dil sistemine sahip bir medeniyet içerisinde nokta atışı olarak Musa'yı aramak yerine, Mısır medeniyetinin paradigmasını anlayarak Musa'nın bu paradigmaya nasıl muhalefet ettiğini anlamak daha sağlıklı bir yol.

Tarihçiler arasında Antik Mısır'ın kronolojisi dahi tartışmalı olmakla beraber, Yusuf ve Musa'nın dahil olduğu anlatıların izdüşümlerinin Mısır'da olduğu tartışmasız bir gerçek.

Ancak bu izdüşümlerin kronolojide nereye tekabül ettiğine dair okuma, delillendirme farkları mevcut. 


Hangi Firavun(lar)?

Kronolojik olarak Musa'nın, İsrailoğullarının Antik Mısır'daki yerine dair dinler tarihçilerinin birçok teorisi mevcut.

Teoriler arasında "boğulan" Firavunun, 

  1. VIII. Sobekhotep   (MÖ. 1645-1629)
  2. III. Thothmose (MÖ. 1479-1425)
  3. Akhenaton (IV. Amenhotep) (MÖ. 1372 -1335)
  4. II. Ramses (MÖ. 1279-1213) 
  5. Merneptah (MÖ. 1213-1203)

 gibi firavunlardan biri olduğuna ilişkindir. 


Bu dönemdeki firavunun kimliğine ilişkin ilk bilgiler Manetho'nun (MÖ 3'üncü yüzyıl) ve Nikiu Piskoposu John (İoannis)'un (MS 7'nci yüzyıl) eserlerinde görülmekte.

Manetho ve Nikiu Piskoposu John, dönemin firavunun III. Thotmose olduğunu söylemekte (bkz. Gerald P. Verbrugghe ve John M. Wickersham, Berossos and Manetho, Introduced and Translated: Native Traditions in Ancient Mesopotamia and Egypt [Ann Arbor: The University of Michigan Press, 2003], s.161; The Chronicle of John, Bishop of Nikiu, İng. terc. R. H. Charles [Londra: The Text and Translation Society, 1916], ss.27-28.).


Buradan yola çıkılarak dönemin firavunun büyük ihtimalle III. Thotmose olduğu kabul edilebilir.

Nitekim Apep'in yenilgisini anlatan ve Amduat'ta geçen ifadeler, net bir şekilde III. Thothmose'nin mezarında bulunmuş ve mezarında diğer firavunların mezarlarına nazaran daha fazla korunma amaçlı büyüsel sözlere rastlanmıştır.

Buradan III. Thothmose'nin başına büyük bir felaketin geldiği ve öte dünyadaki yaşantısı için güvenliğinin sağlanmaya çalışıldığı anlaşılabilir.

Bu ise III. Thothmose'nin Hz. Musa dönemindeki firavun olma ihtimalini gündemde tutmakta (III. Thothmose'nin mezarındaki Amduat sahneleri için bkz. Hornung, Kadim Mısır Ötedünya Kitapları, s.42, 64; Schweizer, The Sungod's Journey Through the Netherworld, s.15. III. Thothmose'nin Hz. Musa'nın dönemindeki firavun olduğuna ilişkin bilgiler için bkz. Adam, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'ân'ın Tartışmalı Konuları, ss.11-41.). (III. Thothmose hipotezi için detaylı bir özet için bkz.)


Ancak biz burada tercih ettiğimiz ihtimalleri delillere dayanarak kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz. 

  • Antik Mısırlı tarihçi Manetho (MÖ 275) Babilli tarihçi Berossus (MÖ 278) Musa'dan bahseder. Bu da Mısır kültüründe en azından son döneminde Musa'nın bilindiğini gösterir. 
     
  • M.Ö. 1890-1870 tarihli Beni-Hasan mezarında Kenan'dan Mısır'a giren Sami tüccarların resimleri bulunmaktadır.
     
  • İbrani kelimesi Mısır Amarna kayıtlarında Apiru/Habiru telaffuzuyla yer almaktadır (Yeni Krallık Dönemi MÖ 1539-1077).
     
  • "İsrail" halkı Merneptah dikili taşında (MÖ 1213-1203) geçer.
     
  • M.Ö. 19'uncu yüzyıl Tel el-Daba'daki ilk yerleşim seviyesinde inşa edilen kerpiç evler "Asyalılar" (yani Filistin topraklarından gelen göçebeler) tarafından inşa edildiğini göstermektedir.
    Bu dört odalı evler Mısır'a özgü olmayıp, karşımıza 12'nci yüzyılda İbranilerin Filistin topraklarında inşa ettiği evler olarak tekrar ortaya çıkmaktadır.
     
  • M.Ö. 17-16'ncı yüzyıldan kalma bütün kayıtlar Hiksos adında Asyalı bir hanedanlık tarafından yönetilen bir Mısır diyarını göstermektedir.
    Hiksoslar döneminde, büyük inşaat projeleri gerçekleşir ve bu kayıtlar Tevrat'ın ve Kur'an'ın Yusuf peygamberle ilgili anlatılarına paralellik göstermektedir.
     
  •  III. Tutmosis'in veziri olan Rekhmire'nin mezarında, Samilerin ve Nubiyelilerin kiremit ürettiklerini gösteren bir resim vardır. Bu resmi özel kılan husus, kiremit karışımına saman eklenmesidir.
    Bu, Mısır arkeolojisinde bu tekniğin geçtiği ilk ve tek resimdir. Bu tablo aklımıza hemen Firavun'un tepkisini getiriyor:

Firavun o gün angaryacılara ve halkın başındaki görevlilere buyruk verdi: 'Kerpiç yapmak için artık halka saman vermeyeceksiniz. Gitsinler, kendi samanlarını kendileri toplasınlar' (Mısır'dan Çıkış 5:6-7).
 

  • M.Ö. 1400'den kalma ve Mısır Soleb'de keşfedilen "YAHVE'nin ŞAŞUları" ("Yahve'nin göçebeleri") yazıtı.
    Bu yazıt söz konusu "Şaşuları" Edom'un çöllerine, yani günümüzün Ürdün'üne yerleştirmektedir. Bu da ilginç bir şekilde İbranilerin 40 sene çölde geçirdikleri döneme ve coğrafyaya denk gelmektedir.
     
  • İbranilerin Yeşu kitabına göre, İbranilerin Kenan'da fethettikleri Ai ve Eriha kentleri, Tunç çağından (M.Ö. 1550-1400 yılları arasında değişen) yıkım izlerini gösterir.
     
3.jpg
Berlin İsrail yazıtı

 

  • Yine Mısır'da keşfedilen, M.Ö. 1400-1360 tarihli Berlin "İsrail" yazıtı, hiyerogliflerden oluşan bir İsrail kaydı içermektedir. Yazı, İsrail'i Kenan ve Aşkelon yakınlarında bir ulus olarak tarif etmektedir.

    Berlin'deki İsrail yazıtı bir kırık heykel kaidesi üzerinde üç kabartma sembolden oluşmaktadır. Yazı Berlin Müzesi'ne yaklaşık 100 sene önce Mısır'dan getirilmesine rağmen, ilk başta kimse sembolleri dikkate almamış ve yaklaşık 100 sene boyunca müze deposunda muhafaza edilmiştir.

    2010'da Alman Mısırolog Manfred Görg müze deposunda bu kırık heykel kaidesini tekrar keşfeder ve hiyeroglifleri deşifre eder etmez büyük bir şaşkınlık yaşar.

    Meslek arkadaşları Peter Van der Veen ve Christoffer Theis ile birlikte sembolleri analiz eder ve hepsi de üçüncü kabartmanın okunuşunu "İsrail" olarak yorumlar.

    Paleograflar tarafından yazıya verilen tarih M.Ö. 1400-1360 arasıdır. Bu tarih İsrail'in bahsi geçtiği diğer bir yazıt olan Mernepta Steli'ne göre yaklaşık 200 sene daha eskidir. Paleograflar tarafından belirlenen tarih fevkalade önemlidir.

    "İsrail" çıkış öncesi bir "kavim" olarak ortaya çıkamayacağına göre bu tasvir çıkışın M.Ö. 1400-1360 senesinden önce gerçekleşmiş olduğuna işaret eden güçlü bir delildir.


Tabii ki bu yoruma itiraz edenler de var; çünkü yazıtın tam okunuşu Merneptah Stelin'deki gibi "Yśr'l" (İsrail) değil, "Y-šr-il"dir (Yişrail).

Fakat Görg, Van der Veen ve Theis'in bu itirazlara cevapları oldukça kesindir. Bir kere Mısır katipleri "s" ve "ş" seslerini oldukça değişken vaziyette kullanmaktadırlar.

Buna ilaveten, kaide'deki İsrail yazısı Mernepta yazıtında olduğu gibi Aşkelon ve Kenan isimlerine eşlik etmektedir.

Son olarak Berlin yazıtındaki Aşkelon ve Kenan isimleri, Mernepta yazıtına göre daha fazla ünsüz ses içermektedir. Bu da bu isimlerin arkaik bir kullanımını işaret etmektedir.

Yani "Yişrail" isminin "İsrail"in arkaik bir varyasyonu olması durumuna kesin gözüyle bakılmaktadır.


Özetle, bu üç Mısırolog Berlin heykel kaidesi üzerindeki yazıtın on sekizinci hanedanlıkta yazılmış bir isim listesi olduğunu ve bu listede İsrail isminin yazıldığına inanmaktadırlar.

Bu da İsrailliler'in M.Ö. 1400-1360-senesi öncelerinde Mısır'dan Kenan'a göç ettiğini göstermektedir.

  • M.Ö. 1208 tarihli ve Mısır'da keşfedilen Merneptah Steli ise İsrail'den bahsederken; "Kenan'da yerleşik bir şehir devleti olarak değil, dışarıdan gelen ve Kenan içerisinde gezinen bir kavim" olarak tanımlar.
     
  • M.Ö. 11-10'uncu yüzyıl tarihli bir testide keşfedilen en eski İbranice yazıt, "Ophel Yazıtı", İbranicenin alfabetik yazılışından önce Mısır hiyerogliflerinden türeyen ideograflar kullanıldığını göstermektedir.
     
  • İpuwer Papirüsü'nde (1850-1600 / MÖ 1850-1450) Tevrat ve Kur'an'da da geçen On Bela yer almaktadır. İpuwer-Tevrat-Kur'an örtüşmesi Musa kıssasının yaklaşık MÖ 1600'lerde yaşandığını gösterir.
     
  • Immanuel Velikovsky araştırmacıların On Bela'nın Thera/Minos volkanik patlamasının sonucu bölgedeki iklim değişimlerine bağlamaları mantıklıdır. Thera/Minos patlaması M.Ö 1625'de yaşanmış ve etkileri 1625'den 1500'e kadar yani yaklaşık 125 yıl boyunca sürdüğünü biliyoruz. Bu bilimsel bulgular İpuwer Papirüsü ile uyumludur. Yani takvimlerimiz yine 1600'leri gösteriyor.
     
  • Buraya kadar ki delillere göre ulaştığımız sonuçlar 4 Firavun ihtimalinden son ikisini elememizi gerektiriyor: II. Ramses (MÖ 1279-1213) ve Merneptah'ı (MÖ 1213-1203). 
     
  • Geriye iki ihtimal kalıyor: 8. Sobekhotep (MÖ 1645-1629) ve III. Thothmose (MÖ 1479-1425).
     
  • Musa kıssasını Antik Mısır tarihinde aradığımızda doğal olarak suda boğulmuş olması gerekir. Gerçekten de MÖ 1600'lü yıllara dair böyle bir kayıt mevcut mudur? 
     
  • Uzun yıllar kuraklıktan sonra Mısır'a aşırı bir yağış düşmüştür. Sel baskını olmuştur. Nil nehrinin her yıl taştığı dönemler vardır. Bu normal kabul edilir.

    Ama bu taşkın öyle böyle bir taşkın değildir. Uzun süren (yıllarca) kuraklık yeşil bitki örtüsünü yok etmiştir. Suyu tutma özelliğini kaybeden toprak aşırı yağışları tutamamış ve seller meydana gelmiştir. Nil Nehri aşırı derecede taşmış ve yerleşim yerlerini su altında bırakmıştır.
     
  • Bu musibetlere muhatap olmuş ve en sonunda suda boğulmuş olan firavunun 'Sekhemre Seusertawy VIII. Sobekhotep olduğunu çok net gösteren deliller mevcut.

    Mısır'ın 'Luxor' şehrindeki Karnak tapınak kompleksinde orta krallık alanına ait olduğu anlaşılan bir taş yazıt (stela) bulundu.

    Okumalardan anlaşıldığına göre bu taş yazıt firavun Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII ile ilgilidir. Bu firavunun hükümdarlığında geçen bir olay anlatılır ve resmedilir. Taş yazıtın anlattığı olayın M.Ö. 1650 civarında gerçekleştiğini öğreniyoruz.
     

(Hayat) Ra Sobekhotep'in oğlu, büyük tufan, sonsuza dek her şeye hayat verdi. Dördüncü yıl, Shemu'nun dördüncü ayı, artık günler.

Her şey bu Tanrının kişiliğinin himayesinde yaşıyor. O, büyük tufanı görmek için bu tapınağın salonuna gitti. O, su ile tamamen dolan bu tapınağın salonuna geldi. Sonra orada yürüdü [...]

 

  • Yukarıda çevirisini verdiğimiz taş yazıtta firavun Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII tufan nedeni ile su basmış olan tapınakta yürüyor. Kendisini bütün Mısır'ın en büyük tanrısı (tüm tanrıların tanrısı) olan 'Amun' olarak göstermiştir. Kendisini en büyük tanrı kabul edilen 'Amun' ile denk göstermesi çok ilginçtir ve suda boğulması ve kendisinden sonra gelen firavunlara ders olması için çok ilginç bir olaydır. (Oxford Üniversitesi'nin Sebekhotep VIII'in Su Baskını Dikilitaşı'nın değerlendirme raporu için Durham Üniversitesi Prof. Dr. John Baines bkz.) 
     
  • Buraya kadar İpuwer anlatısı, Thera/Minos patlaması ve Su baskını dikilitaşı aynı zaman aralıklarında aynı Firavunun 10 belaya maruz kaldığını göstermekte: Sobekhotep VIII.
     
  • Bu 10 felaketi yaşayan Firavun tasvirine uysa da Musa gibi bir figürün de aynı dönemde tarih aralığında olması gerekir. 
     
  • 16 Nisan 1699'da Sobekhotep IV döneminde Ülker'de Güneş Tutulması ve Auriga ve Perseus arasında Cennet kapısının altında tutulum ve gök ekvatorunun geçişi yaşandı.

    Hiyeroglifler bunu kısmi bir güneş ve ardından yutan soluk borusu sembolü olarak işaretler. Tarihçi Artapanus'a göre (MÖ 300), dönemin firavunu IV. Sobekhotep Musa'nın doğduğu dönemde tahttaydı.

    Dolayısıyla Musa'nın doğum tarihini yaklaşık olarak MÖ 1710 ila 1690 arasındaki 20 yıllık aralığa yerleştirebiliriz. Haankhef'in ve Kraliçe Kemi'nin oğlu (evlatlığı) Si-hathor (Hathor'un Oğlu) sıfatı Musa'yı göstermekte. 
     
  • Haankhef'in evlatlığı Musa Thebes'te prenslik yaparken iktidarda Haankhef'in oğulları Neferhotep I ve Sobekhotep IV vardı.

    Artapanus'a göre Sobekhotep IV üvey/evlatlık kardeşi Musa'yı kıskandığından onu önce güneye uzak bölgelere gönderdi. Ardından Musa, Kralın komplosu sonucu cinayet işlediğinden Medyen'e/Hiksoslara sığındı.

    Mısır'a Resul olarak döndüğünde ise artık tahtta üvey babası Haankhef'in torunu Sobekhotep VIII oturuyordu.
     
  • Peki, Hiyeroglif kayıtlarında bu dönem aralığında "Musa" adına rastlıyor muyuz? Evet! Musa bilindiği üzere Thebes'te bir Prens ve yerel kraldı. Daha sonra Sobek-eMSAf II olarak XVII. Thebes Hanedanı'nın ilk kralı olarak kayda geçti.

    Sobek ön takısı Antik Mısırca'da nehrin gücünü/ nehirden gelen Tanrıyı ifade eder. Sobek-Mose ise "Nehirden/Sudan evlat edinilen", "Nehrin Oğlu" demektir.

    Bu isim aslında hiyerogliflerde "MO-SHE" olarak yazılmıştır. Musa'nın 40 yaşlarında Thebes'ten kaçtığını bildiğimiz için, bu onu Mısır'ın Doğu Deltası Bölgesi'ne yerleştiriyor.

    MÖ 1667, Musa'nın Medyenlilerin Hiksoslar'dan başkası olmadığı, yani kralı Musa'nın bir kızını eş olarak aldığı Filistinliler (göçebe çöl sakinleri) idi. Anather olarak bilinen 16. Hanedan Kralı, o zaman Gideon'dur (bu nedenle hiyerogliflere göre Hand-D-N, yani GI-DI-N olarak da açıkça okunabilir). 
     
  • 12. Hanedanlık döneminde Kuş ve Nubia'ya karşı bölgesel genişleme zirveye ulaştı ve Musa'nın hikayesi bize gençliğinde Nubia ve Etiyopya'ya sefer düzenlediğini de anlatmaktadır.

    Artapanus'tan dinleyelim:

Musa'nın mükemmel niteliklerinin kıskançlığı Chenephres (Sobekhotep IV) onu vasıfsız askerlerle birlikte Etiyopya'ya göndererek büyük zaferler kazanmasına neden oldu. Hermopolis şehrini inşa ettikten sonra, insanlara ibis kuşunun değerini öğretti.

Kuşu şehrin kutsal koruyucu ruhu haline getirerek yılanlara karşı koruma sağladı; sonra sünneti başlattı. Memphis'e döndükten sonra Musa, insanlara tarım için öküzün değerini öğretti.

… Nihayet, kralın gönderdiği saldırganı öldürerek başka bir komplodan kaçtıktan sonra, Musa, bölgenin hükümdarı Raguel'in kızıyla evlendiği Arabistan'a kaçtı.


Chenephres bu sırada öldü. elephantiasis'ten [Comp. Ex. R. i. ve Targ. Yer. Ex. ii. 23'e] - ilk hastası olduğu bir hastalık - çünkü Yahudilerin kendilerini ayırt edecek giysiler giymelerini emretmişti. Mısırlılardan ve dolayısıyla ifşa onlara kötü muamele gördüler. İsrail'in acıları, Tanrı'nın Musa'ya yeryüzünden fışkıran bir alevde görünmesine ve ona halkının kurtuluşu için Mısır'a karşı yürümesini söylemesine neden oldu.

…. Kral Yahudileri bırakana kadar tüm harikaları, toprakları ve salgınları olan insanları vurdu. Musa'nın mucizelerini gerçekleştirdiği asayı anmak için Mısır'daki her İsis tapınağında bir asa korunmuştur - İsis, Musa'nın değneğiyle vurduğu dünyayı simgelemektedir.

 

O Yahudileri teslim ettiğinde seksen dokuz yaşında; uzun ve kızıl saçlı, uzun beyaz saçlı ve ağırbaşlıydı.


Sonuç itibarıyla Mısırbilimciler tarafından genek kabul gören kronolojiye göre Tevrat ve Kur'an'da ana hatlarıyla yer verilen Musa kıssası antik Mısır tarihinde izdüşümleri olan tüm unsurlar bulunmaktadır.

Farklı dönem ve firavunlar konusunda görüşler olmakla birlikte bizim tercih ettiğimiz olasılık tüm unsurların örtüştüğü MÖ 1700'da başlayan 1600'de son bulan yüzyıldır.

Ancak tüm bu kronoloji ve kayıt taramalarının nereden nasıl bakıldığına göre değişken olduğunu da hatırlatalım.

Ancak tüm ihtilaflara rağmen Musa Kıssasının tüm öğelerinin Mısır tarihinde karşılıklarının olduğu kesindir.

Bunun ötesinde Musa'nın mesajının Mısır resmi ideolojisi/hiyerarşisi Maat'a/Horus'a yönelik doğrudan anarşist bir muhalefet olduğu ekseninde anlatının paradigmasına yoğunlaşmak eksene alınmalıdır.

Kronoloji ve detaylar ise elbette tarihçilerin teknik arayışları bağlamında önemli olmaya devam edecektir.


Peki, Hz. İsa bir mit midir; yoksa tarihsel olarak yaşamış mıdır?

Bu sorunun cevabını da üçüncü makalemizde arayalım.

 

 

Kaynakça

Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1, Çev. Ali Berktay, Alfa Yayıncılık 2016

Carl Gustav Jung, Dört Arketip, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, Metis Yayıncılık, İst. 2003

Gerald P. Verbrugghe ve John M. Wickersham, “Berossos and Manetho, Introduced and Translated: Native Traditions in Ancient Mesopotamia and Egypt” Ann Arbor: The University of Michigan Press, 2003

The Chronicle of John, Bishop of Nikiu, İng. terc. R. H. Charles, Londra: The Text and Translation Society, 1916

Erik Hornung, Mısır Tarihi, Çev. Zehra Aksu, Yılmazer Kabalcı Yay. 2004

Erik Hornung, Kadim Mısır Ötedünya Kitapları Kabalcı Yay. Çev. Zehra Aksu, Yılmazer Kabalcı Yay. 2004,

Andreas Schweizer “The Sungod's Journey through the Netherworld: Reading the Ancient Egyptian”  Cornell University Press, 2010

Carlos Madrigal, Mısır’dan Çıkış ve Arkeoloji, Kutsal Kitap ve Arkeoloji, İst. 2014,

Mete Firidin, Hz.Musa'nın Kanatları ve Yaşadığı Gerçek Dönem, Cinius Yay. 2019

Rob Kugler, “Hearing the Story of Moses in Ptolemaic Egypt: Artapanus Accommodates the Tradition” sf. 67 The Wisdom of Egypt Jewish, Early Christian, and Gnostic Essays in Honour of Gerard P. Luttikhuizen içerisinde. Edited by Anthony Hilhorst and George H. van Kooten Brill Yay. Leiden, 2005

David Rohl, “Cennetten Sürgüne - Beş Bin Yıllık Yolculuk” Çev. Nazen Ön, Yurt Yay. İst. 2014

Christoffer Theis,  Peter van der Veen, and Manfred Görg. "Israel in Canaan (Long) Before Pharaoh Merenptah? A Fresh Look at Berlin Statue Pedestal Relief 21687." Journal of Ancient Egyptian Interconnections 2.4, 2010, sf. 15–25.

Bryant G. Wood, "The Rise and Fall of the 13th Century Exodus-Conquest Theory." Journal of the Evangelical Theological Society 48/3, Eylül, 2005, sf. 489.

Baki Adam, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'ân'ın Tartışmalı Konuları, Pınar Yay.

İbrahim Emre Şamlıoğlu, “Antik Mısır Mitolojisinde Apep-Ra Düellosu ve Hz. Musa’nın Yılana Dönüşen Asası: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 61:1 (2020), 31-57 DOI: 10.33227/auifd.638741

Mukadder Sipahioğlu, “Antik Mısır’da Rahip Sınıfı” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri (Dinler Tarihi) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara, 2020

Prof. Dr. Gérard Gertoux, Moses and the Exodus Chronological, Historical and Archaeological Evidence, 2015

Eve Engelbrite, “Egypt's Chronology in Synchronization with the Bible Thesis”  June 2020 https://www.researchgate.net/publication/342106744  

Ipuwer Papirüsü İngilizce çevirisi ve yapısı:

https://www.worldhistory.org/article/981/the-admonitions-of-ipuwer/

Anne Habermehl, The Ipuwer Papyrus and the Exodus. In Proceedings of the Eighth, International Conference on Creationism, ed. J.H. Whitmore, pp. 1–6. Pittsburgh, Pennsylvania: Creation Science Fellowship. 2018

Dr. William Austin, “Astronomy date of the Minoan eruption and historical implications”, Preliminary report – Jan. 9, 2022

Bilimsel Heyet, “The Thera (Santorini) eruption: Archaeological and scientific evidence supporting a high chronology,” Antiquity Dergisi, Vol. 88,  sf. 1164-1179, 2014

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU