ABD ve Avrupa toparlanmadan olmaz!

Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Yılbaşından bugüne; iyimser tahminle mayıs sonuna kadar, kötümser tahminle ise üçüncü çeyreği de içine alacak benzeri görülmemiş global bir arz ve talep şoku yaşanıyor.

Dünya GSYH’sının yüzde 23’ünü gerçekleştiren ABD, dünya GSYH’sının yüzde 16’sına sahip Çin bu şoku yaşayan ülkelerin başında geliyor.

Çin ekonomisindeki birinci çeyrek çöküşün ardından, Kovid-19’a karşı disiplinli mücadelenin ikinci çeyrekte kendini göstereceği ve mayıs itibarıyla Çin ekonomisinin toparlanacağı beklentisi yaygın.

Ancak ABD’de ki toparlanmanın en erken üçüncü çeyrekte başlayabileceği tahmin ediliyor.

İngiltere’nin geç mücadeleye başlayan ülkelerden biri olarak toparlanmasının bir hayli zaman alacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Kanada, İtalya, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinin durumu ortada.

Moody’s Analytics’in yaptığı çalışmaya göre ocakta dünya ekonomisinin 2020’de yüzde 2,4 büyüyeceği tahmin edilirken; mart tahmininde tam tersine 2,1’lik daralma bekleniyor.

ABD’de daralmanın yüzde 2,3; Çin’de 0,1; İngiltere’de 1,5; Avrupa Bölgesinde ise yüzde 6,5 olacağı tahmin ediliyor.

Kısaca küresel bir depresyon olasılığı yüksek.

Başta ABD ve Avrupa ülkeleri hatırı sayılır düzeyde özellikle KOBİ boyutundaki işletmelere ve vatandaşlara yönelik yardım paketleri açıkladılar.

ABD’nin açıkladığı yardım parası “helikopter para” dahil GSYH’nın yüzde 30’una ulaşıyor.

Öncelikle ABD’ye baktığımızda bu paketin önemi rahatlıkla anlaşılabilir. ABD’deki istihdamın yalnızca yüzde 2’si tarımda istihdam edilirken hizmet sektörünün payı oldukça yüksek.

Örneğin restoranlarda çalışanların toplam istihdam içindeki payı yaklaşık yüzde 10 kısaca 15,1 milyon insan.

Bilindiği gibi bu restoranların neredeyse büyük çoğunluğu kapalı. En son işsizlik başvuruları sayısı 3,3 milyon ile tarihsel rekor kırmış bulunuyor.

Geçen yılın Kasım’ında 816 yetişkin katılımcıyla gerçekleştirilen ankete göre, ABD’de vatandaşların hesaplarındaki para miktarı tabloda görülüyor.

ABD halkının yüzde 70’inin bir iki ay bile geçinecek hazır parası yok.
 

Tasarruf hesabınızda ne kadar para var? (%)
0 45
1000 USD’dan az 24
1000-4,999 USD 12
5,000-9,999 USD 5
10,.000-19,999 USD 5
20,000-49,999 4
50,000 ve üstü USD 6


ABD başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerde kamu, şirketler bireyler, öğrenciler hepsi borçlu. Bu borçlar GSYH ile kıyaslandığında oldukça yüksek.

Geniş kesimlerin gelir kaybına tahammülleri yok. Şirketlerin ve hane halklarının borç ödemelerinde çöküş kaçınılmaz.

Bu da doğal olarak bu kesimlere kredi veren bankaların sermaye yapılarını yıpratıcı bir etki yapacak. Mortgage borçları yine ödenemez duruma gelecek. 

1980’lerden itibaren neo-liberal yaklaşımla ekonomik krizlerin, halkı ve şirketleri borçlandırma suretiyle atlatılmaya çalışılmasının sonuçlarını bugün açıkça görebiliyoruz.

Diğer taraftan “ucuz para” politikaları ile daha fazla borçlanmanın desteklenmesi de yıllardır ve her defasında bir çözüm olarak karşımıza çıkartılıyor.

Gelir ve servet dağılımının bozulması da eklendiğinde; sorunun hala borçlandırma yoluyla çözülmeye çalışılması ise gerçek ötesi bir durum.

Tüketici güveni azaldıkça işsizliğin arttığını ve yatırımları “ucuz paraya” rağmen durduğunu ekonomilerden gözlemleyebiliyoruz.

Üretim yapmak için gerekli olan kalıcı taleptir. Yatırımcı bu talebe göre yatırım yapıp yapmamaya karar verir.

İstediğiniz kadar faizi düşürün talep olmadıktan sonra üretmenin yatırım yapmanın bir anlamı yoktur.

Sipariş olacak ki üretim buna yanıt versin. En son yayınlanan JP Morgan Global Composite PMI yani satın alma yöneticilerinin beklentilerine göre siparişlerde keskin düşüşler var.

Tedarik zincirlerindeki aksamaları işin içine koyduğumuzda arz ve talep tarafında büyük sayılabilecek çöküş söz konusu.

Finansal piyasalardaki oynaklıklar belki bu gerçekleri arka plana itiyor, bir diğer ifade ile gerçekleri saklıyor ama orada da durum iç açıcı değil.

ABD’de hisse fiyatları önce yaklaşık yüzde 35 çöküp ardından destek paketleriyle yaklaşık yüzde 16 artmış olsa bile bu gerileme yatırımcıları ürkütmeye yetti.

Kaldıraçlı işlemlerle çalışan piyasalarda çöküşün yarattığı zararı kapatmak için Fed finansal kurumlara likidite akıtmaya başladı.

Kısaca, varlıklıların varlıkları erimesin diye hemen önlem devreye girdi. Portföyler Fed tarafından satın alınarak bu kesime likidite aktarıldı. Ancak bu işin de sonu yok.

Hanehalkı ve şirketler borç ödeme ve günlük taleplerini karşılamak amacıyla bu riskli varlıklardan kaçmaya çalışıyor.

Büyümeyen ekonomide nakit akışı bozulan firmalar hisse senetlerini geri almak için gerekli likiditeyi sağlama konusunda yetersiz.

Fed ”sonsuz QE” adı altında likiditeyi artırsa bile durum ancak hafifletiliyor. Hiç kuşkusuz bu sonsuz likidite olanağı (buna Avrupa Merkez Bankası ECB de dahil edilebilir) ABD Doları başta olmak üzere paralara olan güveni sarsarken; merkez bankalarının meşruiyetini de tartışmalı hale getiriyor.

Finansal piyasalar ise ayrı bir açıdan bakıyor: Birçok şirket iflas edip insanlar işsiz kalırken, onlar borsaların dip yapıp yapmadığını tartışıyor.

Gelelim neden bu kadar ABD ekonomisi üzerinde durduğumuza…

ABD tüketicisi aynı zamanda küresel bir tüketici. ABD vatandaşlarına verilecek kişi başı 1.200 dolarlık “helikopter para” sorunu çözmekten uzak.

Çünkü işsizlik hızla artarken vatandaşların bu para ile yaşam maliyetlerini uzun süre düşürebilmesi ve yaşamlarını sürdürebilmesi çok zor.

Kovid-19 belirsizliği sürdükçe bunun ne zaman sona ereceğini tahmin etmek de zor. 

Diğer taraftan karantina günlerinin tüketiciler üzerindeki etkilerini göreceğiz. Hemen her ülkede tüketiciler aniden işsiz kalabileceklerini ve faturalarını ödemekte zorlanabileceklerini gördüler.

Dolayısıyla borçlanmanın ve sürekli tüketerek birikim yapmamalarının (en azından birikim yapabilecek kesimler vardı) kendilerini soktukları kaosu yaşadılar ve/veya yaşamaya devam ediyorlar.

Buradan hareketle insanların tüketim alışkanlıklarının değişeceğini hep birlikte göreceğiz.

Sonuçta bu pazarlara mal satan ülkelerin de bu değişimden etkilenmesi kaçınılmaz olacak. Daralan talep pazarlarda rekabeti daha da artıracak.

Arz ve yatırımlar bu gerçekler gözönünde tutularak yapılacak.

Çin, Türkiye gibi gelişmiş pazarlara ihracat yapan ülkeler arasında rekabet artarken pasta da daralmaya başlayacak.

Turizmin “kayıp” olduğu 2020 birçok açıdan bizim gibi ekonomileri de olumsuz etkileyecek.

ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin yaptıkları büyük desteklere bakıp “var da yapıyorlar” argümanı oldukça sığ.

Onlar durumun ne kadar vahim olduğunu kavradılar. Gerçekten yapılması gerekeni mi yapıyorlar sorusuna olumlu yanıt vermek mümkün değil elbet ama gelinen noktanın farkına vardılar. 

Peki ya biz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU