Asla korku sebebiyle müzakerelerde bulunmayın,
fakat müzakerelerde bulunmaktan da asla korkmayalım.(J.F.Kennedy)
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, 1 Ekim 2024 tarihinde yeni yasama yılı açılışında DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşması, uzun süredir gizli kapılar ardında sürdürüldüğü iddia edilen barış görüşmelerinin artık görünür hale gelmesini sağladı.
Bu gelişmeyle birlikte, Kürt meselesi de uzun bir aranın ardından yeniden ülke gündeminin ön sıralarına taşındı.
Bu sıcak gündeme binaen, ben de farklı ülkelerde ve farklı dönemlerde yaşanan silahlı çatışmaların çözüm süreçlerini ele alan önemli bir kaynağı merkeze alarak bir yazı dizisi hazırlayacağım ve Independent Türkçe aracılığıyla okurlarımıza sunacağız.
Söz konusu kitap, Jonathan Powell'ın "Teröristlerle Konuşmak - Silahlı Çatışmalar Nasıl Sona Erdirilir?" 1 adlı eseridir.
Kitabın içeriğine geçmeden önce, Jonathan Powell hakkında bazı temel bilgilere yer vermek faydalı olacaktır.
Kolaylaştırıcı Powell kimdir?
Jonathan Powell, 1997-2007 yılları arasında İngiltere ile IRA arasındaki barış görüşmelerinde baş müzakereci olarak görev yaptı.
Babası IRA saldırılarında yaşamını yitirmiş ve ağabeyi onların ölüm listelerinde yer almasına rağmen, barış masasının en kritik aktörlerinden biriydi.
Görüşmeler sonucunda Kuzey İrlanda'daki kanlı süreç sona erdirildi.
Powell, bu başarısından sonra da dünya genelindeki çatışma alanlarında aktif olarak görev aldı; deneyimlerini paylaştı, bazı süreçleri başarıyla, bazıları ise başarısızlıkla sonuçlandı.
Bu tecrübelerini daha sistematik bir şekilde paylaşmak, hükümetler ile silahlı gruplar arasında iletişim kanalları açmak, iletişim kanallarını müzakereye evirmek için sivil toplum kuruluşu olan Inter Mediate'i kurdu.
"Teröristlerle Konuşmak" adlı kitabı, hem kendi saha deneyimlerini hem de bu alanda görüştüğü uzmanların ve tarafların aktardığı bilgilerinden mürekkep.
Eksik kavramlar…
Toplumumuzda çatışma, operasyon, savaş, isyan… en çok konuşulan ve dinlenilen konular arasında yer alır.
Ders kitaplarımızda bile savaşların nasıl kazanıldığına, düşmanların ne şekilde bozguna uğratıldığına, isyanların hangi yollarla bastırıldığına yer verildi ağırlıklı olarak.
"Müzakere","barış", "orta yolu bulma", "çözüm"… kavramlarına pek rastlayamadık.
Bu kavramlar, taviz vermek, yenilmek, güçsüz düşmek ya da boyun eğmek anlamlarıyla özdeşleştirildi.
Bu nedenle, siyasi geleneğimizde ve toplumsal yapımızda uzlaşma kültürü yeterince gelişmedi.
Tarihe ve günümüze baktığımızda, terör olayları ve çözüm girişimleri dünyanın her tarafından ortaya çıkmış olağan gelişmelerdir.
Yapılan araştırmalarla birlikte bu konuda; hatırı sayılır bir bilgi birikimi oluşmuş, her bir olayın kendine özgü dinamikleri bulunsa bile, karanlıkta kalan çok az şey kalmıştır.
"Teröristler"
"Terörist" siyasi bir terim olup oldukça esnek bir özelliğe sahip.
Muhtevası ve sınırları ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, örgütten örgüte değişebilir.
Bu yüzden uluslararası arenada tam olarak kabul görmüş bir tanımı yoktur.
Birinin "terörist"i bir başkası tarafından "gerilla", "kurtarıcı", "kahraman"… olarak görülebilir.
Terörist/silahlı gruplar, toplu olarak son derece planlı ve dikkatli biçimde hareket ederler.
Yerlerini sık sık değiştirir ve ifşa etmez, iz bırakmazlar.
Bunu, hücre tipi örgütlenme yapısına borçlular.
Kendilerini halkın temsilcisi olarak konumlandırmak ve bu temsiliyeti resmî bir statüye dönüştürmek amaçları vardır.
Bu hedef doğrultusunda ideolojik söylemler geliştirir, halk nezdinde meşruiyet kazandıracak faaliyetler yürütür.
Silahlı mücadele ise, daha çok "halk adına" verdikleri yaygın sloganlarıdır.
Eylemlerini; "halkını korumak", "daha adil bir gelecek bırakmak", "zulme karşı direnmek" türevi söylemlerle gerekçelendirir.
Bu şekilde, halkla duygusal bir bağ kurmayı ve halkın gözünde kurtarıcı figür olmayı başarmaya çalışır.
Bu, aynı zamanda şiddeti meşrulaştırma işlevi de görür.
"Evet", "teröristlerle" konuşulur...
Teröristlerle konuşmak; taviz vermek midir?
Onları ödüllendirmek, şımartmak anlamına gelir mi?
Gerçekten bir çözüm getirebilir mi?
Bu soru silsilesi, barış süreçlerinin önünü tıkayan ve müzakereyi gölgede bırakan en temel zihinsel bariyerlerdendir.
Karar alıcıların ve toplumun büyük bir kısmının kafasını kurcalayan, karmaşık ama çözülebilir noktalardır.
Yanıt ise, sanıldığından çok daha basittir:
Evet, 'teröristlerle' konuşulur/konuşulmalı.
Kiminle savaşıyorsanız, barışı da onunla konuşmak zorundasınız.
Askerî ve ekonomik olarak karşı karşıya gelinen bir aktör/lerle, masaya oturmadan kalıcı bir çözüm üretmek mümkün değil.
Başka bir ifadeyle, ölümlerin, yıkımların sona ermesi ve parlak bir geleceğin inşa edilebilmesi için müzakere masası, ne kadar rahatsız edici görünse de en makul yoldur.
Yine tarihi tecrübeler bize göstermiştir ki, şiddetle bastırılan her hareket, başka biçimlerde yeniden doğmuş; öldürülen her militanın yerine yenileri gelmiştir.
…isyancıları öldürerek yahut ele geçirerek halledebilmemiz mümkün değil. 2
Bu kısır döngüde ısrar etmek, sadece zaman ve insan kaybına yol açar.
Kuzey İrlanda'daki çatışmaların son dönemlerinde görev yapan polis şefi Hugh Orde, "Terörizmin polis gücüyle çözümlenebildiğine ilişkin bildiğim hiçbir şey yok" 3 diyerek, silahlı mücadelenin silahla çözülmeyeceğine işaret ediyor.
Bu, yapılanları affetmek ya da suçları görmezden gelmek anlamına gelmez.
Kısacası; kan ve gözyaşı üzerinden sürdürülen bir mücadele, ancak o çatışmanın tarafları arasında doğrudan diyalog kurularak sonlandırılabilir.
Amerika, Fransız, Kolombiya, İngiliz, İspanyol, Türk, İsrail ve diğer birçok lider, defalarca teröristlerle görüşmeyeceklerini deklare etmişlerdir.
Hiçbir ulus teröristlerle müzakerede bulunamaz, çünkü tek amaçları ölüm olanlarla barış yapmanın bir yolu yoktur.4
(G.W. Bush)
Verilen bu duygusal tepkilerin anlaşılır bir yönü vardır.
Ancak yaşanan tecrübeler, odadaki fil gibi ortada duran ve kangrenleşmiş bir mesele, duygusal reflekslerle değil, sağduyu ve akılla çözülebileceğini göstermiştir.
Bu, karşı tarafı itham edici ağır söylemleri terk etmeyi ve samimi bir diyalog kurmayı gerektirir.
Tarih bunu doğrulayan örneklerle dolu.
İngilizler başlangıçta Nelson Mandela'yı bir terörist olarak görmüş, ancak sonunda onunla barışmanın gerekliliğini kabul etmek zorunda kalmış, meşru bir muhatap olarak görmüştür.
Yetkin bir arabulucu (kolaylaştırıcı) olan eski Finlandiya Cumhurbaşkanı ve Nobel Barış Ödülü sahibi Martti Ahtisaari, Nobel konuşmasını müzakereler üzerine yapar:
Kariyerimi belli noktalarda terörist diye damgalanmış insanlarla konuşarak yaptım. Benim açımdan başarılı bir arabuluculuk yürütmenin tek yolu budur: bir çatışmayı sona erdiren, bir çözüme ulaşmak, bu çatışmanın tarafı olan herkesle konuşmak anlamına gelir. 5
İngiliz istihbaratının eski başkanı Eliza Manningham-Buller'ın, 11 Eylül saldırılarından sonra yaptığı çarpıcı tespitte terörizmin askeri operasyonlar ve istihbarat yöntemleriyle değil; siyasi ve ekonomik yollardan çözüleceğine işaret eder.
Riskler...
"Terörist" olarak tanımlanan yapılarla müzakerede bulunmak, politik açıdan oldukça hassas ve riskli bir zeminde yürür.
Bu tür görüşmeler; iktidar kaybı, kamuoyu desteğinin azalması, siyasi dengelerin bozulması ya da terörist yapıların yeniden şiddete yönelmesi gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.
ETA'nın en büyük bombalama eylemlerinden biri Gonzalez hükümetiyle gizli görüşmeler sırasında olmuştu. Barselona'da, Haziran 1987'de bir süpermarketin park yerinde bomba patlatarak yirmi bir kişi öldürüldü. 6
Diplomatlar, bu tür yapılarla görüşmenin gerekliliğini kabul etseler de uygulamada bu adımların etik, hukuki veya siyasi açıdan yoğun tartışmalara yol açabildiğini hesaba katarlar.
Bu açmazın temel nedeni, devletlerin, hükümetlerin söz konusu örgüt (ya da kişileri) söylemleriyle şeytanlaştırmasıdır.
Bu yapılar, kamuoyuna "lanetli" ve "temas edilmemesi gereken" unsurlar olarak sunulmuş; bu da diyalog kurmayı büyük bir tabu hâline getirmiştir.
Böylece teröristler, mutlak kötülüğün temsilcileri olarak belletilmiş, onlara karşı yürütülen mücadele ise sadece bir güvenlik sorunu olmanın yanı sıra ahlaki bir sorumluluk olarak lanse edilmiştir.
Bu söylem, çoğu zaman devletin kendi mücadelesine, şiddetine meşruiyet kazandırmak için de kullanılmıştır teröristlerin yaptığı gibi.
11 Eylül saldırısından sonra George W. Bush'un yardımcısı Dick Cheney, şöyle der:
Biz teröristlerle müzakere etmeyiz; onu tepeleriz. 7
Yapısal ve psikolojik engeller
Barışın önünde hem yapısal hem de psikolojik engeller bulunur.
Yazar Jonathan Powell, bu engellerden ikisine özellikle dikkat çeker:
Birincisi, çatışmanın yaşandığı bölgelerdeki halkın, doğal kaynaklardan adil pay almadıkları düşüncesidir.
İkincisi ise, ordu gibi güvenlik aygıtlarının çatışma ortamını gelir kaynağı olarak görmesidir.
Teröristlerle müzakere etmek üzerine araştırma yapan eski bir asker olan James Wither, "terörist"lerle ilişki kurmanın önündeki başlıca psikolojik engelleri 3 temel başlıkta toplar:
- Şantaja boyun eğmek ve şiddeti teşvik etmek: Wither'a göre teröristlerle diyalog kurmak, bazı çevrelerde şantaja boyun eğmek olarak algılanır. Bu da silahı, hedefe ulaşmada etkili bir araç gibi gösterme riskini doğurur. Yani müzakere, silahı ödüllendirmek olarak yorumlanabilir. Ancak bu görüşe karşı çıkan isimlerden biri, eski Amerikalı diplomat Nick Burns'tur. Burns, düşmanlarla konuşmanın hiçbir zaman arzu edilen bir durum olmadığını, fakat bunun zayıflık ya da taviz olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirtir. Burns'a göre teröristlerle müzakere etmek, kendine güvenen ve güçlü bir devletin göstergesidir. Çünkü sadece kudretli ve özgüveni yüksek bir ülke, zor aktörlerle konuşma cesaretini gösterebilir.
- "Psikopatlarla konuşulmaz" algısı: Teröristlerin psikopat bireyler olduğu ve bu nedenle müzakere edilmesinin anlamsız olduğu düşüncesi de yaygın bir engeldir. Bu algının kaynağı devletlerin ve hükümetlerin kitle iletişim araçları üzerinden yarattığı olumsuz imajlardır. Bu görüş, bilimsel çalışmalarla çürütülmüştür. Stanford Üniversitesi'nden Martha Crenshaw, yaptığı araştırmalarda teröristlerin zihinsel bozukluğa sahip kişiler olmadığını ortaya koymuştur. Ayrıca; Siyaset bilimci Louise Richardson ise teröristlerin belirli amaçlara sahip, rasyonel düşünen ve kendilerine özgü bir mantaliteyle hareket eden kişiler olduğunu savunur. Ona göre sorun, bu mantaliteyi anlamakta zorlanan toplumlarda ve yönetimlerde yatmaktadır. Gerçek çözüm ise, onları anlamaya çalışmaktan geçer. Bu da sabır, dikkat ve zaman gerektirir. Onları dinlemeden anlamak mümkün değildir; anlamadan ise çözüm üretilemez.
- Ahlakî keşruiyetin zedelenmesi korkusu: Bir diğer yaygın kaygı, teröristlerle diyalog kurmanın ahlaki açıdan yanlış ve meşruiyet zedeleyici bir adım olacağı yönündedir. Bu görüşe göre, sivillere ve devlete karşı yasa dışı ve korkunç eylemler gerçekleştiren yapılarla aynı müzakere masasında yer almak, devletin ahlaki üstünlüğünü zedeler ve kamuoyunda güven kaybına neden olabilir. Burada devlet halkını koruyan, yasallığı ve meşruiyeti temsil eden bir kurumdur. Ancak bu görüşe karşı çıkan yaklaşımlar da mevcuttur. William Zartman ve Guy Faure, bu çelişkiye dikkat çeker: Devletler, halkına zulmeden rejimlerle görüşme yapabiliyorken, benzer şiddet uygulayan silahlı gruplarla diyalogdan kaçınmaları tutarsızlıktır. Onlara göre iletişim, bir kişiyi ödüllendirme ya da cezalandırma aracı değildir.
Günlük hayatta biriyle konuşmak nasıl onu meşrulaştırmak anlamına gelmiyorsa, terörist bir yapıyla diyalog kurmak da doğrudan meşruiyet sağlamak anlamına gelmez.
Bu noktada Jonathan Powell'ın aktardığı bir örnek dikkat çekicidir:
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud bin Faysal şöyle der:
Eğer Hamas ile konuşmasaydık, onları barışa daha yakın bir noktaya gelmeye ikna edemezdik.
Faysal'ın ifadesi, iletişim kurmanın asi yapıların pozisyonlarında değişim yaratabileceğini, iletişimin stratejik ve pragmatik yönlerinin de hesaba katılması gerektiğini mimliyor.
Çünkü diyalog her zaman bir meşruiyet aracı değildir; bazen barışın kapısını aralayacak anahtardır.
Powell bu noktayı şu cümleyle netleştirir:
Teröristlerle konuşmak, onları yenmenin tek yoludur... Eğer fikirlerini değiştirmek istiyorsanız, onlarla konuşmak zorundasınız. 8
(Devam edecek…)
1. Jonathan Powell, Teröristlerle konuşmak,Çeviri,Nuray Önoglu, İstanbul, 2.Baskı, Aykırı yayıncılık 2016
2. Age,s,48
3. Age,s,54
4. Age,s,43
5. Age,s,50
6. Age,s,59
7. Age,s,43
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish