Monarşiyi kaldırdıktan, Maoist ayaklanmaya son verdikten ve cumhuriyetçi demokrasiyi benimsedikten on yedi yıl sonra, Nepal siyasi bir felç ve ekonomik umutsuzluk içinde.
Nepal'de hükümetler baş döndürücü bir sıklıkla düşüyor, liderler bitmek bilmeyen çekişmeler yaşıyor ve vatandaşlar yurtlarında pek umut görmüyor.
Sürekli değişen liderlik, bitmek bilmeyen güç mücadeleleri ile Nepal siyasetindeki demokrasi vaadini boşa harcadı.
Nepal halkı için demokrasi adeta istikrarsızlık ve yolsuzlukla eş anlamlı hale geldi.
Gerçek şu ki Nepal'de demokrasi, defalarca vaat edilen, ihanete uğrayan ve geri kazanılan bir hikayeydi.
Bu kez halkın sabrı tükendi.
8-9 Eylül 2025'te Nepal'deki KP Sharma Oli liderliğindeki komünist hükümet, gençlerin öncülük ettiği 2günlük protestoda hızla devrildi.
20 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı ve kalıcılığın sembolleri olan parlamento, yüksek mahkeme ve başbakanlık konutu ateşe verildi.
Başbakan aniden istifa etti ve başkenti dolduran kalabalıklar nedeni ile otoritesi bir anda yok oldu.
Tetikleyici unsur, görünürde düzenleme adına olsa da, yolsuzluk ve kayırmacılığın amansızca belgelendiği alanları susturma girişimi olarak görülen sosyal medya platformlarının yasaklanması kararıydı.
Dünyanın en az gelişmiş ülkelerinden biri olan Nepal, bölgesinin standartlarına göre dahi fakir.
İş olanakları kısıtlı, bu da birçok gencin başka yerlerde iş aramasının nedenlerinden biri.
Yolsuzluk yaygın; ülkenin siyasi sınıfı küçük, birbirlerinin yakını ve her şeye hakkı olduğunu sanan bir kesim.
Dijital dünya Nepal'in hoşnutsuz gençlerine, bir yandan umutsuz bir gelecek ile parlak bir yarın arasındaki tezatı, seçkin devlet işlerinde istihdam alan, yurtdışında eğitim alan ve lüks ayrıcalıklara sahip "nepo çocukların" gösterişli yaşam tarzını ve seçkin ayrıcalıklarını gösterirken, bir yanda da istikrarlı bir iş veya hizmetten mahrum bırakılan ve düşük ücretli işgücü için yurtdışına taşınmak zorunda kalan üniversite mezunu gençler vardı.
Bu durum, öfkeyi patlatan şeydi.
Nüfusun yüzde 40'ına dahi varmayan ve sistematik kayırmacılık, yolsuzluk ve ekonomik durgunluk gibi nedenler ile gençlere iş veya kalkınma için hiçbir geçerli yol bırakmayan yönetici elitin iktidarı ele geçirmesinden bıkmış gençlerin, yağma, kundaklama ve yıkım yoluyla sergilediği şiddet, okul çocuklarının dahi ölümüne yol açan polis şiddeti ile karşılaşınca, öfke daha büyük bir isyana dönüştü.
Paradoks şu ki, meşruiyetini kendi devrimci geçmişine dayandıran bir hükümet, şimdi kendisine karşı yöneltilen bir devrimle yıkıldı.
Komünist liderler bir zamanlar kendilerini monarşi ve oligarşiye karşı halkın temsilcisi ilan ettiler, ancak halkın öfkesinin hedefi haline geldiler.
Nepal demokrasisi üzerindeki doğrudan etkileri ciddi:
- İlk olarak, olaylar kurumların ne kadar çabuk küle dönebileceğini göstererek kırılganlıklarını derinleştirdi. Bir zamanlar kalıcılığın sembolleri olan parlamento, mahkemeler ve bakanlıklar artık yangının izlerini taşıyor.
- İkinci olarak, ayaklanma yalnızca bir lider veya partiyi değil, siyasi sınıfı bir bütün olarak gayri meşrulaştırdı ve demokratik güvenin yeniden tesis edilmesini zorlaştırdı.
- Üçüncü olarak, ordunun düzenin garantörü rolüne girmesi, güç dengesini sivil kurumlardan uzaklaştırma riski taşıyor; bu da tarihsel olarak tersine çevrilmesi zor bir eğilim.
- Dördüncü olarak, doğrudan eylemin gücünü keşfeden gençlerin radikalleşmesi, müzakere yerine aciliyeti önceliklendirerek daha yavaş demokratik süreçlere olan inançlarını zayıflatabilir.
- Beşinci olarak, Nepal, iktidara geldikten iki yıl sonra bir hükümeti daha devirerek, parlamenter demokrasinin anlamını yok etme ve kamuoyunu etkinliği konusunda kuşkucu bırakma tehdidinde bulunan kronik istikrarsızlığını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
Bugün Nepal, büyük ölçüde hanedan elitleri ve "nepo çocukları" tarafından yönetiliyor; yani dünün liderlerinin hesap vermeden iktidarı devralan oğulları, kızları ve akrabaları.
Bir zamanlar demokrasi için mücadele eden partiler adeta aile işletmelerine indirgendi.
Hem fırsattan hem de söz hakkından mahrum bırakılan sıradan vatandaşlar, geçmişin monarşileri ile günümüzün hanedanları arasında giderek daha az fark görüyor.
Son dönemde adeta kralın diktatörlüğünden proletarya diktatörlüğüne savrulmuş olan Nepal'in yıllar boyunca gerçek bir demokrasisi yoktu.
Önce bir Rana, sonra da bir hükümdar tarafından yönetildi.
Hiçbiri etkili bir şekilde yönetmeyi başaramadı.
Rana devrildi.
2008'de tahttan indirilen eski Kral Gyanendra ise önce yetkilerini kısıtlamak zorunda kaldı ve sonunda monarşinin kendisi sona erdi.
Nepal, monarşinin kaldırıldığı 2008 yılından bu yana 13 hükümet gördü.
Ancak değişiklikler çok kozmetikti çünkü siyasi güç aynı liderler arasında dönmeye devam etti.
Bir avuç insan ülkede 35 yıldan fazla süredir iktidardaydı.
Monarşik yönetimi deviren 2005'teki II. Jana Andolan (Halk Hareketi), ardında ihanete uğramış bir ulus ve ölü doğmuş bir demokrasi bıraktı.
Bir avuç yaşlı siyasetçi arasındaki istikrarsız koalisyonlar ve liderlik yarışları döngüsü, çıkarcı seçkinlerin ve ailelerinin açıklanamayan bir servet biriktirdiği, ülkenin ise yoksulluk, eşitsizlik ve ezilmiş umutlarla boğuştuğu iki kademeli bir sistemi sürdürdü.
Sonunda devrimci Maoistler iktidara geldi ve daha önce olanlardan çok da farklı olmadıklarını kanıtladılar.
Mevcut ayaklanma sırasında sokaklardaki göstericiler tarafından yöneltilen yolsuzluk suçlamaları, Naksalitlere hayran ve Çin komünizmine eğilimli bir Maoist'in yönettiği bir hükümet ile ilgiliydi.
Sokaklardaki kalabalıklar tarafından taciz ve saldırıya uğrayanlar, onun gibi eski sözde devrimcilerdi.
Yani öncelikle protestoların kendiliğindenliği ve şiddeti, son 20 yılda Nepal'i 17 farklı başbakanlık döneminde yöneten küçük, yaşlı ve kayırmacı bir liderliğe karşı büyüyen bir hoşnutsuzluk dalgası bağlamında anlaşılmalı.
Ekonomik durgunluk, artan eşitsizlik ve dünyanın en genç nüfuslarından biri (ortalama yaş 25) de buna eklenince, olayların alevlenmesi şaşırtıcı değildi.
Diğer yandan, devrik lider Oli, yalnızca sıkıntılı bir başbakan değildi; Nepal'i kararlı bir şekilde Çin'e doğru yönlendirmiş, ekonomik bağlar, diplomatik sıcaklık ve sembolik uyum jestleri geliştirmiş bir liderdi.
Düşüşünden yalnızca kısa bir süre önce, eşi ile birlikte Pekin'deydi, Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine katılmış ve hatta ulusal geçit törenine katılarak, kendisini Çin'in bölgesel yörüngesinde güvenilir bir ortak olarak sunmuştu.
Henüz Hindistan'ı ziyaret etmemişti, dolayısıyla Nepal'in ilk Hindistan'ı ziyaret etme geleneğine revize getirmişti, ancak Çin ziyaretinden sonra, eylül sonunda da planlanmış bir Hindistan ziyareti söz konusu olacaktı.
Ve Nepal'de yaşananlar benzersiz değil:
Güney Asya, son yıllarda dış politikadaki keskin dönüşlerle aynı zamana denk gelen ani halk ayaklanmaları ile defalarca sarsıldı.
Bangladeş'i düşünün:
1971'de, bağımsız Bangladeş kampanyası uluslararası ilgi odağı olduğunda, Doğu Pakistanlı Bengalliler, Batı Pakistanlı Punjablıları, ülkenin doğu kanadındaki Bengal kimliğini yok etmek isteyen zalimler olarak resmettiler.
Dünya onları destekledi. Hindistan, onların bağımsızlıklarını kazanması için devreye girdi.
Bangladeşliler istedikleri her şeye sahip oldular. Dini bir birliktelikleri (nüfusun en az yüzde 91'i Müslüman) ve belirgin bir kültürel kimlikleri (Bangladeşlilerin yaklaşık yüzde 98'i Bengalce konuşuyor) vardı.
Ancak birkaç yıl içinde her şeyi bir kenara attılar.
Özgürlük mücadelelerinin sembolünü yok ettiler, yıllarca ordu yönetimini benimsediler ve şimdi de krizden krize savruluyor.
Bangladeş'te aşırılık ve yolsuzlukla suçlanan hükümetlere karşı kitlesel sokak hareketleri patlak verdi ve dış müdahale fısıltısı hep duyuldu.
Yalnızca geçen yıl neredeyse bu zamanlarda Hindistan'a tartışmasız yakın ama aynı zamanda Çin ile de dengeli ilişkiler yürütmeye çalışan devrik Başbakan Sheikh Hasina hükümetini deviren öğrenci protestosu ile başlayan kitlesel halk isyanının, Batı ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından desteklenen bir harekete dönüşüp dönüşmediği konuşuluyordu.
Sri Lanka'da, örneğin, insan hakları ihlalleri ile suçlanmasına karşın çoğu Lankalı iç savaşı sona erdirdiği için Rajapaksa'ya hayranlık duyuyordu.
Rajapaksa, Lanka halkının desteği ile beslenirken kendisini dokunulmaz sanan popülist bir liderdi.
Ancak aynı halk, onu kayırmacılık, yolsuzluk ve ekonominin kötü yönetilmesinden sorumlu tuttu ve devirdi.
Rajapaksa ailesinin iktidardan kovulmasına yol açan 2022 krizi aynı zamanda artan borçlar, Çin'in altyapı sorunları ve değişen dış hesaplar zemininde ortaya çıktı.
Ve şimdi Nepal, bu istikrarsızlık kervanına katılıyor.
Nepal'in trajedisi, bunun ilk devrimi olmaması.
Demokratik bir cumhuriyetin şafağı olarak selamlanan 2006'daki kitlesel protestolar, 240 yıllık bir monarşiyi ve 449 yıllık Şah hanedanlığını devirdi.
Ancak o zamandan bu yana geçen yıllarda Nepal siyaseti, hesap verebilirlikten kendilerini soyutlayarak görevde dönüşümlü olarak yer alan seçkinlerin oyun alanına dönüştü.
Her değişim yenilenme vaatleri getirdi, her değişim yolsuzluk ve krizle sonuçlandı.
Dolayısıyla 2025 olayları hem kopuş hem de tekrar niteliği taşır.
Dolayısıyla bu değişimin özgürlüğe mi, yoksa hayal kırıklığına mı yol açacağı belirsizliğini koruyor olsa da doğrusu Nepal siyasetinin geleceği şu an için biraz karanlık görünüyor.
Kalıcı kurumlar yaratma çalışması yapılmadığı sürece, her devrim yeni isimler altında aynı yozlaşmaya geri dönme riski taşır.
Nepal'de yaşananlar, 2022'de Sri Lanka'da ve daha az ölçüde 2024'te Bangladeş'te gençlerin önderlik ettiği ayaklanmaya benziyor olsa da Bangladeş'teki şiddet çok daha örgütlüydü ve dış müdahale ile karakterize edilmişti.
Nepal'deki protestolarda ise, tıpkı Sri Lanka'daki gibi, bir kendiliğindenlik söz konusu ve daha az örgütlenme, daha organik bir yapı olduğu görülüyor ve dolayısıyla demokratik yenilenme için geçerli bir yol haritası yok..
Bu kendiliğindenlik, Hindistan'a daha demokratik ve gelişmiş bir Nepal'i destekleme fırsatı sunuyor olabilir.
Ancak Hindistan'a kıyasla Çin'in üç açıdan Nepal'deki geçiş temsilcileri ile hızlı bir şekilde etkileşime girmesi daha kolay olabilir:
- Biricisi, tarihin yükünü taşımayan gençler, iki komşuya objektif bir şekilde bakmak istiyor. Hindistan'a dair hafızaları, 2015'teki iddia edilen sınır ablukası ve 2020'deki sınır sorunu ile başlıyor.
- İkincisi, Çin'in eğitim fırsatları ve burslar konusunda sunduğu avantajlar ilgi çekici olacaktır. Çin genelindeki üniversiteler, özellikle Yunnan ve Sichuan eyaletlerindekiler, son yıllarda öğrenci sayısında artış görüyor.
- Üçüncüsü, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında sınır ötesi demir yolu ve karayolu ağları gibi projeler de dahil yaptığı büyük altyapı yatırımları, birçok genç Nepalli tarafından somut kalkınma ve ekonomik fırsat işaretleri olarak görülüyor ve bu durum Çin'in Hindistan'a olan cazibesini daha da artırıyor.
Yani, istikrarsızlık yörüngesine kapılmış olan Nepal bugün aynı zamanda üç büyük dış oyuncu ile karşı karşıya.
Bu üçlüden biri; yollar, barajlar ve ticaret vaatleri ile Nepal'i stratejik yörüngesine çekmeye çalışmış olan Çin.
Bir diğeri, ABD, MCC anlaşması ve Hint-Pasifik stratejisi aracılığı ile Nepal'i Çin etkisine karşı koymada bir cephe hattı olarak görüyor.
Bu arada, açık sınırı, tarihi bağları ve kültürel derinliği ile Hindistan, Nepal'in en yakın ortağı olmaya devam ediyor; ancak rolü sık sık aşırıya kaçmak ve ihmal etmek arasında gidip geldi.
2015 ablukası ulusal hafızada hala iz bırakırken Hindistan'ın kayıtsızlık dönemleri Çin ve ABD'nin devreye girmesi için alan bıraktı.
Nepal liderleri bu güçleri birbirine karşı kullanmaya çalıştılar ancak sonuç, ülkenin kendi başına bir aktör olmaktan çok başkalarının arenası haline gelme riski ile karşı karşıya olması.
Hindistan için bu, uzak bir kaygı değil: Nepal'de yaşananlar Nepal'de kalmıyor, açık bir sınır, ortak nehirler ve derin bir kültürel akrabalık bağları üzerinden yankılanıyor.
Nepal'deki istikrarsızlık, göç, ticaret kesintileri ve güvenlik sorunları yoluyla doğrudan Bihar ve Uttar Pradesh'e de yansıyor, hatta Sikkim ve Uttarakhand'da da..
Çin'in nüfuzu ve Amerikan aktivizmi, Hindistan'ın en yakın çevresindeki nüfuzuna dair daha büyük soruları gündeme getiriyor.
Ve Güney Asya'daki diğer son hareketler gibi, Nepal'in Z Kuşağı hareketi de başsız.
Bu tür hareketler genellikle, bulanık suda balık avlamak isteyen birden fazla aktör (hem iç hem de dış) tarafından ele geçiriliyor.
Nepal için çözüm, krallığa geri dönmek veya dış güçlere teslim olmakta değil, demokrasiyi içeriden yenilemekte yatarken,
Hindistan içinse, desteğinin hanedanlara veya hiziplere değil, Nepal demokrasisine ve halkına olduğunu açıkça belirten acil bir duruş geliştirmekte...
Hindistan karşıtı duruşunu sürdüren Nepal devrik lideri Oli, şöyle diyordu:
Lord Ram'ın Ayodhya'da doğumuna karşı çıktığım için iktidarı kaybettim. Doğam gereği biraz inatçıyım. Ram'ın Hindistan'da değil Nepal'de doğduğunu savundum. Lipulekh meselesini gündeme getirdim. Bu konularda uzlaşsaydım, uzun süre iktidarda kalırdım...
Bangladeş'te Hindistan'ın aşırı müdahale algısı sempatiyi düşmanlığa dönüştürdü.
Geçen yıl Bangladeş olaylarını konuşurken bu köşede "Hindistan, Hasina'yı herkesi dışlayarak destekledi ... diğer paydaşların ve Bangladeş halkının kaygılarını sıklıkla görmezden geldi" diye yazmıştım.
Yine bu köşede Bangladeş konulu bir başka yazıda "Hindistan'ın dış politikasında demokrasi ve değerlere önem vermediği yönünde kemikleşmiş bir mantra var" demiştim.
Protestolarda yer alan monarşist grupların Hindistan'ı desteklediğini ve Hindu bir devletten yana olduklarını veya Hindistan'ın (nüfusun büyük çoğunluğu, yaklaşık yüzde 80'i Hindu olan) Nepal'i bir Hindu devleti haline getirme eğilimi nedeni ile muhalefetteki sosyal demokrat Nepal Kongresi ile daha kolay anlaştığını dikkate aldığımızda, Hindistan'ın Bangladeş'teki başarısızlıklarından ders çıkarıp çıkarmadığını göreceğiz...
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish