Türkiye, son dönemde sivil halkın korunması amacıyla önemli bir adım atarak Sığınak Yönetmeliği‘ni güncelledi. 7 Kasım 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan değişikliklerle, yeni inşa edilecek belirli kapasitenin üzerindeki konutlar, yurtlar, oteller, sağlık tesisleri, sanayi yapıları, alışveriş merkezleri, stadyumlar ve millet bahçeleri gibi kamusal alanlarda sığınak yapımı zorunlu hale getirildi. Mevcut yapıların eksiklikleri ise 31 Aralık 2028’e kadar giderilecek. Ayrıca metro tünelleri ve yeraltı otoparkları gibi altyapılar, gerektiğinde genel sığınak olarak kullanılabilecek şekilde projelendirilecek. Bu düzenleme, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın ortak çalışması sonucu ortaya çıktı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) mevcut altyapının yetersizliğine dair raporları da dikkate alındı.
Bu yasal adım, İsrail-İran arasındaki karşılıklı füze saldırıları gibi bölgesel gerilimlerin tetiklediği bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Özellikle 2024 ve 2025’te yaşanan çatışmalar (örneğin, İran’ın İsrail’e balistik füze saldırıları ve İsrail’in misillemeleri), sivil halkın korunmasında sığınakların kritik rolünü bir kez daha ortaya koydu.
Ancak sığınaklar ve tahkimat kavramı, yalnızca sivil koruma ile sınırlı kalmamalı; bir “stratejik savunma” unsuru olarak çok boyutlu düşünülmelidir.
Bu kapsamda, Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği Çelik Kubbe (Steel Dome)projesi, hava savunma tahkimatının modern bir örneğidir. İsrail’in Demir Kubbe (Iron Dome) sistemine benzer şekilde tasarlanan bu entegre hava savunma ağı, 6 Ağustos 2024’te Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) tarafından onaylanmış ve 27 Ağustos 2025’te ilk bileşenleri (47 araçlık bir batarya, 460 milyon dolar değerinde) Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girmiştir. Proje, Aselsan, Roketsan, SAGE ve MKE gibi yerli firmalar tarafından koordine edilmekte olup, 26 Kasım 2025’te 6,5 milyar dolarlık ek sözleşmeler imzalanarak genişletilmiştir. Düşük irtifadan yüksek irtifaya kadar drone’lardan balistik füzelere uzanan tehditleri karşılamak üzere katmanlı bir yapıya sahip olan Çelik Kubbe, kara ve deniz tabanlı sensörleri birleştirerek Türkiye’nin hava sahasını sürekli bir kalkanla korur. Bu sistem, sığınak ve yeraltı tahkimatlarıyla entegre edildiğinde, pasif ve aktif savunma unsurlarını birleştirerek caydırıcılığı maksimize eder.
Tarihsel Perspektiften Sığınak ve Tahkimat
Savaş tarihi incelendiğinde, sığınak ve tahkimatların insan kaynağını koruma, lojistik unsurları gizleme ve savaşın seyrini etkileme açısından vazgeçilmez olduğu görülür.
Birinci Dünya Savaşı’nda siper savaşı, tahkimatın en belirgin örneğiydi; Batı Cephesi’nde kilometrelerce uzanan siperler, dikenli teller, makineli tüfek mevzileri ve yeraltı sığınakları, askerleri topçu ateşi ve piyade saldırılarından korumak için inşa edildi, ancak bu “statik savunma” milyonlarca kayba yol açan çıkmazı yarattı.
İkinci Dünya Savaşı’nda ise tahkimat daha karmaşık ve yeraltı odaklı hale geldi: Fransa’nın Almanya sınırındaki Maginot Hattı, devasa beton bunkerler, yeraltı tünelleri, yaşam alanları ve ağır topçu kuleleriyle donatılmış muazzam bir savunma ağıydı; karşısındaki Alman Siegfried Hattı (Westwall) ise daha esnek olsa da binlerce bunker ve tank engellerinden oluşuyordu. Almanya, hava saldırılarına karşı yeraltı fabrikalar ve U-bot kalemleri (örneğin Brest, Lorient ve Bordeaux’taki dev beton sığınaklar) inşa ederken, İngiltere’de Blitz sırasında Londra Metrosu istasyonları ve derin sığınaklar (deep-level shelters) milyonlarca sivilin korunmasını sağladı; ayrıca Almanların Atlantik Duvarı, Avrupa kıyılarında binlerce bunkerle işgale karşı tahkimat örneğiydi. Bu örnekler, tahkimatın ateşli silahlar ve hava bombardımanıyla evrimleşerek yeraltına kaydığını gösterir.
Antik dönemde Sümerlerin Uruk kentini çevreleyen surlar, Romalıların Aurelian Surları veya Konstantinopolis’in Theodosius Surları gibi yapılar, şehirleri dış tehditlere karşı korumuştur. Orta Çağ’da kaleler ve hisarlar, Rönesans’ta ise Venedik’in Osmanlı tehditlerine karşı inşa ettiği yıldız şeklinde surlar (örneğin Kıbrıs’taki Lefkoşa surları) tahkimatın evrimini gösterir.
Modern dönemde ise tahkimat, ateşli silahlar ve hava saldırılarının etkisiyle yeraltına kaymıştır. II. Dünya Savaşı sırasında sığınak delici bombaların geliştirilmesi, kalıcı tahkimatları zorlaştırsa da, ülkeler yeraltı komplekslerine yöneldi. Günümüzde 5. ve 6. nesil silah sistemleri, hipersonik füzeler ve uzaktan erişim kabiliyetleri nedeniyle tahkimat, coğrafi derinlik ve gizlilik üzerine kurulmaktadır. Çelik Kubbe gibi entegre sistemler, bu evrimin bir parçası olarak, geleneksel tahkimatı yüksek teknolojili ağlarla destekler ve hava tehditlerine karşı proaktif bir katman ekler.
Modern Tahkimatın Anlamı ve Örnekleri
Bugünün savaş ortamında tahkimat, yalnızca cephe hatları değil, stratejik varlıkların (füze, uçak, lojistik depolar) korunmasını ifade eder. Yeraltı tünelleri ve üsler, bu bağlamda kritik öneme sahiptir:
İran, Fordo nükleer tesisini dağların 800 metre derinliğine gizleyerek doğrudan saldırılara dayanıklı hale getirmiştir. Benzer şekilde Natanz ve diğer tesisler yeraltı ağlarıyla korunmaktadır.
Kuzey Kore, dağ içine oyulmuş füze üsleri (örneğin Kumchang-ri) ile nükleer ve balistik kapasitesini gizlemekte, hayatta kalma stratejisi uygulamaktadır.
Çin, Hainan Adası’ndaki Longpo Deniz Üssü’nde denizaltı tünelleri kullanarak ikinci vuruş kapasitesini güçlendirmiştir.
ABD, Cheyenne Dağı Kompleksi (NORAD merkezi) ve Raven Rock gibi yeraltı üsleriyle komuta-kontrolü sürdürmektedir.
Bu örnekler gösteriyor ki, modern tahkimat büyük ölçekli yeraltı projelerini gerektirir: Araçların dolaşabileceği tüneller, füze ve uçak barındırabilecek sığınaklar, uçtan uca bağlantılı gizli ağlar.
Çelik Kubbe, bu yapıları tamamlayarak, tespit ve imha kabiliyetini artırır; örneğin, Hisar ve Siper bataryalarıyla entegre çalışarak, yeraltı varlıklarını hava saldırılarına karşı korur.
Türkiye İçin Stratejik Tahkimat Gerekliliği
Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın kesişiminde “ateş çemberi” içinde bir ülkedir. Jeopolitik konumu, konvansiyonel ve asimetrik tehditlere açık olmasını gerektirir. Sivil sığınaklar önemli bir başlangıç olsa da, savunma gücünü pozitif katkıya dönüştürmek için stratejik tahkimat şarttır:
- Var olan tünel ve yeraltı altyapılarının (metro hatları gibi) askeri amaçla uyarlanması.
- Yeraltı üsleri ve tünel ağlarının inşası: Silah, mühimmat, lojistik ve stratejik varlıkların gizlenmesi için araç dolaşımına uygun, uzun mesafeli kompleksler.
- Çelik Kubbe gibi entegre hava savunma sistemlerinin bu ağlara dahil edilmesi.
Bütünü entegre savunma sistemi olur ki işte bunlar pasif tahkimatı aktif bir kalkana dönüştürür.
Devlet, halkını korumakla yükümlüdür; sığınaklar bu zorunluluğun temelidir. Ancak “sert güç” unsurlarını destekleyecek “stratejik tahkimat”, ülkenin savunma doktrinini tamamlar.
Geç kalınsa da bu adımlar atılmalı; Türkiye’nin jeopolitik gerçekleri bunu elzem kılmaktadır.
Kaynakça
- Sığınak Yönetmeliği Değişikliği, Resmi Gazete, 7 Kasım 2025.
- BBC Türkçe, “Yeni sığınak yönetmeliği neler getiriyor?”, 7 Kasım 2025.
- NTV, “Dünyanın en gizli yeraltı askeri tesisleri”, 2025.
- Vikipedi ve tarihsel kaynaklar (Tahkimat maddesi, Maginot Line, Siegfried Line, Atlantic Wall).
- IRIS, “Turkey: the ‘Steel Dome’ project”, 5 Şubat 2025.
- PBS, “Erdogan unveils Turkey’s new ‘Steel Dome’ integrated air defense system”, 27 Ağustos 2025.
- Wikipedia, “Steel Dome”, 28 Kasım 2025.
- Overt Defense, “Turkey’s Steel Dome: The $6.5B Defense Project Set to Transform National Security”, 4 Aralık 2025.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish