Ahde vefa

Ömer Ömeri Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girer, derler ki, 

Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin. 

Bu söz üzerine Hz. Ömer, suçlanan gence dönerek:

- "Söyledikleri doğrumu?" diye sorar.

Suçlanan genç "Evet doğru" der. Bu söz üzerine Hz. Ömer:

- "Anlat bakalım nasıl oldu?" diye sorar.

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :

Ben bulunduğum yerde hali vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık. Kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki gören bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı, atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi. Ben de bir taş attım babası öldü. Kaçmak istedim, fakat maktulün çocukları beni yakaladı. Durum bundan ibaret.


Bu söz üzerine, Hz. Ömer, "Söyleyecek bir şey yok bu suçun cezası idam, madem suçunu da kabul ettin" der.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak: 

- "Efendim bir özrüm var, ben memleketinde zengin bir insanım. Babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Buraya gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için. Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim. Bu üç gün için de yerime birini bulurum" der. 

Hz. Ömer dayanamaz der ki: 

 - "Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?"

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar der ki, 

- "Bu zat benim yerime kalır. O zat, Hz. Peygamberin en iyi arkadaşlarından, Ebu Zer'den başkası değildir." 

Hz. Ömer Ebu Zer'e dönerek, "Ey Ebu Zer delikanlıyı duydun" der. O yüce sahabe "Evet, ben kefilim" der ve genç adam serbest bırakılır. 

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak gencin gelmeyeceğini, dolayısıyla Ebu Zer'e verilecek idamın yerine, maktulün diyetinin verilmesini teklif ederler.

Fakat gençler razı olmaz ve "Babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz" derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir ve der ki; 

"Bu kefil babam olsa fark etmez, cezayı infaz ederim."

Ebu Zer ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki;

"Biz de sözümüzün arkasındayız"


Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. 

Hz. Ömer gence dönerek der ki, 

Evladım gelmeme gibi önemli bir fırsatın vardı neden geldin. 

Genç vakurla başını kaldırır;

"Ahde vefasızlık etti demeyesiniz diye geldim" der. 

Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Ebu Zer'e der ki, 

"Ey Ebu Zer sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu da onun yerine kefil oldun?"

Ebu Zer ise, "Bu kadar insanın içerisinden beni seçti, insanlık öldü dedirtmemek için kabul ettim" der. 

Sıra davacı gençlere gelir ve "Biz bu davadan vazgeçiyoruz" derler.

Bu sözün üzerine Hz. Ömer şöyle sorar:

"Ne oldu biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?"

Gençlerin cevabı muhteşemdir: 

Merhametsiz insan kalmadı demeyesiniz diye.


Vefa nedir, bilir misin?

Vefa arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır.

Vefa; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır.

Vefa; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.

(Celaleddini Rumi)

Sevgi, dostluk ve bağlılıkta sebat etmek, sözünde durmak.


Dikkat edelim: Tutmak değil, durmak.

Vefa ile müteveffâ kafiyelerinin çok sık kullanıldığı zamanlarda aklıma ilk gelen söz, "Vefaya veda etmeyin, iyilik gördüğünüz insanı unutmayın."

Bir de yasal uyarı:

Vefa, imanın ta kendisidir.


Neden mi? 

Çünkü imanı tanımlayabilmek için "küfr"ü tanımlamak lazım gelir.

Küfr: Bir şeyin üstünü örtme, saklama, görünmez kılma, nimete nankörlük etme…Çiftçinin tarlaya attığı tohumun üstünü topraklama örtme eylemine dahi denir.

Öte yandan, kimse vefasız olduğunu kabul etmez. Herkesin kendine göre 'haklı bir gerekçesi' mutlaka vardır.

Hatta eşi benzeri görülmemiş bir nankörlüğün içinde olanlar bile vefadan dem vurabilir. Boşuna dememişler:  

Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor.


Olumsuz örneklerin beni götürdüğü yer, tam olarak şurasıdır: 

Vefa, kendini bilmektir. Dönüp bakmaktır. Unutmamaktır.

Bunların kolay olduğunu elbette söyleyemem. Kolay olmadığı için, hep aynı noktaya geliyoruz; vefa ve vefat.

Ayrılıktan şiddetle kaçınmak ve birlikte olmaya ısrarla devam etmek nasihatine rağmen, insanların yolları ayrılabilir, öncelikleri değişebilir.

Öncelik bahsi ve önem sıralaması, uzun bir listedir. Sözgelimi, siz, manzara olsun diye evinizin bahçesine ağaç dikersiniz. Bir başkası da, manzaranın önünü kapatıyor gerekçesiyle ağaçları kesebilir. Galiba budur.

Bize düşen, her türlü olumsuzluğa rağmen, vefa yokuşunu çıkmaya çalışmaktır. Yokuşun sonunda güzel bir şey olmayabilir, olsun.

İnancıma göre, vefa doğuştandır, vefasızlık ise sonradan edinilir. Mesela, "siyasette veya memuriyette vefa yoktur" derseniz, vefasızlığı normal bir davranış gibi görmüş ve göstermiş olursunuz. 

Aynısı, hayatın her alanı için geçerlidir.

Denilir ki, insanın terbiyesi musibet anında ortaya çıkar. Vefalı olup olmadığımız da olumsuz şartlarda, zor zamanlarda kendini belli eder. 

Üzerimizde hakkı ve hukuku olan insanların zor zamanlarında, onların yanında mıyız, yoksa başka bir yerde mi?

Az biraz mesafe aldığımızda, bizde emeği olanları görmezlikten geliyor muyuz? 

Üzülerek söyleyelim ki, çeşitli ödeme biçimleri vardır ve bunlardan biri de vefadır.

Yapılan iyilikler, verilen emekler, elbette alacak hanesine yazılmaz. Fakat vefa diye bir şey varsa, ki var, işte o beklenir.

Emeklerden, iyiliklerden ve sözlerden kurtulmanın en kestirme yolu, maalesef, vefasız olmaktır.

Vefasız kimse, kıymetleri ve emanetleri kırarak, kullanarak ilerler.

Oysa dünya taşınmaz maldır ve buradan götüreceğimiz şeyler bellidir.

Kusur aramaya başlarsak, kusursuz insan olmadığını görürüz. 

Aramayalım. 

Lakin kusuru vefasızlık olanın kusurunu örtmeyelim. 

Önce kendimizden başlayalım.

 

Vesselam.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU