Milliyetçilik hoşnutsuzluğun vasıtasına dönüşerek Britanya'nın siyasetini dönüştürüyor

İnsanların kendilerini ulusal bir topluluk olarak görme arzusu (onları birbirine bağlayan birçok bağ kurgusal olsa dahi) dünyanın en etkili güçlerinden biridir

2016'daki referandumda Birleşik Krallık'ta yaşayanların yüzde 52'si AB'den ayrılma, yüzde 48'i ayrılmama yönünde oy vermişti (Reuters)

Son beş yıldır hız kazanan ve bu ayki genel seçimle sonuçlanan milliyetçiliğin farklı biçim ve yapıları, Britanya Adaları'nda siyaseti güçlü bir şekilde dönüştürüyor.

Ulusal kimlikler ve İngiltere, İskoçya ve İrlanda arasındaki ilişkiler, geçen yüzyılın tamamı boyunca görülenden daha köklü bir değişim geçiriyor. Bu konu özelinde bileşeni olan ulusların birbirine sıkı sıkıya bağlı siyasi ilişkilerinden dolayı Britanya takımadalarına bir bütün olarak bakmaya değer.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

2014'teki bağımsızlık referandumundan bu yana üç genel seçimde de İskoçya Milliyetçi Partisi'nin (SNP) İskoçya'da kalıcı siyasi hakimiyete yükselişi gibi, bu gelişmelerden bazıları son derece görünür durumda.

Birleşik Krallık'ın ayrılık sürecinde AB üyeliği devam eden İrlanda Cumhuriyeti'nin gelişen ulusal bağımsızlığı ve Britanya Adaları üzerindeki siyasi etkisi gibi, diğer değişimler önemli olsa da üzerinde pek az tartışılmıştır. Diğer 26 AB ülkesi tarafından desteklendiğinde Dublin'in elindeki genellikle Londra'yı şaşkına çevirip korkuya boğan büyük koz, Brüksel'deki Britanya'nın ayrılma şartlarının tartışıldığı müzakerelerde tekrar tekrar ortaya kondu.

Kuzey İrlanda, 1921'den beri ilk kez genel seçimlerde seçilen milliyetçi milletvekillerinin sayısının birlikçilerden daha fazla olduğuna şahit oldu. Bu önemli çünkü Katoliklerin (milliyetçilerin) yeni çoğunluk ve Protestanların (birlikçilerin) azınlık haline geldiği demografik değişimin politik etkisinin ileriye dönük bir işareti. Boris Johnson'un ultra-birlikçi taahhütlerini DUP'a (Demokratik Birlik Partisi) terkedip, Kuzey İrlanda'yı Britanya'nın geri kalanından ayıran İrlanda Denizi'nde bir gümrük sınırını kabul ederkenki küçümseyen rahatlığı, Muhafazakarların kuzeydeki birlikçilere ve onların belirgin ve yıpratıcı Britanya milliyetçiliği anlayışına karşı sadakatinin nasıl da zayıf olduğunu gösteriyor.

Britanya Adaları'nda - İrlandalılar, Kuzey İrlanda'daki milliyetçiler ve birlikçiler, İskoçlar - iskan eden dört ana ulusal topluluğunu etkileyen bu gelişmeleri takip etmek zor değil. Galler milliyetçiliği daha zayıf bir güçtür. Diğer milliyetçilik biçimlerinden çok daha ham olduğundan, hiçbir programı olmadığından ve (Muhafazakar Parti bu yönde ilerlemiş olsa da) hiçbir siyasi parti tarafından doğrudan temsil edilmediğinden mütevellit, takip edip açıklaması çok daha zor olan İngiliz milliyetçiliğinin yükselişidir.

Brexit'in arkasındaki itici güç her zaman, tutarsız olmasına ve hem eleştirenler, hem de destekleyenleri tarafından çok az anlaşılmasına rağmen ikna gücünü kaybetmeyen belirli bir İngiliz milliyetçiliği türüydü. Bazı açılardan kendi kaderini tayin etmek isteyen her ulusal topluluğun söylemini yaygınlaştırdı. İki hareket de bu benzerliği sevmeyecek ama, meşhur Brexitçi sloganı “kontrolü geri al”ın çıkarımları Sinn Fein'den (“Yalnız Kendimiz”) o kadar da farklı değil.

Brexit yanlısı hareketin muhalifleri tarafından gerçek anlamda hiç dikkate alınmayan büyük gücü, İngiliz nüfusunun büyük bir bölümünce hissedilen gerçekliği tartisilmaz güçsüzlük hissi ve toplumsal sorunlardan Brüksel ve AB'yi sorumlu tutmasıydı.

Bu muazzam ölçekte günah keçisi yapmak olabilir ancak dünya üzerindeki milliyetçi hareketler, sorunlarının kaynağı olarak yurt dışında bir dizi yabancı özneyi ya da ülke içindeki ulusal azınlıkları hedef gösteregelmiştir. Eski bir Ayrılıkçı meclis üyesine (2016'daki referandumdan sonra meseleye yaklaşımını değiştiren karşılaştığım az sayıda kişiden biri) sefalet içinde yaşayan halkın neden AB'yi yoksulluklarının sorumlusu olarak gördüklerini sordum. Cevabı çok karmaşık açıklamaları basitleştirdi: “Sanırım Johnny Foreigner'ı (Birleşik Krallık'ı oluşturan ülkeler dışından olan kişiler için kullanılan deyim -edn.) suçlamak her zaman daha kolay.”
 


Birçok Ayrılıkçı seçmenin motivasyonunun bu kaba özeti gerçeklik payı taşıyor, ancak İngiliz milliyetçiliğini yabancı düşmanlığı, ırkçılık, emperyalizm nostaljisi ve hararet yapmış savaş anılarının zehirli bir karışımı olarak karikatürize etmek hata olur. Referandumdan bu yana geçen üç yıl içinde Brexit için oy kullanma eylemi birçok insanın ulusal kimliğinin bir parçası, özgürleşme arzusu, aşırı güçlü bir bürokrasiye karşı geri tepme ve küreselleşmeden payını alanların demokratik oylamayı tersine çevirme girişimini püskürtme çabaları haline geldi.

Pek çok ülkede siyasi sol, milliyetçilikle ve  kendi kaderini tayin çabasıyla baş etme konusunda başarısızdır. Bunları, sosyal ve ekonomik adaletsizliğin gerçek faillerini tespid edip onlara saldırmaktan bir sapma olarak görür. Milliyetçilerin bilerek ya da bilmeyerek yanlış hedefe (genellikle yabancılara) odaklandıklarını ve yereldekileri ipten aldıklarını düşünür.

İnsanların kendilerini ulusal bir topluluk olarak görme arzusu (onları birbirine bağlayan birçok bağ kurgusal olsa dahi) dünyanın en etkili güçlerinden biridir. İşçi Partisi'nin daha yeni, beşinci kez (iki referandum ve üç seçimle) gördüğü gibi, bu, ancak büyük bir politik bedel ödeyerek göz ardı edilebilir. İşçi Partisi'nin yapması gereken, “kontrolü geri alma” sloganını en başta sahiplenmek ve bunu Muhafazakarlardan veya Brexit Partisi'nden daha iyi yüklenebileceklerini göstermeye çalışmaktı. Bu tür ulusal talepleri yerine getirmenin sağın tekelinde olması için bağlayıcı bir neden yok. Ancak 2016, 2017 ve 2019'da İşçi Partisi, İngiliz ulusunun karşı karşıya olduğu temel sorun olan Brexit konusunda net bir duruş sergilemeden etrafından dolaşma hatasını tekrarlaması, Ayrılık diyenler için de, Devam diyenler için de itibarını kaybetmesine sebep olan bir kaçamak oldu.

İlginçtir ki, siyasi yapı da İngiliz milliyetçiliğinin doğasını hafife alma ve yanlış anlama konusunda İşçi Partisiyle aşağı yukarı aynı hatayı yaptı. 2008 mali krizine kadar küreselleşme, kazançlı ve kaçınılmaz bir tarihsel süreç olarak pazarlanıyordu. Milliyetçiliğin modası geçmiş ve ulusal bağlılıkların sonu gelmekteydi. Britanya siyasi sınıfına göre AB, üyesi olan ulusların siyasi ve ekonomik gücünü açıkça yükseltmişti. Statükodan nemalananlar, ülkenin büyük bölümünün bu nimetlerden faydalanamadığı, ötekileştirilmiş ve unutulmuş hissettiği gerçeklerini görmezden geldi.

Orta çağ papalığından bu yana uluslarüstü örgütlerin destekçileri böyle tartışmalara girmiş ve genellikle neden tutunamadıklarına şaşıragelmiştir. Onlar, derinden hissedilen ihtiyaç ve sıkıntılar için bir taşıyıcı olan, hayal ve yanılsamalara dayansa da toplumsal bir dayanışma hissiyatı sağlayan milliyetçiliğin ya da dinin gücünü anlamayı başaramadılar. Basit kar ve zarara dayalı argümanlar böyle rakipler karşısında genellikle kaybeden taraf olur.

 

 

Cockburn'un yazısının editöryal nedenlerle kısalttığımız başlığının tam hali şu şekildedir: Milliyetçilik, Britanya Adaları'nın siyasetini dönüştürüyor, hoşnutsuzluğun bir aracı olarak eli her zamankinden daha da güçleniyor

* Makale orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices/

Independent Türkçe için çeviren: Sena Çenkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU