Şanghay İşbirliği Örgütü ve Türkiye

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Soçi Zirvesi dönüşü uçakta yaptığı açıklamalar sırasında yeniden Türkiye'nin gündemine girdi.

Görüşme öncesinde zirvede görüşülebilecek konular üzerinde medyada yoğun bir tartışma sürerken Rusya'nın Türkiye'yi Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Hindistan'dan oluşan BRICS'e davet edeceği tahminleri üzerinde duruluyordu. 

Soçi Zirvesi'nde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 15-16 Eylül 2022 tarihlerinde Semerkant'ta düzenlenecek ŞİÖ Liderler Zirvesi'ne davet etti.

Türkiye'de bir anda çeşitli tartışmalar başladı: Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor muydu? ŞİÖ, AB veya NATO'ya bir alternatif olarak mı görülüyordu? 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ben de Soçi Zirvesi hakkında Independent Türkçe'ye yaptığım değerlendirmede kısaca ŞİÖ Zirvesi'ne değinmiş ve Türkiye'nin ŞİÖ'ye olası üyeliğinin Batı'ya bir alternatif olarak görülmemesi gerektiğini, Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konum itibarıyla bir yandan Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkilerini geliştirip derinleştirirken yükselen güç olan Asya-Pasifik'teki bazı bölgesel oluşumlara katılmasının ve işbirliğini artırmasının stratejik çıkarına olduğunu yazmıştım. 


Şanghay İşbirliği Örgütü nedir, ne değildir?

Sovyetler Birliği'nin dağılması neticesinde doğal kaynaklar açısından zengin olan Orta Asya Cumhuriyetleriyle ilişkileri geliştirmek Çin için büyük bir fırsat olarak ortaya çıktı.

Sınırları suni bir şekilde çizilen, azınlık problemleri olan ve radikal İslamcı örgütlerle mücadele eden Orta Asya Cumhuriyetlerinin istikrarsızlığa sürüklenmesi söz konusu olabilirdi. Çin bu konuda da gerekli tedbirleri almalıydı. 

Sovyetlerin Birliği'nin ardılı olan Rusya'nın ilk lideri Boris Yeltsin ve dönemin Dışişleri Bakanı Andrey Kozirev Batı yanlısı bir politika izlemenin önemli olduğunu ve Rusya'nın Batı kurumlarıyla entegre olmasını istiyordu.

İkili, Rus siyasetinde ciddi bir ağırlığı olmaya devam eden Avrasyacıların yoğun eleştiri ve baskısına maruz kaldı.

Bu doğrultuda, 1993 yılında "Yakın Çevre Doktrini"ni kabul eden Rusya, Orta Asya'yı başka güçlere teslim etmeyeceğini açık bir şekilde beyan etti.

Rusya ve Çin değişen dünya düzeninde bölgede hem rakip hem de ABD'nin süper güç konumuna erişmesi karşısında işbirliği yapmak durumunda olan iki ülkeydi.

Taraflar stratejik davranmayı seçerek ilişkilerini 1994 yılında Yapıcı Ortaklığa, 1996 yılında ise Stratejik Ortalığa yükseltti.

Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'dan oluşan Şanghay Beşliği 1996 yılında bu konjonktürde kuruldu. 

ŞİÖ'nün en öncelikli konularından biri taraf ülkeler arasında bulunan sınırları belirlemekti. Söz konusu beş ülke bilahare "Sınır Bölgelerinde Askeri Güvenin Artırılması" ve "Sınır Bölgelerinde Askeri Güçlerin Azaltılması" anlaşmaları imzaladılar. 

2001 yılında Şangay'da düzenlenen zirvede Özbekistan'ın da üyeliğe kabul edilmesiyle Şanghay Beşlisi, Şanghay İşbirliği Örgütü'ne dönüştü.

Zirvede, "Terörizm, Ayrılıkçılık ve Köktencilikle Mücadele Hakkında Şanghay Sözleşmesi" imzalandı. 2002'de ise üye ülkeler ŞİÖ Şartı'nı kabul etti.

Bölgesel bir hükümetlerarası örgüt olan ŞİÖ'nün şartına baktığımız vakit; terörizm, ayrılıkçılık ve köktencilikle ortak mücadele, yasadışı göç, silah kaçakçılığı ve yasadışı uyuşturucu gibi uluslararası nitelikteki sorunlara karşı mücadele ile siyaset, ticaret, ekonomi, savunma, enerji, ulaşım, kültür, bilim ve eğitim gibi alanlarda bölgesel işbirliğini etkin hale getirmek ana başlıklar olarak öne çıkıyor. 

Örgütün kurumsal yapısını Devlet Başkanları Konseyi, Hükümet Başkanları Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Bakanlar Konferansı, Ulusal Koordinatörler Konseyi, Sekretarya ve Bölgesel Anti-Terörizm Merkezi oluşturuyor.

Başbakan düzeyinde yılda bir kez toplanan Hükümet Başkanları daha ziyade ekonomik ve ticari konularla ilgileniyor ve Devlet Başkanları Zirvesi'nin hazırlıklarına son noktayı koyuyor. 

Esasında, örgüt ne NATO gibi bir ortak savunma paktı ne de AB gibi devletler üstü bir ekonomik ve siyasi birlik. 

Yıllar içerisinde Hindistan, Pakistan ve İran'ı da üye olarak alan ve Avrasya coğrafyasının yüzde 60'ını kapsayan ŞİÖ, halihazırda dünyanın en büyük bölgesel örgütü.

Dünya nüfusunun yüzde 40'ını teşkil eden örgüt, küresel GSMH'nin yüzde 30'undan fazlasına sahip. Buna ilaveten, dünyada nükleer silaha sahip olduğu bilinen dokuz ülkeden dördü (RF, Çin, Hindistan, Pakistan) ŞİÖ'de yer almaktadır. 
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

Şanghay İşbirliği Örgütü ve ABD

Orta Asya'nın doğal kaynaklar açısından zengin olması ABD'nin bölgeye baştan itibaren ilgi göstermesine neden oldu. 2001 yılındaki Şanghay Liderler Zirvesi'nden kısa bir süre sonra ABD'de 11 Eylül saldırıları düzenlendi.

ABD küresel terörle mücadele çerçevesinde Afganistan'a müdahale etti ve Orta Asya ülkelerinin bazılarında askeri üsler kurarak bölgedeki mevcudiyetini artırdı.

Bu durum hem Rusya hem de Çin nezdinde rahatsızlık yarattı. Rusya ve Çin için ŞİÖ aynı zamanda ABD'nin bölgede hegemonya kurma çabalarını bertaraf etmek için bir araçtı.

Nitekim 2005 yılında Gözlemci Statüsü için başvuran ABD'nin teklifi reddedildi. Aynı yıl düzenlenen Liderler Zirvesi'nde ise, ABD'ye Orta Asya'daki askeri varlığına son verme çağrısında bulunuldu.

Bu doğrultuda, Özbekistan'daki Karşı-Hanabad üssü 2005 yılında, Kırgızistan'daki Manas üssü de 2009 yılında kapandı. Örgütün Hindistan, Pakistan ve İran'ı da içine alacak şekilde genişlemesi de ABD'ye bir nev-i mesajdı. 


Türkiye diyalog ortağı oluyor 

Türkiye, 2012 yılında Pekin'de düzenlenen ŞİÖ Liderler Zirvesi'nde Diyalog Ortaklığı'na kabul edildi. 

'Diyalog ortaklığı' statüsü, üçüncü ülkelerin ŞİÖ'yle belirli alanlarda sınırlı işbirliği yapmalarına imkan vermekte olup, konum itibarıyla 'gözlemci ülke' statüsünün altında, 'misafir katılımcılar' statüsünün ise üzerinde bulunmaktadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz yıllarda AB'yle yaşanan sıkıntılar nedeniyle birkaç kez Türkiye'nin ŞİÖ üyeliğini değerlendirebileceğini dillendirdi. 

Semerkant'ta düzenlenecek olan Liderler Zirvesi'nde Türkiye'nin örgüt içerisindeki statüsünün değişmesine yönelik bir adım atılıp atılmayacağı henüz belli değil.

Rusya, Türkiye'nin olası üyeliğini destekleyecek olsa da, geçmişte Türkiye'nin olası üyeliğini inceleme konusunda istekli olduğunu açıklayan Çin'in, Ankara'nın Uygurlara yönelik tutumu nedeniyle meseleye nasıl yaklaşacağı bilinmemektedir.

Zira neredeyse her Liderler Zirvesi'nde Çin "terörist" ve "ayrılıkçı" olarak nitelendirdiği Uygurlara ilişkin kararların sonuç bildirisinde yer almasını sağlamaktadır. 
 

AFP.jpg
Fotoğraf: A​​​​​​FP

 

ŞİÖ'nün geleceği ve Türkiye 

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ve Çin-Tayvan-ABD geriliminin gelişim süreci devam eden ŞİÖ üzerinde şüphesiz etkisi olacaktır.

Halihazırda, Rusya ile Çin arasında gözle görülür bir yakınlaşma süreci yaşanıyor. Ancak her hal ve karda, Çin ve Rusya bölgede birbirleriyle rekabet etmeye de devam edecektir.

Neticede, her iki ülke Orta Asya ülkelerini kendi nüfuz alanları olarak görüyor. Biri diğerinin bölgedeki tek söz sahibi konumunda olmasını istemiyor.

Bu nedenle geçmişte, Rusya Çin'e karşı Hindistan'ın örgüte üye olmasını desteklerken, Çin de Pakistan'ın üyeliğini destekledi. Neticede her iki ülke 2016 yılında örgüte üye oldu. 

Önümüzdeki dönemde ŞİÖ'nün ABD'nin Asya'da yeniden güç gösterme eğilimleri karşısında kenetlenerek gücünü artırması beklenebilir.

Ancak, Rusya'nın Ukrayna işgali hakkında farklı görüşlere sahip Orta Asya ülkeleri ile kendi aralarında ciddi sıkıntıları olan Pakistan ve Hindistan'ı da içinde barındıran ve yapısı gereği bir ortak savunma örgütü olmayan ŞİÖ'nün, NATO'nun Ukrayna savaşında Rusya'ya yönelik duruşu gibi ABD'ye karşı bir duruş sergilemesi de halihazırda pek mümkün görünmemektedir. 

Türkiye'nin ŞİÖ'yle geliştireceği ilişkileri "Yeniden Asya" girişimi çerçevesinde değerlendirerek, birçoğuyla tarihi ve kültürel bağları olan örgüt üyesi ülkelerle güvenlik, ekonomi, ticaret, enerji, kültür gibi alanlarda işbirliğini artırması çıkarına olacaktır.

Fakat en nihayetinde bu, Türkiye'nin NATO ve AB başta olmak üzere Avrupa-Atlantik kurumlarıyla onlarca yıldır sürdürdüğü ilişkilerine bir alternatif olmamalıdır.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU