Geçiş hücumları tamam, peki ya setler?

Emre Sarıkuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: UEFA

Yaklaşık 17 sene önce bir eylül günü Stamford Bridge'de Tottenham'ı ağırlayan Chelsea; karşısında katı defans yapan, topu rakibe bırakıp zamana oynayan bir takım bulmuştu.

0-0 biten maçın sonunda çılgına dönen Jose Mourinho, şöyle demişti: 

İnsanlar bir tarafta top oynamaya çalışan diğer tarafta da savunma yapıp sadece top şişiren takım görmek için para ödemiyor. Bu Portekiz'de normal bir durum çünkü orada takımlar arasında güç farkı var.


Birkaç yıl sonra Barcelona'yı benzer bir oyunla eleyen Inter'in hocası olan Mourinho, bugün Manchester City ve Arsenal'i yaklaşık yüzde 30 civarında topa sahip olarak yenen Tottenham'ın pragmatist menajeri... 

Pochettino'nun antitezi olarak yeniden Londra'ya gelen Portekizli, Arsenal maçı sonrası "Topa sahip olmamız gerektiğinde sahip olduk, her şeyi olması gerektiği gibi yaptık" diyordu.  

Mourinho, hiçbir mecburiyeti olmadığı halde Arsenal'i maçın tamamında savunma yapıp yenerken, Burnley'nin Liverpool'a karşı yapmak zorunda kaldığı şeyi yaptı ama aynı planı Leicester'a karşı işlemedi.

Benzer şekilde ligin dibindeki Fulham'a karşı bile sonlarda skoru korumak için topu rakibe verdi ancak puan kaybetti. 


Futbolun son yıllardaki evrimi pragmatizmin de ötesine geçen bir katı savunma ve topu rakibe bırakma refleksiyle başka bir boyuta ulaştı.

Karşı pres ve hızlı geçiş oyunlarıyla fark yarattığı düşünülen teknik direktörler, kapanan savunmalara karşı çözüm bulmakta zorlandı.

Öyle ki; Nagelsmann'ın da ileride adından bugünkü gibi söz ettirip ettiremeyeceğini belirleyecek olan şey bu çözümde saklı gibi gözüküyor.  


Süper Lig'de ilk haftaları domine eden Alanyaspor kapanan rakiplere karşı boş alan bulamayınca puan kaybetmeye başladı.

Fenerbahçe set hücumu yapamadığı için zayıf rakiplerinden rol çalarak topu onlara bırakmayı tercih etti.  

Bu sezon sallantıda olan Liverpool sadece Ben Mee'nin tam 14 uzaklaştırma yaptığı Burnley maçında 4 sene sonra evinde kaybetti.  

Almanya'da Bayern Münih artık kilidi çözene dek çok zorlanıyor ve sürpriz puan kayıpları yaşıyor.

Keza Nagelsmann'ın Leipzig'i de son olarak Mainz'a karşı rakip savunmayı aşmak için Sörloth'a şuursuzca top şişirirken görüldü.  


Kapalı savunmaları açamamak bugün dünya futbolunun en büyük krizi…

Mourinho'nun 2000'lerin başında sansayonel bir kariyer inşa etmesine yardımcı olan savunma ağırlıklı galip gelme şekli bugün orta-alt seviye takımların sadece güçlülere karşı değil birbirlerine karşı bile vazgeçemediği bir tercihe dönüştü.

Sahip olduğu pragmatizmin son 20 yılda memleketi Portekiz'de geldiği nokta bu sezon 14 maçta sadece 6 gol atıp 12 gol yiyen Belenenses'in -kendi kalibresindeki takımlara karşı bile- beş kez 0-0'a oynamasında net bir şekilde görülüyor.


Topa sahip olarak iyi oynamaya çalışmanın ya da klişe kalıpla "göze hoş gelen" futbolun estetiksel kaygılarla ilintili olduğunu düşünenler olabilir.

Güçlü bir savunma derinliği, kapılan top sonrası çıkılan iyi bir kontra atak da estetik olarak göze hoş gelir.

Bununla birlikte topa sahip olmanın getirdiği itibar ve hoşluk da topu boşluk bulana dek sağdan sola çevirmek ve gereksiz paslar yapmak değildir. 


Bugün set savunmasına karşı hücum eden birçok takımda bekler ya da kanatlar baskı yemeseler bile oyun kurma pratikleri gerilediği için kolaycılığa kaçarak geriye oynuyor, ofansif orta sahalar risk almadan kısa pas tercih ediyor, hücum oyuncuları hareketsiz biçimde topun kendilerine gelmesini bekliyor.

En çok tercih edilen üçüncü bölge pratiği ise hiçbir sonuca ulaşmayacak amaçsız ortalar oluyor.

Teknik direktörlerin birçoğu da idmanlarda rakibe alan bırakmama odaklı idmanlar yaptırıyorlar.

İyi hücum yapıp sert savunmaları aşabilmek hareketlilik, zekâ, yaratıcılık, çok sayıda pratik tekrar ve zaman ister.

Sonuçta Cruyff'un "Savunma alandır" cümlesinden hareketle hücum da en sade haliyle alan yaratmaktan başka bir şey değil.

Günümüzde oynanan geçiş oyunun basit bir hazırcılıkla rakibin bırakacağı alanlardan faydalanmak üzerine kurulu olmasının sebebi alan yaratmanın zor olması.

Belki de bu nedenle Pochettino'nun PSG'de olmasının en heyecan verici yanı Avrupa futbolunun sıkıştığı katı set savunması ve karşı pres-geçiş oyununa karşı yeni pratikler üretebilme ihtimali olarak gözüküyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU