HDP Milletvekilleri Heyeti'nden… Şengal ve Mahmur gözlemleri

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

HDP milletvekilleri, Hanesor Halk Meclisi ile basın açıklaması yaptı / Fotoğraf: Twitter- @HDPgenelmerkezi

Celalettin Can: Murat Çepni, Hüda Kaya, Hasan Özgüneş ve Feleknas Uca'dan, oluşan HDP heyeti, 8-12 Şubat tarihleri arasında Şengal ve Mahmur Kampı'nı ziyaret etti. Kurum ziyaretleri ve halkla yapılan görüşmelerin siyasal, askeri vb. sonuçları vardı ve nitekim ziyaretin bu boyutu rapor olarak Ankara'da açıklandı.
 
Bu çalışma aynı konuya başka bir bakış açısından bakmayı amaçlıyor.
 
Mesele sadece siyasi ve askeri değildi, oralarda insanlar yaşıyordu ve çok zor koşullarda yaşıyorlardı. Heyet üyeleriyle, meselenin sosyal, insani, kültürel vb. boyutlarını konuştuk. 
 
Murat Çepni ile başlayalım.
 

(1).JPG
HDP Milletvekilleri (solda sağa) Murat Çepni, Feleknas Uca, Hüda Kaya, Hasan Özgüneş

 

Murat Çepni: Basında yer aldı. Şengal ve Mahmur Kampı son dönemde "anti terör mücadele" adı altında Türk savaş uçakları tarafından defalarca bombalandı. Çok sayıda insan hayatını kaybetti ve yaralandı. Bölge aynı zamanda ağır bir abluka altında.

Biz HDP olarak gerçekleri bizzat görmek ve hakikati kamuoyuyla paylaşmak üzere bölgeye gitme kararı aldık.

Bağdat Havaalanı'ndan Şengal'e yolculuğumuz Irak'ın yaşadığı yıkımı çarpıcı şekilde gösterdi bize. Ülke harabe haldeydi. Yaşanan savaşın sonuçları tümüyle gözler önündeydi. Fakat telafisine dair de herhangi bir çalışma göze çarpmıyordu. Yani halk tamamen kaderine terk edilmiş, hayata tutunmaya çalışır haldeydi.


"Şengal yolunda kimin neyi kontrol ettiği, ne için önlem almaya çalıştığı belirsizdi"

İlk olarak Şengal'e gittik. Yol boyunca özel bir sıkıntı yaşamadık. Neredeyse her kilometrede bir kontrol noktası vardı. Bazıları Irak hükümetine, bazıları Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne aitti. Fakat bu noktalarda kimin neyi kontrol ettiği, ne için önlem almaya çalıştığı belirsizdi. Niçin "geç" dediği, ne için "bekle" dediği de anlaşılamıyordu.

Velhasıl tümüyle harabe kentlerden geçerek Şengal'e vardığımızda, her haliyle başka bir yaşam alanına geldiğimizi anlıyoruz. Özellikle Eski Şengal tarihi yerleşim ve ticaret mahalleleri tümüyle İŞİD saldırısında yerle bir olmuş durumda.

Yıkıma rağmen ilk göze çarpan, yeni yaşamı inşa çalışmaları oluyor. Harabeler içinde tümüyle el emeği ile yaşam yeşertiliyor. Kent merkezinde tek bir çöp göremedik. Genç erkekler, kadınlar ellerinde hiçbir motorlu araç olmaksızın sokakları temizliyorlardı. Sonradan öğrendiğimize göre bu çalışanlar Yerel Belediye emekçileriymiş. Oysa Bağdat kent merkezi dahi tümüyle çöp içindeyken abluka altındaki bu kentte karşılaştığımız temizlik tablosu şaşırtıcı oldu.


"Ezidilerin dini inançları ve kültürleri nedeniyle katli vacip görülmüş"

Şengal, Ezidi halkının yurdu. Ezidi halkı 74 kez Ferman'a (katliam, soykırım) maruz kalmış. Fermanlardan canını kurtarabilenler hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Ezidilerin dini inançları ve kültürleri nedeniyle katli vacip görülmüş. İŞİD saldırısının da hedefi buydu. Hem Kürt hem Ezidi olunca, halkın tüm bölgede can güvenliği ciddi tehdit altında oluyor.

2014'te İŞİD saldırısında 7 bine yakın Ezidi kadın ve çocuk kaçırıldı, pazarlarda satıldı. Binlercesi katledildi, toplu mezarlara gömüldü. Binlerce Ezidi de hala kamplarda tutuluyor. BM denetimindeki KDP kamplarında Ezidilere asimilasyon uygulandığını ise birçok kişi ve kurumdan çarpıcı şekilde dinledik.  400 Ezidi'nin bulunduğu bir toplu mezarı da ziyaret ettik.

Şengal'de aralarında, Halk Meclisi, Kadın Meclisi, Gençlik Meclisi, ŞİA halk temsilcisi, bombalanan Hanasor Halk Meclisi, PADE (Demokratik Özgür Ezidi Partisi) ve Yerel Belediye'nin de olduğu çok sayıda kurumu ziyaret ettik. Ayrıca saldırıların yapıldığı yerleri de gördük, insanlarla konuştuk. Çıkan sonuç, raporda da belirttiğimiz üzere saldırıların tümüyle Şengalli sivillere, sivil yerleşim yerlerine ve Şengalli savunma güçlerine yönelik olduğuydu.

Ezidi halkı İŞİD saldırısı olduğunda tümüyle savunmasızdı. Binlerce Irak ve KDP askeri gücü IŞİD saldırısına karşı savunma yapmak yerine bırakıp gidiyorlar. Şengalliler o imkânsız koşullarda soykırımdan kurtulabilmişler.


"Şengal Türkiye sınırından 170 kilometre uzaklıkta"

Hal böyle iken şimdi de Şengalliler, süren IŞİD tehditi ve yanı sıra AKP-MHP hükümetinin yukarıda da değindiğimiz gibi "anti terör mücadele" gerekçesiyle yaptığı hava saldırıları altında hayatta kalmaya, kenti yaşanılır hale getirmeye çalışıyorlar. Bu arada hemen belirtelim ki Şengal Türkiye sınırında bir yer de değil. Türkiye sınırına 170 kilometre uzaklıkta.  

Sınırda olup olmamasının özel bir önemi yok elbette ama iktidarın, Türkiye sınırının hemen dibinde bir yer biçiminde yarattığı algı açısından dikkate değer olduğunu düşünüyorum.

Kadınlar son derece örgütlü ve inşa sürecinde doğrudan inisiyatif almışlar. Bütün karar aşamalarında varlar, erkeklerle birlikte görev üstleniyorlar.


"Ezidiler hava saldırılarının ve Kente yönelik ablukanın son bulmasını istiyorlar"

Ezidi halk sıkça, kimse için bir risk oluşturmadıklarını, ancak sürekli tehdide maruz kaldıklarını belirtiyorlar.  

Ezidilerin bizlerden ve tüm dünyadan beklentileri öncelikle hava saldırılarının ve kente yönelik ablukanın son bulması.

Tüm demokrasi güçlerini de Şengal'e davet ediyorlar. "Gelin ve gerçek durumu gözlerinizle görün" diyorlar.

Halk bizi çok candan karşıladı. İmkansızlıklar içinde olmalarına rağmen en iyi şekilde ağırlamak için çaba harcadılar. Seslerinin duyulması, sorunlarının bomba gürültüsü altında kaybolmaması için çaba harcıyorlardı.

Şengal'in ardından Mahmur Kampı'na gittik. Bu kampta, 93-94 yıllarında Türkiye'den, Kürt illerinden gitmek zorunda kalan Kürtler kalıyor. Ağır işkenceler, katliamlar ve boşaltılan 4 bin köy... İnsanlar 'canlarını kurtarmak için sınır dışına çıkmak zorunda kaldıklarını' anlatıyor.

27 yıl önce geldiklerinde burası akrep ve yılanlarla dolu çorak bir alanmış. BM denetiminde kurulan kampta, önce çadırlarda, sonra toprak evlerde yaşamaya çalışmışlar. Şimdi ise bölgede örneğine rastlanmayacak gelişmişlikte bir yerleşim alanına dönüştürülmüş Mahmur Kampı. Ot dahi yeşermeyen toprakta hayvancılık, tarım yapılıyor. Üzüm bağları bile var. Yetiştirilen ürünler satılıyor.

Kamp eğitim açısından da örnek niteliğinde. Çok sayıda ilkokul, anaokulu, lise ve hatta down sendromlu çocuk okulunun yanı sıra spor tesisleri, halı saha, parklar…


"Kürtlerin Kürtlere ambargosu"

Kampta 13 bin insan yaşıyor. Bu insanlar için 2018'e kadar tüm Irak'ta çalışmak serbest iken, son 3 yıldır sadece Bağdat'a gidebiliyorlar. Ancak oradan da geri dönmekte zorlanıyorlar. Dolayısıyla kampta yaşam son yıllarda iyice zorlaştırılmış durumda. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin ambargo tavrı ise Türkiye hükümeti ile geliştirdiği ilişkilerle bağlantılı.

Binlerce genç yine son 3 yıldır üniversitelere gidemiyor. Öncesinde BM'nin de onay damgası ile gençler hem üniversitelere gidebiliyordu hem de diplomaları uluslararası geçerliliğe sahipti. Çoğunlukla da Erbil'e okumaya gidiyorlarmış. Ancak şimdi sınavlara girmelerine izin verilmesine karşın kayıt yapmalarına izin verilmiyor. Böylece binlerce genç şu anda eğitim hakkından mahrum durumda.

Burada da çok sayıda kurumla görüşmeler yaptık. Halk Meclisi, Kadın Meclisi, Gençlik Meclisi ve Belediye. Yine insanlar tümüyle kendi imkanlarıyla, kolektif şekilde kentin tüm ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Yüzlerce insanın katıldığı halk toplantısında talepleri dinledik.

Halkın temel talebi can güvenliği. Burada da halk ziyaret çağrısı yapıyor. 'Bombalanan kentte yaşayan insanların tamamının kampta yaşayan siviller olduğunu' ifade ediyorlar.

Burada olmalarının sebebinin 'Kürt sorununun çözümsüzlüğü olduğunu, askeri yöntemlerde ısrarın sorunu derinleştirdiğini' belirtiyorlar.

Öncelikle talepleri 'hava operasyonlarının durdurulması, ablukanın kaldırılması ve eğitim hakkının engellenmemesi'.


"İŞİD eliyle Kürt statü kazanması engellenmeye çalışılıyor"

İŞİD kampa çok sayıda saldırı gerçekleştirmiş. İntihar eylemleri yapmaya çalışmış. Halk tamamen kendi öz savunmasını alarak IŞİD'i engelleyebilmiş.

İŞİD bölgede hala canlı. Haseke Cezaevi saldırısı bunun en çarpıcı göstergesi. İŞİD'E karşı mücadele varsa bunu sadece ve sadece Şengal, Mahmur ve Rojava'daki her ulustan halk gerçekleştiriyor. ABD, Rusya, Türkiye, Irak ve Suriye devletleri İŞİD'le mücadele adı altında Kürtlerin demokratik, halkçı örgütlenmelerini hedefliyorlar. İŞİD tüm bu güçlerin gözetimi altında saldırılar örgütlüyor ve örgütleniyor.

Tüm bu güçler açısından esas tehdit İŞİD değil Kürtler görülüyor.

Sonuç olarak İŞİD'e karşı mücadele edilmiyor. İŞİD eliyle Kürt statü kazanması engellenmeye çalışılıyor.
 

(4).JPG

 

Celalettin Can: Hüda Kaya ile devam edelim.

Hüda Kaya: Kadim bir inancın toprağı olarak bildiğimiz Şengal, üzülerek ifade etmeliyim ki Türkiye'nin de öncülük ettiği bölgesel savaşlara hedef oldu.
Özellikle İŞİD'i kullanan küresel aktörlerin ön açmasıyla Ezidiler büyük bir kıyımla karşılaştılar.

Bu kıyımın mağdurları ise kadınlar oldu. Yedi bin civarında kadın kaçırıldı, kimisi öldürüldü, kimisi cariye yapıldı, kimisi köle pazarında satıldı. Üç bin kadın da kayıp.

Bütün bu süreçte Ezidi kadınlar duruşlarıyla, yaşadıklarıyla biz kadınlar üzerinde silinmeyecek izler bıraktılar.

Küresel ve bölgesel aktörler İŞİD zihniyetini destekleyici politikalar uyguluyor.

Bu politikaları uygulayan ülkelerden biri ise maalesef bizim ülkemiz…

En son 21 noktaya hava saldırısı yapıldı. Hedeflenen noktalar daha çok sivil alanlar oldu.

Heyet olarak gittik, yıkılan hastaneleri, Meclisleri, evleri gördük.

Yıkılan hastanede dört sağlıkçı ile güvenlik görevlisi yaşamını yitirmiş.

Üstelik Ezidi bayramının arifesinde bu saldırılar yapılmış.

Bayram kanlı bayram olmuş…

Bir topluma sadece inancından dolayı bu kadar saldırılır mı?  

Bütün bunlar dünyanın gözü önünde oluyor.

Bu ziyaretlerden kadim bir halk olmanın anlamını, inancının ve mekanlarının derinliğini hissettim.


"Şiddetten uzak, bu kadar barışçı bir toplumu da kendini savunmaya ittiler"

En çok etkilendiğim de tarih içinde şiddetten hep uzak durmuş, şiddete hiç bulaşmamış, son derece ekolojik, son derece doğal yaşamış bir kadim halkın gelinen noktada öz savunma ihtiyacı duyması.

Topraklarını, inancını, dini mekanlarını, yaşamlarını zorunlu olarak savunma ihtiyacı duyması.

Bu insanı etkiliyor.

Bu kadar şiddetten uzak, bu kadar barışçı bir toplumu da kendini savunmaya ittiler.

İşte bundan çok etkilendim.

Şengal halkı hava sahasının kapatılması için uluslararası topluma çağrı yapıyor.

Şengal halkı kendi köylerine, kendi doğal yaşamına dönmek istiyor.

Şengal halkı kapatıldıkları 13 kampın bir an önce tahliye edilmesini istiyor.  

Kampın yok edici, asimile edici, kısıtlayıcı havasından kurtulmak, kendi topraklarında özgür ve doğal yaşamına dönmek istiyor.
 

(5).JPG
HDP milletvekilleri, Şengal Ezidi Kadın Meclisi üyeleriyle

 

Celalettin Can: Hasan Özgüneş ile devam ediyoruz…

Hasan Özgüneş: Bağdat Havaalanına inişte gözümüze çarpan ilk şey havaalanının çok bakımsız ve estetikten yoksun oluşu olduğuydu. Kendi adıma bir hayal kırıklığı yaşadım. Çocukluğumda ve gençliğimde defalarca uğradığım bir şehirdi. Onca zenginliğe rağmen sanki hiç değişmemişti. Bizi alan şoföre şehrin durumunu sordum. Tek kelime ile "berbat" dedi. "Şehrin içine dalsan toplanmayan çöplerden geçemezsin." Savaşın ve iç çatışmaların yarattığı sonuç içimi burktu…

Musul'u gündüz gözüyle görebildik. Hala harabe binaların onarılmamış olması, her yanın çöp ve atık yığınları ile dolu olması, bakımsız bir şehir görüntüsü bir yönüyle geri kalmışlığın adeta karnesini sunuyordu. Tek kelime ile bu kadim topraklar için hüzünlenmemek mümkün değildi. "Diyarı küffarı gezdim şahaneler gördüm, diyarı İslam'ı gezdim viraneler gördüm" sözü aklımda canlanıp durdu.

 
"Biz o boyun bükmeyen tavus kuşu gibi hep başı dik ve direnerek kendimizi koruyacağız"

Bombalamalar sonucu evcil beslenen kuşlar da vurulmuşlardı. Vurulan bir tavus kuşunun başı dik gökyüzüne bakarcasına duruşunun Ezidi halkı üzerinde direniş ruhunu bileyen bir etki bıraktığını gördük. Birçok konuşmada şahit olduk.

Biz o boyun bükmeyen tavus kuşu gibi hep başı dik ve direnerek kendimizi koruyacağız. (Tavus kuşu Ezidiler için kutsaldır)


Halkla buluşmamızda dikkate değer olan, Şengal halkını olumlu etkileyen ve de biraz da şaşırtan farklı düşünce ve inançlardan oluşan heyetimizin varlığıydı.

Biri Kürt, biri Ezidi Kürt, biri demokrat Türk Müslüman, biri sosyalist Türk vekil olarak tanıtıldığımızda umut dolu gülümseyen gözlerin parıltıları bize yansıyordu. Biz de o sevinç görüntüsünden mutluluk payımızı alıyorduk.

Mahmur'a doğru yol alırken bir noktada durdurulduk. Süleymaniye'ye gideceğimizi ve "parlamenter" olduğumuzu söylediğimizde, "Parlamenter ne demektir?" diye bize sordular. Pasaportlarımızı verdik karıştırıp dururken "Irak vatandaşları mısınız?" sorusu geldi. Anladık ki pasaporttan ve parlamenterlikten bir şey anlamamışlardı. Zor bela kendimizi tanıtma seansını tamamlayabildik. Doğrusu çok şaşırdık…


"O duygusal anlar sadece yaşanır, tarifi zor anlardır"

Mahmur, 1990'lı yıllarda faili meçhul cinayetler ve köy boşaltmalardan dolayı çoğunluğu Şırnak-Uludere ve çevre illerden oluşan insanların oluşturduğu bir kamptır.

Birçok kurum ziyaretinden sonra göç etmek zorunda kalan yakın akrabalarımla da bir çay içme, dertleşme fırsatı bulduk. Dayı, amca, teyze, hala çocukları, çocukluk arkadaşlarım, beraber eğlendiğimiz, üzüldüğümüz insanlar. Herkesin gözlerinde bir sevinç ve de yılların yarattığı ayrılığın hüznü vardı. Bir yandan gözyaşları bir yandan sevinç ikisini birden yaşamak nasıl bir duygu ise, işte öyle…

Herkeste geleceğe yönelik barış, güzel günlere kavuşma ve yaşadıkları topraklara dönme umudu canlıydı.

O duygusal anlar sadece yaşanır, tarifi zor anlardır.
 

(3).JPG
HDP milletvekili Feleknas Uca, Şengal Ezidi Kadın Meclisi üyesi ile birlikte

 

Celalettin Can: Son söz Feleknas Uca'da

Feleknas Uca: Bizler ezilen, sömürülen, katledilen mazlum halkların ziyaretçileriyiz.

Bizler Şengal'de halka yaşatılan acılı sürecin de başından beri ziyaretçileriyiz.

Şengal'e yönelik son saldırılardan sonra Şengal'i ziyaret ettik. Ziyaretimiz sırasında Şengal halkıyla yaşananları, yaşadıklarını, isteklerini konuşma fırsatı bulduk.

Daha önce de ziyarette bulunduğum Şengal'e bu ziyaretimde de her zamanki gibi heyecanlıydım. Tabii vekillerimizde de aynı heyecan ve mutluluk vardı.

Bizi, fermanlardan, katliamlardan kurtulmuş ve Şengal'de yeni yaşamın kurulmasında öncü kadınlar, anneler karşıladı. Gözlerinde, inanç ve umut vardı. 'Bizi gördükleri için çok mutlu olduklarını' söylediler.

Çocukların gözleri umutla parlıyordu, bu umut bize de geçti.

Şengal halkı orada olmamızı, 'kendileriyle dayanışma içinde olmamızı çok önemsediklerini' dile getirdiler.

'Hüda Kaya'nın hem Müslüman hem Türk bir kadın olarak orada bulunması, Murat Çepni'nin de Türk ve sosyalist bir milletvekili olarak yine orada bulunmasını çok önemsediklerini, çektiğimiz acıları anlamak için insan olmanın yeterli olduğunu, Türk hükümeti saldırırken, Türkiye halklarının bizi anladıklarını' söylediler.

'Vekillerimizin dayanışmasının, her şeyi göze alıp orada bulunmalarının, seslerine ses olmalarının çok değerli olduğunu' ifade ettiler.

Türkiye'ye karşı herhangi bir tehdit olmadıkları halde bu saldırıların hedefi olmalarını anlayabilmiş değiller.

Bu ziyaret sırasındaki izlenimlerimiz ve sonrasında yazdığımız raporun neticesinde oluşan kanaatimiz şu ki; saldırıların sebebi kadim Ezidîlik inanç ve kültürünün yok edilmek istenmesinden başka bir şey değil.  

Halkların dayanışması ile IŞİD'e ve IŞİD'çi kıyım zihniyetine son verileceği günler uzak değildir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU