Sosyal bilimler, beşerî bilimler ya da fen bilimleri pek fark etmeksizin, hemen hemen her alanda geçerli 10 okuma/kitap önermek istiyorum.
Geçerli derken, Roland Barthes'tan ilhamla bir metne veya eleştiriye dair doğru ya da yanlış diye hüküm vermek yerine o metni geçerliliği açısından değerlendirme taraftarıyım.
Aşağıdaki, yer yer ve kısmen birbiriyle ilişkili sayılabilecek, 10 okumanın zamanla değişik bakış açıları geliştirmeyi ve eleştirel düşünmeyi teşvik edebileceğini umuyorum.
Sıraladığım bu 10 kitap gücünü zamana ve coğrafyaya direnmekten alıyor.
Yani bugün bile etkisinden çok fazla şey kaybetmemişler.
Bu kitaplar genelde akademisyen ve entelektüellerin "bilmelerine" rağmen okumadıkları kitaplardır.
Bu kitapların bazılarını öğrenci iken hocalarımız bize okuttu. Hatta tekrar okumamızı isteyen hocalarımız oldu.
Bir kısmını ise hocalarımın ya da entelektüel olarak güvendiğim insanların cesaretlendirmesiyle okudum.
Birkaçını ise onlarla yolum kesişince merak ettiğim ya da okumak zorunda kaldığım için okudum.
Bu 10 kitaptan başka kitaplar da var tabii ki. Ama böyle bir liste yapmak bazı kitapları ne yazık ki bilerek ya da bilmeyerek liste dışında bırakmaya neden oluyor.
Mesela birisi çıkıp bana "Burada kadın yazar yok" derse bu itiraz haksız değil. Bu bir eksiklik çünkü patriarkal kültür ne yazık ki siyaset bilimci, avukat, mühendis, doktor ve sanatçılar arasında dallanıp budaklandı. Dolayısıyla bu listede olmalıydı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ben okumaya bu yazarların kendilerinden, yani ana metinler ile başlamanızı öneririm.
Bu metinleri inceleyen herhangi bir giriş ya da referans çalışması ile değil. Mümkünse bir yazarın kendi metninden başlanması taraftarıyım.
Çünkü başkasının yaptığı bir okuma, bilhassa şematik bir başlangıç metni ise, bu okuma insanı zamanla koşullandırır ve kısıtlar.
Koşullandığımız zaman ise ileriki okumalarımızda kendi bildiklerimizi teyit etmemeye çalışırız ve bu bence zihnimizi daraltıp yozlaştırır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak öğrenmemeye programlanırız.
Bir metni nasıl okuyacağımızın bir kılavuzu yoktur. Önceden kesin biçimde belirlenmiş ve standart bir okuma şekli olduğunu da düşünmüyorum.
Yine de haddimi aşarak, bahse konu kitapları aşağıdaki sırayla okumaya giriştiğiniz takdirde düşünce tarihi, kültür, bilim, ekonomi ve topluma dair bakış açınızı esnetip genişletebileceğinizi düşünüyorum.
*
Ve son olarak fırsatınız ve imkânınız varsa kitapları "orijinalinden" ya da İngilizce çevirisinden okumanızı öneririm.
1. Yunan Düşüncesinin Kaynakları – Jean-Pierre Vernant
Düşünce tarihine logos ve karşıtlıklar kabilinden güçlü bir giriş arıyorsanız bence Vernant doğru isimlerden biri. Jean-Pierre Vernant Batı düşüncesinin temellerini mitos'tan logos'a geçişi yorumlayarak felsefi düşüncenin çıkış noktalarına dair kafa yordu.
Mitos ve logos ilişkisiyle beraber Vernant kavramsal karşıtlıklar meselesini de bu minik kitapta irdeledi.
Felsefenin doğuşu ve düşünsel mirasın temellerini kavramak istiyorsanız bence her iki kavram da böyle bir entelektüel girişimin ayrılmaz bir parçası.
Bir diğer sebep ise Batı kültürünün yaşadığımız dünyanın baskın düşünce yapısı haline gelmesi ve dayanağını bahse konu logos ile kavramsal karşıtlıklardan almasıdır. Bugün geleneksel Batı-merkezci düşünce açısından "Antik Yunan modernliğin kökenidir. Akıl Batı'nın malıdır". 1
Öte yandan birçok Avrupa-merkezci bakış açısına sahip okurun unuttuğu ya da es geçtiği mühim bir nokta var. Saf, steril ya da tekil bir Batı kültürü yoktur ve bugün Batı dediğimiz düşünce dünyasına Batılı-sayılmayan kültürler de katkı koymuştur.
Bir kere, Comte-Sponville'in 2 deyişiyle "Avrupalı olmak borçlu olduğunu bilmektir" ve eğer "Budizmi, Konfüçyüsçülüğü veya İslam'ı hiç bilmiyorsanız, Batı kültürünüz eksik demektir. Çünkü bu felsefeler, günümüzde dünya medeniyetinin bir parçasını oluşturuyorlar. Hümanistler için iyi, yabancı düşmanları için kötü bir durum" Batı kültürü evrensel bir kültür olduğu iddiası taşısa da bu kültür en az onun kadar önemli başka kültürler arasında bir kültürdür. Ama yine de bilmemiz lâzım.
Ayrıca, Comte-Sponville gibi Lévi-Strauss'un3 da dediği gibi "[b]ir kültür tek başına olduğu sürece asla ‘üstün' olamaz (...) Hiçbir kültür tek başına değildir; diğer kültürlerle sürekli koalisyon halindedir. (...) [Ş]u ya da bu kültüre mal edilen bir buluşun gerçekten hangisine ait olduğu hiçbir zaman kesin değildir".
Tüm bu kültürel saflık fantezisi, bozulmamışlık kuruntusu ya da başka bir yerel kültüre bulaşma kaygısına rağmen kültürler hayatta kalmaya devam etmek adına "iş birliği yapmak zorundadırlar". 4
2. İnsan Üstüne Bir Deneme – Ernst Cassirer
İnsan simgeler dünyasında yaşayan bir varlıktır. Simgeler, Alman filozof Ernst Cassirer'e göre her şeydir. Yani dil sayesinde dünyayı kavrarız ve bu kavrayış sembolik bir süreçtir. Bu açıdan baktığımız zaman dil sadece iletişim kurmaya yaramaz.
Dil ile anlam-değer yapılarımızı da kurgularız. Keza, kültür ve işaretler. İnsan kültürünü simgeler aracılığıyla inşa eder. Hatta Cassirer ile dil içi dünya görüşü -dünyayı dilimiz içerisinden görürüz- anlayışını ortaya koyan Wilhelm von Humboldt ve hatta Sapir–Whorf5 teorisi arasında yakın bir ilişki vardır.
Kültürel bir sembol (örneğin, başparmağımızla yaptığımız "Okey" işareti), dil aracılığıyla anlamlandırılır. Anlamı meydana getiren sembollerdir ve dil bu kültürel üretimin aracıdır.
İşte bu sebeplerden ötürü Cassirer hemen hemen herkes için vazgeçilmez bir okumadır. Bir avukat, mühendis veya mimar da olsanız bile Cassirer'den istifade edebilirsiniz.
3. Kültürlerin Yorumlanması – Clifford Geertz
Geertz okura kültürleri yorumlama becerisi kazandırır. Kültüre bir metin gibi yaklaşmak bize insan davranışlarını anlamak için gereken antropolojik yorum gücünü kazandırır. Nihayetinde kültürel yaratıklarız.
Kültürel anlamları "yoğun betimleme" yöntemiyle gözlemlemek de insan eylemlerini sadece davranışsal değil, sembolik olarak da ele alır. Kültürlerin Yorumlanması'nı da bir önceki okuma önerisi İnsan Üstüne Bir Deneme ile diyalog içerisinde düşünebiliriz.
Yoğun betimleme, bize bir şeyin ne olduğunu, neden öyle olduğunu, o kültüre mensup olanlar açısından ne anlam ifade ettiğini ve bu anlamın söz konusu kültürel sistemdeki rolünü gözlemlememizi sağlar. Bir diğer deyişle, kültürel bir yorumda bulunabilmek için odaklandığımız olayın hangi bağlamda tezahür ettiğini, anlamını, niyeti ve kültürel önemini hesaba katmamız gerek.
4. Kelimeler ve Şeyler – Michel Foucault
Kelimeler ve Şeyler size hazır yanıtlar sunan bir reçete değil uzun bir serüvendir. Kolay bir kitap değil. Sizden sabır talep eder. Ama okunmaz ya da akla zarar bir kitap olduğu bir şehir efsanesidir.
Foucault bilgi, söylem ("iktidar ilişkileri üreten ve tarihsel düzlemde konumlanmış, maddi bir pratik"6) ve epistemenin (bir çağa egemen olan bilgi ve bilme şekli) tarih boyunca nasıl oluşup-değiştiği meselesini deşerek kültürel-analiz alet çantanızı zenginleştirir. Bilgi sistemlerinin tarihsel dönüşümünü analiz edebilmenin entelektüel kazanımları vardır.
Bu bakımdan, Foucault ile aşina olmanız size bir epistemenin tarihsel süreç içerisinde değişen bir bağlama (yani söyleme uygun biçimde) göre nasıl yeniden şekillendiğini sorgulama yetisi kazandırır.
Episteme kavramı sayesinde bilgi rejimleri (yani neyin bilgi sayılıp sayılmadığı) ve bilgilerdeki kırılma noktaları/süreksizlik ilişkisine mim koyabilmek ise az buz şey değildir.
Kelimeler ve Şeyler öğrencilere okutması zor bir kitap. Ben kendi adıma konuşacak olursam bugüne dek tek bir lisans üstü ve doktora öğrencimi bile ikna edebilmiş değilim. Çünkü hocalar bile oku(ya)mıyor. Büyük bir marifetmiş gibi Foucault okumamakla övünen hocalar var. Çünkü insanların önemli bir kısmı kendi dönemlerinin akıntısına karşı kürek çeken zihinlerden ürker. Bu bir kült. Bir moda. Bu yüzden bu kitabı her önerdiğimde umutlarım tükeniyor.
Oysa şöyle bir göz attığınızda bile Foucault'nun kıvrak ve yolları çatallanan üslubu ve dili zihin açıcıdır, entelektüel bir detokstur.
5. Bilimsel Devrimlerin Yapısı – Thomas S. Kuhn
Bilgi sistemlerinin nasıl birbirleri ile girdikleri çatışma üzerinden nasıl değişip dönüştüğünü anlamamız açısından zorunlu bir okuma. Kuhn düşünce sistemlerini ve bunu takriben bilim paradigmasını anlamamızı kolaylaştırır. Bu noktada, bilimsel gelişmeleri çizgisi dosdoğru ilerleyen bir tarih değil, devrimsel olarak ele alır. Bilimsel paradigmanın girdiği kriz döneminin ardından ortadan kalkıp yerini yeni/devrimci paradigmaya bıraktığını ve devrimci ya da başat paradigmanın da girdiği kriz döneminden sonra yerin, bir sonraki devrimci paradigmaya bıraktığını örneklerle gösterir.
Paradigma, paradigma değişimi, olağan bilim gibi kavramları vaka örnekleriyle beraber açıklayan bu kitabı özellikle Foucault'nun yukarıdaki kitabı ile birlikte okuyabilirsiniz. İnsanlar paradigma kavramını yaygın olarak kullanır çünkü bu kavramın fiyakalı ya da havalı olduğunu düşünürler.
"Paradigma" ne yazık ki birçok öğrenci, hoca ve kanaat önderinin özüne-amacına uygun biçimde kullanamadığı, hakkını veremediği büyük bir kelime.
Bu kitabı müfredata katmak ise deveye hendek atlatmaktan güçtür. Daha da kötüsü, böyle okumalara direnmenin bağımlılık getiren bir yanı var.
6. Marksizm ve Edebiyat – Raymond Williams
Raymond Williams bu kitabında kültür, sınıf ve ideoloji iplikleriyle dokunmuş sanat örgüsünü kılı kırk yararcasına inceler. Bizi şekillendiren toplumsal yapıların düşünce ve estetikle kurdukları iletişimi didik didik eder. Williams, edebiyatın sosyal bağlamına indirgemeci/ortodoks olmayan bir Marksist zaviyeden bakarak sanat eserlerinin ideolojiyle karşılıklı ilişkisini yeniden değerlendirmeyi de ihmâl etmez.
Özellikle ideoloji, hegemonya, yapı, altyapı-üstyapı gibi kavramlarının -değişken ve karmaşık biçimde- kültür ve bireyi etkilediğini bize hatırlatan bu tarz çalışmalar nadirdir. Özellikle Raymond Williams'ın içerisinde bulunduğu bağlamda.
Marksizm ve Edebiyat da öğrencilere ve düşünmemeye programlanmış bazı Marksistlere okutması zor kitaplardan biri. Bu konuda insan kendini çaresiz hissediyor.
7. Yanılsama ve Gerçeklik – Christopher Caudwell
Bu kitabı Williams'ı takriben hatta Williams'la beraber okumak iyi bir fikir. Sanatın sınıfsal yapısını ve üretim ilişkilerini ele alan bu zorlu kitap aslında iki işi aynı anda yapar: Bir yandan sanat ve ideoloji arasındaki karşılıklı diyalogu gözden kaçırmazken öte yandan -biz istesek de istemesek de- sanatın, özellikle de edebiyatın, sınıfsal ve tarihsel ilişkiden bağışık olamayacağı gerçeğine gözümüzü açar. Bu bakımdan gerçekten de zorlu olduğu kadar ayıltıcı bir çalışma.
Sanatın sınıfsal ilişkisi ve bunu tarihsel materyalizmle birlikte idrak edebilmek gündelik hayatımıza sirayet etmiş çelişkiler ve efsaneleri daha da görünür kılar.
Bu referans kitap da ne yazık öğrenci ve gençleri okumaya ikna edemediğim kitaplardan biri.
8. Uygarlık Süreci – Norbert Elias
Uygarlık Süreci toplumların davranış biçimlerinin zamanla nasıl değiştiğini, başka bir deyişle, davranış kalıpları ve bununla alakalı "medenileşme" serüveninin aslında tarihsel olduğunu unutmamamızı sağlar. Tarih hepimizin bildiği gibi değişim demektir ve tarihsel olan her şey -fikirler ve kavramlar- değişime ve geleceğe açıktır. Kısmen edebi ve sert bir örnek olacak ama "[d]urmadan akıp giden günlük dünyanın gerçekliğine ve kalıcılığına inanmak budalalıktır".7
Ayrıca davranışlarımızın nasıl değişip dönüştüğünü, bir ayağımızın tarihsel diğer ayağımızın sosyolojik zeminde durduğu bir perspektifle daha iyi kavrarız. Ne yazık ki böyle ayıltıcı bir düşünce tarzı zayıf.
9. Büyük Dönüşüm – Karl Polanyi
Kapitalist piyasa sisteminin/market ekonomisinin tarihsel oluşumunu ve bıraktığı toplumsal izleri süren eden bu çalışma ekonomi-siyaset dokumasının geniş erimli bir okumasıdır (ya da bize hani şu sürekli ağızlardan dökülen "büyük resmi" sunar).
Bu da bize piyasa ekonomisinin ortaya çıkışını toplumsal dokunun bir parçası olarak okumayı önemini, yani tarihsel bilinci elden bırakmadan farkındalık oluşturmanızı sağlayabilir.
10. Akdeniz: Tarih, Mekân, İnsanlar ve Miras – Fernand Braudel
Tarihsel zaman, coğrafya ve kültürün parşömenleşmiş doğasına dair esaslı bir kavrayışa ulaşmamız açısından değerli bir metin. Ne yazık ki insanlar bu kavramları birbirlerinden kopuk, iletişimsiz olarak düşünmekte ayak diriyorlar. Oysa bunlar birbirine karışmış kavramlar.
Dolayısıyla Braudel okumak mekân/coğrafya, ekonomi ve kültür ağının uzun dönemde nasıl örülüp bozulduğunu anlamamızı kolaylaştırır. Dahası, zamanın çok katmanlılığına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmamız için bize ihtiyacımız olan donanımı sağlar ki bu da bize yaygın lineer-modernist tarih anlayışını sorgulamamız için davetiye çıkarır.
Mekânların etkisi üzerine sıkı bir okuma yaparken tarihsel zaman katmanlarını (olay, yapı ve coğrafya) mekânla bağlantılı, başka türlü söylersek, palimpsestik bir metin olarak düşünmemiz açısından bence yerinde bir başlangıç. Her ne kadar da genç arkadaşlar ve öğrencileri kavramları etraftan tecrit ederek okumamaya ikna edemesem de.
Dahası Akdeniz insanı olduğumuzdan gurur duysak da Akdeniz'i hakkıyla bilmiyoruz.
Braudel başka niteliklerinin yanında iyi bir üslupçu.
1. Buck-Morss, Susan. Yıl bir: Felsefi Bir Döküm. (B. O. Doğan, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları. 2023, s. 224.
2. Comte-Sponville, Andre. Hayat Yaşamaya Değer. (Söyleşi: François L'yvonnet). (Çev. E. Tezcan). İletişim Yayınları. 2020, s. 185, 210.
3. Lévi-Strauss, Claude. "Irk ve Kültür". İçerisinde, Claude Lévi-Strauss Irk, Tarih ve Kültür. (s. 65 – 93). (H. Bayrı ve diğerleri, Çev.). İstanbul: Metis. 1995, s. 54, 56.
4. Lévi-Strauss, Claude, s. 61.
5. Edward Sapir ve Benjamin Lee Whorf.
6. Spargo, Tamsin. Foucault ve Kaçıklık Kuramı. (K. H. Ökten, Çev.). Everest Yayınları. 2000, s. 75.
7. Robbins, Tom. Parfümün Dansı. Kırk Beşinci Basım. (B. Ç. Dişbudak, Çev.). Ayrıntı. 2022, s. 123.
İbrahim Beyazoğlu
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisi ve gazetecidir [email protected]
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish