Dolarizasyon nasıl algılanmalı?

Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Dolarizasyon, bir ekonomide yerleşiklerin; değer biriktirme aracı ve sözleşme birimi olarak yabancı parayı (döviz) tercih etme eğilimidir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2019 Mayıs Finansal İstikrar Raporu’nda dolarizasyonun nedenlerini; finansal koşullar, ekonomik ve jeopolitik gelişmeler olarak saptamış. 

Dolarizasyonu tek yönlü olarak düşünmemek gerek. Varlıklarını yabancı para cinsinden tutmak isteyen ekonomik birimler (hanehalkı, firma, kamu…) bunları bankalar başta olmak üzere finansal kurumlara borç olarak verir. Dolayısıyla borçlanan kurumlar döviz cinsinden yükümlülük altına girmiş olur. Aynı şekilde bir sözleşme döviz cinsinden yapılmış ise alacaklısı açısından varlık karşı taraf açısından ise yükümlülüktür.

Bir ekonomide dolarizasyon göstergesi olarak öncelikle Döviz Mevduatlarının (DTH) Toplam Mevduatlar içindeki payına bakılır. Tabii ki tek gösterge bu değildir. Döviz cinsinden kullanılan kredilerin Toplam krediler içindeki payı; kamu ve/veya özel kesimin döviz borçluluk oranları gibi göstergeler de buna eklenebilir. Türkiye’de yerleşiklerin kendi aralarında kira, mal alım-satım gibi sözleşmelerin döviz cinsinden yapılması “genel” olarak yasaklandığı için artık buna ilişkin bir göstergeye ulaşmak pek mümkün değil.

Türkiye’de genelde üzerinde en çok konuşulan ve spekülasyonu yapılan gösterge Döviz Mevduatlarının Toplam Mevduatlara oranı. Söz konusu oran 2011’de yüzde 30 iken 2019 Mayıs’ında yüzde 55’lere yükselmiş ve toplamda 182 milyar dolara ulaşmış. Bireyler ve firmalar döviz mevduatlarının yüzde 56’sını ABD doları; yüzde 37’sini Euro; geri kalanı da altın ve diğer para cinsinden tutuyor. Doğal olarak bunlar bankalarda tutulanlar. Yastık altında ne kadar altın ve dövizin olduğunu bilmek mümkün değil. Tek bir gösterge bile Türkiye’de dolarizasyonun gerçekleştiğini göstermeye yetiyor.

Dolarizasyon; enflasyon, döviz kurundaki aşırı oynaklık, “öngörülemeyen” ekonomi politikaları ile iç-dış politik belirsizliklerden besleniyor. Bireyler ve firmalarda bu belirsizliklere karşı kendilerini korumak için varlık olarak altın ve dövizi; iş yapmak için de yabancı parayı tercih ediyor. 

Doğal olarak döviz cinsinden yükümlülük içinde olanlar kur riski ile karşı karşıya. Bunların içinde işini iyi yönetenler kur riskini de yönetiyor ama çoğunluk böyle bir bilince ve/veya korunma araçlarına ulaşma konusundaki sıkıntılı. Reel kesimin 191 milyar dolarlık dövize açık pozisyonunun bulunması bunun bir göstergesi.

Şimdi gelelim işin olumlu kısmına: Bireyler ve firmalar büyük ölçüde varlıklarını (182 milyar dolar) bankalarda tutuyor. Her türden olumsuz ortamda da bu birikimleri yastık altına taşımıyor. Taşıyanlar zaman zaman olsa da genel doğruyu değiştirmiyor. Tekrar para sisteme giriyor. Bankalar da bu mevduatların yaklaşık yüzde 11’ni TCMB’de karşılık olarak tutuyor. Bankalar TL yükümlülükleri için de TCMB’ye yatırmak zorunda olduğu karşılıkların bir bölümünü altın ve döviz olarak (ROM) tesis ediyor. Bu karşılıklar da TCMB’nin Uluslararası Rezervleri içinde yer alıyor. Yani sistemden para çıkışı olmadığı sürece rezervler açısından olumsuz bir durum söz konusu değil. 

Burada sorun banka açısından yaşanıyor: Bireylere ve döviz geliri olmayan firmalara döviz cinsinden kredi kullandıramadığı için mevduat olarak topladığı dövizi, TL kredi kullandırmak için TL’ye çevirmek zorunda. Banka bu durumda kur riskinden korunmak için swap, opsiyon ve forward gibi karmaşık türev işlemleri (vadeli işlem) kullanıyor. Tabii ki bunun maliyetine katlanıyor.

Bu açıklamalara bakarak dolarizasyonu küçümsediğimizi veya iyi bir şey olduğunu ispata çalıştığımı düşünmeyin. Yukarıda belirttiğim gibi dolarizasyon bir sonuçtur. Merkez Bankası’nın para politikalarını etkisiz hale getirir. Kur riskini yönetemeyenler için kurların yükselmesi tam bir felakettir…

Ama sonuçta sermaye hareketlerinin serbestleştirildiği 1989’dan bu yana dolarizasyon Türkiye’nin gerçeğidir. Ekonomik birimler risk algıladığında bunu dolarizasyonla gösterirler. Aslında politika yapıcı ve uygulayıcılarına dolarizasyonla “ayar” verirler. Uygulanan politikaları öngöremediklerini ve benimsemediklerini dolarizasyonla ifade ederler. Kısaca dolarizasyonu bizim gibi ekonomiler için “erken uyarı” sinyali olarak kullanmak gerekir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU