Devam eden yıkım ve bitmeyen zulüm: İdlib'teki son durum ve insani kriz

İrfan Tatlı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Rusya'nın 2015 yılında savaşa dahil olmasıyla daha da derinleşen bir insani kriz sarmalına giren İdlib, ikinci Gazze olarak anılmaktadır.

Zira, savaştan önce 150 bin civarında nüfusa sahip olan İdlib şehir merkezinde şu anda 600 binden fazla insan yaşarken, İdlib ilinin şu andaki genel nüfusu savaş öncesi nüfusunun iki katından daha fazladır.

Bugün, İdlib’te 4,5 milyondan fazla insan yaşamakta ve bu insanların çok büyük bir çoğunluğu düzensiz kamplarda yaşam mücadelesi vermektedir.

2015 yılında Beşar Esad'ın "davetiyle" Suriye'deki çatışmalara direk müdahil olan Rusya, ne denli acımasız olabileceğini Ukrayna'dan önce Suriye'nin Halep şehrinde tüm dünyaya göstermişti.

Beşar Esad'a bağlı güçler, İran'ın karadan desteği ve Rusya'nın sivil, çocuk ve kadın ayırt etmeksizin gerçekleştirdiği hava bombardımanı sayesinde Halep'i ele geçirebilmişti.

Dönemin Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ofisi Sözcüsü Rupert Colville'nin "Halep'te insanlık tamamen eridi" açıklaması ise yaşanan trajedinin boyutlarını anlamak için önemlidir.

Rusya'nın bu acımasız saldırılarından kaçanlar ise İdlib bölgesine sığınarak can güvenliklerini sağlamak istemişlerdi ve bu durum İdlib'te bugün halen devam eden sıkıntıları da beraberinde getirmişti.


İdlib’te insani durum

Bölgedeki insani durumu ile Rejim ve Rusya'nın insanlık dışı saldırılarını incelemek amacıyla yakın bir zamanda gerçekleştirdiğimiz İdlib ziyaretimiz sırasında, sahadaki bazı kişi ve kurumlarla görüşmeler gerçekleştirmenin yanı sıra bölge halkının yaşamlarına dokunabilme fırsatı da bulduk.

Bu, İdlib'e ilk ziyaretim olmadığı için bir karşılaştırma yapabilmem de mümkün oldu.

Bir tarafta harabeye dönmüş evler, düzensiz kamplar ve her yönüyle insani bir dram yaşanırken, diğer yandan hummalı bir çalışma devam etmekte. Özellikle İdlib şehir merkezine yakın bölgelerde yol yapım çalışmaları, sanayi bölgelerinin inşası, iş merkezlerinin inşası gibi faaliyetler sürdürülüyor.

Tüm bunlar, gelecek adına umut verici adımlar olarak görülebilir fakat bölgenin Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından yönetilmesi ve bu grubun Türkiye dahil ABD, Avrupa ve birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanınıyor olması, bölgeye yönelik uluslararası desteği ve siyasi, ticari ve diğer faaliyetlerin gerçekleşmesini zorlaştırmakta.

Ayrıca, HTŞ'nin bölge halkı tarafından çok da destek görmediğini belirtmekte fayda var. Fakat, bölgenin en güçlü silahlı grubu olarak diğer grupları bastırmayı başaran HTŞ, bölgeyi kontrolü altına almış gözüküyor.

Bunun yanı sıra, Rusya, BM’deki veto hakkını kullanarak BM’nin Türkiye üzerinden bölgedeki milyonlarca kişiye ulaştırılan insani yardımlarını 12 ay uzatmasına yönelik teklifi  BM Güvenlik Konseyi’nde veto ederek bölgedeki insani krizin daha da derinleşmesine neden olmakta.

Tüm bu çıkmazlar içerisinde, İdlib’te yaşayan halk oldukça zor koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor.

İdlib’te, savaşın tam ortasında, Rusya ve Esad rejiminin bombardımanı altında bir hayat inşa etmeye çalışan milyonlarca insan, bir yandan, can güvenliğinden yoksun olarak yaşamlarını sürdürürken diğer yandan gıda, temiz su, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlara erişim kıtlığı içerisinde bir yaşam mücdelesi veriyorlar.

Hijyen ve barınma koşullarının da oldukça yetersiz olduğu bölge, bu haliyle derin bir insani kriz içerisindedir.
 

aa.jpg
​​​​​​​
Fotoğraf: AA

 

Geri dönüş mümkün mü?

Bölgedeki insani yardım kurumlarının öncülüğünde devam eden briket ev projeleri bulunmakta.

Ancak, bu briket evler bölgede, altyapıdan ve birçok temel gereksinimlerden yoksun düzensiz kamplarda yaşayan milyonlarca insan için dahi yeterli değil.

Ayrıca, şehir merkezindeki ve diğer yerleşim bölgelerindeki binaların çok büyük bir kısmı 10 yıldan uzun süredir devam eden iç savaştan ve Rus uçaklarının bombardımanlarından dolayı ya kullanılamaz durumda ya da ağır hasarlı durumda.

Kamplardaki durum da göz önüne alındığında İdlib’in şu anda daha fazla insan yükünü kaldırması imkansız.

Ayrıca, bölge; altyapı, sağlık, eğitim ve hijyen konularında da oldukça kıt kaynaklara sahip ve tümüyle insani yardıma muhtaç durumda.

Tüm bunların yanı sıra, bölgeyi geri dönülmesi zor hale getiren en önemli faktör ise can güvenliği endişesi.

Rusya, saldırılarına hız kesmeden devam etmekte. Silahlı gruplara yönelik saldırı gerçekleştirdiğini iddia eden Rusya, sivillerin güvenliğini gözetmeksizin kampları, altyapı tesislerini ve hatta hayvanları dahi hedef alıyor.

Bir gün içerisinde hem araba garajını, hem gaz dolum tesisini, hem bir tavuk çiftliğini hem de boş bir alandaki koyunları bombaladı.

Bunlar rastgele bombalanmış hedefler değil elbette. Rusya, bölge halkının temel geçim kaynaklarını ve altyapı sistemlerini hedef alarak psikolojik bir savaş da yürütmekte.

Evet, İdlib bir yönüyle gelişiyor fakat aynı zamanda kapasitesinden çok daha fazla insana ev sahipliği yaptığı ve bölgedeki HTŞ yönetiminin terör örgütü olarak tanınması sebebiyle bölgeye yönelik siyasi ve ticari faaliyetlerin oldukça kısıtlı olmasından dolayı, fakat en önemlisi, Rusya’nın ve Esad rejiminin acımasız hava saldırıları sebebiyle derin bir insani kriz ve sefalet devam ediyor.

Tüm bunlar, İdlib’i şuan için geri dönülmesi zor bir bölge haline getiriyor. Sahanın gerçeklerinden uzak olanlar ise geri gönderme naraları atabiliyor.
 

aa2.jpg
​​​​​​​Fotoğraf: AA

 

İdlib’teki duruma dair rakamlar

Bölgeye gerçekleştirdiğimiz ziyarette ve bölge ile ilgili çalışmalar yapan kurumlarla yapılan görüşmelerde İdlib’e dair birtakım veriler de edinme fırsatımız oldu.

Bu rakamlar, bölgedeki gönüllü birimler vasıtasıyla sürekli güncelleniyor ve BM dahil birçok uluslararası kurum bu rakamlara itibar etmekte.

İdlib bölgesinde şu anda 1633 kamp bulunmakta ve bölgedeki 4,5 milyon insanın 1 milyon 800 bininden fazlası bu kamplarda yaşamakta.

Rusya’nın 2015 yılındaki müdahalesinden önce kamp sayısı 300 civarındaydı. Kampta yaşayanların 1 milyon 17 bini ise çocuk ve bu çocukların yüzde 64’ü eğitimden tamamen mahrum.

Şanslı olanlar ise kalabalık sınıflar ve salgın hastalıklara rağmen günde birkaç saat gönüllü öğretmenler eşliğinde eğitim görmekte.

Bölge halkının yüzde 69,8’i temiz suya erişim altyapısından, yüzde 62,3’ü ise gıdaya erişimden mahrum durumda. yüzde 58,2’si ise sağlıklı ve güvenli barınma olanaklarından mahrum olarak yaşamlarını sürdürüyor.

Bölgeye bugüne kadar 5700 hava saldırısı düzenlenmiş ve bu saldırılarda 4056 sivil hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybedenlerin 1065’ini çocuklar, 753’ünü ise kadınlar oluşturuyor. 12 bin kişi ise bu saldırılar sebebiyle yaralanmıştır.


Bölge halkı umudunu ve azmini canlı tutuyor!

Ancak, tüm bu olumsuzluklar içinde, ”burası bizim ve hep de öyle kalacak” diyerek hayata umutla ve görülmemiş bir azimle bağlı insanlarla olduğunu görmek gelecek adına umut verici.

Kurdukları erken uyarı sistemi ile bölgedeki hastaneleri, okulları, önemli kurumları, kamplarda yaşayan insanları ve şehirdekileri, Rusya ve Esad rejiminin saldırılarına karşı önceden uyarmak için gece gündüz çalışan sivil gönüllüler ile görüşmemiz sırasında, bize saldırıları nasıl önceden tespit edebildiklerini anlatırken gözlerinde görülen heyecan ve azimlerine hayran olmamak elde değil.

Savaştan önce sıradan hayatlara sahip bu insanlar, şu anda tüm hayatlarını daha fazla sivilin hayatını kaybetmemesi için gece gündüz telsiz başında, gözlem noktalarında, gerçekleşebilecek saldırıları bölgedeki halka önceden duyurabilmeye adamış durumdalar.

İdlib Üniversitesi'nde görevli bir eğitmen ise, oğlunun ilkyardım gönüllüsü olarak, bombalanan bir binanın enkazı altında kalan masumları kurtarırken, aynı yere atılan başka bir bomba ile nasıl şehit olduğunu anlatırken, yüzündeki tebessüm ve gurur görülmeye değerdi.

Rusya ve Esad rejimi tarafından gerçekleştirilen bombardımanda ampute kalan ve anne-babalarını kaybeden çocuklar için 13 gönüllü öğretmen tarafından oluşturulan eğitim merkezinde, maddi imkansızlıklar nedeniyle okula gidemeyen iç savaş mağduru çocukların okula ve eğitime olan sevgilerini görmek, özgür bir Suriye’nin inşasına dair umutlarımızı da artırdı.

Çocuklara Türkçenin de öğretildiği bu eğitim merkezinde tamamen gönüllü olarak hizmet veren öğretmenler ise en zor şartlar altında dahi bir imkan bulunabileceğine dair müthiş bir ilham kaynağı.


İnsanlığın insafına terk edilen İdlib

Şüphesiz ki, İdlib'te her grup ve ülkenin belirli çıkar ve hedefleri var. Bölgenin yönetimini elinde tutan HTŞ ve bölgedeki diğer gruplar "son kale" olarak gördükleri İdlib'i Beşar Esad'a teslim etmemek için her türlü bedeli ödetmeye ve savaşmaya hazırlar.

Esad ise halen mümkün olduğunca çok Suriye toprağını kontrolü altına alıp iç savaştan "zafer" ile çıkmanın hesaplarını yapıyor.

Türkiye ise daha fazla mültecinin sınırlarından girmesini istemiyor. Bu konuda Avrupa ile aynı kaygılara sahip olduğu da söylenebilir.

Zira, Avrupa, 2015 yılındakine benzer bir "mülteci krizi" ihtimali karşısında adeta titriyor.

İç savaşa sonradan dahil olan fakat bölgedeki en kanlı eylemlerde başat bir pozisyon tutmuş olan Rusya ise, bölgede, kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü her şeyi ortadan kaldırmak için hiçbir ayrım gözetmeksizin bombardımanlara devam ediyor.

Tüm bu hesaplar arasında, en temel insani ihtiyaçlardan dahi mahrum olan 4,5 milyon insan ise, 23 kilometrekarelik küçücük bir alanda, uluslararası kamuoyunun ve büyük güçlerin insafına terk edilmiş durumda bir yaşam mücadelesi veriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU