İsrail'le normalleşme ve İbrahim Anlaşmaları

Ayşe Müzeyyen Taşçı Independent Türkçe için yazdı

İbrahim Anlaşmaları'nın 15 Eylül 2020'de Beyaz Saray'da düzenlenen imza törenine Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif el Zayani, eski İsrail Başbakanı Netanyahu, BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid Al Nahyan ve dönemin ABD Başkanı Donald Trump katılmıştı / Fotoğraf: Reuters

Bilindiği üzere Yahudiler, İngiliz işgali esnasında silahların gölgesinde Filistin topraklarına taşınmış, Filistinlilerin evlerine yerleştirilerek adeta “İngiliz koloniciliğinin” yeni adresi olmuştur.

Basel’de kurulan ve illegal olarak faaliyete geçen Siyonist örgütlenme önce “Belfor” ile kendisine açılan işgal yolunda ilerlemiş, ardından İngiliz işgalcilerin armağanı olarak terör devleti İsrail’i kurmuştur.

İşgalin yolunu açan Balfour Deklarasyonu’nun tanımı, kendisi de Yahudi bir yazar olan Arthur Koestler tarafından şu şekilde ifade edilmektedir.

Bir devletin, başka birine üçüncü bir ulusun toprağını vermesi.


Ez cümle, Müslümanlara ait olan Filistin toprakları İngilizler tarafından yahudi kimlikli bir devletin kurulması için vadedilmiş ve nitekim de verilmiştir.

1948’de bütün bunlar olurken terör devleti İsrail’in kuruluşunu tanımayan ve mevcut durum karşısında- içerideki direnişleri saymaz isek- bir araya gelen 5 Arap devleti İsrail’e savaş açmıştır.

Mısır, Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan bu ittifakın içerisinde askeri olarak yer alırken, Suudi Arabistan ‘da parasal ve silah desteği sağlamıştır.

İsrail’e karşı ittifak Arap ülkelerinin Askeri Birlikleri başlattıkları savaşı kararlıkla yürütürken ne yazık ki aralarında oluşan iletişim eksikliği ve ihtilaflar sonucu savaşı kaybetmişlerdir.

Bunda İsrail’in aldığı dış desteklerin ve elbette haganah- ırugun gibi dünyanın en kanlı örgütlerinin etkisi de söz konusudur.

Bahsi geçen örgütler işgal planları esnasında İngilizler tarafından 1920’lerde kurulmuş, Yahudi yerleşimcilere katliam yapmayı öğretmiş illegal terör örgütleridir.

Nitekim İsrail Ordusu bu kanlı katliam örgütlerinden meydana gelmiştir. Netice itibarıyla bu savaş, İsrail’in bağımsızlığının ilanı Arap devletleri için ise tam bir hayal kırıklığı ve hezimet olmuştur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öte yandan 1948-1949 ‘da gerçekleşen savaş Filistin halkının mültecilik dramının da başlangıcı olmuştur.

Filistin topraklarında Dünya sahnesine çıkan Siyonist “illegal örgüt” İsrail’ in yayılmacı politikalarını kendine ait olmayan topraklarda katliamlar yaparak sürdürmüştür.

Dontasında 1956’da patlak veren Süveyş krizi bölgedeki dengeleri büyük oranda değiştirmiştir.

Mısır, İngiltere ve Fransa’nın hislerinin olduğu Süveyş Kanalını kendisine kamulaştırmış, bir başka deyişle millileştirmitir.

Bunun üzerine başlayan saldırılar ve çatışmalarda batı devletleri İsrail ve İngiltere’nin yanında yer almış bu durum Sovyetlerin tepkisine yol açmıştır.

İki kutuplu dünya düzeninde Sovyetlerin karşısında güç elde etmeye çalışan ABD bu durum karşısında bölgeden İngiltere ve Fransa’nın çekilmesini sağlayarak kendisi etkin hale gelmiştir.

Ve Süveyş kriziyle birlikte Filistin işgaline de İsrail, yanına ABD’yi alarak yoluna devam etmiştir.

Diğer bir önemli savaş ise 1967’de yaşanan Altı Gün Savaşlarıdır.

ABD Genel Kurmay Başkanı, “Önümüzdeki 5 yıl içerisinde hiçbir Arap İttifakı askeri olarak İsrail ile baş edemez” demişti.

O esnada Tel Aviv’de bulunan savunma ateşesi “İsrail komuta, eğitim, teçhizat ve güç bakımından her zamankinden daha fazla savaşa hazırdır” şeklinde açıklamayı yapmıştır bile.

İsrail, Filistin işgaline karşı mücadele eden direniş gruplarını “terörist” olarak ilan etmiş ve bu bahane ile uluslararası anlaşmada Ürdün’e bırakılan Batı Şeria’ya saldırmıştır.

Ürdün Kralı Hüseyin gizli görüşmeler yaptığı, özel temaslarda bulunduğu İsrailli yetkililerin “güvenlik güvencesi ve taahhüdüne rağmen saldırılar karşısında adeta şok yaşamış, dehşete düşmüştür.

Nihayetinde devam eden süreç ve yaşanan gerginlik 1967 de doruk noktasına ulaşmış ve bu kez İsrail ve Suriye arasında bir hava savaşı başlamıştır.

İsrail mütemadiyen komşu ülkelere yönelik saldırlar düzenlemeye devam ederken süreç –yaşanan pek çok önemli hadisenin ardından- Mısır, Suriye ve Ürdün’ün birleşerek İsrail’e karşılık verdiği bir savaşa dönüşmüştür.

yine ne yazık ki aralarındaki ihtilaflar ve İsrail’e sağlanan destekler neticesinde bu savaş 6 gün sürebilmiş ve hezimetle sonuçlanmıştır.

Müslüman Dünyası için haya kırıklığı ve utanç sebbei olan 6 gün savaşlarının olumsuz sonuçları ise bugün hala devam etmektedir.

Siyonist İsrail’e karşı gerçekleştirilen bir başka savaş ise Yom Kippur’dur.

6 gün savaşlarında yaşanan hezimet Filistin mültecilerinin dramını dahada artırırken Mısır’ın Sinayı almak için yeni bir savaşa hazırlık sürecini başlatmıştır.

Aynı zamanda farklı bir gelişme olmuş Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de yönetim değişikliği gerçekleşmiştir ve Golan Tepelerini işgali Suriye’nin İsrail’e bilenmesine yol açmıştır. 

Sina’nın ve Golan Tepelerinin işgali Mısır ve Suriye’yi İsrail’e karşı birleştirmiş ve bir Ramazan günü üstelik Yahudilerin de kutsal günü olan YOM Kippur’da ilk kez İsrail değil Arap ülkeleri saldırıya geçmiştir.

Beklemedikleri saldırıların şokuyla sarsılan İsrail’e karşı Suriye ve Mısır belli başlı pek çok üstünlükler elde etmişlerdir.

Ancak 6 Ekim 1973’te başlayan bu savaş ABD’nin arabuluculuğuyla 0cak 1974’te sona ermiştir.

Bu savaş esnasında diğerlerinden farklı olarak, Arap ülkelerinin elinde bulundurduğu petrolün İsrail’e destek veren ülkelere karşı tehdit unsur olarak kullanması ABD’yi harekete geçitmiş, özellikle ABD Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger yoğun bir diploması trafiğiyle tarafları masaya oturtmayı başarmıştır.

Anlaşmada İsrail’in İşgal ettiği “Golan Tepeleri ve Sina’dan” çekilmesine karşılık barış imzalanması sağlamıştır.
Fakat tarih boyunca cereyan eden durum değişmemiş, her zaman olduğu gibi barış sonrası İsrail bu anlaşmayı ihlal ederek çekilmeyi gerçekleştirmemiştir.


Netice itibari ile Yom Kippur İsrail ile yaşanan son savaş olmuştur.

Bundan sonraki süreçte Filistin halkı kutsal direnişte yalnız bırakılmış, kaderine terk edilmiştir.

İslam dünyası İsrail’in katliamlarına ve işgal planını genişletme politikalarına karşı ya sessiz kalmış veya “İsrail’le normalleşme anlaşmaları” yoluna gitmiştir.

Bu anlaşmalardan birisi de son günlerde çok bahsedilen ve adını her iki dinin de kutsal peygamberinden alan İbrahim Anlaşmaları’dır.

11 Eylül 2020’de ABD’nin aracılığıyla Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in İsrail’le imzaladığı “Arap-İsrail Normalleşmesi”ne yönelik bu anlaşmaya daha sonra Fas ve Sudan’da dahil olmuştur.

Arap dünyasının İsrail ile normalleşme eğilimi pek çok iş birliğini içerirken, Müslüman kamuoyuna da “Anlaşmayla beraber İsrail’in Filistin’i İlhak politikalarının kalıcı şekilde durduracağı” basın aracılığı ile ilan edilmiştir.

Ancak kısa süre sonra İsrail Başbakanı Netanyahu bizzat, “bu anlaşmada ilhak politikaları durdurulmamış, bir süreliğine askıya alınmıştır” şeklinde açıklama yaparak mevzu bahir maddeyi reddetmiştir.

Nitekim benzer bir “İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi” eğilimi ülkemiz tarafından da gerçekleşmiş, “bu durum Gazze’deki durumu rahatlatacak ver yardımlarımızı kolaylaştıracak” şeklindeki açıklamanın ertesi sabahı İsrail’in Gazze’yi vurmasıyla beraber anlaşma ihlal edilmiştir.
 


Geldiğimiz noktada İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım, çevre ülkelere karşı saldırgan tutumu, pervasızlığı, hiçbir ahlak, etik ve hukuku umursamayışı göstermiştir ki, İsrail hiçbir diplomatik teşebbüsün muhatabı değildir.

Bir yandan Suriye’yi tehdit ediyor, diğer yandan Lübnan’ı bombalıyor ve nihayetinde İrana saldırıyor. 

Demek ki, Rahmetli Erbakan Hoca’mızın yıllarca ifade ettiği gibi,

İsrail sadece güçten anlıyor!


İran-İsrail savaşında tarafımız ebetteki İran’dır.

Suriye politikalarındaki telafisiz hataları, mezhepsel politikaları başka bir mevzu olmak bir tarafta bekletilmelidir.

Geçmişte olduğu gibi ihtilaflarımız İsrail’e karşı hezimet yaratmamalı ve her kim ile İsrail’e Karsı mücadele var ise yanında olunmalıdır.

Çok iyi biliyoruz ki İsrail açıkça Armegedon savaşlarına oynuyor ve tüm pervasızlığı buna dönük…

Öyleyse oyalanıp durulan masa vs. dönemi bitmiştir.

Artık Asa-yı Musa dönemidir!

Ve İsrailoğullarının sonu gelmiştir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU