Kaygı ve korkuyla ilgili hastalıklar ağır Kovid ve ölüm riskini kronik hastalıklar kadar artırıyor

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Modern tıp biliminin pandemi sürecinde sadece virüs bulaşmasına ait tedbirlere odaklanmasını, virüs bulaşan kişilerin hastalığı hafif atlatabilmelerini sağlayacak hiçbir ikaz ve tavsiyesinin olmamasını hatta buna yeltenenlere şiddetle karşı çıkmasını anlayabilmiş değilim.

Ben, maske,mesafe ve temizlik tedbirleri yanında beslenmenin, egzersizin, güneşlenmenin, uykunun, moral ve motivasyonunun hastalığın hafif atlatılmasında çok önemli etkisi olduğuna inanıyor ve savunuyorum.

Bunlar, yalnızca akıl ve mantığın değil, sayısız bilimsel araştırmanın da ortaya koyduğu unsurlar.

Nitekim CDC kısa adıyla da bilinen Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’ nin hastaneye yatırılması icap eden 550 bine yakın KOVİD hastası üzerinde yaptığı çok yeni bir araştırmada ağır tablo ve ölüm riskini yaş ve altta yatan hastalıkların belirlediği bir kere daha gösterildi.

Özellikle 70 yaş üzerinde ve kronik hastalıklara sahip olanlarda hem yoğun bakım ihtiyacının hem ölüm ihtimalinin arttığı salgının ilk aylarından itibaren biliniyordu ama bu araştırma "kaygı ve korku ile ilgili hastalıkları" olanların riskinin obez ve diyabetikler derecesinde olduğunu ortaya koyması bakımından son derecede mühim.

Araştırmaya göre, KOVİD’ de ölüm riskini obeziteden sonra en çok artıran etken kaygı ve korku ile ilgili hastalıklar.

Obezite Kovid'de ölüm riskini yüzde 30, kaygı ve korku ile ilgili hastalıklar yüzde 28, diyabet yüzde 26 artırıyor.

Pandemi boyunca korku pompalandı ve pompalanmaya da devam ediliyor

Herkesin şahit olduğu gibi bilim dünyası salgının ilk günlerinden itibaren genel olarak korkutma ve tehdit politikalarını benimsedi.

Aşıların uygulamaya girmesiyle, aşı tereddüdü yaşayanlara karşı tehditkâr, küstahça, aşağılayıcı hatta hakaretamiz ifadelerle karşı çıkılmaya başlandı ve doz her geçen gün arttı.

İşin tuhaf tarafı, psikiyatri uzmanlarının başrollerde yer almasıydı.

Bunlardan biri "Aşı olmayanların noter işleri, tapu işleri yapılmasın. Vergi yapılandırılmasından yararlanmasın, herhangi bir derneğe üye olamasınlar, pasaportları askıya alınsın, vize verilmesin, aşı olduğunu kanıtlayamayan nikâh yaptıramasın" diyordu.

Bir başka medyatik psikiyatrist ise "Benim kişisel önerim, bir toplumsal teyakkuz haline geçilmesi gerektiği. Bunun için TV'lerde ve şehrin ekranlarında, entübe olup bu kâbustan kurtulanların hikâyelerini dinlemeliyiz. Ürpermeliyiz, bunun bizim ve sevdiklerimizin başına gelebilecek kadar yakın olduğunu hissetmeliyiz" sözleriyle korku salıyordu.

İnsanların ruh hallerinden en iyi anlaması gereken, ikna kabiliyetleri en yüksek olması beklenen psikiyatristlerin bu sözleri karşısında "Siz ölün!" "Siz ızdırap çekerken arkamı döner kaderlerine terkederim." "Sakın elimize düşmeyin." "Bunlar hasta olarak geldiklerinde hiç bakmayalım" "Aşı yaptırmayanlar vatan haini" diyenlere bir şey diyemez olduk.

Moral + maneviyat + motivasyon şart!

Pandemiyle mücadelede benim 3M olarak adlandırdığım maske + mesafe + musluk tedbirlerine ikinci 3M olarak moral + motivasyon ve maneviyatın da eklenmesi gerektiğini defalarca yazdım, söyledim ama duyan olmadı.

Bunlara müzik ve mizahı da ekledim, kimse tınmadı.

Doğru dürüst sokağa çıkamayan, yürüyüş yapamayan, güneş yüzü görmeyen, arkadaş ve dostlarından uzak kalan, adam gibi beslenemeyen insanların ruhsal bakımdan çok ciddi sorunlar yaşayabileceği, stres ve sıkıntıya gark olabileceği nedense bilim dünyasının gündemine hiç gelmedi.

Morali, motivasyonu ve maneviyatı yerinde olan insanların hem yetkililerden gelen ikaz ve tavsiyelere daha sıkı riayet edeceğini hem bunun bünyeyi daha güçlü kılacağını; buna karşılık moralini, motivasyonunu, maneviyatını yitirmiş insanların ikazlara duyarsız ve tüm hastalıklara karşı da dirençsiz olacağını bilmek için âlim olmaya gerek yok.

Gelelim neticeye

BİR: İyi niyetle de yapılsa bu tür korkutma ve tehditlerin işe yaramadığı gibi aksine tepkilere yol açtığına inanan ve insanların izah ve iyilik yoluyla ikna edilmesini benimseyen biri olarak salgınla mücadelede moral, motivasyon ve maneviyatın önemini bir kere daha vurgulamak istiyorum.

İKİ: Hayat tarzı ile ilgili faktörlerin ağır tablo ve ölümleri azaltması yanında aşıların daha etkili olmasını sağladıklarını; aşıların sürekli mutasyon gösteren virüslere karşı koruyuculuklarının hızla azaldığı da dikkate alınmalıdır.

ÜÇ: Kaygı ve korku ile ilgili hastalıkların ağır Kovid ve ölüm riskini ciddi oranda artırdığını gösteren bu araştırmanın bilim dünyasını gaflet uykusundan uyandırmasını temenni ediyorum ama tuzlu su ile gargaraya, D vitamini desteklerine bile tahammülü olmayanlardan pek umudum yok.

Araştırmanın özeti

Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’ nin ABD’ de 2020 Mart-2021 Mart ayları arasında hastaneye yatırılması icap eden 5 milyondan fazla hasta ile ilgili bilgileri yayınladı.

Bu 5 milyondan fazla hastaneye yatışın 540 bin 667’ si yani yüzde 11’ inde KOVİD teşhisi konan hastalardı.

KOVİD hastalarının büyük çoğunluğunda en azından altta yatan iki hastalığı vardı, hastaların yarısına yakınında ise en azından 6 hastalık bulunuyordu.

Hastaneye yatırılması icap eden hastaların sadece yüzde 5’ inin altta yatan bir hastalığı yoktu, yüzde 95’ inde en azından bir hastalık vardı.

Tek hastalığı olanların oranı yüzde 7.4; iki hastalığı olanların oranı yüzde 39.9 ve 10’ dan fazla hastalığı olanların oranı ise yüzde 17.3 idi.

Bu 540 bin 667 hastadan 80.174’ ü hayatını kaybetti.

Ölen hastaların yüzde 99,1'inde en azından altta yatan bir hastalık varken sadece 740'ında önceden herhangi bir hastalık kaydı yoktu.

Ölen hastaların yüzde 2.6’ sında altta yatan bir hastalık, yüzde 32.3’ ünde 2-5 hastalık, yüzde 39.1’ inde 6-10 hastalık ve yüzde 25.1’ inde 10’ dan fazla hastalık vardı.

Hastanede tedavisi gerekenlerin ortalama yaşı 68, ölenlerin ise 74 idi.

40 yaşın altında olup da hastanede tedavisi gerekenlerin yüzde 36.9’ u obez idi, yüzde 17.9’ unun diyabeti ve yüzde 16.7’ sinin hipertansiyonu vardı.

Risk faktörleri içinde ilk sırada obezite, ikinci sırada ise kaygı ve korku ile ilgili hastalıklar geliyordu.

Obez olanların risk oranı, başka bir hastalığı olmayanlara göre 1.30 idi; yani obez olanların ölüm riski başka bir hastalığı olmayanlara oranla yüzde 30 fazlaydı.

Kaygı ve korku ile ilgili hastalığı olanların risk oranı neredeyse obezite kadardı, yüzde 28 idi.

Diyabeti olanların ölüm riskleri yüzde 26, kronik böbrek hastalığı olanların yüzde 21, bilişsel hastalıkları ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanların yüzde 18 ve aplastik anemisi olanların yüzde 17 idi.

18-39 yaş arası olan genç hastalarda obezite gibi risk faktörleri arasındaki korelasyon özellikle güçlüydü, 40 yaşın altındaki obez hastaların ölüm riski 2.20 idi, aynı yaş grubundaki obez olmayanların iki mislinden fazlaydı.

Komplikasyonlu diyabet de genç hastalar arasında 1.84 gibi büyük bir risk oranına sahipti.

Kaynak: https://www.cdc.gov/pcd/issues/2021/21_0123.htm

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU