Hapishaneden notlar

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Siz şu an beni izliyorsanız/okuyorsanız ben hapishanedeyim demektir. Yani, bunu hapse girdikten sonrası için hazırladım. Komik bir durum.

Geleceğe not düşme fikrini hiç böyle düşünmemiştim halbuki.

Ne bileyim, hani zaman kapsülüdür, gelecek kuşaklara söylenecek bilgece sözlerdir falan...

Yani, "geleceğe not düşmek" deyince insanın aklına daha "yüce" şeyler geliyor. Hapse girdikten sonra yayımansın diye geleceğe not mu bırakılırmış?

Neyse, benimki de böyle olsun...

Şimdi bu hapislik meselesini anlatayım...
 


Geceleri bekçiler can sıkıntısından, öyle keyiflerince kimlik isteyip kaydınıza bakıyor ya;

İfade eksiğiniz, para ya da hapis cezanız varsa alıyorlar, nezarete götürüyorlar, ülkemiz nezarethanelerinin konforunu yaşıyorsunuz, sabah da Adliye'ye sevk ediliyorsunuz...

Aslında gündüzleri de denk geliyoruz böyle işlere de bekçiler daha bir cevval kimlik kontrolünde.

Yakın zamanda gece eve giderken ben de GBT sorgusuna girdim. Bir sebepten aranıyormuşum.

Kısa süre evvel saçma sapan bir sebepten 1 yıl 8 ay hapis cezası almıştım, o ceza dolayısıyla hakkımda yakalama kararı çıktığını düşündüm, avukat arkadaşımı aradım, sosyal medyadan da hapse girmekte olduğumu duyurdum.

Yanlış alarmmış!

Ertesi gün Adliye'ye götürüldüğümde bu aranma kararının 2013 senesinde gazetede yazdığım bir yazı için verilen 2 bin 610 liralık para cezası sebebiyle olduğunu öğrendim.

Bakın, mevcut iktidarı pek çok konuda ciddiyetsizlikle suçlayabilirsiniz ama bu konuda çok disiplinliler; 2013'te yazılan yazının cezasını 2024'te kesip sizi nezarette bir tahta bankın üzerinde yatırabiliyor, parayı vermezseniz hapse atabiliyor.

Böyle müthiş bir sistem kurdu bu iktidar.

Bir hafta kadar rötarla şimdi hapiste olmamın ise hakikaten komik bir hikayesi var...

Biliyorsunuz, 2 sene kadar önce meşhur Kız Kulesi restorasyonuyla ilgili bir sürü haber yayımlanmıştı.

Bu mevzudaki önemli haber ise şuydu:

Restorasyon işi AKP Üsküdar yönetiminden Muhammet Emin Sarıoğlu'nun ortağı olduğu şirkete verilmişti.

Bu şirket kamudan milyonlarca lira değerinde başka ihaleler de almıştı...

Haber sosyal medyada hızla yayıldı. AKP'li Muhammet Emin Sarıoğlu'nun pek fotoğrafı yoktu ortada...

Birileri, Sarıoğlu'nun fotoğrafı yerine, onu andıran bir başka AKP'linin, partinin Trabzon gençlik kollarından bir zatı muhteremin fotoğrafını paylaşmış, sosyal medyada, benim de önüme o fotoğraf düştü.

Baktım, arkadaşın enteresan bir giyim tarzı var, düşündüm, "Acaba bu tarzla o tarihi restorasyon işini kıvırabilir mi?" diye.

Neticede Kız Kulesi gibi tarihi bir eser asgari estetik anlayışı gerektirir. Adamın tarzında ise bir çeşit Kurtlar Vadisi esintisi var.

Twitter hesabımda, zatı muhteremin sosyal medyada dolaşan o fotoğrafına, "Kız Kulesi'nin restorasyonunu bu yapıyormuş. Estetik harikası" diye esprili bir yorum yazdım.

O kadar yani.
 


Oh, oh, arkasından bir kıyamet koptu, ne olduğunu ben de anlayamadım.

Yorum yapanlar, paylaşanlar, dalga geçenler, bana kızan duyarlı insanseverler falan...

Hakikaten şaşırtıcı bir ilgi...

Bunları geçelim bir kalem, bir süre sonra tebligat geldi:

Zatı muhterem, avukatı vasıtasıyla bana hakaret davası açmış, ifadeye çağrılıyorum...

Çıktım mahkemeye, ifadeyi verdim, ortada zaten hakaret falan yok, eve döndüm.

Hakaret davasını kaybettiler yani.

Lakin karşı tarafın avukatı durmuyor. Bu sefer aynı paylaşımım nedeniyle "Kişisel verileri hukuka aykırı biçimde ele geçirmek ve yaymak" maddesinden yeni bir şikayette bulundu.

Yine mahkeme, yine ifade...

Hakikaten komik bir durum.

Mahkemede diyorum ki;

Ben kimsenin verilerini hukuka aykırı ya da hukuki şekilde ele geçirmedim. 'Ele geçirmek' ne? Adı üstünde, sosyal medya, bildiğiniz medya yani, orada dolanan bir fotoğrafa esprili bir yorum yazdım, o kadar.


Kişisel verisini sevdiğimin zatı muhtereminin, ortada ismi yok, unvanı yok, bir tek fotoğraf var, onu da yanlış isimle dolaşıma sokmuş birileri, ben de oradan görmüşüm...

Yoksa paparazzi gibi çalı arkasından fotoğraf çekmiş olsam gam yemeyeceğim.

Zaten kendisi koymuş bir sürü nal gibi fotoğrafını sosyal medya hesabına, alışıldığı üzere Süleyman Soylu'yla da fotoğraflar boy boy...

Bakın, ısrarla isim paylaşmıyorum hâlâ ama artık bu zatı muhteremin de mahkeme kararının da bir "haber değeri'' var...

Evet, mahkeme kararı...

Hakkımdaki dava Trabzon'da açıldı, oradaki yerel mahkeme jet hızıyla aleyhime, "kişisel verileri hukuka aykırı biçimde ele geçirme ve yayma" gerekçesiyle 1 yıl 8 ay hapis cezası kararı verdi.

Yine Trabzon bölgesinde bulunan istinaf mahkemesine kararı bozması için başvuruda bulunduk, o mahkeme de üstelik Yargıtay yolu kapalı olmak üzere cezayı kesinleştirdi.

Cezada erteleme yok.

Niye? Mahkeme geçmişte benzer "suç" işlediğimi, yani "kişisel verileri hukuka aykırı olarak yaydığımı" belirterek, "cezada ertelenme olmamalı" demiş.

Lakin mahkeme bahsettiği "suç"un ne olduğunu yazmamış.

Neydi o suç, ben söyleyeyim:

Gezi olayları sırasında, henüz 14 yaşındayken başından gaz fişeğiyle vurulan Berkin Elvan komada yaşam savaşı verirken ben Yurt gazetesinin sorumlu yazıişleri müdürüydüm.

Gazetede çıkan kimi haberlerde arkadaşlar Berkin'in adını B.E. diye değil, Berkin Elvan diye açık olarak yazmışlar.

18 yaşından küçük kişilerin isimlerini açık olarak yazmak "kişisel verileri hukuka aykırı biçimde yaymak" olarak tanımlanıyor ve gazeteye, tabii gazeteyi temsilen sorumlu yazıişleri müdürlerine para cezaları kesiliyor.

Çok acı ama Berkin henüz ölmediği, komada olduğu ve yaşıyor sayıldığı için, her bir habere inanılmaz para cezaları geldi.

Burada vurgulamam gereken konu şu:

O davalarda yargılanırken Berkin'in isimleri "müşteki" diye geçen anne-babası Gülsüm Abla ve Sami Abi mahkemeye gelerek, "Biz şikayetçi değiliz, onlar bizim çocuğumuzun hakkını savunmak için mücadele etti" diye ifade verdi ama kararlar değişmedi.

(Bu arada kısa bir parantez açayım: Gazete böyle bir sürü ceza aldı ve gazete patronu hepsini benim üzerime bıraktı. Geçen yaz annemi kaybettim ve annemden miras kalan aile evimize gazetenin borçları yüzünden haciz geldi. Bu süreci ayrıca paylaşacağım.)

Berkin'i başından vurup öldüren polis bir gün bile hapis yatmadı ama ben şu an size seslenirken hapisteyim.

Ve artık Berkin'in ismi açık açık yazılabiliyorum çünkü komadan çıkamadı!

İşte size memleketimizden müthiş bir adalet öyküsü daha...

Adalet ya...

Bu siyasal İslamcılar 1997'nin başından beri, 27 senedir 28 Şubat diye diye bi'hal oldular, her fırsatta ısıtıp ısıtıp mağduriyet devşirdiler, bu sayede dünyayı götürüp Karun gibi zenginleştiler, saraylara yerleştiler ama o mağduriyet hâlâ bitmedi, mağduriyet sırası bize bir türlü gelemedi!

Saçma sapan mevzular yüzünden nezaretten çıkıyoruz hapse giriyoruz, mahkemelerden burnumuzu çıkaramıyoruz.

Benim cezam bir şey değil, uyduruk sebeplerle yıllarını hapiste geçiren, rehin tutulan dünya kadar arkadaşımız var.

Yazıktır.

Bu zulüm zalimi, olmadı haleflerini boğar sonunda.

Adalet ya...

Bakın, bu memlekette millet her şeye rağmen hukuka, savcılara, hakimlere güvenmek istiyor.

Lakin aldığınız kararlarda korumak üzere yeminli olduğunuz hukuku, adaleti değil iktidarı, iktidar partisinin mensuplarını gözetirseniz, gün gelir o kararlar ayağınıza dolanır.

Memlekette güvenilir tek bir kurum bırakmazsınız.

Mevcut iktidar da bu milleti ancak zorbalıkla, o da ancak bir yere kadar zapt edebilir.

Neyse...

Herkese baki selam.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU