Saldırgan politikaların getirip gelebileceği sarsıcı kopuşlar

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Resul Rehimov/AA

Türkiye'yi çevreleyen sınırların ötesindeki gelişmelere ilişkin haberler dengelerde önemli kırılmalar yaşanabileceğine işaret etmekte olup, Kafkasya bağlamındaki süreçlerin Ankara için diğer bölgelerle aynı düzeyde önem arz ettiğine dikkat çekilmesi gerekir.

Ne ilginçtir ki, Kafkasya coğrafyasında yaşanan gelişmelerde bölge üzerindeki kontrol mekanizmalarını önemli ölçüde elinde tutan Rusya'dan daha ziyade İran ön plana çıkmaktadır.

Azerbaycan'ın kendi topraklarını Ermeni işgalinden kurtarmak için gerçekleştirdiği operasyon sırasında İran sınırları içindeki 35 milyonluk Azerbaycan nüfusunun sergilemiş olduğu hassaslıktan ve operasyonlara verdiği koşulsuz destekten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Aralık 2020'de Bakü'deki Zafer töreni konuşması Tahran rejiminin rahatsız olduğu noktaları iyice gün ışığına çıkardı.

Türkiye ve Pakistan ile yakınlaşma sürecinin istikrarlı biçimde ilerlemesinin yanı sıra 44 günlük savaştan sonra Azerbaycan'ın işgalden kurtarılmış bölgelerinde İsrail'in etkinliğini artırma girişimleri Tahran rejiminin, Azerbaycan Cumhuriyeti'ne karşı tavırlarını açıktan açığa tehdit ve şantaj noktasına kadar götürmesine neden oldu.

Azerbaycan Cumhuriyeti yönetimi Tahran'ın sadece siyaset cenahından değil askeri ve güvenlik bürokrasisinden yükselen tehditlere karşı serinkanlı tavır sergilediği halde karşı taraf tehdit ve şantaj politikalarını Azerbaycan'la sınır bölgelerinde geniş kapsamlı tatbikatlar, Türkiye ile sınırdaş Azerbaycan toprağı Nahçıvan sınırı geçici de olsa kapatma eylemleriyle 'taçlandırıyor.'

Türkiye'den de izlenen gelişmeler nereye varır ve bölgedeki mevcut durumları ne derecede etkileme kabiliyetine sahiptir?

Independent Türkçe'nin sorusunu emekli Korgeneral Dr. Erdoğan Karakuş şu sözlerle yorumluyor: 

1979 yılında Batı desteğiyle dini kullanarak ırkçı (Farsi)-mezhepçi bir idare eline düşen İran, ülkedeki Türk ulusunun haklarını, daha önceki yönetimden daha fazla gasp ederek ve Azerbaycan karşısında Ermenileri destekleyerek bu günlere kadar gelmiştir.

Muhteşem Azerbaycan ordusu geçen sene 30 yıla yakın zaman önce Ermenilere kaptırdığı toprakları geri alınca,350 milyonluk Türk dünyası her yerde şahlanmıştır.

 

Erdoğan Karakuş.jpg
Emekli Korgeneral Dr. Erdoğan Karakuş 

 

Bundan en fazla rahatsızlığı hisseden ise İran'daki Türkleri baskı altında tutan İran'ın ırkçı, mezhepçi idaresidir. Gelişmeler bununla kalmamıştır, Afganistan'da Puştun ırkçısı İran karşıtı mezhepçi Taliban idaresi başlayınca, İran şimdi daha da sıkıntılı bir ortam içine girmiştir.

Şimdi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Azerbaycan'ın başarısını hazmedemeyen İran, içeride Türklere baskıyı artırarak, gözdağı vermek için tatbikat yapmaktadır.

Aynı zamanda Suriye'de, İdlib'de Türkiye'ye karşı yapılan saldırıların içinde bulunmaktadır. Bundan böyle Türkiye ve Azerbaycan'la uğraşanların ve bunun için tehdit ve şantaj yolunu seçenlerin cevaplarının misliyle vereceklerine inanıyorum.


Böyle bir durumda ortaya çıkan sorun İran'ın, Azerbaycan Cumhuriyeti'ne bakışı ve bağımsızlığını adeta kabullenememesi olup bunun sebeplerini dünyaca ünlü tarihçi Prof. Dr. Cemil Hasanlı'ya soruyoruz.

Türkiye için de en hassas noktalardan birinde cereyan eden gelişmelere ilişkin sorusunu 'Soğuk Savaş'ın ortaya çıkış nedenini 1941-1946 yıllarında Güney Azerbaycan sath-ı mailinde cereyan etmiş SSCB-ABD rekabetiyle ilintilendirerek 'Soğuk Savaş' kavramına yeni bir nitelik kazandıran ve konuya ilişkin kaleme aldığı kitap önce İstanbul'da ('Soğuk savaşın ilk çatışması. İran Azerbaycan'ı', Bağlam yayınları, 2005), ardından Moskova'da ve Harvard Üniversitesi'nin 'Soğuk Savaş' serisinde yayımlanan (2006) Prof. Dr. Hasanlı, Independent Türkçe'nin sorusunu şu şekilde cevaplandırıyor:

İran İslam Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasındaki gerilimin dozu giderek yükselmekte olup bunun esas nedeni uzun süreden beri ermeni işgali altında kalmış Azerbaycan topraklarının işgalden kurtarılmasının bölgede yeni jeopolitik gerçeklikleri ortaya çıkarmasıdır.

Zira İran, toprakları işgal altında kalmış zayıf bir Azerbaycan Cumhuriyeti'nin mevcudiyetini arzu etmekte olup senelerce işgalci Ermenistan'a verdiği açık desteğin nedeni de buydu.

Şimdi bu zemin ayağının altından kaymakla kalmayıp bir yandan Kafkasya bölgesindeki İsrail-Türkiye-Pakistan-Azerbaycan işbirliğinin gelişmesi, öte yandan ise kendi sınırları içindeki 35 milyonluk Türk kökenli ahalinin en temel demokrasi ilkelerine uyulması talepleri Tahran'ın mezhepçi-ırkçı rejimini fevkalade rahatsız etmekte olup saldırgan politikaların nedenini burada aramak gerekmektedir.

 

Prof. Dr. Cemil Hasanlı.jpg
Prof. Dr. Cemil Hasanlı

 

Geride kalmış 100 yıllık tarihe baktığımızda İran'ın her zaman bizim bağımsızlığımıza kıskançlıkla yaklaştığını ve sadece bizim değil Türkistan coğrafyasının bir kısım topraklarını kendi sınırları içine katma isteğinde olduğunu görüyoruz.

Şöyle ki Enver Paşa'nın kardeşi Nuri Paşa'nın kumandanlığındaki Kafkas İslam Ordusu'nun Eylül 1918'de Bakü'yü kurtarması arifesinde İran konsolosluğu Bakü'de bulunan işgalcileri desteklemiş ve bu 'hizmeti'nden dolayı Rusya'nın Kutsal Georgiy madalyasına layık bulunmuştu.

Bugünkü mezhepçi-ırkçı rejimin Azerbaycan Cumhuriyeti'ne karşı yürütmeye çalıştığı politikanın kökeninde de aynı zihniyet yatmaktadır.

 

Kuşkusuz, bölgedeki gelişmeleri isabetli şekilde değerlendirmek için içerden sahih bilgilerin alınmasının yanı sıra Tahran'ın mezhepçi-ırkçı rejiminin temel ve günlük politikalarının iyi bilinmesi gerekmektedir.

Burada ise esas görev Tahran rejiminden en çok baskıyı gören ve en temel haklardan mahrum bırakılmış 35 milyonluk Azerbaycan Türklerinin üzerine düşüyor.

Independent Türkçe'nin mevcut durumla ilgili sorularını yanıtlayan Azerbaijan News Television Türkiye bürosu müdürü Elyar Kamrani, Tahran rejiminin tehditleri karşısında Nahçıvan üzerinde Türkiye'nın garantörlük haklarına dikkat çekiyor.

Kamrani'ye göre yönetim şekillerinin hiçbir farkı olmadan Tahran rejimleri hem Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve hem de Türkiye ve İsrail ile yakınlaşmasını kabul etmeyecektir.

ANT Türkiye Ofisi müdürü, Gümrü, Kars ve Moskova Antlaşmalarının Türkiye'ye vermiş olduğu garantörlük haklarının İran tehditlerine karşı Nahçıvan için en büyük güvence olduğuna vurgu yapıyor:  

Azerbaycan Cumhuriyeti 28 Mayıs 1918'de ilan edildiğinde İran düşman pozisyon almıştı. Bunun kökeni Firdevsi'nin 'Şahnamesi'ne kadar uzanıyor. Fars şovenizmi İran devletçilik geleneğinin başarısızlığının suçunu Türklerin üzerine atmaktadır.

Son günlerdeki tehditlerin hepsi bahane olup fars şovenizminin tıynetini ortaya koymaktadır. Bunun için molla rejiminin teorisyenleri gece gündüz çalışmaktalar. Bugünkü rejim Rusya'nın politikalarını da uygulamaktadır.

Azerbaycan toprakları 30 sene ermeni işgalindeyken molla rejimi hep Erivan'a destek verdi. Bunu 'istikrarı koruyoruz' şiarı altında yapıyorlardı. Molla rejimi bizi fiziksel bakımdan imha etmeye çalışıyor fakat Güney Azerbaycan toplumu her zaman rejimin cevabını vermesini de çok iyi bilmiştir.

Son günlerde İran'ın, Azerbaycan Cumhuriyeti'ni tehdit etmesine gelince: burada ana hedefin Türkiye olduğunu bilmemiz gerekir. Molla rejiminin Nahçıvan'ı hedef alması Türkiye'ye verilen mesaj olup buna yalnız başına cesaret etmesinin imkanı bulunmamaktadır, Rusya ve Çin desteğini arkasına almıştır.

Zira molla rejimi kendi devletini 400 milyar doların karşılığında Çin'in ipoteğine vermiştir. Gümrü, Kars ve Moskova Antlaşmalarıyla Türkiye'nin Nahçıvan üzerinde garantörlük hakkı bulunduğunu molla rejimi de bilmekte olup 35 milyon Güney Azerbaycan Türk'ü olarak biz bunun boş propaganda olduğunu iyi biliyoruz.

 

Elyar Kamrani.jpg
Elyar Kamrani

 

Hâlihazırda bölgedeki devletlerle arası asla iyi olmayan İran bu tür içi boş tehditlerle 'Beni de dünya sistemine dahil edin' mesajı vermek istiyor ama bunun hiçbir faydası yoktur. Zira Tahran rejimi hep terör gruplarını desteklediği için bölge ülkeleri nezdinde hiçbir değeri bulunmamaktadır.

44 günlük savaşın sonuçlarını İran kabullenemiyor. Bunun ana nedeni savaştan sonra Güney Azerbaycan konusunun Türkiye ve dünya medyasının gündemine girmesidir.

Artık Türk ve dünya medyasında Güney Azerbaycan konusu zaman zaman ön plana çıkıyor ve bu ivme güçlenecektir. Söz konusu 35 milyonluk Güney Azerbaycan nüfusunun en basit hakları olup biz demokratik mücadele metotlarımızla molla rejiminden o hakları alacağımızdan eminiz.

 

İran'ın askeri ve güvenlik üst düzey bürokrasisinin Azerbaycan'ı hedef alan tehditkar açıklamaları ve Türkiye'nin en yakın ilgi alanında bulunan gerek Nahçıvan sınırları ve gerekse Zengezur koridoru çizgisindeki askeri tatbikatları kimi gelişmeleri önleme amaçlı mıdır yoksa Rusya'nın, eski Sovyet demiryolu ulaşım hatlarını yeniden açarak İran üzerinden Ermenistan'a büyük miktarda silah sevkiyatı planını perdeleme amacı mı taşımaktadır?

Veya Zengezur bölgesindeki Azerbaycan-Ermenistan sınırının hemen yanı başında İsrail'in inşasına başlamış olduğu 'Akıllı köy' projesinin Tahran rejiminin aşırı saldırgan bir pozisyona savrulmasında etkisi olabilir mi? 


Independent Türkçe'nin bu konudaki sorusunu Londra'dan yanıtlayan Prof. Dr. Cemil Hasanlı dikkati İran'ın çok yakın ilişki içinde bulunduğu Ermenistan'ın İsrail ile ilişkilerine çekerek Azerbaycan-İsrail yakınlığı üzerinden Azerbaycan'a saldırmasının tamamen sübjektif nedenlerden kaynaklandığına vurgu yapıyor:

Azerbaycan toprakları uzun süre ermeni işgali altındayken BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarına rağmen İran oradaki bölücü yönetimlere her tür desteği verdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan  daha 2008 yılında Başbakanken Azerbaycan Ulusal Meclisi'ndeki konuşmasında 'öncelikle İran sınırındaki Azerbaycan bölgelerinin kurtarılması gerektiğini' ifade ederek 'Karabağ'daki bölücülere desteğin büyük ölçüde oradan gittiğini' gündeme taşımıştı.

Bu bağlamda Azerbaycan'ın kendi topraklarını işgalden kurtarma operasyonlarına Aras nehri kıyısındaki İran ile sınır bölgelerimizden başlaması en doğru adımdı ve Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarından elinin kesilmesi Tahran'ın mezhepçi-ırkçı rejimini fevkalade rahatsız ettiği için tehdit ve şantaj yolunu seçmiştir.

Düşünebiliyor musunuz, bir İran generali 'Azerbaycan topraklarına 4 bin füze fırlatabileceklerini' ifade ediyor.

İşin İsrail ile ilişkiler boyutuna gelince: her bir bağımsız ülkenin kendisine müttefik seçme ve işbirliği yapma hakkı bulunmakta olup Azerbaycan da bu hakkını kullanmaktadır.

Azerbaycan'ın, İsrail ile ilişkileri Tahran rejimini rahatsız ediyorsa, o rahatsızlığı gidermeleri için Ermenistan'a bakmalarını tavsiye etmem gerekecektir. Zira yakın ikili ilişkilere rağmen Azerbaycan'ın bugüne kadar Tel-Aviv'de (ardından Kudüs'te) Büyükelçiliği bulunmadığı halde Ermenistan'ın İsrail'de Büyükelçilik açmasının üzerinden epey zaman geçmiştir.

Uluslararası ilişkiler deliller üzerinden değerlendirilirse objektif nitelik kazanır, tehdit ve şantaj politikalarının Tahran'ın mezhepçi ve ırkçı yaklaşımlarına bir şeyler kazandıracağını kimse düşünmesin.


Kafkasya'da cereyan eden yeni gelişmelerin merkezinin Azerbaycan olduğu görülmekte olup 44 günlük savaşın taşları yerinden oynattığı kuşku doğurmamaktadır.

Topraklarının mühim kısmını işgalden kurtarırken Rus ordusunu 'Barış gücü' adı altında yeniden kendi topraklarında gören Azerbaycan ahalisi bunu haliyle hoş karşılamazken İran'ın saldırgan tutumu tabiatıyla gözlerin 35 milyonluk Güney Azerbaycan nüfusunun üzerine odaklanmasına neden oluyor.

Gelinen noktada Kafkasya'dan gözünü zaten ayırmayan Ankara'nın bu kez Güney Azerbaycan bölgesine göz atacağı görülecek midir?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU