Türkiye’de Kürtçe televizyon yayıncılığı; TRT Kurdî

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri, Kürtlerin varlığını kabul etmemek ve onların haklarını tanımamak için neredeyse kendi yasaları ile çelişme pahasına çok uzun yıllar direndi.

Ama bir zaman geldi, mızrak çuvala sığmadı ve teknolojik gelişmeler, Kürtlerin hak mücadelesi ve Avrupa'nın baskısı ile nihayet 1989 yılında o güne kadar yasak olan Kürtçe'nin önündeki bariyerler hafifçe gevşetildi.

Rahmetli Turgut Özal, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da ülkeyi rahatlatan adımları attı. Lakin ne yazık ki ömrü daha iyi işler yapmaya vefa etmedi.

Gerçi Türkiye için kurucu antlaşma olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşmasının 39'ncu maddesinin D bendi şöyledir;

Her hangi Türkiye tebaasının gerek münasebatı hususiye veya ticariyede, gerek din matbuat veya her nevi neşriyat hususunda ve gerek ictimaat-ı umumiyede her hangi bir lisanı serbestçe isti'mal etmesine karşı hiç bir kayıt vaz'edilmeyecektir.

Lisanı resmî mevcut olmakla beraber, Türkçeden gayri lisan ile mütekellim bulunan Türk tebaasına mehakim huzurunda kendi lisanlarını şifahî surette isti'mal edebilmeleri zımnında teshilâtı münasibet ibraz olunacaktır.


Günümüz Türkçesi ile ifade edersek;

Herhangi bir Türk yurttaşının gerek özel ya da ticaret ilişkilerinde, gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır konulmayacaktır.

Resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçeden başka dil ile konuşan Türk yurttaşlarına mahkemeler önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilecektir.


Bilindiği gibi uluslararası antlaşmalar taraflar için anayasa maddeleri gibidir ve uygulanmak zorundadır.

Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu maddeyi uygulamadığı gibi bugün bile bu maddeyi görmezlikten gelmektedir. 

Devletin yöneticileri, kim olursa olsun Kürtleri sınırlandırmak, haklarını görmezden gelmek üzere mesai harcarken; sözde Kürtlerin temsilcisi olan ve onların oyları ile seçilenler de, Kürtlerin hak ve hukukuna tarihi ve kuvvetli deliller getirip bu hakların uygulanmasına çalışmaktan ise, kadın sorunlarından cinsiyet meselelerine, dünyanın ekolojik sorunlarından işçilerin özlük haklarına kadar her şeyi gündemlerine alıyorlar ama, anadilde eğitim, dilin kullanımı vb. konularda dostlar alışverişte görsün edasıyla baştan savma bir şeyler yapıyorlar.

Devlet ise Lozan Barış Antlaşması'nda sarih olan yukarıdaki maddeyi istiskal edecek ve tamamen görmezlikten gelecek bir kanun çıkarır 3 Mart 1925'te; Takrir-i Sükûn Kanunu.

Takrir-i Sükûn Kanunu: Birinci Madde- İrticaa, isyana ve memleketin sosyal düzenini, huzur ve sükûnunu, emniyet ve asayişini bozmaya sebep olacak her türlü teşkilat ve tahrikatı teşvik ve teşebbüs ve yayınları Hükümet, Cumhur reisinin tasdikinden sonra re'sen ve idareten yasak etmeye mezundur. İşbu fiilleri işleyenleri Hükümet İstiklal Mahkemesine verebilir. İkinci Madde- işbu kanun neşri tarihinden itibaren iki yıl müddetle yürürlükte kalacaktır. Üçüncü Madde- İşbu kanunun tatbikine İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

 

3-4 Mart 1925 tarihinde kanuna istinaden iki istiklal mahkemesi kurulur ve üyeleri de TBMM’nce 7 Martta seçilirler.


İşte bu kanun daha önce başka vesilelerle söylediğim gibi Kürt meselesi ile ilgili olarak devletin değişmez anayasasıdır. Çok uzun yıllarda uygulanmıştır.

Bu kanun bazı veçheleriyle bu gün bile yürürlükte iken, şükürler olsun ki yayınla ilgili maddeleri geçersiz kılınmış ve bugün bu ülkede günün 24 saatinde yayın yapan bir Kürtçe televizyon var; TRT Kurdî.

TRT Kurdî'nin ismi bu kadar kendisi ile müsemma değilken TRT6 idi. 6 (Altı) rakamının Kürtçe'si "Şeş"tir.

Sanırım Kürtçe yayın yapan bir televizyonun ne kadar değerli ve önemli olduğunu bilen Yalçın Küçük, Doğu Perinçek ve onların şürekası bu yayınlara karşı amansız bir düşmanlık beslediler ve anti propagandaya başladılar.

Onların Kürtler arasındaki yandaşları ve özellikle Avrupa'daki PKK TV'lerinde görev yapanlar TRT6'in içindeki "Şeş"inden değişik tekerlemeler ürettiler; "TRT6 TRT şaş" gibi.

Oysa bu televizyon yayıncılığı Kürtlerin 70-80 yıllık hak mücadelesinin en önemli ve değerli kazanımlarından biridir.

Kürtlerin bu kadar acılı bir süreçten sonra elde ettikleri gözle görülür ve elle tutulur bir hak olarak; TRTKurdî, anadilde eğitim çerçevesinde seçmeli dersler, Yaşayan Diller Enstitüsü'nün bünyesindeki Kurmanci-Zazaki Anabilim Dalları ve bazı üniversitelerdeki Kürt Dili ve Edebiyatı Fakülteleridir.

Bütün bunlar Kürtlerle ilgili yapılan pozitif haklardır.

Elbette ki Kültür Bakanlığı'nın kaplumbağadan bile daha ağır yürüyen Klasik Kürt Edebiyatı'nın bazı eserlerini yayınlama programını da unutmamak gerekir.

Bunların hepsi doğru adımlardır ve muhakkak çoğaltılarak yaygınlaştırılması gerekir.

Bu ülkede barış ve huzura ancak bu yoldan ulaşılabilinir.

2009 yılının başında yayına başlayan TRT Kurdî'ye karşı protesto ve "istemezük" tavrını hiçbir zaman anlamadım ve anlamam da mümkün değildir.

Günün 24 saati boyunca Kürtçe'nin Kurmanci, Zazaki ve Soranî lehçelerinde gerçektende nitelikli bir yayın yapan bu televizyonu "TRT Şaş", "TRT cahş" vb. gibi aşağılayıcı tabirlerle yaftalamak sadece ve sadece "mankurtlaşma" ile izah edilebilir. (Mankurtlaşmayı merak edenler için bir gün burada izah edeceğim.)

Türkiye'de her şey ifrat veya tefrit derecesinde yaşandığı için, Türk toplumunda Kürtçe'ye karşı iflah olmaz hastalık derecesinde bir antipati var.

Bunun da yegane sebebi devletin yıllar yılı Kürtçe'yi bölücülükle eşdeğer bir talep olarak topluma lanse etmesidir.

Kürtçe konuşma, eğitim, yayın vs. olduğunda Kürtlerin ayrılma sebebi olabilir fobisi var bu ülkede.

Oysa bir ülkede farklı dillerin resmi olması ayrılma sebebi olmayacağı gibi aynı dili konuşan devletlerinde birleşmesi anlamına gelmez.

Aksi takdirde 22 tane Arapça konuşan ayrı devlet, , 10'dan fazla dil konuşulan Hindistan diye bir ülke olmazdı.

Dolayısıyla TRT Kurdî, Türkiye'de Kürt'de ve Kürtçe'ye karşı en üst düzeyden meşruiyet sağlayan ve devletin on yıllarca yaptığı anti Kürt propagandayı ve eğitimi nötralize eden bir işlev görüyor.

Ve esasen güneydeki federasyona karşı ile Türkiye'deki TRT Kurdi'ye karşı çıkan anlayışın dayandığı zihniyet aynı kökenden geliyor; Kürt düşmanlığı veya Kürt fobisi.

Dikkat edilirse her iki oluşuma karşı çıkanlar aynı insanlardır; aşırı Türk milliyetçileri, Türk solcuları, Y. Küçük ve D. Perinçek'in örgütleri ile onların HDP ve PKK'deki yandaşları.

Mesela birçok HDP'li milletvekili ve belediye başkanı ya da herhangi bir yetkilisi diğer televizyonlarda Türkçe konuşmaya can atar; ama TRT Kurdî'de Kürtçe konuşmaz.

Çünkü esasında Kürtçe'ye karşı olduğunun farkında bile değildir. Oysa esas olan mesajdır. Nereden verdiğinin bir önemi yok.

2016 yılına kadar TRT Kurdî televizyonu, ülkedeki diğer televizyonlar gibi, ancak dili Kürtçe olan normal bir yayın yapıyordu.

Diziler, sinema kuşağı, kültür, spor, eğlence, tarih programları ve belgesel kuşakları yayınları ile gayet normal bir TV idi.

Sadece haberlerinde ve siyasi tartışmalı programlarında bir farklılık gözleniyordu. Ki bu da normaldi.

Zira yayını yapan devletti ve devlet ile devletin iktidar partisinin yandaşlığı hoş görülebilinirdi. Bugün AKP yarın CHP ya da başka parti olsa aynı şeyi yapardı.

Türkiye'de siyaset karşıtlık üzerine yapıldığından yayıncılık yandaşlıktır. Her yayın kuruluşu bir ekonomik kartele bağlıdır ve o kartelin desteklediği bir siyasi grup vardır.

Dolayısıyla ya iktidara yakınlığı ile yandaştır veya karşıtlığı ile iktidar partisinin sözcülerinin deyimiyle "candaş"tır.

Objektif ve her anlamda bağımsız bir medya kuruluşu ya hiç olmadı veya olduysa da çok kısa ömürlü oldu. 

Dolayısıyla TRT Kurdî'yi de bu ölçülerle değerlendirmek icap eder. Sırf Kürtçe konuşuyor diye ondan başka bir şey beklemek doğru da değil akılcı da değil.

Zaten TRT Kurdî kendi vazifesini fazlasıyla yerine getiriyor. Yaptığı programlar ile yeryüzündeki bütün Kürtler içerisinde en çok izlenen televizyondur.

Ayrıca Türkler arasında da çok seyrediliyor. Mesela 2. ve 3. lig maçlarını yayınlayan TRT Kurdî bu yayınları canlı olarak veriyordu.

Diyelim ki Amedspor ile Denizli Spor arasındaki maçı canlı yayınlıyor TRT Kurdî. İşte bu yayını izleyen bütün Denizlililer Kürtçe ile bir ünsiyet kuruyorlar.

Benzer bir şey Kastamonu, Rize veya diğer yerler için de geçerlidir.

Elbette TRT Kurdî'nin özellikle Avrupa'daki Kürt diyasporasına daha çok kapılarını açması ve oradan daha fazla istihdam sağlaması ve oradaki Kürt aydınlarının daha çok görünürlüğüne önem vermesi gerekirdi diye düşünüyorum...

Son olarak TRT Kurdî'nin Kürtçe yayın müktesebatı çok değerlidir.

Yaklaşık 11 yıldır film, belgesel, dizi, siyasi veya kültürel programlar içeriği ne olursa olsun dilinin Kürtçe olması, Kürtçe'nin haznesine büyük bir katkı sağlamıştır. Bunu asla göz ardı etmemek gerekir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU