Hâlâ Afganistan'da bulunan kadın muhabirlerden biriyim, sevdiğim ülke artık yok

Tedbir olarak pencerelerden uzaklaştığım sırada Afgan arkadaşım "Ne yazık ki Mezar az önce düştü" dedi.

(Jake Simkin)

Afganistan'ın kuzeyinde, bir zamanlar renk ve canlılıkla dolup taşan hayat dolu bir şehir olan Mezar-ı Şerif'in kadim sokakları, cumartesi akşam üzeri birkaç saat içinde hayalet bir kasabaya dönüşmüştü.

Tercümanım Hami bana enerjik bir şekilde “Taliban üç cephe hattından ilkini aştı” dedi.

Mezar'a geliyorlar. Etrafımız sarıldı.

Gariptir ki, sanki beni sakinleştirmek istercesine gülümsüyordu.

Yine de duyduklarıma inanamıyordum. Yıpranmış yüzleri ve korkudan sinmiş bedenleriyle aileler tozlu sokaklarda ağır ağır yürüyor ve kendilerini küçük kamyonların arkasına tıkıyor, Mezar'ın kalbine sığınmak için şehrin uçlarından kaçıyordu. Dükkanlar kepenk indirmiş ve malzemeler kavurucu güneşin altında çürümeye terk edilmişti.
 

afganistan (jake simkin).jpg
(Jake Simkin)​​​​​​​


Ülke hızla çökerken teması koruduğum Afgan hükümetinden birkaç yetkiliye ve askeri personele mesaj attım. Her biri bana şehrin kendisinin en azından birkaç gün, hatta haftalarca, hatta sonsuza dek dayanacağına söz verdi.

Belki de hepimiz (uzun zamandır Taliban'a karşı direnişin kalesi ve 2001'in sonlarında Taliban yönetiminden kurtulan ilk yer olan) Mezar'ın isyancıların eline asla düşmeyeceğine inanmak istemiştik.

Sonraki birkaç saat giderek uzar, sıcaklık yerini ender bir esintiye bırakır ve güneş yavaş yavaş batarken bütün vücudumda karıncalanan tedirginlik hissini üzerimden atamadım.

Fotoğrafçım Jake Simkin'le karanlık ve boş sokaklardan geçerek en sevdiğimiz küçük kebapçıya gittik, aniden kapanan bir baharat dükkanının altındaki birkaç çarpık basamaktan indik.

Beni tedirgin eden şey gürültü değil, onun eksikliğiydi. Taliban'ın Kapılar'da olduğu söylentilerine rağmen gökyüzünde uğuldayan uçaklar, ağır silahlar ve patlama sesleri yoktu. Peki, dışarıda savaşçıları geri püskürten birileri var mıydı?

Kalbim küt küt atıyordu. Bir mide bulantısı hissi üzerime çöktü.

"Hadi gidelim" dedi Jake.

İçime doğdu...

Çoğu gece arabaların ve satıcıların doldurduğu çatlak kaldırımlarda aceleyle konuk evimize doğru koştuk. Sokaklara son bir kez daha bakmak için kafamı çevirdiğimde birkaç motosiklet hızla geçti. Sanki evden çok uzaktalarmış gibi farklı görünüyorlardı, farklı hissettiriyorlardı.

Silah sesleri yıldızsız gecede çatırdadı.

Tedbir olarak cam pencerelerden uzaklaştığım sırada telefonda konuştuğum Afgan arkadaşım "Ne yazık ki Mezar az önce düştü" dedi.

İki dakika sonra telefonumun ekranı, Kabil'e dönüş uçuşumun iptal edildiğini bildiren bir e-postayla aydınlandı.

Gerçekler içime işlerken inanamayışım karın boşluğumda düğümlere dönüştü. Savaş bölgelerinde çalışan bir yazar olarak uzun zamandır düşen bir şehrin içinde bulunmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyordum ama en uçuk hayallerimde bile böyle çılgın bir hızla bunun ortasına atılacağımı tasavvur edemezdim.

Gece boyunca biz odalarımıza sığınmış, aşağıda olup biteni hayretle seyrederken kutlama amacıyla ara sıra atılan silahların sesleri ve sayıları gittikçe çoğalan motosikletlerin gümbürtüsü hız kazandı.

O tuhaf gece boyunca Kabil yakınlarındaki başka bir Afgan arkadaşım Sama'yla mesajlaştım. 19 yaşındaydı ve aşıktı, doktor olma hayaliyle üniversitede eczacılık okuyordu. Sama, Amerikalıların gelip Taliban'ı devirmesinden önceki hayata dair hiçbir şey bilmiyordu.

Tekrar tekrar "Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum" diye yazdı.

Ertesi sabah güneşin ilk ışıkları içeri süzülürken zamanla sevdiğim ülkenin artık var olmadığı açıktı.

Ertesi sabah güneş tepeye tırmandı ve hoparlörlerden ezan sesi yankılandı. Bu esnada şehir aslında o kadar da yeni olmayan yeni bir dönemin daha derinlerine dalıyordu. Trafik çok azdı, sadece motosikletler ve çatlak kaldırımlarda geleneksel kıyafetler içinde hayalet gibi yürüyen adamlar vardı. Müzik ve araba kornaları ve yüksek sesli telefon konuşmaları geçmişe aitti. Bunun yerine, daha kaba davranışlarına ve ellerindeki silahlara bakarak kolayca tanıyabildiğiniz Taliban üyeleri sokak köşelerinde beliriyor ve her zaman bir görev dahilinde hareket ediyor gibi görünüyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Taliban'ın kontrolünde geçen son birkaç günde manzara yavaş yavaş "normalleşmeye" başladı. Ailelerini beslemekten ve geçinmeye çalışmaktan başka seçeneği olmayanların timsali olarak bazı dükkanlar yeniden açıldı ve pazar satıcıları işlerine geri döndü. Kapalı kalanlarsa genelde kaçanlara ait.

Her geçen saatle birlikte (mavi burkaya bürünmüş) ve her zaman erkek bir refakatçi eşliğinde olan birkaç kadın daha ortaya çıkıyor. Daha fazla Taliban üyesi şehre akın ediyor ve bu acı verici yeni mevcudiyet giderek daha çok kabul görüyor.

Ve yaklaşık 500 km uzaktaki Kabil yüzyıllar öncesine yaptığı ani inişe alışırken, nasıl olduğunu öğrenmek için salı günü erken saatlerde Sama'yı aradım.

Yeni Taliban yönetimine ismiyle hitap etmeyi reddederek yumuşak bir sesle "Benden her şeyi alıyorlar" dedi.

Ama anılarımı elimden alamazlar.



Hollie McKay, Afganistan'da yaşayan Amerikalı-Avustralyalı bir savaş ve dış politika muhabiridir

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU