Peşmerge'nin tartışmalı bölgelere dönüşü çözümün anahtarıdır

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Irak’ın komşu ülkelerden farkı dinlerin, mezheplerin ve halkların haklarının anayasal güvence altına alınmasıdır.

Geçmişten gelen tecrübeler ışığında federatif bir sistem uygun görülmüştür.

Irak Kürdistan Bölgesi'nin (IKB) statüsü resmen tanınmış olmakla birlikte yeni federatif yapılara da imkan tanıyan bir esneklikte hazırlanmıştır temel kurucu metin.


Peşmerge Irak Savunma Gücünün bir parçası

Irak’taki Kürtlerin, İngilizlerin gelişinden önce Osmanlı ve ardından Kral Faysal, Abdulkerim Kasım ve Baas rejimiyle hikayesi uzundur.

Kürtlerin Bağdat yönetimi ile kavgası, Saddam Hüseyin ile imzalanan özerklik anlaşmasıyla anayasal ve resmi bir zemine kavuşmuştur. Ardından varılan uzlaşmalar da bu temel üzerine gelişmiştir. 

Peşmerge'nin meşruiyeti ve ülkenin resmi savunma gücünün bir parçası olduğu hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır.

Peşmerge, anayasaya göre Irak silahlı kuvvetlerinin bir parçasıdır ve bütçesi de Bağdat tarafından karşılanmalıdır.

Anayasanın kabul edildiği 2005’ten Maliki’nin bütçeyi kestiği 2014 yılına kadar da fiili olarak bu herhangi bir soruna yol açmamıştır. 

Peşmerge'nin Irak askerlerinin ya da silahlı kuvvetlerinin “düşmanı” olarak gösterilmesi içeriden değil dışarıdan yürütülen “algı operasyonu”nun bir sonucudur. 

Halihazırda, IKB, Irak devletine bağlı federatif bir statüye sahipse Peşmerge de bu ülkenin resmi silahlı gücüdür. 

IKB yönetimi bağımsızlık ilan etmiş olsa şartlar elbetteki değişir; fakat şimdilik böyle bir ilan yok. Erbil hala Bağdat’a bağlıdır. 

O halde Peşmerge güçlerinin yine anayasada “tartışmalı bölgeler” olarak tarif edilen Kerkük, Diyala, Selahaddin ve Musul’daki “Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı” yerlerde konuşlanması Erbil ile Bağdat arasında varılan mutabakatın bir gereğidir.

Ayrıca anayasanın zorunlu kıldığı bir şeydir.

Anayasa, canımız istediğinde kutsallaştırıp işimize gelmediğinde buruşturup atabileceğimiz bir kağıt parçası değildir.

Hele bu Irak’taki gibi toplumsal uzlaşı ve referandum sonucu kabul edilmiş bir anayasa ise…

Peşmerge güçleri, 2003’ten sonra “tartışmalı bölgelerde” Irak ordusu ile birlikte var olmuştur.

2014 yılında Irak Ordusu’nun “tartışmalı bölgelerden” kaçmasıyla buraların kontrolü tamamen Peşmerge'ye kalmıştır.

Bu durum, bir işgal ya da fırsatçılığın ardından değil, Irak ordusunun IŞİD karşısında tutunamamasının sonucunda meydana gelmiştir. 


Kazımi’nin Peşmerge ve Haşdi Şabi sınavı

Mustafa Kazımi hükümeti, ülkedeki işsizlik, yolsuzluk, gösteriler, çokbaşlılık, silahlı kuvvetlerin sistemli bir yapıya dönüştürülmesi gibi bir dizi sorunun yanında “güven bunalımını” da çözmek zorunda.

Bunu yapamadan ülkede istikrarı, huzuru ve güvenliği tesis edemez. 

Kazımi, Kerkük düğümünü elinin zayıf olduğu bir süreçte çözüme bağlamak istemiyor; fakat dengeleri sağlamak için Peşmerge'ye muhtaç olduğu da su götürmez bir hakikattir.

Dengelerden kasıt, İran hegemonyası ve Haşdi Şabi’nin keyfi adımlarıdır. Haşdi Şabi, IŞİD’le mücadele için kuruldu fakat “devlet içinde devlet” haline geldi. 

Kazımi, otoritesini tesis etmek ve iktidar olmak istiyorsa Haşdi Şabi’yi zayıflatmak ya da düzene koymaktan başka seçeneği yok.

Kazımi, İran’ı çok karşısına almadan ABD ve Kürtlerle iyi iş birliği kurabilirse Maliki’nin 2008’de Sadr milislerini etkisiz hale getirdiği gibi Haşdi Şabi tehlikesini elimine edebilir. 

Muktada es-Sadr’ın liderliğindeki Mehdi Ordusu 2008 yılında sokaklara çıkmış ve ABD’nin mevcudiyetine karşı eyleme kalkışmıştı.

Bunun üzerine Maliki, “Şovalye Saldırısı” adıyla bir operasyon başlatmış ve Sadr milislerini sokaklardan çekmek zorunda kalmıştı. 

Halihazırda Irak’a dair politikaları olan büyük güçler de kendi iç sorunlarıyla meşgul olduğu için Kazımi, Peşmerge'nin Kerkük’e ve diğer bölgelere dönüşüyle ilgili biraz da nabız yoklayarak zamana oynuyor.

Şimdilik Erbil ile Bağdat rasında Kerkük’le ilgili görüşmeler sürüyor ve iki taraf da olumlu.

Bu noktada Baasçı Araplar ile İrancı Türkmenler itiraz ediyor, sorun çıkarıyor.

Kazımi ise attığı adımlarda ve aldığı kararlarda tüm kesimlerin hassasiyetlerini gözetiyor.

O yüzden eğer Kazımi, Kürtlerle Kerkük konusunda anlaşırsa Peşmerge'nin gidişine karşı çıkanlar süreci sabote etmeye çalışacak. 

Kerkük’te Türkmenler, Peşmerge'nin çıkışıyla nüfuslarıyla orantısız bir güç elde ettiler.

Araplar da vilayetin yönetimini ellerinde bulunduruyor. Bunun elden gitmesini istemeyeceklerdir.  

Bir diğer sorun da Kerkük’ü atanmış vali ve İl Meclisi yönetiyor. Normalde olması gereken Kerkük’te seçilmiş vali ve İl Meclisi’nin yönetmesidir.

Bağımsızlık referandumu ve ardından Haşdi Şabi’nin Kerkük’e girmesiyle ve KYB’nin Necmeddin Kerim’i ortada bırakması nedeniyle Bağdat bir Arabı vali olarak atadı.

Halihazırda Kürt bir valinin Kerkük’ü yönetmesi gerekirdi. Fakat bağımsızlık referandumu nedeniyle Kürtler cezalandırılıyor ve halkın meşru temsilcilerine görevleri yaptırılmıyor. 

Şu sıralar IŞİD saldırıları arttı ve hergün Irak askerleri ile Haşdi Şabi milisleri ölüyor.

Söz konusu bölgelerde büyük bir güvenlik boşluğu var. Kürtlerin temsilcileri ve buralarda yaşayan Kürtler, sürekli olarak içinde bulundukları durumdan yakınıyor.

Bu daha fazla sürdürülebilir bir vaziyet değildir. 

Kazımi, gazeteci dostu Haşim el-Haşimi olayından önce de oldukça öfkeli bir hale gelmişti. 

Bu bir yandan da Kazımi’nin Irak Hizbullah’ına yönelik hamlesine de bir cevaptı.

Bundan daha fazlası Kazımi’nin İran’a direkt bağlı milislere yönelik atacağı adımlarla ilgili de ciddi bir gözdağıydı.

Mesaj çok açık: Kazımi, attığı her adıma bir cevap alacak. 

İran, Irak Hizbullahı ve diğer Şii Milisler konusunu sürekli olarak gündeme getiren ve onların elini zayıflatan gazetecileri de hedef alabileceğini gösterdi. 

Gelinen aşamada Kazımi, geri adım atarsa tamamen biter ve ülkeyi yönetemez, tutumunu sertleştirirse de daha büyük darbeleri göze almak zorunda kalacaktır. 

Kazımi, bu yüzden güçlü Şii bloklarına karşı içeride Kürtler, Sünniler ve dışarıda da ABD ve İngiltere gibi aktörlerin desteğini almalıdır.

Peşmerge tartışmalı bölgelere giderse terörle mücadele operasyonları daha başarılı yürüyecek ve IŞİD tehlikesi de bir nebze kontrol altına alınmış olacak.

Öte yandan Erbil ile sorunları halletmiş bir Kazımi, Bağdat’ta çok daha güçlü adımlar atabilecektir.

Bunu, ABD ve diğer aktörlerle iş birliğini de beraberinde getireceğini eklemekte yarar var.


Peşmerge'nin Kerkük’e dönüşünde Lahor ve Bafil’in rolü

Peşmerge'nin “tartışmalı bölgelere” ve özellikle de Kerkük’e dönüşü sadece Kazımi ile Kürtler arasında yapılacak bir anlaşmayla çözülecek kadar basit bir mesele değil.

Bu düğüm daha çok Kürtlerin kendi içinde sağlayacağı anlaşmayla çözülebilecek bir sorun. 

Öncelikle KYB’nin içindeki suların durulması, partinin bir istikrara kavuşması ve ileriye dönük bir vizyon çizmesi gerekiyor.

Lahor, Bafil ya da başka biri partiyi yönetecekse bu netleşmeli ve kabul görmelidir. 

KYB kendi içinde bir netliğe ulaşabilirse KDP ile Stratejik Anlaşmasını yenilemeli ve güvence vermelidir.

Kerkük’e ve diğer bölgelere dönüş bu şekilde anlamlı olabilir. 

Celal Talabani’nin çocuklarının KYB üzerindeki etkisi azalıyor. Yeğenleri ve çocukları arasında rekabet var.

Bunun dışında daha ideolojik olan gruplar partide etkili. Batı yanlısı bloğun zayıfladığı ve doğu bloğu yanlılarının KYB üzerinde etkili ifade ediliyor. 

Süleymaniye, günümüzde İran’ın kara parasını akladığı ve dünyayla daha rahat irtibat kurduğu güvenli bir liman işlevi görüyor. O yüzden İran kolay kolay onu rahat bırakmak istemyecektir. 

Lahor tarafından tasfiye edilmeye çalışılan Bafil Talabani geçen hafta bu amaçla Erbil’e giderek Mesud Barzani ile görüştü.

Mam Celal’in çocukları özellikle de Bafil yaptıklarından pişman olmuş gibi görünüyor. 

Barzani, Kürtler arasında siyasi bir merci olarak görülüyor ve Kürtler arası birliği sağlaması bekleniyor. 

Bugün, KYB içinde biraz daha ılımlı ve İran ile iş yapmak istemeyenler KDP ile stratejik ittifakın yenilenmesini istiyor. Bafil bu amaçla Barzani ile bir araya geldi ve bu konuda destek talep etti. 

Netice olarak; 

Kürtler bağımsızlık hedefini şimdilik erteledi.

O halde Kazımi ya da Bağdat’ı yöneten her kimse Erbil’le ilişkileri hızlıca normalleştirmelidir. Bu Irak’ın da kurtuluş reçetesidir.

Sadece Şiilerin egemenliğine ve Şii bölgelere hapsolmuş bir Irak, lokal, ideolojik ve grupsal sorunlardan başını kaldıramaz.

Bunu aşmak isteyen bir başbakan profili çizdiği için Kazımi’nin çözüme kavuşturması gereken acil sorunlardan bir tanesi Erbil-Bağdat ilişkileridir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU