İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu: Metin Feyzioğlu’nda eksen kayması var; bir kariyer planlaması içinde ve bizi de kullanıyor

Mehmet Durakoğlu, Ankara’da yaşananların perde arkasını, Metin Feyzioğlu’na dair eleştirileri ve "çoklu baro" sistemi tartışmasının detaylarını Independent Türkçe'ye anlattı

İktidarın baroların seçim sistemini değiştirmeye yönelik tasarı, illerdeki çoklu baro önerisi Türkiye’de konuşulan ana gündem maddelerinden biri.

Aslında tartışma yeni değil ancak mevzuyu şimdi bu denli konuşulur kılan 80 ilin baro başkanlarının Ankara’ya gerçekleştirdikleri “savunma yürüyüşü” ve şehrin girişinde polis tarafından “valilik izni yok” denilerek engellenmeleri sonucunda  gerçekleştirdikleri oturma eylemi.

Avukatlar tarafından Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’na gösterilen tepki de bu tartışmayı alevlendirdi.

Baro başkanları arasında da görüş ayrılığı var. Çoklu baro fikrine alternatif olarak bazı baro başkanları tarafından nispi sistem ihtimali üzerinde durulmuş olsa da, muhalefet partilerine götürülen teklifte nispi sistem alternatifine deyinilmeyerek, doğrudan doğruya çoklu baro gündeme getirildi.

Metin Feyzioğlu “çoklu baroya karşıyım” dese de, Feyzioğlu’nun açıklamaları baro başkanlarının pek çoğu tarafından samimi bulunmuyor.

Öyle ki, TBB Başkanı’nın kendi “kariyer planları” için “eksen kayması” yaşadığını söyleyenler var.

Onlardan biri de İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu.

Durakoğlu ile Ankara’da yaşananların perde arkasını, Metin Feyzioğlu’na dair eleştirileri ve çoklu baro sistemi tartışmasının detaylarını konuştum.
 

aa.jpg
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu / Fotoğraf: AA


"Metin Feyzioğlu’nda çok ciddi bir eksen kayması meydana geldi"

- Gündem yoğun, ilerideki çoklu baro fikrini soracağım, baro seçim sistemini değiştirmeye yönelik tasarıyı da konuşacağız ama ben biraz tersten başlamak istiyorum. Siz bir röportajınızda dediniz ki “Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, bizim seçtiğimiz Metin Feyzioğlu değil.” Nasıl bir değişim oldu Sayın Feyzioğlu’nda?

Yani gerçekten de 2017’de genel kurula tek aday olarak girmişti. Sadece bizim açımızdan değil, bütün genel kurulun çok büyük bir bölümünün de oyunu alarak seçilmişti. Ancak ondan sonraki süreç içerisinde yaşananlar itibarıyla çok ciddi değişikliklerle karşılaştık.

Sanıyorum anımsarsınız, kendisinin Türkiye Barolar Birliği Başkanı olduğu, şu andaki Cumhurbaşkanımızın da Başbakan olduğu dönemde, onunla Danıştay’ın 146. kuruluş yıl dönümü sırasında bir atışması söz konusu olmuştu.

Ve o döneme kadar olan çizgisi de son derece farklıydı. Hem sosyal medyadaki etkinlikleri hem Metin Feyzioğlu’nun tanınmışlığı bambaşka bir noktada bulunuyordu. 

Ancak bir süre sonra özellikle de Türk Tabipler Birliği’nin unvanının önündeki Türkiye ibaresinin kaldırılmasına yönelik tartışmaların yapıldığı sırada, bugün karşı karşıya bulunduğumuz tehdit, o zamanda gündeme gelmişti; baroların seçim sistemlerinin yapılarının değiştirilmesiyle ilgili olarak.

Ve 24 Şubat 2018’de Ankara’da bir toplantı yapmıştık, çok görkemli bir toplantıydı. Ve o toplantı sonucunda da bu tehdidi savuşturabilmiştik. Sanıyorum o günden sonra bir büyük değişiklikle karşılaştık biz Metin Feyzioğlu açısından.

Çünkü o toplantıda da yine o dönemin başbakanı Binali Yıldırım’a, o dönemin adalet bakanına teşekkürler yağdırmıştı konuşmasında. O da o toplantıda çok ciddi bir tepkiye neden olmuştu. 

Ondan sonra Metin Feyzioğlu’nda çok ciddi bir eksen kayması meydana geldi. Bir taraftan külliyede yapılan adli yıl açılışına katılmak konusundaki etkinlik, daha sonra yine bizzat yargıyla ilgili önemli bir sonuç doğuracağına inanılan yargı reformu strateji taslağının yine külliyede açıklanması olayı sırasında, baro başkanları olarak bizim irademize saygı göstermeyen, kendince iradeler belirleyip oralardaki açılışlara giden bir başkan ile karşılaştık. 

Şunu mutlaka söylemem gerekiyor; Avukatlık Kanunu’nun 110’uncu maddesi Türkiye Barolar Birliği Başkanı’na sen başkansın diye keyfi bir yetki vermiyor. Türkiye Barolar Birliği, baroların birliği olduğu için onun davranış biçimleri 110’uncu maddeye göre barolar tarafından belirleniyor.

Baroların görüşünü sormadan bir işlem yapmaması gerekiyor. Baroların çok büyük bir bölümünün katılmamasına rağmen, Sayın Feyzioğlu oraya katılmayı tercih etti ve belki bunlardan çok daha önemlisi bir iktidar dili kullanmaya başladı. 
 

Metin Feyzioğlu AA
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu / Fotoğraf: AA


"İktidar dili kullanmaya başlarsanız, insan hakları ihlallerini görmezden gelirsiniz. Nitekim de öyle oldu"

- Hangi ifadeler efendim, sizde bu çağrışımı uyandırdı?

Özellikle insan hakları alanında Türkiye’de olup bitenleri görmezden gelen, ama onunla ilgili olmayan, sınırdaki operasyonlardan tutun da taksicilerle toplantı yapmaya, Giresun’da fındık toplantısı yapmaya kadar varan, bizimle hiç ilgisi olmayan, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı görevi ile de ilgisi olmayan, kendince işler yükümlenmeye başladı.

Anladık ki kendince bir kariyer planlaması içinde ve bizi de kullanmaya çalışıyor aslında. Yani kendince bu bir siyasal kariyer midir ya da başka bir nokta mıdır bilmiyorum; ama bunların içerisinde bizi en çok ilgilendiren şey de demin anlatmaya çalıştığım o iktidara yakınlıkla ilgili olan konu.

İktidara yakın olursanız, iktidar dili kullanırsanız, kendinizi böyle bir angajmana tabi tutarsanız, ister istemez bazı şeyleri görmezden gelmeniz gerekir. Bizim konumuz biraz farklı, Barolar Birliği olarak.

Biz insan hakları ihlallerinin olduğu yerde bulunmak zorundayız, onunla mücadele etmek zorundayız. Bu baroya verilmiş bir görevdir. 

İnsan hakları ihlalleri de iktidarlardan gelir ve barolar sürekli olarak, o iktidarda kimin olduğuyla, başında hangi partinin bulunduğuyla falan ilgili olmaksızın, siyasal iktidarlarla bunun mücadelesini yapar. 

Şimdi siz iktidar dili kullanmaya başlarsanız, iktidardan yana olursanız, insan hakları ihlallerini görmezden gelirsiniz. Nitekim de öyle oldu.


"Bu değişiklik bir tek Metin Feyzioğlu’na yarıyor"

- Burada bir virgül koyayım, çünkü Metin Feyzioğlu’nun daha sonra yaptığı açıklamalara baktığımız zaman “Ben de çoklu baroyu doğru bulmuyorum” diyor, hatta bunu farklı farklı yayınlarda “özellikle altını çiziyorum” diye ifade etti. Şimdi bu konu ile ilgili anlaşılamayan nokta ne?

Bu konuda ben samimi olmadığına inanıyorum. Genel olarak çizgisini belirlediğiniz zaman, şimdiye izlediği çizgiyi netleştirdiğiniz zaman, o net çizgi içerisinde kendisinin içtenlikli davranmadığını çok net bir şekilde görüyorsunuz. 

Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla ben, artık bu tasarı, bu teklif, adı neyse bunun fiilen Metin Feyzioğlu tarafından yazılmadıysa, yazımına ortak olduğunu ya da onun katibi değilse eğer, yazıcısı değilse, yazım kurulunun içinde bulunduğuna eminim.

Getirilen teklifin kime yaradığı –hani gazetecikte kuraldır ya o 5N+1K’dan biridir ya ‘kim’ diye- o kime yaradığına baktığınız zaman, değişikliğin tek amacı bu değildir, bir tek avukata yaradığını söyleyemezsiniz, bir tek baroya yaradığını söyleyemezsiniz. Ama Metin Feyzioğlu’na yarıyor bu.


"‘Ben karşıyım’ demek yetmiyor. Tuzaklar kurarak yürümeye çalışıyor"

-  Bir iddia var, sizin açıklamanızı takiben iddia o ki, Türkiye Barolar Birliği’nin varlığı tek başına devam edecek ama bir ila iki bin üyesi olan illerde çoklu baro kurulmasına izin verilecek. Ama bir taraftan da illerde çoklu baro fikrine karşı olup, aslında nispi temsile sıcak bakan bir kitle de var. Siz bu iddia hakkında ne söyleyeceksiniz?

Baro başkanları arasında da böyle bir görüş ayrılığı var. 80 baro başkanının 80’i birden çoklu baroya karşı, ama bazı arkadaşlarımız nispi temsili destekliyor. Ama mecliste şu anda konuşulan, dün itibarıyla muhalefet partilerine götürülen teklifin içerisinde artık nispi temsil falan yok. 

Nispi temsil bir tarafa atılmış vaziyette. Doğrudan doğruya artık çoklu baro konuşuyoruz. Çoklu baro konuştuğumuz için bir anlamda sanki nispi temsile razı olanlar da çoklu baronun içerisine çekilmiş gibi görünüyor. Böyle baktığınızda da Metin Feyzioğlu açısından da çoklu baro fikri içtenlikli değil dememin nedeni daha bir açığa çıkıyor galiba.

Yani şu anda nispi temsil falan konuşmuyoruz. Metin Feyzioğlu da son toplantıda bize nispi temsilden yana olduğunu söylemişti. Son iki yıl önce böyle olmadığını ifade etmişti, “Ama son iki yılda yaşadıklarım itibarıyla bu noktaya geldim” dedi. Nispi temsilden yanaydı.

Ama teklifin içinde şu anda nispi temsil falan yok, öyle düşünelim, çoklu baro var. Bunun neresinde duruyor Metin Feyzioğlu? “Ben karşıyım” demek yetmiyor. Tuzaklar kurarak yürümeye çalışıyor. Eğer vaktimiz varsa bir ayrıntıya giderek, ilginç bir gerçekliği anlatmak isterim.

- Buyrun.

Bakın biz 80 baro toplandık. 19 Mayıs 2020. Online toplantı yaptık ve sonuç itibarıyla bir karar verdik. Dedik ki “Biz bu tasarıyı uygun bulmuyoruz, konuşulanları uygun bulmuyoruz, doğru değildir bu. Çoklu baro da doğru değildir, nispi temsil de doğru değildir. Bu şu andaki getirilen konumu itibarıyla doğru değildir. Bunu bir defa geri çekin, geri çekmeniz koşuluyla biz elimizi size uzatıyoruz. Her türlü müzakereye varız. Avukatlığın da bu ülke de, yargının da, yargı içerisindeki avukatlığın da çok ciddi sorunları var. Bu sorunları birlikte konuşup, birlikte değerlendirmek, gerekirse birbirimizi ikna etmek konusunda açığız." 

“Ama bir tek koşulumuz var, bu tasarıyı geri çekin” dedik.  

t.jpg
Fotoğraf: Twitter​​​​​​​


Hiçbir şey değişmedi. Aynen siyasi iktidar çalışmalarını devam ettirdi. Tam da bu noktada baktık ki yapacak bir şey yok, artık fiziken bir toplantı yapılması gerektiğini düşünerek, 1 Haziran günü bu kez Ankara’da bir toplantı düzenledik baro başkanlarıyla. Bütün arkadaşlarımız katıldı.

Orada da hazırlanmakta olan teklifle ilgili olarak tıpkı 19 Mayıs’ta söylediklerimizi aynen tekrar ettikten sonra, eğer uzattığımız bu eli sıkmazsanız, bir müzakere ortamı yaratmazsanız eğer, ama bu teklifi geri çekeceksiniz, bu teklifi bir geri çekin, sıfırdan başlayıp, oturup konuşalım. Bunu yapmazsanız eğer eylemlilik süreci başlatacağız dedik. 

Bu kararı almamızın ikinci gününde Metin Feyzioğlu, bütün baro başkanlarına bir yazı yazarak, “Müzakere heyeti oluşturacağım” dedi. Ben buna karşı çıktım, İstanbul Baro Başkanı olarak.  


"Pirincin içindeki beyaz taştır asıl sorun, siyah taş değildir"

- Neden karşı çıktınız?

Teklifin geri çekilmesi gerektiğini söylemiştik daha iki gün evvel. Hepimiz bir metnin altına imza atmıştık. “Teklif geri çekildiyse, ben müzakereye hemen geleyim” dedim. Teklif geri mi çekildi diye soruyoruz, geri çekilen bir teklif falan yok. E yani şimdi imzanıza mı sadakat göstereceksiniz, yoksa kapalı kapılar ardında bilmediğiniz bazı şeyleri mi öğreneceksiniz?.. 

Nitekim 1 hafta sonra AKP’nin grup başkanı, “Biz, özellikle üç büyük baroyu, Ankara, İstanbul ve İzmir’i müzakereye çağırdık ve gelmediler” dedi. Bakın her yerde söylüyorum, burada da söyleyeyim. Beni AKP grubundan kimse çağırmadı. Hiç kimse müzakereye çağırmadı; AKP grup başkanı, grup başkan vekilleri, genel başkan yardımcıları “Çağırdık, gelmediler” diyor ya, beni kimse çağırmadı. Beni bir tek Metin Feyzioğlu çağırdı. Eğer Metin Feyzioğlu AKP’nin postacısıysa, AKP tarafından yapılan çağrılar Metin Feyzioğlu tarafından yapılıyorsa ben bunu bilmek istiyorum. 

Anlatmaya çalıştığım bu. Metin Feyzioğlu, kendisinin de 80 baroya birlikte altına imza attığı bir metne sadakat göstermedi. Bizim sıkıntımız burada. Hani derler ya “Pirincin içindeki beyaz taştır asıl sorun, siyah taş değildir.” Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız.


"Siyasal iktidar, barolardan rahatsız; bu bizim kaderimiz"

-  Neden mevcut sistemin değiştirilmesine gerek duyuluyor? Neden barolar, bu anlamda parçalanmak isteniyor?

Evet, bunu ifade ederken, kendileri de açık açık söylüyor. Mesela “Barolar siyaset yapıyor” diyorlar. Mesela “Barolar, mesleki sorunları bir tarafa bırakmış başka işlerle uğraşıyor” diyorlar falan… 

Şimdi bunları tek tek değerlendirelim, sonuç aslında gerçekten önemlidir diye düşünüyorum. Sorunun temelinde de bu var, yani neyin nasıl olacağı falan önemli değil.

Siyasal iktidar barolardan rahatsız. Bu aslında bizim bu siyasal iktidardan değil, geçmişte pek çok siyasal iktidarlardan da gördüğümüz bir derttir.

- Neden rahatsız olduğunu düşünüyorsunuz?

Bu hep böyledir. Yani siyasal iktidarlar, barolardan hep rahatsızdır. Sadece bunlar değil, daha evvelki iktidarlar da rahatsızdı. Adı ne olursa olsun, hangi parti olursa olsun, hiçbir ayrım gözetmeksizin söylüyorum. Bu bizim kaderimiz. 

Biz Montesquieu’dan beri biliriz ki, siyasal iktidarlar kendilerini hukukla sınırlamak istemezler, böyle bir tabiatları var onların. Burada bir adalet ideali vardır; burada da bir reel politik vardır.

Avukatlar, barolar, bu adalet ideali, reel politiğin tartışmalı değerlerine feda edemezler, bunun mücadelesini yaparlar. Yaptığımız mücadele özü itibarıyla budur.

Ama siyasi iktidarlar bunu görmedikleri için, hukuk onlar için hep ayak bağıdır. Biz ise, asıl kendileri için hukukun bir güvence olduğunu onlara anlatmaya çalışırız. Yıllardır bu böyledir ve her siyasal iktidar için bu böyledir.

Siyaset yapmakla mesela suçlar bizi, yani “çok siyaset yapıyorsunuz”… Ya Allah aşkına, dünyanın neresinde siyaset yapmak suçtur, kabahattir falan yani. Çıkın Edirne'den biraz öteye, çıktığınız zaman görürsünüz ki siyasi iktidarlar, kendi siyaset alanlarını, başkalarına siyaset alanlarını açtıkları zaman bundan övgü duyarlar.


"Bu FETÖ projesi, yeri geldiğinde bize demoklesin kılıcı gibi tepemizde sallandırılır, tehdit ediliriz"

- Bbaşka iddialara değinmek istiyorum. Tabii Eskişehir Baro Başkanı Sayın Mustafa Elagözü’n de bir açıklaması var. Diyor ki, şu anda uygulanmak istenilen yeni sisteme ilişkin, “Aslında bu proje FETÖ'nün projesiydi, ancak şimdi gerçekleştirilebiliyor." Sizin görüşünüz ne bu durumla ilgili?

Bu çok açık. Yani bakın bu işin öyküsünü uzun uzun anlatmaya kalkışmak, özetlemeye çalışırım. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olduğu dönemde 2009’da, Devlet Denetleme Kurulu raporlarında, açık açık, meslek odalarının ve baroların da seçim sistemlerinin değiştirilmesi gerektiğine ilişkin rapor var.


"Bunun bir FETÖ projesi olduğunu Metin Feyzioğlu da söylemişti; herkes biliyor bunu"

O raporu düzenleyenlerin bir bölümü şimdi içeride, bir kısmı da yurt dışında. Yani bu çıkışın orijin noktası budur. Siyasi iktidar, FETÖ'den, yargıyla ilgili kütüphaneyi teslim aldıktan sonra, o kütüphanede, o Devlet Denetleme Kurulu’nun raporu duruyordu. Biz bununla ya dört ya da beşinci kez karşı karşıya geliyoruz.

Bu FETÖ projesi, kütüphaneden yeri geldiğinde çıkarılır, yeri geldiğinde bize demoklesin kılıcı gibi tepemizde sallandırılır, tehdit ediliriz. Böyle gidiyor, yıllardır böyle gidiyor. Bu bir FETÖ projesidir gerçekten de.

Bunun bir FETÖ projesi olduğunu 24 Şubat’ta Metin Feyzioğlu da söylemişti, kürsüde söylemişti. Aynen benim anlattığım gibi Devlet Denetleme Kurulu raporlarından söz ederek söylemişti.

Ya buralarda bir sıkıntı yok, herkes biliyor bunun bir FETÖ projesi olduğunu. Şimdi geriye dönüp, üstelik AKP içerisinde kimlerin desteklediğini, kimlerin onun sözcülüğünü yaptığına baktığınızda da aynı kişilerin, aynı tarihlerde nerede durduğuna baktığımızda da çok net bir biçimde de görürsünüz. Bu bir FETÖ projesidir.


"Sonuna kadar mücadele edeceğiz; buradaki kaybın ne olduğunu toplumun bilmesi gerekiyor"

- Bu değişiklik eğer gerçekleşirse siz ne yapacaksınız? Yani bir B planı var mı, bir C planı var mı, nasıl bir yol izleyeceksiniz? 

Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz, bakın bizim genlerimiz mücadele temeline dayalıdır, öyle başka başka temeller üzerine yürümeyiz. Biz sonuna kadar mücadele edeceğiz, yani kanun komisyona geldiği zaman mücadele edeceğiz, bak bir eylem yapacağız, meclise geldiği zaman bir eylem yapacağız.

Meclis'ten kabul edilir, çıkarsa bile Anayasa Mahkemesi başvurusunu sağlamaya çalışacağız, devam edelim yani Anayasa Mahkemesi önünde de adına “Son nöbet” diyeceğimiz bir nöbet tutacağız. 


"Çoklu baro sistemi gelirse, kurulacak baroların çoğu artık bir sarı baro olacaktır"

Gerçekten bu bir son nöbet olacak. Bakın buradaki kaybın ne olduğunu bütün toplumun bilmesi gerekiyor.

Baro dediğiniz şey sadece avukatlara ilişkin bir meslek örgütü değildir. Kuşkusuz öyledir, o tarafı vardır tabii; ama onunla birlikte, bugün şiddete uğrayan bir kadın söz konusu ise önce onun yanına giden avukattır. 

İstanbul Sözleşmesi tartışılıyorsa eğer “Yapmayın, tartışmayın” diye direnen avukatlardır, barolardır. 6284 sayılı yasayla, eğer kadınlar biraz bir şeyler elde ettilerse, onun arkasında duran barolardır.

İstismara uğrayan çocukların yanında hep barolar var olmuştur, nerede insan hakkı ihlali varsa barolar oradadır. İşkence kötü muamele nerede varsa barolar onun yanına gider, ne de bir çevre katliamı varsa barolardan müdahale eder, dava açar, davada müdahil olur, katılır, mücadelesini yapar barolar.

Eğer çoklu baro sistemi gelirse, aslında kurulacak baroların çoğu artık bir sarı baro olacaktır. Eğer renginde bir yanılgım söz konusuysa ‘AK Baro’ da diyebilirsiniz, böyle buralar kurulacaktır.

Ve o barolar artık bu mücadelenin yapılmaması gerektiğini söyleyen, biz “İstanbul Sözleşmesi kalsın” dediğimizde “Yok canım, vazgeçelim İstanbul Sözleşmesi'nden” diyen barolar olacaktır.

Biz “Şu karakolda işkence var” dediğimizde “Ne işkencesi canım, şöyle bir yani bir sırtını sıvazlamış” falan diyen barolar olacaktır ve sorun buradadır, temel sorun budur.


"Türkiye artık yargısı bağımsız ve tarafsız bir ülke olmaktan kesinlikle çıkmış olacaktır"

Ve en önemlisi en önemlisi, onu söylemeliyim mutlaka; Türkiye’de yargı bağımsızlığına ilişkin çok ciddi bir sorun var, bu sorunla yargı içerisinde mücadele eden sadece barolar var. Onlar da susturulmuş olacaktır. Türkiye artık yargısı bağımsız ve tarafsız bir ülke olmaktan kesinlikle çıkmış olacaktır. Zaten amaç budur. 

Yani yargının üç sacayağından ikisi zaten ele geçirilmiştir; FETÖ ele geçirmişti. Onun yerine aldılar, bu sefer kendileri ele geçirmiş vaziyetteler şu anda. Üçüncüsünün ele geçirilmesi projesidir bu sonuç itibarıyla zaten.

- Eklemek istediğiniz, ilave etmek istediğiniz bir şey var mı bu konuyla ilgili? Ankara'da yaşanılanlarla ve etkisiyle ilgili… 

Evet, işte bu anlamda bir mücadele süreci götürüyoruz, o 80 baro ile birlikte aldığımız karar gereğince bir eylemlilik süreci başlatmıştır. Sembolik olarak Türkiye'nin dört bir yanındaki baro başkanları arkadaşlarımızla birlikte Ankara’ya gittik.

Ankara’da olmadık bir şeyle karşılaştık, onu şimdi uzun uzun anlatmak istemiyorum. Ama orada da önemli olan nokta, baro başkanlarının bir hukuksuzluk karşısında göstermesi gereken direnci göstermiş olmalıdır. Bunun çok saygın, tarihe çok saygın bir biçimde yazılacak bir değeri olduğunu düşünüyorum.
 

a.jpg
Kolaj: Independent Türkçe


Gelecekte de konuşulacak bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Doğrudan doğruya barolara, baro başkanlarına karşı bir hukuksuzluğun sindiremeyeceğinin tanığı, ama onun yaratıcı tanığı konumuna geldik bir anlamda. Bunun da çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Ama bütün bu çerçeve içerisinde benim özellikle söylemeye çalıştığım şey, toplumun bu değişikliği sıradan bir baro değişikliği, sıradan bir avukat kanunu değişikliği değil, kendisine doğrudan dokunan oksijenine nefes almasına dokunan, bir temel değişiklik olduğunu anlatmak istiyorum.

Bu nedenle de adalet talep etmeleri gerektiğinin de çok önemli olduğunu, bu süreç içerisinde böyle bir değişikliğin yapılmaması gerektiği konusunda bir irade ortaya koymaları gerektiğini ve buldukları her fırsatta da o iradeyi ifade etmeleri gerektiğini söylemek istiyorum.


"Biz Metin Feyzioğlu'nun artık yakını falan değiliz; bunu kabullenmeli"

-  Ankara'ya gerçekleştirilen yürüyüşten sonra Feyzioğlu’nun oraya gelmesi ve sizlerin arkanıza dönüp protesto etmenize yönelik de “Çok hoş ve yaratıcı bir protestoydu. Ben onların bu tepkisine de saygı duyuyorum. Tabii ki insan, en yakınına tepki gösterir” açıklamalarını yaptı. Bir de son olarak bu açıklamaya ilişkin sizin yorumunuzu alayım…

Yani galiba söyledim, pirincin içindeki siyah taş sorun değildir, asıl beyaz taşları sorun olan. Biz Metin Feyzioğlu'nun artık yakını falan değiliz yani bunu kabullenmeli ve böyle bakmalı. Bu teklifi hazırlayan, uğrunda mücadeleler vermeye çalıştığımız, eylemlik sergilediğimiz AKP nerede duruyorsa, karşımızda duruyor, Metin Feyzioğlu da onun yanında duruyor, o da karşımızda duruyor. 

Biz Metin Feyzioğlu’nu artık böyle değerlendiriyoruz, o nedenle, bir ortaklığımız, bizi temsil etmesi, bizim adımıza müzakere yapması, bizim dilimizi kullanıyor olması falan asla söz konusu değil, böyle olmadığını biliyoruz.

Ve bunu artık geçmişte, belki de örtülü bir biçimde eteğimizdeki taşları kendi kentlerimize bırakarak gitmiştik Ankara'ya, hep böyle gidiyoruz; ama artık gerek kalmadı. 

Yani taşları birlikte taşımak gibi bir yük verdi bize; ama o taşınabilir büyük götürebiliyoruz, yani birlikte gösterebiliyoruz götürmeye karar verdik. Metin Feyzioğlu artık bizimle birlikte değildir, biz öyle değerlendiriyoruz. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU