Kişiselleştirilmiş veriler

Deniz Unay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Kişisel verilerin gizliliği ve güvenliği son yılların en dikkat çeken tartışmaları arasında yer alıyor.

Dünya üzerindeki milyarlarca internet ve sosyal medya kullanıcısının birçoğunun farkındalığı bu konuda artmış olsa da hala birçok kesim tarafından verilerin gizliliğinin ne derece önemli olduğu bilinmiyor.

Bu verilerin paylaşılması tehlikesiz gibi görünen ancak son derece tehlikeli bir faaliyet olarak tanımlanıyor.

Bu konuda günümüzde artık birçoğumuz bildiği bir örnek ise, söz konusu platformların yapay zeka uygulamaları ve algoritmalarla kullanıcı verilerinin işlenerek kullanıcının görmek isteyebileceği ve satın almayı düşündüğü ürünlerin reklamını görmesidir.

Uzmanlar ise bu duruma karşı kullanıcıları uyarıyor. 


Kişiselleştirilmiş reklamlar kişisel verileri tehlikeye atıyor!

Kullanıcıların verilerine göre kişiselleştirilen reklamlar özellikle dev teknoloji şirketleri ve sosyal medya platformlarının büyük bölümünü finansal açıdan güçlendiren temel unsurlar arasında yer almaktadır.

Elbette sadece teknoloji ve sosyal medya şirketleri kişiselleştirilen verilerden yararlanmıyor. Günümüzde sayısız küçük büyük birçok işletme tarafından, kurumsal veya yerel olması fark etmeksizin ürün ve hizmetlerini bu yöntemler ile satışa sunarak gelirlerini artırmaya çalıştıkları görülüyor. 

Ürün ve hizmetlerini satmak isteyen ticari işletmeler için kişisel verilerin işlenmesi ve verilerin kişiselleştirilmesi işlerini büyütmeleri konusunda destek olmasıyla oldukça memnun edicidir.

Ancak kullanıcılar açısından bu durum günümüzde ciddi bir rahatsızlık konusu. Bireyden topluma ve hatta hükümetlere kadar birçok kesim bu duruma karşı rahatsızlıklarını son dönemde çok sık dile getirmeye başlamıştır. 

Kişiselleştirilmiş reklamlara ve verilerin kişiselleştirilmesine yönelik daha bilinçli internet ve sosyal medya kullanımı için çeşitli kuruluşlar tarafından da çalışmalar yürütülmeye devam ediyor.

Bu konuda yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan sonuçlar ise dikkat çeken sınırlara kadar ulaşmıştır. 


Kişiselleştirilen içerik ve reklamlardan kullanıcılar rahatsız!

Kullanıcıların verilerini kişiselleştirerek arama motorları ve sosyal medya platformları başta olmak üzere kişiye özel içerik ve reklamların sunulması birçok kişi için rahatsızlık yaratmaya başladı.

Özellikle son yıllarda verilerinin güvende olmadığını ve sürekli izlendiğini düşünerek sosyal anksiyete bozukluğuna varan davranışların geliştirildiği görülmeye başlamıştır.

Sonuçları tehlikeli boyutlara varan bu işlemler sadece ticari maksatlı olarak yapılmıyor. Kötücül faaliyetler kapsamında dolandırıcılık, manipülasyon ve şantaj gibi nedenlerleler de kullanılabilmektedir. 

Kişisel verilerin gizliliği ve kişiselleştirilen verilere yönelik yapılan çalışmalar ise dikkat çekiyor. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) tarafından Global Witness ile ortaklaşa yapılan bir anketin sonuçları kullanıcıların kişiselleştirilen reklam ve içeriklere yönelik en çok rahatsızlık duydukları alanları gözler önüne sermiştir.

Toplamda 2 binden fazla sosyal medya kullanıcısı ile Almanya ve Fransa'da yapılan ankete göre insanların rahatsızlık duydukları alanlar tespit edilmiştir.

Buna göre insanların en çok rahat rahatsızlık duydukları alanlar ise kısaca şu şekilde:

  • Sağlık Bilgisi: Yüzde 87
  • Son Seçimde Kime Oy Verdiği: Yüzde 84
  • Cinsel Yönelim: Yüzde 81
  • Dini Görüş: Yüzde 81
  • Hayatınızdaki Kişisel Gelişmeler (hamilelik vb.): Yüzde 79
  • Irk ya da Etnik Köken: Yüzde 78
  • Konum Bilgileri/Çevrimiçi Olduğu Yerler: Yüzde 73 
  • Yaşadığı Yer Bilgisi: Yüzde 67
  • Cinsiyet: Yüzde 56
  • Yaş: Yüzde 52 

Araştırmanın sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 75'nin kişisel verilerin izlenilmesi ve kullanılmasına yönelik kesinlikle önlem alınması gerektiğini düşünüyor.

Kullanıcıların büyük bölümü söz konusu bilgilerin korunmasına ilişkin önlem alınması gerektiğini ifade ediyorlar. 


İnsanların yüzde 90'ı kayıt altına alındığını düşünüyor

Yapılan birçok araştırmaya göre günümüzde insanların yüzde 90'ından fazlasının ortak bir düşüncesi var.

Özellikle internet ve sosyal medyayı mobil cihazlardan kullanan bu insanların teknoloji şirketleri ve hükümetler tarafından izlendiklerini ve tüm davranışlarının kayıt altına alındığını düşündükleri ifade ediliyor.

Bu verilerin paylaşıldığı ve kişiselleştirildiği düşüncesi ise birçok kullanıcıda çeşitli endişe ve kaygı bozukluklarına neden olabiliyor.

Uzmanlar tarafından yapılan birçok araştırmaya göre sürekli izlendiğini ve kayıt altına alındığı hissinin bir takım psikolojik sorunlara da neden olduğu ifade ediliyor. Toplam içinde giderek artan bu duygunun ciddi psikolojik sorunları tetikleyebileceği aktarılıyor. 

Hükümetler ve teknoloji şirketleri tarafından izlendiklerini ve davranışlarının kayıt altına alındığını düşünen insanların söz konusu düşünce nedeniyle yaşadığı endişeler, kaygı ve kısıtlanma duygusunun kullanıcıları güvenli gibi görünen daha tehlikeli alanlara yönelttiği görülmüştür.

Son derece rahatsız edici hale gelen izlenme duygusundan kurtulmak için VPN ve DeepWEB gibi internetin güvenli olmayan alanlarına kullanıcıların ciddi bir yönelim eğilimi içinde olduğu aktarılıyor. 

İnternette kendini daha güvenli hissetmek için DeepWEB ve VPN gibi çeşitli araçlar kullananların büyük bölümü bu sayede izlemediklerini düşünseler bile daha tehlikeli olabilecek gruplar ve kaynaklar tarafından izlenmeye devam ediyor.

Verilerin daha kolay çalınmasını sağlayan bu kaynaklar doğrudan kötü niyetli ticari faaliyetlerde kullanılabiliyor. Bu noktada ortaya çıkan yeni bir tartışma ise devletlerin insanların verilerini korumak için kullanıcıları izleyip izlemeyeceği konusu oluyor. 


Kişisel verilerin korunmasında hükümetlerin görevi ne olmalı? 

Uzun süredir tartışma konusu olan bir diğer konu ise hükümetlerin dijital ortamda birçok yasal olmayan faaliyete karşı kullanıcıları izlemesinin yararlı olup olmayacağı konusu olmuştur.

Birçok uzmana göre sanal dünyada ortaya çıkan bu tip tehlikeli durumların ortadan kaldırılması için hükümetlerin belirli ölçüde kişisel hak ve özgürlüklere müdahalesinin yerinde olduğu vurgulamaktadır.


Özellikle çocuk istismarı, internet bankacılığı ve kredi kartı dolandırıcılığı gibi önemli sorunların engellenmesi için müdahalenin şart olduğu düşünülüyor.

Kişisel hak ve özgürlüklere ilişkin tarihsel metinlere baktığımızda Jean Jacques Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi, bireylerin karşılıklı uzlaşı ve bazı temel kurallara uyarak uzlaştıkları ve şiddet, sahtekârlık ve dikkatsizlikten korunmak için birleştikleri varsayılmıştır.

Tıpkı toplumsal düzeni sağlamak için koyulan trafik kuralları gibi dijital ortamda da bu tür kurallara olan ihtiyaç gündeme gelmiştir. 


ABD ve Avrupa Birliği ise bu konuda yeni düzenlemelere imza atıyor. Şuan için bu tip sorunlara net bir çözüm sunulamıyor olsa da çeşitli çalışmalar yürütülmeye devam ediyor.

ABD'nin farklı eyaletlerinde farklı uygulamalar görülüyor. Kimi eyalette firmalar kişisel verilerinizi pazarlayabilirken bazılarında buna izin verilmiyor. 


Dikkat çeken bir diğer tartışma konusu ise kişiselleştirilen içerik ve reklamların insanların düşünce özgürlüklerini engelleyip engellemediği konusu olmuştur.

Manipülasyon ile kişisel düşüncelerin bu veriler kullanılarak değiştirilmeye çalışılmasına ilişkin bir takım örnekler ise geçmiş yıllarda görülmüş ve hala görülmeye devam ediyor. 


Sosyal anksiyete bozukluğunu tetikliyor!

Kişiselleştirilmiş içerik ve reklamlar ile verilerinin güvende olmadığını gören insanların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor.

Verilerinin büyük bölümünün artık güvende olmadığını düşünen bireylerde ise çeşitli sağlık sorunlarının da ortaya çıktığı görülüyor.

İnsanların büyük bölümü tarafından internette verilerinin izlenmesine yönelik sosyal anksiyete bozukluğu olarak tanımlanan çeşitli rahatsızlıklara yakalandıklarını ifade ediyor.

Başkaları tarafından izlenme ve yargılanma gibi hayat kalitesini son derece düşüren bir duygu olarak boy gösteren bu bozukluk, insanların davranışlarını ve düşüncelerini ciddi manada sınırlandırarak etkisini kalıcı bir şekilde gösterebilir. 


Kişisel verilerin giderek tekelleşen sosyal medya ve teknoloji şirketlerinin eline geçmesine rağmen yasal düzenlemeler ve interneti daha güvenli ve bilinçli kullanma yöntemleri ile bu durumdan kurtulmak da mümkündür.

Özellikle kaynağı belirsiz uygulamaların kullanılmaması, kullanıcı sözleşmelerinin incelenmesi ve uygulamaların ulaşmasını izin verilen bilgilerin neler olduğunun dikkate alınması sizi internette daha güvenli bir alanda tutacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU