Batı tahrik etmeseydi, Rusya, Ukrayna'ya saldırmaz mıydı?
Bu soru, Ukrayna Savaşı başladığından bu yana en çok tekrar edilen söylemlerden biri hâline geldi.
Özellikle Rusya yanlısı yorumlarda, savaşın gerçek sorumlusunun Batı olduğu, NATO'nun doğuya genişlemesinin Moskova'yı köşeye sıkıştırdığı ve Rusya'nın aslında yalnızca kendini savunmak zorunda kaldığı iddia ediliyor.
Bu anlatı, savaşın askeri boyutunu değil, meşruiyetini tartışmaya açıyor — ve tam da bu yüzden, bir bilişsel harekât boyutu taşıyor.
Peki, gerçekten öyle mi?
Eğer Batı, Ukrayna'yı NATO'ya dahil etme niyeti taşımasaydı;
Eğer ABD, Doğu Avrupa'da askeri varlık göstermeseydi;
Eğer Avrupa Birliği Ukrayna ile yakınlaşmasaydı…
Rusya bu savaşı başlatmayacak mıydı?
Bu soruya yanıt vermek için 2022'ye değil, 2014'e dönmek gerekiyor.
Çünkü Rusya, Ukrayna'nın NATO üyesi olmadığı bir dönemde, üstelik Batı'dan doğrudan bir askeri tehdit söz konusu değilken, Kırım'ı ilhak etti.
Ardından Donbas bölgesindeki silahlı ayrılıkçıları destekledi.
O dönem Kremlin'in kullandığı gerekçeler NATO değildi, daha farklıydı:
Ukrayna'nın "Nazilerden arındırılması", Rusça konuşan nüfusun haklarının korunması ve "tarihsel Rus topraklarının" geri alınması.
2022'de başlayan işgalde de ilk günlerde Kremlin'in resmi söylemlerinde NATO'nun adı bile geçmedi.
Rusya, bu operasyonu "özel askerî harekât" olarak tanımladı ve gerekçe olarak ideolojik, etnik ve tarihsel motifler öne sürüldü.
NATO'nun genişlemesi, bu gerekçelerin gerisine yerleştirilmiş, sonradan yeniden üretilmiş bir meşrulaştırma aracıydı.
Yanıt, Kremlin'in resmi söylemlerinin arkasında değil, haritanın çizgilerinde gizliydi.
Çünkü bu savaş, yalnızca bir ittifak meselesi değil;
Coğrafyanın şekillendirdiği bir güvenlik stratejisinin ve Avrasya'nın kalbinde süregelen tarihsel bir hâkimiyet mücadelesinin ürünüdür.
İşte bu nedenle, Ukrayna'daki savaşın kökenini anlamak için önce haritaya bakmak gerekir.
Ve orada görülecek olan, yalnızca siyasi sınırlar değil — aynı zamanda nehirler, ovalar, boğazlar ve iç denizlerdir.
Doğal savunma korkusu: Nehirler, ovalar ve sınır stratejisi
Vladimir Putin çok dindar bir adam ve Rus Ortodoks Kilisesi'nin büyük bir destekçisi olduğunu söylüyor. Eğer öyleyse, her gece yatarken duasını ettikten sonra Tanrı'ya şunu soruyor olabilir: 'Neden Ukrayna'ya biraz dağ serpiştirmedin?'
Tim Marshall,
Coğrafya Mahkumları (2015)
Eğer Ukrayna'nın yüzeyini birkaç dağ sırası kesmiş olsaydı, belki de savaş başka bir yerde patlak verecekti.
Yani tarih, coğrafyadan kaçarak yazılamıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Avrupa haritasına yukarıdan bakıldığında, kıtanın kalbinden doğuya doğru uzanan düz bir ovayla karşılaşılır: Kuzey Avrupa Ovası.
Bu ova, batıda Fransa'nın doğusundaki Ren Nehriyle başlar; sırasıyla Elbe, Oder, Vistül ve Bug nehirlerini geçerek doğuya doğru derinleşir.
Nehirler yer yer savunma hattı oluşturur; ancak bu savunma geçicidir.
Kışın donarlar, baharda taşarlar, tank geçirmez zannettiğiniz sular bir gecede aşılır.
Ve ova, sonsuza dek dümdüz uzanır.
Napolyon'un 1812 Seferi ve Hitler'in 1941 Barbarossa Harekâtı bu ovadan geçti.
Her iki ordu da doğuya yürümek için aynı istikametleri kullandı, çünkü harita başka yol tanımıyordu.
Tarih, bu geniş toprakları saldırgan için fırsat, savunan için kâbus hâline getirdi.
Moskova, bu tarihsel belleği unutmamıştır.
Rus güvenlik stratejisinin özünde, sınırları çizmek değil, sınırların ötesine uzanmak vardır.
Çünkü bu ovada savunma, ancak derinlik kazanılarak mümkündür.
Ve işte tam bu noktada Dinyeper Nehri, hem coğrafi hem stratejik bir eşik olarak öne çıkar.
Dinyeper: Doğunun son doğal bariyeri
Dinyeper Nehri, Ukrayna'yı doğu ve batı olarak ikiye böler.
Kiev'den Karadeniz'e kadar uzanan bu geniş su yolu, tarihte olduğu kadar bugün de Ukrayna'nın iç direncini ve Rusya'nın ilerleyiş sınırını belirleyen hatlardan biridir.
Ancak Dinyeper yalnızca bir nehir değil, aynı zamanda bir stratejik kesişim noktasıdır:
- Sovyet döneminde lojistik taşımacılığın ana damarıydı,
- Ukrayna'nın hidroelektrik üretiminin ve tarım sulamasının merkezidir,
- Ve en önemlisi: Kırım Yarımadası'nın su ihtiyacını karşılayan Kuzey Kırım Kanalı bu nehirden beslenir.
2014'te Kırım işgal edildikten sonra Ukrayna bu kanalı kapattı.
Rusya, 2022'de Herson'a saldırarak kanalı yeniden açmak ve Kırım'a su taşımak için askerî harekât yürüttü.
Yani Dinyeper, hem savunma hattı hem de yaşam hattıydı.
Rusya için bu hat, yalnızca askeri bir engel değil, aynı zamanda Kırım'ın sürdürülebilirliği için yaşamsal bir bağlantıydı.
Buraya kadar anlattıklarımız şu gerçeği vurguluyor: harita yalnızca sınırları değil, fırsatları da korkuları da çiziyor.
Ukrayna'da savaşın nedeni, çoğu zaman bu düz ve savunmasız arazide nerede durulacağı sorusuna verilemeyen yanıttır.
Ve Moskova, bu sorunun cevabını tarih boyunca hep aynı şekilde vermiştir:
Biraz daha ileride durmak.
Heartland mücadelesi: Kırım, Donbas ve jeopolitik çember
Ukrayna yalnızca Avrupa ile Rusya arasında sıkışmış bir sınır ülkesi değil; aynı zamanda Avrasya'nın stratejik kilit taşıdır.
Halford Mackinder'ın ünlü Heartland Teorisi, bu bölgeyi dünya hâkimiyetinin kalbi olarak tanımlar. Ona göre:
Kim Doğu Avrupa'yı kontrol ederse, Heartland'ı; kim Heartland'ı kontrol ederse, Dünya Adası'nı; kim Dünya Adası'nı kontrol ederse, dünyayı kontrol eder.
Bu denklemde Doğu Avrupa bir eşik, Ukrayna ise bu eşiği koruyan son basamaktır.
Ve tam da bu nedenle, Rusya'nın jeopolitik zihninde Ukrayna'yı kaybetmek yalnızca bir toprak parçasından vazgeçmek değil, dünya sahnesinde iddia sahibi olmaktan geri çekilmektir.
Kırım: Karadeniz'deki sabit üs
Kırım Yarımadası, Karadeniz'in ortasına uzanan doğal bir uç platformdur. Burası:
- Sivastopol gibi donmayan limanlara,
- Rus Karadeniz Filosu'na,
- Ve Karadeniz'in kuzeyini gözetleyen stratejik bakış açısına ev sahipliği yapar.
2014'teki ilhak, yalnızca bir "misilleme" değil, önleyici stratejik bir müdahaleydi.
Çünkü Kiev'de Batı yanlısı bir yönetimin işbaşına gelmesi, Kırım'daki Rus deniz gücünün tehdit altında kalması anlamına geliyordu.
Moskova, bu tehdit karşısında Karadeniz'e açılan kapısını kilitlemek yerine kapıyı söküp kendine aldı.
Donbas: Endüstri, derinlik ve kalkan
Kırım askeri bir sıçrama tahtasıysa, Donbas, bu sıçramanın ardındaki endüstriyel yakıttır. Bu bölge:
- Sovyet döneminden kalma ağır sanayi altyapısına sahiptir,
- Rusça konuşan geniş bir nüfusa ev sahipliği yapar,
- Ve Karadeniz'den kuzeye doğru savunma derinliği sağlar.
2014 sonrası, ayrılıkçılar üzerinden vekil savaşlarla başlayan süreç, zamanla Kırım ile Donbas arasında bir kara koridoru oluşturma planına dönüştü.
Amaç, yalnızca Donbas'ı elde tutmak değil; Kırım'la kopmayan bir stratejik bağ kurmaktı.
Azak Denizi: İç daireyi kapatmak
2022'de işgal başladığında, bu plan tam ölçekli harekâta evrildi.
Mariupol'ün düşmesiyle birlikte Rusya, Azak Denizi'ni fiilen kontrol etti.
Bu ne anlama geliyordu?
- Ukrayna'nın Karadeniz'e açılan iç ticaret hattı çöktü,
- Rusya, Karadeniz'in kuzeyinde ikinci bir iç savunma çemberi kurdu,
- Kırım ile Donbas kara köprüsüyle birleşti,
- Ve Ukrayna'nın doğusu ile güneyi arasındaki stratejik bütünlük parçalandı.
Azak Denizi, küçük ama etkisi büyük bir iç su parçasıydı — ve artık Rusya'nın iç havzasına dönüşmüştü.
Heartland'ın sınırındaki savaş
Tüm bu hamleler, yalnızca yerel değil küresel bir stratejinin parçasıydı.
Çünkü Rusya, Batı tarafından çevrelendiğini düşünmekle kalmadı; aynı zamanda Avrasya'nın merkezine doğru ilerleyen etkiyi tersine çevirmeye çalıştı.
Mackinder'in teorisi belki 20'nci yüzyılda yazılmıştı ama Ukrayna'nın ortasındaki çatışmalar, bu teorinin canlı bir versiyonu hâlini aldı.
Ukrayna'nın kaybı, Rusya için sadece sınır kaybı değil; etki alanı, ulaşım derinliği, kıta gücü vizyonu ve dünya sistemi içindeki merkezi rol kaybıydı.
Coğrafyanın şekillendirdiği stratejik refleks burada da devredeydi:
Rusya, Karadeniz'in kuzeyini bir koridora çevirdi; doğudaki nehirleri, batıdaki boşlukları doldurmak için adım adım ilerledi.
Bu artık yalnızca bir sınır krizi değil; Heartland'ın kaderini belirleyecek jeopolitik bir eşikti.
Coğrafya değişmez, ama savaşın nedeni değişiyor mu?
Ukrayna Savaşı, yalnızca bir cephe savaşı değil; harita üzerinde yürütülen çok katmanlı bir mücadeledir.
Görünürde ideolojik, siyasi ve tarihsel gerekçelerle başlatılan bu savaşın arka planında, değişmeyen iki şey vardır: Coğrafya ve jeopolitik refleks.
Moskova, yüzyıllardır Kuzey Avrupa Ovası'nın doğu ucunda dururken, batıdan gelen istilaların hatlarını unutmadı.
Nehirlerin savunma için yetersiz kaldığı, düzlüklerin istilaya davetiye çıkardığı bu topraklar, Rus stratejik aklında hep bir sınır değil, ön alan olarak konumlandı.
Ve bu yüzden, her kriz anında refleks hep aynı oldu:
Sınırları sabitlemek değil, ileriye taşımak.
Ama mesele yalnızca bu da değil.
Heartland teorisinin öngördüğü gibi, Avrasya'nın ortasında kontrolü kaybetmek, yalnızca savunma derinliğini değil, küresel jeopolitik iddiayı da yitirmek anlamına gelir.
Ukrayna, Rusya için hem tampondu hem kaldıraç hem tehditti hem fırsat.
Bu çelişki, savaşın neden hem bu kadar şiddetli hem bu kadar inatçı sürdüğünü açıklar.
Tüm bu nedenlerle, "Batı tahrik etti mi?" sorusu eksik bir sorudur.
Asıl soru şudur:
Eğer harita aynıysa, Rusya'nın stratejisi neden değişsin?
Kremlin'in saldırganlığı yalnızca bir siyasi tercih değil, aynı zamanda bir coğrafi zorunluluğa dayanıyor.
Elbette bu, savaşın ahlaki meşruiyetini sağlamaz.
Ama savaşı anlamak ve geleceği öngörebilmek için, yalnızca değerler değil — haritalar da okunmalıdır.
Ve bugün Ukrayna'da yaşanan savaş, sadece bir ülkenin kaderini değil;
Avrasya'nın güvenlik düzenini, Avrupa'nın jeopolitik bütünlüğünü ve dünyanın kutuplarını şekillendirecek bir harita savaşına dönüşmüş durumda.
Tarih değişebilir.
Rejimler yıkılabilir.
Teknolojiler çağ atlayabilir.
Ama coğrafya sabırla bekler.
Ve harita, son sözü hep söyler.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish