Tarihin bir döneminde yazılmış kitapların bugün bize o dönemki otantikliği ile ulaşıp ulaşmadığı konusu yüzyıllar önce yazılmış tüm kitaplar için önemlidir. Bu makalemizde 25 antik kitabı mukayese edeceğiz. Elbette bu inceleme içerik incelemesi değildir; Yani bu kitapların içeriklerine inanan insanların inançlarını sorgulamak gibi bir amacımız yok. Mesajların tematik mukayeseleri başka bir konu iken mesajların bize aktarımlarının ne kadar sağlam olup olmadığı başka bir husustur.
Bu kitaplara dair sormamız gereken 5 temel soru vardır:
- YAZAR: Yazarın kimliği belli midir meçhul müdür?
- KİTAP VE YAZAR: Kitap kendisine atfedilen kişi tarafından mı yazılmıştır ya da onun gözetiminde mi yazdırılmıştır? Kitabın yazımı ile atfedilen yazar arasında bir süre var mıdır?
- KİTAP VE DİL: Kitabın yazıldığı ana diliyle mi günümüze aktarılmıştır?
- KİTAP VE AKTARIM: Aktarım süreci kesintisiz midir yoksa bir zaman kaybolmuş ve uzun süre sonra mı keşfedilmiştir?
- KİTAP VE İLK KOPYA: Kitabın elimizdeki en eski kopyası ile ilkyazım tarihi arasında ne kadar süre vardır?
Örneğin Aristo'nun eserlerinin bizzat kendi kaleminden çıkmış olduğu yüzde 100 kesinlikle söylenemez. Bugün Yunan Felfesinin, eski çağlara ait tarih kitaplarının ve modern bilime yön veren kitapların çoğunun durumu da böyledir.
Örneğin Arşimet'in 3 el yazması MÖ 212'de yazılsa da elimizdeki ilk kopyası MS 975'e aittir ve ancak 1999'da ortaya çıkartılabilmiştir. (bkz. Arşimet'in Elyazmaları, William Noel, Reviel Netz, Alfa Yay. İst. 2012)
Eski Ahid'in/Tanah'ın ilk beş kitabı olan ve Hz. Musa'ya atfedilen kitapların nasıl yazıldığı ve oluştuğuna yönelik akademik çalışmalar 4 ayrı metnin daha sonra tek bir metne dönüştürüldüğüne ve metnin çok sonraları kurgulandığına/kompozise edildiğine işaret etmektedir.
Yahudiler ve Protestan Hristiyanlar, İbranice Tevrat'ı esas almaktadır. Yetmişler Tercümesi olarak isimlendirilen Yunanca Tanah deuterokanonik adı altında Yahudilerce Apokrif sayılan birçok kitabı ihtiva etmektedir.
Bununla beraber Vulgate tercümesinde ve Ortodoksların kabul ettiği kanonik kitaplar listesinde görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
I. ve II. Makkabiler Protestanlar dışında bütün Hristiyanlar tarafından kanonik kabul edilirken III. Makkabiler ve IV. Makkabiler sadece Yetmişler Tercümesi'nde ve Ortodoks Hristiyanlar tarafından kanonik kabul edilmektedir.
Enok Kitabı:
Şimdiye kadar Hanok'un Kitabı'nın en eski el yazması, Bibliothèque Nationale'nin Abbadianus 55'in on beşinci yüzyılın sonlarına ait bir kopyasıydı.
Bugün, Enok'un yeni el yazmaları hızla ortaya çıkıyor; ve Batı'da bilinen el yazmalarının sayısı yarım yüzyıl öncesinden bu yana iki katından fazla arttı. Bunlar arasında, Abbadianus 55-K-9'dan (Kebrān 9/ nānāsee 9) çok daha eski olan, 14. yüzyılın sonları / 15. yüzyılın başlarına tarihlenen Enok Kitabı'nın iki tam kopyası ve 15. yüzyılın Etiyopya Manastır Mikrofilm Kütüphanesi (EMML) 2080 koduyla bulunmaktadır. (bkz. New Light upon the Book of Enoch from Newly-Found Ethiopic Mss Ephraim Isaac, Journal of the American Oriental Society, Vol. 103, No. 2 (Apr. - Jun., 1983), pp. 399-411
İncil'e baktığımızda ise Hz. İsa hayattayken Allah'ın İsa'ya vahyettiği ve onun vaaz ettiği tek bir İncil/Müjde mevcutken İsa'nın vefatından sonra "İncil" adlı kitap ortadan kaybolmuştur. Daha sonra o vaazlardan/İncil'den parçalar da içeren ve Hz. İsa'nın yaşam öyküsü/siyeri ve sözleri/hadisleri diyebileceğimiz kimi rivayet kitapları kaleme alınmıştır.
Markos kitabını Hz. İsa'dan sonra 70, Matta ve Luka 80 ila 100 yılları arasında, Yuhanna ise 190-200 yılları arasında yazmışlardır. Bu çalışmalar 250'ye kadar Hristiyanlar arasında Tanrı sözü değil "Havari hatıratı" olarak algılanmışlar, 250'lerde ilk kez İncil olarak tanımlanmışlardır.
Tatianus 160'da "Diatessaron" adıyla Tek bir İncil derlemesi yapmış ancak 363'te İznik Konsili'nde diğer pek çok İncil rivayeti arasından bu dört rivayet kitabı İnciller olarak kabul edilmiştir.
Aynı Konsil Pavlusçu kimi mektup ve rüya yorumlarını da Allah'ın vahyi olarak kabullenmiştir. Eşit seviyedeki bir çok metni de külliyat dışı bırakmıştır.
Böylelikle elimizdeki "Yeni Ahit Külliyatı/Kanonu" oluşmuştur. (Daha detaylı bilgiler için bkz. İnciller Güvenilir Metinler midir?-Metodolojik ve Karşılaştırmalı Analizler Doç. Dr. Zafer Duygu, Düşün Yay. İst. 2020, İsa Pavlus İnciller, Doç. Dr. Zafer Duygu Düşün Yay. 2018)
Hz. İsa'nın Kudüs Cemaati olan Nasranilerin (Ebionitlerin) ise kendilerine özgü bambaşka İncilleri mevcuttur. (Bkz.Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu, Diğer İnciller/Apokrif İnciller, Fakülte Kitabevi, Isparta 2016)
Tabi burada hatırdan çıkartılmaması gereken husus Yeni Ahit külliyatını oluşturan kitapların Hz. İsa'ya atfedilmeyip Hz. İsa'nın yaşamından, vaazlarından bahseden başka yazarlara atfediliyor oluşudur.
İncillerin otantik olduğunu savunmak için yazılmış bir misyoner kitabında Yeni Ahit'in dahi Hz. İsa'dan 50 ila 100 yıl sonra yazıldığı itiraf edilmekte yine başka bir itiraf ise o metinlerin de ilk kopyalarının yazıldıklarından en erken 50 ila 225 yıla tarihlendirilebildiği gerçeğidir. (bkz. Josh McDowell, Hüküm Gerektiren Yeni Kanıtlar, s.91 Zirve Kitabevi, İst. 2008)
Yeni Ahit için çok daha girift çok katmalı sorunlar mevcut. En önemli 5 tarihsel sorunu özetleyelim:
- Metinler zaten İsa'ya atfedilmiyorlar. Başka yazarlar İsa'nın yaşamı vd şeyler hakkında yazıyorlar
- İkinci temel sorun bu metinlerin O yazarlara ait olup olmadıkları da şüpheli.
- Bu yazarların çoğu Hz. İsa ve Havarilerinin ait olmadıkları başka bir ortamda (Batı Anadolu'da) ve başka bir dilde (Yunanca) kitaplarını yazıyorlar.
- Meçhul yazarların hangilerinin kime göre Vahiy kabul edildiği ihtilaflı.
- Tüm bu aşamalarda zaten meçhul olan bu metinlerin elimizdeki ilk kopyaları da bizzat yazarlarına ulaşmıyor. Aralarında en az 330 ila 360 yıllık bir aralık var.
Aynı muğlaklıklar Hindu kutsal metinleri Vedalar için Budist kutsal metinleri Tripitaka külliyatı için çok daha fazla şekilde mevcuttur.
En az 1 Milyar Hindunun iman ettiği Vedalar MÖ 1800 ila 1200 Rig-Veda, Sama-Veda ve Yajur-Veda şekillenmiştir. Yazarı ya da yazarları belli olmamakla birlikte Krishna Dvaipayana'ya atfedilir.
Diğer adıyla Veda Vyasa'ya. Bu metinler 600 yıllık aralıkta ezberlenmiş, birikimsel olarak oluşmuştur. Bu süreç MÖ 1000'lerde Atharva Veda ile MÖ 800-400 arasında da Upanişadlar ile nihayete ermiştir.
Hindular bu metinleri bambu yapraklarına yazıldığını ve çürüdükleri için elimizdeki yazılı metinlerin ancak MS 13. yy'a ait olduklarını belirtmektedir.
Vedaların atfedildiği kişi ya da kişiler meçhuldür. Kaynak zaman da. Hindu din adamlarıyla Hindistan'da yaptığım görüşmelerde Vedaların yazıya geçirilinceye kadar yüzyıllar boyunca ilahiler formatında ezberden aktarıldığını ezber için bambu yapraklarına yazıldıklarını ancak bambuların çürümesi sebebiyle sözlü gelenek şeklinde aktarıldığını belirtmişler, bu sebeple sözlü aktarımla yazılı gelenek arasında büyük kopukluk olmasını bu şekilde izah etmişlerdi.
Sözlü aktarım sırasında da ilk metin evrim geçirerek birikimsel olarak genişlemiştir. Yani Vedaların aktarım sürecini şöyle özetleyebiliriz: Sözlü-ezber aktarım > Yazılı genişleme ile aktarım
Tripitaka'da hangi metinlerin Buda'ya ait olduğu, Buda'ya atfedilen kitap ve vaazların gerçekten ona ulaşıp ulaşmadığı bile çok muğlaktır. Günümüz bilim insanları çoğu doğumu için MÖ 560-483 tarihlerini uygun bulurken, ölümü için MÖ 410-400 yıllarını öneren tarihçiler de bulunmaktadır.
Buda'nın vefatından sonra konuşmaları ezberlenmiş ancak kayda geçirilmemiştir. Buda'nın vaazları hayatında yazılmamış, öğrenci tarafından sözlü olarak aktarılmış konuşmalar ancak MS 25'te Sri Lanka'da toplanan 4. Konsil'de yazıya geçirilmiştir.
Yani atfedilen yazardan tam 425 yıl sonra Toplanan Pali Kanonu daha sonra mezheplere-coğrafyalara göre değişimler göstermiştir.
Yani Tripitaka'nın aktarım sürecini şöyle özetleyebiliriz: Sözlü-ezber aktarım > Yazılı genişleme ile aktarım
(bkz. https://www.thebuddhistsociety.org/page/scriptures-texts)
Caynizm'in kutsal kitabı Agamalar dinin kurucusu Mahavira'ya atfedilir. Mahavira'nın MÖ 590'da verdiği vaazları da Buda'nın vaazlarının başına gelenler gelmiştir.
Vaazlar hıfz yoluyla korunurken Mahavira'nın öğrencileri MÖ 350-338 arasındaki büyük kıtlık döneminde ölmüşler, Agamalar da dağılmış ve çoğu kaybolmuştur.
Geri kalanlar da ancak MÖ 440'da yazıya geçirilebilmiştir. Kutsal metinlerdeki bu farklılıklar iki büyük mezhebin ayrışmasına yol açmıştır.
Svetambara mezhebi bahsettiğimiz yazılı metinlere uyarken Digambara (Gök kaplı/ çıplaklar) mezhebi kıtlık öncesi dönemi esas alırlar. (bkz. https://jainworld.com/literature/jain-agams/jain-agam-literature/?gclid=CjwKCAjwwqaGBhBKEiwAMk-FtJ78nK_uhv_M0TNY1swEOlW8KXeu3TO3E1e15UZLfmfTunXKhOqxkhoCGTgQAvD_BwE)
Çin'in ilk imparatoru Fu Xi'ye atfedilen I Ching-Değişimler Kitabı MÖ 830'da yazılsa da ancak MÖ 202 ila MS 220'de kanonlaştırılmıştır.
Zerdüşt'e atfedilen Avesta için de durum benzerdir. Tarihçiler Avesta'nın ancak Gathalar bölümünün Zerdüşt'e ait olabileceğini belirtmekte o metinlerin de bize ulaşma aşamalarında ekleme çıkarma oranlarının yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. (bkz. Prof. Dr. Nimet Yıldırım, "Zerdüşt'ün Kutsal Kitabı Avesta" Şarkiyat Mecmuası 2011)
Peki ama neden?
Zerdüşt MÖ 660-583'te yaşadığını kabul edersek ona ait olan kitap korunmuş dahi olsa MÖ 325'te Büyük İskender tarafından imha edilmiş, son versiyon ise İran Kralı 1. Belaş tarafından MS 60 yazdırılmıştır. Elimizdeki ilk kopya ise MS 13. yy'a aittir.
Avesta'nın Türkçe tercümesinin giriş bölümünden okuyalım (Vurgular bana aittir):
"Parth kralı 1. Vologases" (MÖ yaklaşık 80-51) Avesta'nın muhafaza edilmekte olan dağınık haldeki yazılı ve şifahi bölümlerinin bir araya getirilmesini emretti. Bilgi yetersizliğinden dolayı, bu derleme toplama farazi bir niteliğe sahiptir. I. Ardeşir döneminde (MS 226-240/1) metinler rahip Tansara'nın gözetimi altında toplandı ve II. Şapur (MS 309-379) döneminde de Yüksek rahip Adarbad Mahraspandan tarafından tekrarlandı. Yeni nüsha Hüsrev 1. Anuşirvan (MS 531-579) döneminde onaya çıktı.
Sonuç olarak, 21 nask (Phl. 'kitap, cilt') oluşturan 348 bölüm bir araya getirildi. Pehlevi geleneğine göre, bu sayı Zerdüşt'ün kral Viştaspa'ya sunduğu naskların sayısıydı.
İran'ın Arap fethinden sonra Avesta'nın sadece "Vendidad" adındaki tek bir kitabı ve diğer kısımların bölümleri tamamen korundu. Avesta'nın bize ulaşan en eski eski elyazısı nüshası 1278 tarihlidir. (sf 21)
YASNA, Yasna (Av. -yaz "saygı"dan gelir) bir bütün olarak 72 bölüme ayrılır ve Avesta'nın en eski parçası ve esas kitaplarından biri olduğu düşünülür. İkrar, dua, teşvik etme. övgü, ıapınnıa ve adaklardan oluşur.
17 bölümü kapsar -daha eski bir karakteri.' sahip olmasından dolayı "Gatik dil" olarak da bilinen dili açısından Avesta'nın en eski parçası olduğu düşünülen "Gathalar" ("ilahiler"). Avesta'nı11 diğer bölümlerinden farklı olarak vezinli yazılmış olup ifadelerin özel karmaşık bakımından ayrılmakta, üstü kapalı ifadeler açısından zengin. antik şiirsel biçim ve karmaşık bir stile sahiptir.
Genellikle bunların Zerdüşt'ün kendi eseri olduğu kabul ediliyor.
Bunların çoğunluğu Ahura Mazda'ya ithaf edilmiştir. Yasna, Avesta'nın en geniş kapsamlı biçimde incelenmiş bölümüdür. Zerdüşt'ün iyi ve kötü güçlerin mücadelesine ilişkin öğretisinin, kabir cezasının ötesindeki varoluş, üç yaşam aşamasına vs. dair anlamlı ifadeler sunarlar.
Gathaların dil bilimsel analizleri peygamber döneminin MÖ 12-10. yüzyıllara dek götürülmesini mümkün kılmaktadır. "Avesta: Zerdüştilerin Kutsal Metinleri, İngilizceden Çevirenler: Fahriye Adsay, İbrahim Bingöl, (Avesta Yay. İst. 2014)
Kanaatimce Avesta'nın Vendidad (Fargard 1-22), Visperad (1-23), Yasna (0-26, 35 ila 42. Yasnalar), Fragmanlar ve Khorda Avesta Zerdüşt'e ait değildir, sonradan eklenmiştir/tefsir-fıkıh sonradan kutsal metinleşmiştir.
Ancak Yasna 27, Gathalar'ın bölümleri olan Ahunavaiti Gatha (28 ila 34. Yasnalar) Uştavaiti Gatha (43-46. Yasnalar), Spentamainyuş Gatha (47 ila 50. Yasnalar), Vohukhşathra Gatha (51-52. Yasna) ve Airyema-Işyo (55-72. Yasnalar) Zerdüşt'e aittir; En azından ona ait olma ihtimali yüksektir.
Evet. Ana hatlarıyla antik metinleri incelediktebn sonra Kur'an'a geri dönebiliriz. Kur'an'ın tarihi bir metin olarak gerçekten ne kadar otantik/sahih olup olmadığı sorusunun cevabı diğer tarihsel metinlerin sahihliği ile kıyas edilmelidir. Bu kıyas için aşağıdaki kronolojik tabloya bakabiliriz:
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere Antik Yunan Klasiklerinin yazım tarihleriyle en eski kopyaları arasında 400 yıldan 1400 yıla kadar uzun yıllar vardır.
Peki aynı kriterlere göre Kur'an mushafının durumu nedir?
Kur'an'a yaklaşabilen tek metin Yeni Ahittir. Yunan Klasiklerini, Vedaları söz konusu dahi etmiyoruz. Mushafın yazım tarihi MS 610 ile başlar. Yani Hz. İsa'nın aksine Hz. Muhammed (a) hayattayken kendisi yazım işleminin başındadır.
Hz. Muhammed'in yazdırdığı sahifelerle "elimizdeki" ilk kopya arasında ne kadar zaman aralığı vardır? sonraki makalemizde detaylarıyla irdeleyeceğimiz üzere özellikle San'a Mushafı (DAM 01.25.1), Dublin Yazmaları (Codex Is. 1615 I) Birmingham Mushafı (Mingana Islamic Arabic 1572a) Berlin Mushafı (Codex Ms. Qāf 47) ve Emevi Camii Parşömeni gibi kopyalar yapılan Karbon testleri sonuçları ile bizzat Hz. Muhammed dönemine kadar tarihlendirilebilmekte, diğer kopyalar da Hz. Ömer'e kadar ulaşabilmektedir.
Yani yazımı yazarına/yazdırılana ulaşan ve yazarından da ilk kopyaları yine elimizde olan tek kutsal metin Kur'an'dır. Bu bağlamda yukarıdaki tabloda Mushaf da yazım tarihi 0 ila 10 yıl yazımından ilk kopyalar da 0 ila 20 yıllık (Hz. Ömer-Hz. Osman dönemleri) süreci olarak belirlenebilir.
Elimizdeki mushaf ile Hicri 1'inci yüzyıldan elimizde bulunan mushaflar arasındaki yüzde 96,1'lik örtüşmeyi görüyoruz.
Elbette bu örtüşme 2'inci yüzyıl ve diğer yüzyıllardaki mushaflarda yüzde 100'e ulaşmaktadır. Geri kalan yüzde 3,9'luk fark ise o döneme dair mushafların kendilerinin eksikliğinden değil bize ulaşan parçaların eksik olmalarından dolayıdır.
Buradaki bilimsel kesintisizlik Kur'an'ın yazılı formunun (Mushafın) diğer yazılı metinler gözü önüne alındığında ne kadar özenle aktarıldığını gösterir. Kaldı ki önceki iki makalemizde de anlattığımız üzere bu yazım süreci okunarak-hıfz edilerek sesli aktarım-kayıt süreciyle de eş zamanlı gerçeklemiştir. Tablodaki diğer kitapların hiçbirisinde böyle bir eş zamanlı ezber-kayıt aktarımı yoktur.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere elbette korunma şartları metinlerin bize ulaşmaları sırasında başlarına gelen yol kazalarını dikkate almak için önemlidir. Ancak bir metnin içeriğine yüklenen anlam, ona duyulan inanç ve dahası içeriğindeki temaların, mesajların tutarlılıkları, ne söyledikleri ile doğrudan ilgili değildir. Buradaki ulaşma-içerik ilişkisi metinlerin mesajlarında ekleme, çıkarma, kavramlarının deforme edilmesi gibi sorunları beraber getirmektedir.
Söz konusu kitapların içeriklerinden kabul edebileceğimiz ya da etmeyeceğimiz konular, ifadeler yer alabilir. O husus metin tenkidi ile alakalı başka bir alandır. Bu sebeple yukarıdaki tablomuz bu metinlere inanan insanların inançlarını eleştiri amacı taşımamakta.
İlk başında da belirttiğimiz gibi kitapların korunmuşluk oranları içeriklerinden bağımsız bir durumdur. Ancak sağlamlık-İçerik ilişkisi içeriğin zamanla değişme, bozulma, yanlış anlaşılma, eklenme ya da çıkarma, metnin amacı dışında kullanılma gibi sonuçları olabileceğinden önemlidir.
25 antik metinden geç antik metinlerinden biri olan Kur'an konusunda ana metne zarar vermeyen harekeleme gibi detay konuları aşırı büyüten ancak Kur'an'ın otantikliği ile mukayese ettiğimizde sınıfta kalan metinlere olabildiğince prestij atfeden algının adaletten uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish