Aimé Césaire'ı okumak

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

Aimé Césaire / Fotoğraf: Twitter

Martinikli şair Aimé Césaire, Léopold Sédar Senghor ile birlikte Negritude [Siyahi Bilinç] kültür hareketinin kurucularındandır. Césaire frankofon edebiyatının en önemli sembolist şairlerindendir.

Negritude, Césaire tarafından siyahlar üzerindeki Batının baskıcı söylemine tepki olarak ilk kez kullanıldı. Césaire, bu akımın ne bir felsefe ne de bir metafizik olduğunu, aslında bir "deneyim ortaklığına" dayandığını ifade eder.

"Afrika sosyalizmi" olarak da zaman zaman anılan Siyahi Bilinç, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Fransızca konuşan siyah öğrenci ve entelektüellerin Fransa'da başlattığı tepkisel ve anti kolonyalist harekettir.

En temelde edebî ve estetik bir akım olan Siyahi Bilinç, felsefi hatta tarihsel olarak da dayanaklara sahiptir. Senegalli şair Senghor, şair ve düşünür Césaire, Amalcar Cabral, Alioune Diop ve Léon Damas'ın öncülüğünde gelişen akımın en temel prensibi "Afrikalılık"ı esas almaktır.

Bu akımın sürrealist şairlerinden Aimé Césaire, Return to My Native Land [Anavatana Dönüş] adlı tek bir şiirden oluşan kitabında siyah kimlik deneyimini, siyahilik bilincini sayfalarca anlatır.

Kolonyal tecrübeyi bu kadar bireyselleştiren başka eser yoktur herhalde, Césaire'in kullandığı metaforlar, çarpıcı imgeler ve çoğu zaman yapısal biçimci müdahaleleri toplumsal bir sistemin çözünürlüğü olarak okunabilir.

Aşağıdaki dizeler kelimelere yüklenen anlamın derinliğini şiddetin resmini göstermek için yeterlidir:

Tanyeri ağarmadan önce, geçmişten, güvensizlikten, süzülüp kaybolan belirsiz bir görevden doğan bir esinti… Ve diğer seher vakitlerinde, Avrupa'nın erken sabahları…
Sırtlanlar ve aslanlar varken,
ben yahudi olmalıyım,
kaffir olmalıyım,
Kalkütalı Hintli olmalıyım,
oy hakkı olmayan Harlemli olmalıyım.

Aç bırak, lanetle, işkence et, her an yakalayabilirsin, vur, öldür onu- evet mükemmel bir şekilde öldür onu – kimseye hesap vermeden, kimseye bir bahane üretmeden

bir Yahudi,
bir soykırımcı,
bir encik,
bir dilenci,

ancak Vicdan'ı öldürebilir misin onun kendi güzel yüzüyle, tıpkı bir İngiliz kadının çorba kâsesinde gördüğü Hotanto kafatası karşısında sersemleşen yüzü gibi.


Görüldüğü üzere Césaire, siyahlığı coğrafi ve kolektif bir bellek olarak algılar. Fransız sembolistleri Baudelaire, Rimbaud, Paul Verlaine ve Mallarme'den etkilenen Césaire, aidiyet düşüncesini, geçmişle ve şimdiyle bağlantılarını çok çarpıcı biçimde resmeder.

Uzun şiir boyunca persona geçmişin acımasızlığını ve kendi içinde yaşanan yaraları hatırlamaya devam eder.

Kızgınlık, çaresizlik ve açmazlık temaları şiiri işgal ederek hem geçmişe hem de günümüze karşı bir savunma reaksiyonu ya da stratejisi geliştirir. 

Çünkü Césaire'a göre "saf bir geçmiş" yoktur ve sömürgeciliğin yağmaladığı geçmiş her şeyden önce bir şiddet coğrafyasıdır.

Başka yerde "barbar" olarak anılmanın barındığı şiddet dilini ironik biçimde şöyle anlatır Césaire;

"[barbarlık] beni ayakta tutan kelime", devamında "ilkel dilin barbarlığı ve inkarın gerçek etkin gücü kadar güzel yüzlerimiz" dizesiyle karşıtlığın en uzak mesafesini de gösterir. 
 


Şüphesiz sömürgecilik bir iktidar rejimidir ve Achille Mbembe'nin Postkoloni Üzerine (Hece Yayınları, 2021) çalışmasında dediği gibi;

sömürgecilik her şeyden önce iş başındaki güçlerin bir labirentidir. Bu güçler ilk olarak haritalandırmak, ekip biçmek ve düzen sağlamaya çalıştıkları bir alanı temsil ederler.


"Anavatana Dönüş" şiirinde şair, tam da sömürgeci haritalamanın sonuçlarına odaklanarak, Antillerin fiziksel ve psikolojik yaralarını uzunca anlatarak başlar.

Persona, bir şeyin kendi başına hiçbir değeri olmadığını ifade etmek için "tanyeri ağarmadan önce" diye zamansal çağrışımla başlar, ancak hatırladığınız anda size ait olan bir zaman dilimidir bu. 
 


Geçmişin gömülmüş olduğunu ve kendini yeniden tanıması için siyah bedenin içinde gecenin en karanlık saatlerinin yeniden yüzeye çıkması gerektiğini hatırlatarak yola çıkar şair.

Bu imge siyahlığın en koyu olduğu andır. Şairin bu seçimi tesadüfi olmadığı gibi, tarihsel göndermelerle doludur.  

Afrika deneyimini sonuçlarıyla birlikte tarihsel, ahlaki ve hatta metafiziksel olarak ele alan Césaire, bir yanıyla sömürgeciliğin şiddet coğrafyasını da hatırlatmış olur. 

Şiirde karşımıza çıkan tüm imgeler, metaforlar, çağrışımlar ve olaylar şairin ifadesiyle "inkârın gerçek etkin gücünü" yansıtır. 


Césaire, Afrika söyleminin epistemolojik yapısının gerekçelendirdiği gaddarlığın ve şiddetin siyah bedendeki tepkisini, öfkesini dillendirir.

Şair bir yanıyla Fransız sömürgecilerin direttiği asimilasyon politikasının baskıcı yönlerine vurgu yaparken öte yandan medenileşmeyi kabul etmeyerek direnen bilincin gerçekliğini de ortaya koyar. 

Çağdaşlarından farklı olarak, Afrika onun için romantize edilecek bir coğrafyadan çok dumura uğramış bir geçmişe sahip olan, şiddete maruz kalmış bir kıtadır. Aynı duyarlığı dönemin romancılarında da rahatlıkla görürüz. 


Şiir geçmişe bir ağıt değildir, bilakis benliğin bir parçası olarak geçmişin yasını tutar. Neden tan yeri ağarmadan önce? Çünkü gece yarısından sonra kapkaranlık bir zamanı imler o ifade.

Siyahların, en karanlık olduğu anda, fark edilmediği anda başlar şiir, bu da şüphesiz tarihsel bir göndermedir. 

Tanyeri ağarmadan önce, babam, annem ve onların üzerinde, felakete maruz kalan bir şeftali ağacı gibi kabarcıklarla açılan baraka ev.

Buradaki imgesel zenginlik siyah benliği çocukluktan beri işgal eden sömürgeci şiddetin bizzat kendisidir. 

  
Şiir, kendi topraklarından ayrılan siyah bedenlerin yerlerinden edilmesini yansıtır. Bunun içindir ki şair atalarının izini sürer.  

Benim adım Bordeaux ve Nantes ve Liverpool ve New York ve San Francisco ... gökdelenlerin sırtında topuk izim ve mücevherlerin ışıltısındaki kirim!


Césaire'in dönüşü, iddiası kendi kimliğini ve topraklarını geri almaktır. Onun için "geri dönüş", susturulmuş geçmişi yeniden inşa etmek ve yaraları iyileştirmektir. 

"Belleğim kanla çevrilidir" ve "belleğimin cesetlerden oluşan bir kuşağı vardır" der şair. 

Şüphesiz bu sert ifadeler, şairin bıraktığı ve kendini hâlâ bağlı hissettiği vatanıyla uzlaşmanın zorluğunu da gösteriyor. Vatanın artık senin değildir, sadece belleğinin yuvasıdır, hatıralarla dopdoludur çünkü.

Anavatana Dönüş, karanlığın yeniden sahiplenilmesi, geçmişin ve bir zamanlar şiddetin atıfta bulunduğu mekânın yeniden onaylanması olarak düşünülebilir. Acımasız geçmişi ve karmaşıklığı bir şekilde uzlaştırıyor şair. 

Kısacası, Césaire, siyahların anavatana döndüklerinde karşılaştıkları gerçekliği göstermek için umutsuzluk, kızgınlık, ıstırap ve vahşet görüntüleriyle dolu sembolik bir alan yaratıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU