Bir siyasi fenomen: Z kuşağına bakış

Serhat Özdili Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne girip "kuşak" sözcüğünü arattığımızda "yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişilerin topluluğu" ile "yaklaşık yirmi beş otuz yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği, göbek, nesil, batın, jenerasyon" tanımlarıyla karşılaşıyoruz.

İki tanımı yan yana getirerek harmanladığımızda "ortak zaman" diliminde yaşamış, bulundukları ortak zaman diliminde davranışları, hayata bakışları, eğilimleri, siyasi pozisyonları noktasında karakteristik benzerlikler olan topluluk kavramı ortaya çıkıyor.

Türkiye'de son dönemde siyasi gündeme bağlı olarak Z kuşağı tartışılıyor. Z kuşağı dar tanımıyla 2000 yılından itibaren doğan nesli kapsıyor.

Daha yapısal bir tanımlamaya giriştiğimizde dijital çağın araçlarını etkin kullanan, kendisinden önceki kuşağa nazaran sokak yerine bilgisayarı seçen, içe kapanık, bilgiye erişimi yüksek, diğer jenerasyonlar ile iletişimi zayıf bir nesil olduklarına dair görüşler var.

Güncel tartışmalar ışığında Z kuşağına mercek tutulduğunda, tartışmayı yürütenler Z kuşağını tüm boyutlarıyla anlamak yerine, siyasette genel tabloya yön verebilecek bir güce sahip olmalarını, kendi siyasi zeminleri için faydaya tahvil etmek istediğine dair gözlemlerle karşılaşıyoruz.
Bu yazıda Z kuşağına dair algıların nasıl şekillendiği ve algılar ile hakikat arasındaki açı farkını tartışmak amaçlanmaktadır.
 

1.jpg
Infografi: hurriyet.com

 

Z kuşağına dair siyasi tartışmaların kahir ekseriyeti "Z kuşağı siyasi dengeleri değiştirecek" söyleminin odağında gerçekleşiyor.

Kamuoyunda Z kuşağının geleneksel eğilimlere sadık olmadığı, sorgulayan, aidiyetlerin ötesinde kendi perspektifiyle tercihlerde bulunduğu ve sonuç olarak iktidarı değiştirecek yegane güç olduğuna dair yaygın bir kanaat oluştuğu göze çarparken, Türkiye siyasetinde dillere pelesenk olmuş "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder" söylemi şimdilerde "Z kuşağını kazanan iktidarı kazanır" söylemi ile yarışıyor.

Geçtiğimiz gün Z kuşağını homojen olarak algılayan indirgemeci yorumların başarısızlığına dair bir veri yayımlandı.

Metropoll Araştırma'nın gerçekleştirdiği "Türkiye'nin nabzı Temmuz 2021" başlıklı araştırmada Z kuşağı bağlamında çarpıcı sonuçlar göze çarpıyor.

Genel olarak 2019 yerel seçimlerinde büyükşehirdeki oy değişkenlikleri ve özelde 23 Haziran 2019'da tekrarlanan İstanbul seçimlerinin sonuçlarını Z kuşağının direkt etkisi olarak gören okumaların bu araştırma ile tartışmalı hale geldiğini ifade edebiliriz.

Türkiye'deki bir grubu seçimin belirleyeni yaparak, o grup dışındaki grupları edilgenleştirme veya mecbur seçmen haline getirmenin bizi sağlıklı bir okumaya götürmeyeceğini ve değişimleri anlama konusunda bizi zorlayacağını not edelim. 
 

 

Metropoll'ün araştırmasında 24 Haziran'da yaş nedeniyle veya tercihen oy kullanmayan 18-24 yaş aralığındaki gençlerin (genel anketlerdeki oranından düşük olsa da) ilk tercihi yine AK Parti olarak göze çarpıyor.

Bu durumun çok yönlü analizi yapılabilir ancak temel olarak iktidar olmanın verdiği psikolojik üstünlük ve merkez medya araçlarına hakimiyetin tercihlerde etkili olduğu düşünülebilir.

Bu oy oranı AK Parti'nin özellikle gençler tarafından tercih edilmeyeceği tezini tartışmalı hale getiriyor; ancak AK Parti'nin genel olarak oransal oy kaybının devam ettiği düşünülürse bu grubun seçimlerdeki matematiksel etkisinin daha da artacağına dair bir görüntü de ortaya çıkıyor.

Bununla birlikte CHP'nin iktidara çok yakın bir orana sahip olması sadece Türkiye'deki polarizasyondan kaynaklı muhalefete düşen pay ile değil, aynı zamanda CHP'nin merkez siyasette muhalefetin ana odağı olarak güçlü bir hinterlant kurmasının sonucu olarak da okunabilir.

AK Parti, İYİ Parti ve MHP'nin oransal yüksekliğinin Z kuşağının milliyetçilik ile ilişkisine dair bir ipucu verdiği gözlerden kaçmıyor.

Kentli seküler muhalif milliyetçiliğin ağırlıklı olarak İYİ Parti'de temsilini bulduğunu, MHP'nin ise iktidar blokunun özellikle güvenlik politikalarından memnuniyet duyan milliyetçi gençlerin temsilini oluşturduğunu ifade edebiliriz. 

Siyaset hayatına 1,5 yıl önce giren DEVA Partisi'nin özellikle gençler konusundaki söylem ve politikalarına rağmen, araştırmadaki oldukça düşük bir orana sahip olması kendi iddiaları açısından başarısızlık olarak görülüyor.

Özellikle protesto oy kullanan grubun oranının yüksekliği ile DEVA Partisi'nin oranının düşüklüğü arasındaki korelasyon dikkate değer görünüyor.

Bu tablo birlikte okunduğunda ilk olarak DEVA Partisi'nin iktidar ve muhalefete karşı aynı uzaklıkta duran seçmeni çekebilecek bir siyasi cazibeye henüz ulaşamadığı yorumu yapılabilir.

Muhalif gençlerin bir kısmının tercihi olmak DEVA Partisi'ni merkez siyasette arzuladıkları noktaya taşımaya yetmeyecek görünüyor.

Özellikle iktidar blokuna yakın Z kuşağı seçmenin algılarını değiştirecek söylem ve politikaların yeterli olmadığı da oy düşüklüğünün bir diğer boyutunu oluşturuyor.

Ali Babacan'ın YouTuberlar ve fenomenler ile yapılan programlar ağırlıklı olarak muhalif genç seçmende memnuniyet yaratırken bu seçmen grubunun tercihini etkilemeyeceği yorumunu yapabiliriz.

(bkz. Saadet Partisi'nin siyaset tarzı muhalif kesimde takdir toplarken bu beğeni oy tercihine dönüşmüyor).

Tüm bunlara rağmen DEVA Partisi'nin medyada yeterince yer bulamaması ve beklenilen çıkışı gerçekleştirememesi (iktidardan kütlesel oy koparma) de önemli etmenler olarak karşımızda dursa da DEVA Partisi'nin yönetim kademeleri tercihlerinde kariyer ve varsıl olmayı bir kriter olarak tercih etmesi, siyasete zaten mesafeli duran genç seçmende antipati yarattığı da not edilmelidir. 


Z kuşağının karakteristik açıdan siyasi tepkilerinin diğer gruplara oranla daha bireysel taleplere odaklandığı ve ideolojik bir aidiyet yerine pragmatik bakış açısına sahip olduğu söylenebilir.

Bu genellemelerden sıyrılarak Z kuşağının siyasal tercihlerinin oluşumunda kentli/taşralı/düşük gelirli/farklı inanca sahip vb olmak gibi dinamiklerden çok yönlü olarak etkilendiğini ayrıca belirtmek gerekiyor.

Bu detayları doğru okuyan, gençlerle ilgili siyasetini popülizm yerine yapısal değişikliklerle inşa eden ve gençleri nesneleştiren söylemlerden uzak duranların başarılı olacağını öngörmek mümkün.

Genel duruma bakıldığında iktidarın gençler için yeni bir hikaye oluşturmada eski üretkenliğini büyük ölçüde yitirdiği göze çarparken, muhalefetin bu noktada iktidara göre daha önde olduğu görünüyor.

Araştırmada en dikkat çekici oranlar ise "Kararsız, protesto oy ve cevap yok" diye cevap veren gruba ait görünüyor.

Bu tabloda cevap yok, protesto oy ve kararsız olan gençlerin toplamının yüzde 37,6 ya ulaşması iktidar ve muhalefet açısından farklı yönlerden okunmaya değer görünüyor.

İktidarı/iktidar blokunu tercih etmeyen yüzde 70'lik bir matematiksel oranın varlığı, verili sistemde iktidar blokunu önümüzdeki seçimler için negatif yönde etkileyecek bir faktörün varlığına işaret ediyor.

Muhalefet açısından ise halen yüzde 67'yi aşkın bir oran olası bir seçimde iktidarın lehine veya nötr durumda görünüyor.

Ayrıca özgül koşullar nedeniyle HDP'ye oy vereceğini söyleyen gençlere ait oranların "cevap yok veya kararsız" kitle içinde gizlendiği de ifade edebiliriz. 


2023'te toplamda 62 milyonu aşkın seçmenin oy hakkına sahip olacağı tahmin ediliyor. Z kuşağının nüfusu 38 milyonu geçiyor.

Bu kuşakta 6 milyona yakın bir seçmen var. Z kuşağının zamanında gerçekleştirilecek bir seçimde yüzde 11 e yakın bir etki gücü olacağı öngörülüyor.

Seçimde etkili faktör olmak ile seçimin belirleyeni olma arasındaki farkı hatırlatmak gerekiyor.

Z kuşağının homojen bir grup veya kemik seçmen olmadığı halde seçimlerde etkili bir faktör olacağını iddia edebiliriz (ki oransal olarak böyle bir nitelik söz konusu) ancak seçimin belirleyeni olacağını ifade etmek popülist bir söylem sayılabilir.


Sonuç olarak Z kuşağı iktidar ve muhalefet açısından doğru analiz edilmesi gereken, seçim kazanma açısından dinamik ve Türkiye seçimlerinde her geçen yıl sayısı ve oranı artan bir grubu ifade ediyor.

Türkiye'de siyaset yapma biçimi değişmeden alışkanlıkların değişmediğini düşündüğümüzde aritmetik olarak değişimlerin bizi nitelikli değişimlere ve çoğulculuğa götürmeyeceğini de acı bir gerçek olarak hatırlatma ihtiyacı duyuyorum.

Umarım protesto oy veren Z kuşağı siyasette niteliği yükseltecek yeni tarzları ve alternatifleri hayata geçirebilirler -ki işte o zaman gerçek bir kuşak etkisinden bahsedebiliriz.

Aksi halde Z kuşağı fetişleştirmelerinin ne o grubun bireylerine ne de onları öyle görenlere bir etkisi olmayacak.

Albert Einstein'ın veciziyle yazıyı sonlandıralım;

Delilik aynı şeyi tekrar tekrar yaparak farklı sonuçlar beklemektir…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU