Sudan'daki savaş laneti

Sudan’ın geleceği: Tek devlet mi, yeni bölünmeler mi bekleniyor?

Fotoğraf: AP

Kuzey ve Güney Sudan arasındaki savaş, 1983'ten 2005'e kadar 22 yıl sürdü.

Ömer el-Beşir liderliğindeki Kurtuluş Cephesi'nin 1989'daki askeri darbenin ardından iktidara gelmesiyle bu savaş daha da şiddetlendi.

Ocak 2005'te Kapsamlı Barış Anlaşması (Naivasha) imzalanana kadar Afrika'daki en uzun ve en şiddetli savaş oldu.

Savaş, dönemin iktidardaki ikilisi Cafer Numeyri ve Hasan el-Turabi'nin Sudan'ı bir İslam devletine dönüştürme fikrini benimsemesiyle patlak verdi.

Amaç, Numeyri rejiminin karşı karşıya olduğu krizlerden kaçmasını sağlamaktı.

Savaş, Ömer el-Beşir'in 1989'da seçilmiş hükümete karşı bir başka darbe gerçekleştirerek iktidarı ele geçirmesiyle şiddetlendi.

Bu savaş sadece şiddetli ya da bir iç savaş değildi, aynı zamanda dini bir kisveye bürünmüştü.

Cuma günleri Hartum'da vaizler, orduyla birlikte savaşan meleklerden bahsediyorlardı.

Savaşın o dönemdeki kayıplarının 1 buçuk ila 2 milyon arasında olduğu, 4 milyondan fazla kişinin ülke içinde, 1 milyon kişinin de yurt dışına kaçarak mülteci haline geldiği tahmin ediliyor.

Savaşın kurbanlarının çoğu açlık, hastalık, bombardımanlar ve kabileler arası çatışmalardan ölen sivillerdi.

Dahası merkezi otorite boşluğu nedeniyle Sudan’ın bazı bölgelerinde kölelik geri dönmüştü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Beşir'in iktidarı 2019'da devrildiğinde, Sudan iki savaş arasında kısa bir geçiş dönemine girdi.

İlki, 2011'de Güney Sudan'ın ayrılmasıyla sona ermişti ve ardından başka bir savaş patlak verdi.

Tarihin ironilerinden biri de Ömer Beşir'in son yurtdışı ziyaretini Beşşar Esad'ı desteklemek ve konumunu güçlendirmek için yapmış olmasıydı! Aylar sonra Beşir rejimi devrildi!

Kısa süreliğine sivil bir hükümet yönetime geldi, ancak bu hükümet hızla devrildi ve bugün hâlâ devam eden başka bir iç savaş alevlendi.

Bu seferki etnik, dini veya bölgesel bir savaş değil; bu, basitçe iktidarı ve zenginlikleri ele geçirme savaşı.

Bu bir yerinde sayma savaşı.

Savaş şu anda on binlerce ölü ve yaralıya, yaklaşık 13 milyon kişinin de içeride ve dışarıda mülteci haline gelmesine, açlık, hastalık ve bombardımanlar sebebiyle hayatını kaybetmesine neden oldu.

Sudan halkı, etnik, ırksal ve dini çeşitliliğine rağmen sömürge yönetimi altında birlik içinde kalabildi.

Bağımsızlıktan sonra, Sudanlı seçkinler modern bir sivil devlet kurmayı başaramadı ve kuzey ile güney arasındaki savaş patlak verdi.

Güneyin bağımsızlığından sonra, seçkinler tek bir kültüre sahip -ki bugün Sudan halkının çoğu Sünni’dir- bir toplumda bile yönetim kurmayı başaramadılar.

Şimdiki çatışma ise ırksal, etnik veya dini değil. Artık para, iktidar ve nüfuz için mücadeleye dönüştü.

Sudan halkının çoğu, güçlü bir Sufi etki ile birlikte Şafii Sünnilerdir.

Selefilik, Beşir'in iktidarının ikinci yarısında, o dönemde kendisinin teşvikiyle ortaya çıktı.

Dolayısıyla artık Kuzey ve Güney Sudan arasında çatışma nedeni olan dini veya kültürel bir dışlama yok, şimdi iktidar, nüfuz ve ekonomik çıkarlar üzerine bir mücadele var; başlayan ama bitmeyen bir mücadele.

Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK), 2013 yılında kurulan ve esas olarak 2000 yılında Darfur Savaşı sırasında ortaya çıkan Cancavid milislerinden oluşan bir askeri örgüt.

Ömer Beşir rejimi tarafından İran'daki Devrim Muhafızları'na benzer şekilde, ordunun bir başka kolu olarak kuruldu.

Sünnilerden oluşan bu güç, güçlendikten sonra Beşir'e karşı gerçekleştirilen devrimin akabinde iktidara katılmaya çalıştı.

Ancak Sudan ordusu bunu reddetti ve onu orduya entegre etmeye çalıştı, bu da çatışmayı tetikledi.


Kurban ise bugün içeride ve dışarıda mülteciye dönüşen, açlık ve ölümlerden muzdarip olan Sudan halkı.

Birleşmiş Milletler, Batı Darfur'daki soykırım vakalarını ve hem içeride hem de dışarıda bir milyondan fazla mülteci olduğunu belgeledi.

Bu ağır bir insani bedel. Ancak asıl büyük bedel daha sonra ödenecek, çünkü Sudan olduğu gibi kalmayacak; aksine, büyük olasılıkla tekrar bölünecek.

Böylece Sudan, 1956'daki bağımsızlığının ardından tek bir ülke olmaktan çıkıp 1980'lerde iki ülkeye bölünmüşken, sonraki on yıllarda daha da fazla bölünecek!

Bu, bölünme ve parçalanmayla boğuşan Sudanlı seçkinler için feci bir başarısızlıktır.

Son söz; dünya, coğrafi, etnik, mezhepsel veya dini emeller yüzünden değil, her gün kan kaybeden bir ülkede iktidarı ve zenginlikleri ele geçirmek için kendini parçalayan bir halka hiç tanık oldu mu?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU