5 soruda Suudi Arabistan-İran yakınlaşmasını nasıl okumalıyız?

Fotoğraf: Reuters

Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı Suudi Arabistan ile nükleer programı nedeniyle Batılı hükümetler için "sorun" olan İran arasındaki yumuşamanın "bölgede ilişkileri yeniden şekillendirme potansiyeline sahip" olduğunu herkes biliyor.

Bölgede sorunların, ev halkı tarafından çözülmesinin vakti geldi. Bu sorunlar çözülürken ABD'nin bıraktığı boşluğu Çin ve Rusya doldurmaya çalışıyor.

Bölge ülkeleri yağmurdan kaçarken doluya mı tutulacak, yoksa bulutlar dağılacak mı?


1. İlişkiler neden koptu?

2015'te Yemen krizi iki ülkenin adeta "düşman" olmasına neden oldu. İran'a bağlı bir grubun başkent Sana'da hükümeti devirmesi sonrasında yılında Suudi Arabistan, Batı destekli bir koalisyonun başında Husiler Hareketi'ne karşı ülkeye askeri müdahalede bulundu. 

Suudi Arabistan 2 Ocak 2016'da aralarında Şii din adamı Nimr el-Nimr'in de bulunduğu 47 kişi "terör" suçlamasıyla idam etti.

İdamlara tepki gösteren İranlı yetkililerin peş peşe yaptığı açıklamaların ardından 2016 yılında Suudi Arabistan'ın Tahran Büyükelçiliği ve Meşhed kentindeki konsolosluk binaları İran'daki göstericiler tarafından ateşe verildi.

Mart 2015'te başlayan Yemen'deki kriz nedeniyle zaten gergin olan iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler tamamen kesildi.

İran, 7 Ocak'ta Suudi Arabistan'ı Yemen'deki büyükelçiliğine hava saldırısı düzenlemekle suçladı. Suudi yetkililer bu iddiayı propaganda olarak nitelendirerek reddetti.

29 Mayıs 2016'da İran, Suudi Arabistan'ı "sabotaj" yapmakla ve hacıların güvenliğini sağlayamamakla suçlayarak hacılarının yıllık hac ziyaretine katılmalarını yasakladı.

14 Eylül 2019'da Suudi Arabistan, petrol tesislerine yapılan ve krallığın arzının yarısını kesen saldırılardan İran'ı sorumlu tuttu. İran olayla ilgisini reddetti; Yemen'deki İran yanlısı Husiler saldırıların sorumluluğunu üstlendi.


2. Müzakere trafiği nasıl yürütüldü?

Bağdat (Irak) ve Muskat'ın (Umman) uzun süren çabalarıyla olgunlaşan müzakereler Çin'deki finalle sonuçlandı.

Suudi Arabistan ve İran, diplomatik ilişkilerin kesilmesinden sonra ilk kez Nisan 2021'de Irak'ın arabuluculuğuyla doğrudan görüşmeye başladı.

Aynı yılın eylül ayına kadar Irak ve Umman'ın çabalarıyla iki ülke yetkilileri arasında dört tur müzakere yapıldı.

Riyad ve Tahran arasındaki beşinci tur müzakereler, 21 Nisan 2022'de gerçekleştirildi. İran'ın Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi, iki ülke yetkilileri arasındaki görüşmelerde "gelecekteki müzakereleri şekillendirecek bir yol haritası üzerinde" anlaşmaya varıldığını belirtti.

19 Ekim 2022'de İran lideri Hamaney'in başdanışmanı Suudi ve İran elçiliklerinin yeniden açılması çağrısında bulundu.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping 9 Aralık 2022'de Suudi Arabistan'ı ziyaret etti ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile görüştü. 

10 Mart'ta Çin'in başkenti Pekin'de, Suudi Arabistan ve İran ilişkilerinin yeniden başlamasıyla neticelenmesinin hemen ardından, uzlaşmanın bölgedeki mimarları Irak ve Umman'dan memnuniyet açıklamaları geldi.

Ulusal Güvenlik Danışmanı Bakan Musaid el-Ayban liderliğindeki üst düzey Suudi heyetin 10 Mart'ta, Çin'in Pekin'deki ev sahipliğinde Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani liderliğindeki İranlı heyetle gerçekleştirdiği toplantının ardından bir açıklama yayımlandı.

Açıklamaya göre anlaşma, 60 gün içerisinde yürürlüğe girecek ve başka toplantılar yapılacaktı. 

İran ve Suudi Arabistan 11 Mart 2023'te, yıllar süren düşmanlığın ardından Çin'in aracılık ettiği bir anlaşmayla ilişkileri yeniden kurmayı kabul etti.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Şi ile görüşmek üzere 16 Şubat 2023'te Çin'i ziyaret etti.

6 Nisan günü Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faisal bin Farhan Al Saud ve İranlı mevkidaşı Hossein Amirabdollahian, 7 yılı aşkın bir süredir ilk üst düzey resmi görüşmeyi Çin'in başkenti Pekin'de gerçekleştirdi.

Anlaşmanın Pekin'de gerçekleşmesinin temel nedeni, "Pekin'in iki ülke arasındaki iletişimin kolaylaştırılmasında oynadığı olumlu rolün devamı" olarak ifade edildi.
 

1.jpg
Suudi Arabistan ve İran İslam Cumhuriyeti dışişleri bakanları başkent Pekin'de görüştüler / Fotoğraf: Twitter

 

3. İki ülke hangi konularda mutabakata vardı?

Taraflar görüşmede, iki ülke arasındaki iş birliğinin genişletilmesinin önünde bulunan tüm engelleri ortadan kaldırmaya yönelik iki ülke arasında 17 Nisan 2001 yılında imzalanan güvenlik anlaşmasının ve yine iki ülke arasında 27 Mayıs 1998'de ekonomi, ticaret, yatırım, teknoloji, bilim ve kültür ile spor alanlarını kapsayan mutabakat zaptlarının uygulanması noktasında anlaşmaya vardı.

İki taraf, imzalanan anlaşmada mutabık kalınan süre içinde iki ülkenin büyükelçiliklerinin ve Cidde ve Meşhed kentlerindeki konsolosluklarının yeniden açılması, karşılıklı olarak uçak seferlerinin başlatılması ve ülke vatandaşlarına vize verilmesinin kolaylaştırılması da dahil olmak üzere, iki ülke arasındaki iş birliğinin genişletilmesinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmaya yönelik birçok konuda anlaşmaya vardı. 

Ayrıca, resmi heyetler ve özel sektör tarafından karşılıklı ziyaretler ve iki ülke vatandaşlarına umre vizesi dahil olmak üzere vize verilmesinin kolaylaştırılması konusunda da anlaşma sağlandı.

İki taraf ayrıca bölgede güvenlik ve istikrarı sağlayarak bölge ülkelerinin ve halklarının çıkarlarına hizmet edecek her konuda iş birliğini geliştirme konusunda mutabık kaldı.

Üçlü olarak yapılan son açıklamadaki en önemli noktalardan birisi de ülkelerin egemenliklerine saygı gösterme ve içişlerine karışmama mutabakatıydı.


4. Anlaşma bölgeyi nasıl etkiler?

İki ülkenin bölgesel güçleri temsil etmesi itibarıyla, anlaşmanın bölgesel çekişmeler başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrar için olumlu bir etkisi olacak.

Nitekim daha görüşmeler başlayıp sonuca doğru odaklandığında birçok ülke, iki ülke arasındaki iletişimin yeniden kurulmasını övgüyle karşıladı.

Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Katar, Irak, Mısır, Bahreyn ve Türkiye gibi birçok bölge ülkesi memnuniyetini bildirirken, Hizbullah, Husiler ve Filistin Yönetimi de anlaşmaya dair iyimserliklerini ifade ettiler.

Bu anlaşmada en büyük büyük beklenti, Körfez'in güvenlik sorununa olumlu katkı vermesi.

İkinci beklenti, Yemen'de bir ateşkesin sağlanmasını, halk diyalogunun başlamasını ve ulusal bir hükümetin kurulmasını hızlandırılması.

Üçüncü beklenti, Suriye'ye olacak olan olumlu katkısı, savaş etkisinin azaltılması ve Suriye'ye dönüşleri hızlandırması.

Dördüncü beklenti, Lübnan'da siyasi ve ekonomik krize olumlu katkısı ve gruplar arası diyaloğu daha da hızlandırması.

Beşinci beklenti, Irak'ta siyasi çalkantının azaltılması, Irak kaynaklarının Irak'a aktarılması ve yolsuzlukların azaltılması.

Altıncı beklenti, Şii nüfusun çok yoğun olduğu Bahreyn'de hem Şiilerin hem de Bahreyn yönetiminin daha rahat etmesi. Aynı şekilde Suudi Arabistan içerisinde yaşayan Şii nüfusun ve İran içerisindeki Sünni nüfusun da daha rahat hareket etmesi.

Yedinci beklenti, Hürmüz Boğazı başta olmak üzere seyrüsefer tehdidinin sona erdirilmesi ve tüm deniz koridorlarında güvenliğin sağlanması.

Sekizince beklenti, uzun süredir kargaşa, çatışma ve iç savaş yaşayan bölgenin yeni bir yapılanma ve kalkınma içerisine girmesi. Hem Suudi Arabistan hem İran'ın önce güven sonra normalleşmeyi sağlayarak kalkınmaya ve bölgenin yeniden imarına yönelmesi.

Dokuzuncu beklenti, İran'ı, bir arada barış içinde yaşamak için komşularının endişelerini gidermeye, dolayısıyla nükleer yeteneklerini geliştirmeyi bırakmaya sevk etmesi.

Onuncu beklenti, bölgede sadece Amerika değil, Çin ve Rusya'nın etki alanını genişletilmesi.
 

2.jpg
Kolaj: Independent Türkçe

 

5. Sorunların, ev halkı tarafından çözülmesinin vakti geldi

Suudi Arabistan OPEC+ ülkeleriyle koordinasyon halinde günlük petrol üretimini mayıs ayından yıl sonuna kadar 500 bin varil azaltma kararı aldı.

Rusya da 500 bin varil azaltma kararını duyurdu. Bu kararın kamuoyuna duyurulmasının haftasında bölgede Sünni ve Şii politikalarının merkezindeki iki ülke Asya'da barıştırdı. 

Bu barışmanın esas kaybedeni ABD olacak. Nitekim, Ortadoğu, Asya'ya yönelme politikası doğrultusunda bölgeden çekildiği görülen ABD varlığıyla artık sınırlı değil.

Bugün Çin'i, bölge ülkeleriyle ilişkileri olan önemli bir ekonomik taraf ve en önemli iki taraf arasındaki en mühim anlaşmanın garantörü olarak görüyoruz.

Rusya'nın da bölgenin birçok dosyasındaki rolü malum. ABD, Asya için çekildiği Ortadoğu'yu Asyalı aktörlere açmış durumda.

Bölge ülkelerinin bu arayışa girmesinin en büyük nedeni, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve aynı takvimi bazı partnerleri için de sergileyeceğini beyan etmesi.

Nitekim, ABD önderliğindeki Batı, İran rejimine karşı olduğunu söylüyordu. Ancak Yemen, Irak ve Lübnan'daki tecrübeler ve sonra Suudi Arabistan'ın doğusundaki petrol tesislerine yönelik füze ve İHA saldırılarından sonra Batı'nın tavrı net olarak ortaya çıktı.

Hatta Riyad, Cidde, Abha, Hamis Muşayt ve Necran'ın bombalanmasının, Suudi Arabistan'ın neredeyse bununla yaşamasına alışması gerektiği yönünden açıklamalar gelmekle kalmadı; Patriot sistemi, "dâhi" ABD Başkanı Joe Biden döneminde Suudi Arabistan'dan çekildi. ABD, saldırılar karşısında Suudi Arabistan'ı yalnız bıraktı

Elbette yapılan anlaşma ile Riyad ve Tahran arasında sorunların sona erdiği anlamına gelmiyor. Eski yolda "kazan kazan" modelinden hareketle kazanan hep ABD ve Batı oluyordu.

İki ülke yeni bir yol izlendiği, eskisini denedikten sonra farklı bir yöntemin denemeye karar verdiler. Bu yolun kilometre taşı Batı'nın dürüstlüğüne pratikte güvenilmediği anlamından çıktı.  

ABD, 2022 yılında OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) toplantısına tavsiye olarak petrol üretimini arttırmalarını iletmişti. Bu sayede Rusya'nın petrol gelirleri azalacak ve Rusya-Ukrayna savaşında Batı'nın yer aldığı bloğun eli güçlenecekti.

Viyana'da bir araya gelen OPEC buluşmasındaki ülkeler petrol artırımı şöyle dursun, toplantıdan günde 2 milyon varil üretimi kısma kararıyla çıktılar. Beyaz Saray'dan John Kirby bu kararın Rusya'ya Ukrayna savaşında askeri ve manevi destek sağlamakla eşdeğer olduğunu söyledi ve Suudi Arabistan ile ilişkileri yeniden gözden geçireceklerini bildirdi.

Anlaşılan o ki Suudi Arabistan bu gözden geçirmeyi ABD'den önce yaptı ve çıkarları gereği adımlarını hızlandırdı.

Rusya ve Çin arasındaki yakınlaşma sürecine, Soğuk Savaş'tan sonra ABD'nin izlediği dış politikanın da katkıda bulunduğu nasıl söyleyebiliyorsak, bugün de Asya için Ortadoğu'dan çekilen ABD'nin Ortadoğu'yu Çin'e bu şekilde bıraktığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. 

Suudi Arabistan'ın ekonomik rotasının artık Doğu'ya kaydığını görmek mümkün. Hiçbir ülkenin tek merkezli hareket etmeyeceğini ve Suudilerin de bu süreçte yeni arayışlarını güçlendireceği beklentisini Çin karşılamaya hazır duruyor.

Elbette Çin, ABD'nin Ortadoğu'daki hegemonyasını kısa vadede kıramayacak ama mevcut konjonktürden doğan boşluklara yerleşmeye başlayacak ve başladı.

Çin'in, Körfez'in teknik bilgi, altyapı ve teknoloji ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve güncel uluslararası olaylar ışığında enerji kaynaklarını kendisi için güvence altına alabilecek olması karşılıklı çıkar ilişkisinin zeminini oluşturuyor.

Çin'in "Kuşak Yol" projeleri sayesinde bu süreç sadece sanayi ve ticaret değil aynı zamanda Suudilerin 2030 hedefleri ile uyum gösteren siber güvenlik, yapay istihbarat teknolojisi ve uzay çalışmalarını da kapsıyor.

Suudi Arabistan'ın petrol satışlarının bir kısmını Çin para birimi ile yapacak olması ve petrol fiyatlarını Çin'in parasına sabitlemesi bu ilişkiler için önemli.

ABD, Asya stratejisiyle boşlukta bıraktı bölgeyi Çin ve Rusya siyasi, askeri ve ticari olarak doldurmaya çalışıyor. 

Mesele bundan sonra ABD'nin ne yapacağı değil, ne yapmayacağıdır. Aynı şekilde bölge ülkelerinin yağmurdan kaçarken doluya tutunup tutamayacaklarıdır.

Eğer bölge ülkeleri sorunların artık ev halkı tarafından çözülmesinin vaktinin geldiğine inanıyor ve bu adımları sürdürmeye devam ederse, bölgede bulutların kaybolmasının vaktinin geldiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır.
 

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU