Bir halkın sevinci

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Bu yıl 23 Nisan'da Afganistan Türkmenleri ayrı bir bayram sevinci yaşadılar. Zira iki yıl önce fidye için kaçırılan 11 yaşındaki Türkmen çocuğu, cumartesi günü nihayet kurtarıldı ve ailesine kavuştu. 

Afganistan'da eski rejimin son yıllarında çocuk kaçırmak, olağan bir olay haline gelmişti ve Ekim 2020'de Mezar-i Şerif kentinde 9 yaşındaki Abdurrauf da okul çıkışı silahlı kişiler tarafından kaçırıldığında bu, sık sık meydana gelen sıradan bir çocuk kaçırma olayı olarak görüldü ve pek üzerinde durulmadı.
 

 

Ama Afganistan'daki Türkmen toplumu olayın peşini bırakmadı, zira çocuk Türkmen asıllıydı ve yetkililer de ailenin yardım çağrılarına kulak asmıyordu.

Valilik binası önünde yolu kapatıp bir çadır kuran Türkmenler 2020 Ekim'inin yazından Taliban'ın 2021 Ağustos'undaki gelişine kadar aylarca soğuk kış gecelerine aldırmadan protestolarını sürdürdüler.

Tacikistan sınırındaki Kunduz'dan, İran sınırındaki Herat'a kadar Türkmenlerin yaşadığı bölgelerden, en uzak köylerden insanlar akın akın protesto çadırına gelip nöbet tuttular. 

Olay aylarca Afgan basının gündeminde kalınca dönemin cumhurbaşkanı Eşref Gani ve yardımcısı Emrullah Salih, çocuğun ailesi ve Türkmen aksakallarıyla görüşerek, çocuğu kurtarmak için söz verdiler ve süre istediler.

Ama verilen sözler yerine getirilmeyince Türkmenler bu kez günlerce gümrük kapılarına giden yolları trafiğe kapattılar. 

Fidyeciler elleri ve gözleri bağlı çocuğu tavandan baş aşağı asıp üstelik de elektrik vererek işkence ettikleri görüntüleri yollayarak aileden 1,5 milyon dolar para istiyorlardı.
 

 

Yerli bir tüccar olan babanın önce o kadar parası yoktu, olsa da fidyecilere tek kuruş vermeyeceğini söylüyordu. 

9 yaşındaki çocuğun feryatları ve içler acısı görüntüsü, hiçbir konuda anlaşamayan Afganistan Türkmenlerini öylesine derinden etkiledi ki, okumuşundan cahiline, yaşlısından gencine, kentlisinden köylüsüne herkes seferber oldu ve 4 milyonluk bir toplum, ilk defa tek bir olayın etrafında kenetlendi. 

Her gün en ücra köylerden Türkmenler dayanışma ve destek için Mezar-i Şerif kentindeki protesto çadırına gelmeye başladı.

Gelenlerden biri, sakalı göbeğine kadar uzanan 70 yaşlarındaki bir Türkmen aksakalı, gözlerinde acı bir gülümsemeyle kendisini çeken Afgan devlet kanalının kamerasına bakıp "Ey Eşref Gani, namert çıktın, omurgasız çıktın. Oysa, seçim zamanında bizim milli kıyafetlerimizi giyip ne sözler vermiştin" diyordu.

Adamın sadece sözleri değil, mimikleri, dudaklarındaki acı tebessüm, kan çanağına dönmüş gözlerindeki üzüntü de çok şey ifade ediyordu.

Öyle bir bakış, öyle bir ifade ki, vicdanı olan herkesin kalbine bir ok gibi saplanıyordu. 


Orta yaşlı oğlunu önüne katıp gelmiş 80 yaşlarındaki bir Türkmen nine, "Abdurrauf esaret altındayken evde oturmak bize haramdır" diyordu. 

Zorlukla yürüyen, fakirlikten üstü başı dökülen ama cesaret, onur ve şeref timsali bu nineyi ekranda gördüğümde gözyaşlarımı tutamadım, acıdan değil, gururdan.

İçinden çıktığım ve ait olduğum toplumda böyle bireyler olduğu için içim coşkuyla dolmuş, kendimi sadece mutlu değil güçlü de hissetmiştim.

Afganistan gibi her gün yüzlerce kişinin öldüğü ve insan hayatınn sudan ucuz olduğu bir ülkede 80 yaşındaki bir ninemiz bile bu kadar yürekli ve mertse, daha ne isterim. 

Türkmen toplumu olarak, 9 yaşındaki Abdurrauf'un kaçırılması ve elleri zincirli görüntüleriyle korkunç bir travma yaşadık.

Bu süreçte, Avrupa'da, Amerika'da, Türkiye'de, Arap ve Körfez ülkelerinde çok rahat bir rahat yaşadığı halde o masum yavrunun elleri zincirli görüntüsüyle huzuru kaçan, gözüne uyku girmeyen, iştahtan kesilen, yediği içtiği hiçbir şeyden zevk almayan, vicdanlı, insaflı, yüreği insan sevgisiyle dolu binlerce Türkmen'in masum bir yavruyu kurtarmak için sefer olduğun gördük. 

Buna karşın, kendi çıkarları için her yere koşturan, ufacık bir gelir için bile her türlü şaklabanlığı yapan büyüklerimiz ve aydınlarımız dediğimiz kimi şahısların 9 yaşındaki bir çocuğun elleri zincirli görüntüleri ve zavallı annesinin feryatları karşısında bir odun kadar ruhsuz ve tepkisiz kaldığına şahit olduk. 

Abdurrauf'un elleri zincirli görüntüsü, herkesin yüreğini dağlamıştı. Afganistan'da çatışmaların şiddetlenmesi ve nihayet Taliban'ın iktidara gelmesiyle herkes kendi can derdine düşüp olay arka plana itilse de kimse unutmamıştı.

Türkmenlerden birkaç kişi bir araya geldiğinde birbirlerine ilk sordukları soru, "Abdurrauf'tan haber var mı?" şeklindeydi.

Ve nihayet çocuk bayramına denk gelen 23 Nisan'da herkesin merak ettiği sorunun yanıtı geldi.
 

 

Evet, Abdurrauf iki yıl süren esaretten ve akıl almaz işkencelerden sonra nihayet kurtarıldı ve ailesine kavuştu. 
 

Abdurrauf, babasıyla (1).jpg
Abdurrauf, babasıyla

 

Gerçi, bu koşullarda Afganistan'da adalet aramak, abesle iştigaldir, ama yine de söyleyelim:

Abdurrauf'u kurtaran Taliban yönetimi eğer adalet dağıtmakta samimi ve dürüst ise, iki yıldır masum bir çocuğu ayaklarından asarak elektrikle işkence eden canileri de kent merkezinde herkesin önünde dar ağacından sallandırmalıdır. 
 

 

Abdurrauf'un kurtulması dolayısıyla birbirlerine kutlama mesajları yollayan ve adeta bayram sevinci yaşayan Afganistan Türkmenlerinin bu olaydan çıkarmaları gereken ders şudur:

Türk dünyası lafları birer palavradan ibarettir. Ve başımıza bir olay geldiğinde kendi başımızayız, yalnızız.

Öyleyse, bir çekirdeğin kabuğunu doldurmayan aramızdaki ufak tefek tartışmaları ve dargınlıkları bir kenara bırakıp birleşme ve tek çatı altında toplanma zamanı gelmiştir.

Nitekim büyük şairimiz Mahtumkulu Fıragi, 200 yıl öncesinden "Bir sofrada tayyar kılınsa aşlar / Göteriler ol ıkbalı Türkmening" diye boş yere söylememiştir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU