Medeniyetin ilk ortaya çıktığı şehir devletlerinden bu yana bütün toplum ve kültürler okumanın önemine vurgu yapmıştır.
Örneğin, Antik Yunan'a göre bir insanın ulaşabileceği en üst mertebe "erdem"dir.
Erdem de eğitim ile ulaşılabilen bir şeydir.
Ancak bu eğitim, okullarda okutulan müfredatlarda geçen derslere ait bilgilerden oluşaz; daha ziyade insanın kendisini ve çevresini tanıma, hayatı sorgulama, onu bir düzene koyma iddiasında olan; içinde başta felsefe olmak üzere edebiyatı, sosyolojiyi, psikolojiyi, tarihi, sanatı barındıran insana ait bilgiyi içeren eğitimdir.
Sadece Yunan medeniyeti değil İslam, Hristiyanlık, Hint ve Çin medeniyetleri de aynı şekilde kendini kemale erdiren faziletli insanın peşindedir.
Bu merhalenin İslam medeniyetindeki adı "insan-ı kamil", Uzak Doğu medeniyetlerindeki adı ise "nirvana"dır.
Bu faziletli insanın sıfatı ne olursa olsun ona ulaşmak yukarıda da ifade edildiği gibi düşünsel bir çaba ile mümkün.
Düşünmenin en önemli vesile aracı okumaktır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Düşünmek, sadece insanda var olan bir kabiliyettir.
İnsan, kendi içine dalabilen, kendisi üzerinde yoğunlaşabilen tek varlıktır.
Örneğin, hayvanın böyle bir yeteneği yoktur.
Hayvan, sadece etrafını temaşa etmekle sınırlı bir kabiliyete sahip.
Bu açıdan da mutlak anlamda dışa dönük; içe dalma kabiliyetinden yoksun.
Öyle olunca hayat deneyimi de olamıyor.
Bu bağlamda, basitleştirilmiş bir ifade ile insan, kendi içine daldığı ölçüde hayvan ile arasındaki mesafeyi açar, dışa dönük olduğu ölçüde hayvana yaklaşır.
İşte sorun da tam burada!
Toparlarsak, nitelikli bir insan olmak için düşünmek, düşünmek için de okumak gerekir.
Bizler her defasında toplumu okumaya, düşünmeye teşvik eder, kendilerini geliştirme önerisinde bulunuruz.
Ancak her zaman da sonuç aynı: İnsanlar kitap okumaktan, entelektüel konulara kafa yormaktan uzak dururlar.
Ama bizler neden bu tavsiyenin hep boşa çıktığını sorgulamaz; ısrarla kitle neden okumuyor serzenişinde bulunmaya, bu durumu toplumun cehaleti ile açıklamaya devam ederiz.
Peki, gerçekten de bizleri daha nitelikli bir bireye dönüştürmesine rağmen -toplum olarak- okumaktan uzak durmamızı dile pelesenk olmuş cehalet olgusu ile açıklamak mümkün mü?
Tarih, bize şu bilgiyi vermekte: İnsanlık tarihi boyunca okumak sürekli küçük bir azınlığın uğraşı ola geldi.
İspanyol filozof Ortega Gasset, ilginç bir tespit ile bunu insan için olağan bir durum olarak görür.
Çünkü ona göre düşünmek, insanın doğasına uygun değildir:
İnsanın dikkatini böyle içe yönelterek dalgınlaşması doğaya en aykırı, en biyoloji ötesi olaylardan biridir.
Yani Gasset, edebiyatçı Hermann Hesse'in aforizmatik ifadesini dile getirir:
Ve düşünmek istememeleri (insanların) de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil!
Kime sorarsanız herkes düşünmenin, okumanın değerinden ve öneminden bahseder ama sadece o kadar.
Son tahlilde, okumanın öneminden bahsedenlerin kahir ekseriyeti de okuma alışkanlığından bütünüyle uzak.
Düşünmek ve okumak ile arasına mesafe koyması bir yana insanın diğer bir özelliği daha var, o da bilme arzusu.
Düşünmekten uzak duran insan bunun tam da aksine, Aristo'nun da tespit ettiği gibi, şiddetli bir bilme arzusuna sahip.
Aslında tam bir tenakuz hali:
Bilmek istemek, düşünmek istememek!
Kabul etmek gerekir ki düşünmek, gerçekten de zor bir eylem.
En büyük ayrıcalığı zihni alışkanlıklardan kurtarmak olan okumak ise düşünmekten de zor.
Okurken harfleri bir araya getirip hece, heceleri birleştirip kelime, kelimeleri birleştirip cümle yapacaksınız; cümleleri paragrafa dönüştüreceksiniz ve buna eşlik eden düşünme edimini gerçekleştireceksiniz.
İnsanın doğası, düşünüp kendine yoğunlaşmaktan ziyade etrafını temaşa ederken zihnine ne kadar bilgi geliyorsa onunla yetinmeye daha yatkın.
Tarihe mal olmuş çok sayıda filozof, düşünür, yazar ve çizer biliyoruz.
Peki, bunları düşünmeye ve okumaya sevk eden güdü nedir?
Tek bir şey:
Hayatı kendine dert etmek!
Gasset'in tespiti ne kadar doğru o bir yana ama şu bir gerçek ki insan ancak kendisini, çevresinde olup bitenleri, hayatı, hayatın içinde yaşananları kendisi için bir soruna dönüştürmüşse okumayı varoluşsal bir edime dönüştürebilir.
Aksi durumda, okumak insan için gerçekleştirilmesi çok zor bir eylemdir!
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.