ABD'nin Ortadoğu'da doğrudan yaptırdığı ilk darbe, Suriye'deki Kürt kökenli General Hüsnü Zaim (1949)'in; 1946 yılında Fransa'ya karşı bağımsızlık kazanan Şükrü Kuvvetli'ye karşı yaptırdığı askeri darbedir.
Çünkü Fransa'nın Suriye'den çekilmesinden (1946) sonra Cumhurbaşkanı olan Şükrü Kuvvetli, bağımsızlık yanlısı, İsrail karşıtı ve Lübnan'ı da isteyen Büyük Suriye taraftarıydı.
İstanbul Mülkiye mezunu ve muhafazakâr bir kişi olan Kuvvetli, Mısır'da sürgünden 6 yıl sonra dönüp, seçimle tekrar iktidara gelecek ve Mısır ile Suriye'yi İsrail'e karşı Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak birleştirse de Rum Ortodoks Mişel Eflak'ın, çocukları olan Baas Partisi tarafından tekrar devrilecektir (1963).
Kuvvetli ise, 1967 savaşında İsrail karşısında yaşanılan mağlubiyet sonucu kalp krizi geçirip hayatını kaybedecektir.
NATO ve CENTO'ya bağlılığını ilan etmese de, bizde da daha sonra yaşanacak olan darbeciler gibi Hüsnü Zaim'i, Batı Dünyası ve komşu ülkeler hoş karşılarken, ABD ise kanlı darbeye çiçekler gönderecekti.
Çünkü Kasım 1948 yılından itibaren, CIA Orta Doğu uzmanları olan Copeland-Meade ikilisi ve Zaim, en az 6 defa doğrudan görüşeceklerdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ve daha sonra İran lideri Başbakan Musaddık'ın İngiltere ve ABD tarafından devrilmesi (1953) gibi ABD sinemasına senaryo olarak verilecekti.
Irak'ta 1958'de yapılan darbeden sonra Türkiye'de de 27 Mayıs 1960'ta aynı kanlı senaryo uygulanacaktır.
Darbeci Hüsnü Zaim göreve başladıktan hemen sonra 1 yıl önce kurulan İsrail'e karşı savaş karşıtı bir politika takip ederken, darbeden bir hafta sonra İsrail'le barış görüşmelerine başladı.
ARAMCO'nun Basra-Akdeniz petrol boru hattına (TAPLİNE) da onay veren Zaim, İsrail'in, tıpkı bugün Mısır ve Ürdün'ün bile kabul etmediği 800 bin Filistinliye de kapıları açmaktaydı.
Ancak Esadlar, bunları da Tedmur ve Sadneya gibi kamplarda eritecekti.
Böylece İsrail'e insansız topraklar açılmaktaydı.
Ayrıca herkes bilmektedir ki; Ortadoğu'da Suriye'siz bir barış olamazken, Zaim Filistin'de kurulan ve 20 yıl sonra Golan'ı alacak olan İsrail'e de bugüne kadar uzanacak olan Suriye'yi işgal etme cesareti vermiştir.
Bu süreçten bir yıl sonra Albay Sami Hınnavi tarafından yapılan karşı darbeyle devrilen Hüsnü Zaim ve Fransız uşağı Başbakanı Berrazi, kurşuna dizildiyse de CIA, Hınnavi'yi de yine CIA destekli Albay Edip Çiçekli üzerinden devirecek ve CIA son başarılı darbesini de 1963 yılından 8 Aralık 2024 sabahına kadar sürecek olan Baas Parti üzerinden, Suriye'de uygulayacaktır.
ABD, Suriye ve Ortadoğu'nun öneminin farkında olarak 1 Ocak 1983 yılında, Afrika ve Türkistan arasındaki en az 20 ülkede aktif olan, Merkez Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM'u kurmuştur.
İran-Irak savaşı, Irak'ın yıkılması (1991-2003) ve Afganistan'ın işgalinden sonra PKK'dan PYD'yi, PYD'den de DSG'yi çıkarmak ve Mazlum Abdi'yi helikopteriyle Şam'a göndermek, CENTCOM'un, darbecilikten artan vaktinde yaptığı işlerinden sadece bir kaçıdır.
Mart 2011 yılında Suriye'de, “Yallah Beşar”,” Doktor Sıra Sende” sloganlarıyla halk devrimi başlarken, milyar dolarlarla Moskova'ya paketlenen Beşar Esad üzerinden ABD'nin, Suriye'nin kontrolünü iki kaynaktan ele geçirdiği görülmektedir:
Sadneya'da ürettiği DAİŞ, DAİŞ bahanesiyle kurduğu Kuzey-Doğu'daki PYD/DSG ve özellikle Irak/Ürdün ve Suriye'nin kesişme noktası olan Tenef ve K/22 askeri üsleri.
Bunlara Suriye'nin su, toprak ve petrol bölgesi olan Fırat'ın doğusundaki beş askeri üssü de buna eklemek lazım.
Tahminen 1 milyon kişinin öldüğü, on milyon insanın mülteci olduğu ve ülkenin yarısının yıkıldığı, 1 trilyon dolarlık masraf ve 13 yıllık kanlı bir soykırımdan sonra, 8 Aralık sabahında Şam'da yeni bir süreç başlasa da Şam'ın güneşi kış ortasında bile yüzümüzü yakmaktadır.
Bugün Suriye'de ABD'nin bilindiği kadarıyla en az 8 üssünde 2 bin askeri ve bilinemeyecek kadar silahı bulunmaktadır.
ABD, şimdilik 3 üssünü kapatacağını ifade etmektedir. Buna toparlamak demek daha doğrudur.
Çünkü zaten borcu katlanan ABD'nin bunları destekleme imkânı bulunan Güney Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de de gemi ve İngiliz/Rum üslerini de kullanabilmektedir.
ABD'nin kara gücü olan PYD'yi, Arap Tay ve Şammar aşiretlerini de Rakka ve Deyrezor bölgesinden bünyesine katarak DSG yapan kişi ise CENTCOM'un diplomatik uzantısı ve Biden'in, Afrika-Orta Doğu Danışmanı, halen ABD işgali altında bulunan Irak Anayasası'nın mimarı olan Brett McGurck'tür.
McGurk DSG'sinin esas amacı da İsrail'e tampon olacak mankurtlar ordusudur.
Maalesef bu konuda Ahmed Şara hükümetiyle anlaşma yapıldıysa da Halep ve Tişrin Barajı'nın devrinde görüldüğü gibi DSG, Suriye'yi fiilen bölen askeri ve siyasi yapısını korumaktadır.
Bu anlamda Suriye'nin normalleşmesi, İsrail ve DSG tarafından engellenmektedir.
Bu süreçte Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin taşı çatlatacak kadar sabrı ve 4 milyon Suriyeliye kucak açan Ensari duruşu, Rusya'nın Ukrayna ve ABD'nin de Çin'le boğuştuğu bir sırada bu gerçekleşen bu mucize çok dikkatle değerlendirilmelidir.
Çünkü Baas'la birlikte İran'ı da Şii Hilali ve Direniş Ekseni safsatasıyla İslam Dünyası'nın çekirdeğine yerleştiren CENTCOM tarihi görevinden kolay vazgeçmeyecektir.
Ocak ayında başlayan İkinci Trump döneminde ABD, 30 trilyonluk borcunu ve doymak bilmeyen İsrail'i, Türkiye'ye karşı durdurmaya çalışmaktaysa da artık değirmenin suyu bitmiş durumdadır.
Kuvvetli bir askeri ekonomi, vaz geçilemeyen stratejik konumu ve Antalya Diplomasi Forumu'da da görüldüğü gibi 21'inci yüzyılda değişen dünya dengelerinde, Afrika ve Orta Doğu'da kuvvetli bir yumuşak ve sert güce sahip olan Türkiye, Suriye'yi asla İsrail veya İran'a bırakmayacaktır.
Ticaret savaşlarında Çin'in ABD'ye rest çekmesi ve Rusya-Ukrayna savaşında da görülmektedir ki; ABD artık, rakipsiz küresel Başat Güç değildir.
Daha 40 yıl önce fakir Çin; Kuşak Yol Projesi, yapay zekâ, uzay, elektrikli araç, nadir elementler ve askeri ekonomi alanında, ABD'yle kafa kafaya yarışmaktadır.
5 yıl sonra da makas hızla Çin lehine açılmaktadır. Çin, Afrika'da Türkiye'ye en büyük rakip hem de ticarette Türkiye'yle on kat (40/4) ticaret fazlası ve Doğu Türkistan'daki zulmü görülse de Kalkınma Yolu Projesi ve güvenilmez ABD'ye karşı Türkiye'nin yakından çalışması gereken küresel bir aktördür.
Aynı şekilde Çin'in de direniş eksenlerinden olan İran, bugün İsrail'in hedefine oturtulmuştur.
Batı'nın ikinci Haçlı Kontluğu/Karakolu olan İsrail, 9 Aralık sabahından bu yana Suriye'yi aralıksız bombalamaktadır.
Hem de Türkiye'nin bir daha Suriye'nin işgal ve iç çöküşüne izin vermeyeceğini bildiği halde.
Neden? Çünkü Suriye İsrail için bir güvenlik sorunu bile değilken, 911 km güney istinat duvarı olan Türkiye için bir beka sorunudur.
Kısaca, Bir Osmanlı aydını olan Emir Şekip Arslan'ın torunu Dürzi lider Velid Canbolat'ın da belirttiği gibi;
Türkiye'ye karşı bizi korkutuyorlar. Keşke Osmanlı İmparatorluğu geri gelseydi. Osmanlı İmparatorluğu Tüm İslâm âlemi ve Arapları bir arada tutmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu sonrasında ortaya çıkan milliyetçi fikirler her iki tarafı birbirinden uzaklaştırdı ve her iki tarafta yıkıcı etkiler yaptı. Sultan Abdülhamid Han kendisine verilen tüm imkânlara rağmen Filistin'in tek karışını vermeyerek Türk-Arap bütünlüğünün korunmasında önemli rol oynamıştır.
Batı'nın ileri karakolu olan İsrail ve Türkiye, görüldüğü kadarıyla Suriye üzerinde savaşa sürüklenmektedir.
Çünkü Suriye, Türkiye için beka sorunu iken Batı Dünyası için dünya hâkimiyetinin merkezi olarak görülmektedir.
Gazze'deki duruma bakılırsa İsrail'in Haçlılar ve Moğollar gibi yeni bir Baybars ve Selahaddin'le karşılaşması kaçınılmaz gibidir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish