Washington'un Trump'ın planını onaylayan önerisi ile Moskova'nın iki devletli çözüm vurgusu yapan alternatifi, Güvenlik Konseyi'nde diplomatik gerginliğe yol açtı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze krizine dair iki zıt vizyonu içeren tasarılarla karşı karşıya.
ABD'nin Kasım ayında sunduğu tasarı, Donald Trump'ın 20 maddelik Gazze barış planını resmen onaylamayı hedeflerken, Rusya'nın alternatif önerisi geleneksel iki devletli çözüm yaklaşımını savunuyor.
İki büyük güç arasındaki bu diplomatik çekişme, Gazze'nin geleceğini şekillendirecek kritik kararların eşiğinde uluslararası toplumun bölünmüşlüğünü gözler önüne seriyor.
Trump başkanlığında "Barış Kurulu"
ABD tasarısının en dikkat çekici unsuru, Gazze'de "Barış Kurulu" adı verilen iki yıllık geçici bir yönetim organının kurulması önerisi.
Trump'ın başkanlık edeceği bu kurulun görevi, Gazze'nin demilitarizasyonu, silahlı grupların silahsızlandırılması ve bölgenin yeniden inşa sürecinin denetlenmesi olarak tanımlanıyor.
Tasarı ayrıca üye devletlere Gazze'de geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) kurma yetkisi veriyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yaklaşık 20 bin kişilik olacağı belirtilen bu güç, sivilleri korumak, insani yardım koridorlarını güvence altına almak ve Gazze'deki silahlı yapıları tamamen tasfiye etmek üzere konuşlandırılacak.
Washington'un metni, "kalıcı silahsızlanma" ve "insan haklarının korunması" kavramlarına odaklanıyor.
Trump'ın 20 maddelik planının tamamı tasarıya ek metin olarak dahil edilmiş durumda.
Planda, taraflar arasında karşılıklı rehine takası ve ateşkes adımları gibi ilkeler yer alıyor.
Ancak belgenin Filistin devleti konusundaki yaklaşımı şartlı ve muğlak:
Filistin Yönetimi gerekli reformları tamamladığında "Filistin için güvenilir bir devlet yol haritasının oluşması" fırsatının doğacağı ifade ediliyor.
Bu ifade, ilk kez bir Güvenlik Konseyi metninde Filistin devletine bu kadar açık atıf yapılması açısından önemli olsa da "uygun koşullar oluştuğunda" şeklindeki koşullu dil, İsrail’in elini güçlendiriyor.
Rusya'nın alternatifi: BM merkezli yaklaşım
Rusya'nın sunduğu karşı tasarı, Washington'un önerisinden köklü farklılıklar içeriyor.
En başta, Rus metni Trump'ın adını bile anmıyor ve "Barış Kurulu" gibi bir geçici yönetim organına hiç yer vermiyor.
Bunun yerine, İsrail-Filistin anlaşmazlığının iki devletli çözüm yoluyla çözülmesi ve Gazze'nin Batı Şeria ile birlikte Filistin egemenliğinde yeniden yapılanması gerektiği vurgulanıyor.
Moskova'nın yaklaşımı, BM'nin rolünü ön plana çıkarıyor.
Tasarı, uluslararası bir istikrar gücünün nasıl oluşturulabileceği konusunda BM Genel Sekreteri'ne rapor hazırlanmasını öngörüyor.
Yani ABD'nin aksine, hemen bir güç konuşlandırılması değil, önce seçeneklerin incelenmesi ve BM'nin sürece daha fazla dahil olması amaçlanıyor.
Rus tasarısının bir diğer önemli yanı, Gazze'de coğrafi ya da demografik değişikliğe yönelik herhangi bir girişime karşı net duruşu.
Metin, "Gazze Şeridi'nin ya da Batı Şeria'nın toprak ya da demografi bakımından değiştirilmesi denemelerinin reddedilmesi" gerektiğini açıkça belirtiyor.
Bu ifade, Gazze ve Batı Şeria'nın yönetim ve coğrafi olarak bir bütün halinde kalması ve Filistin Yönetimi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği mesajını veriyor.
Zıt vizyonlar, ortak endişeler
İki tasarı arasındaki farklar, sadece teknik detaylardan ibaret değil; Gazze'nin geleceğine dair iki farklı vizyonu yansıtıyor.
ABD yaklaşımı, Gazze'ye özel bir yapılanma, aşamalı bir süreç ve dış aktörlerin doğrudan kontrolünü öngörürken, Rusya modeli Filistin coğrafyasının bütünlüğünü korumayı, BM merkezli çok taraflı bir yaklaşımı ve mevcut Filistin Yönetimi'nin güçlendirilmesini savunuyor.
Filistin tarafı ve Arap dünyasının önemli bir kesimi, ABD tasarısındaki "geçiş otoritesi" yapısının dış müdahale algısı yaratabileceği konusunda endişeli.
Trump başkanlığındaki bir kurulun Gazze'yi yönetmesi, Filistin Yönetimi'ni devre dışı bırakabileceği gibi bölgedeki meşruiyeti de zedeleyebilir.
Öte yandan Washington, tasarısının gecikmesinin "Filistin halkı için ağır bedel" anlamına geleceği uyarısını yapıyor.
ABD yetkilileri, "bu tasarıya destek vermemek Hamas'a ve savaşa destek vermektir" mesajını vererek üye ülkeler üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor.
Diplomatik denklemler
Güvenlik Konseyi'nde her iki tasarının da kabul edilmesi için beş daimî üyenin vetosu olmaması ve en az dokuz olumlu oy gerekmektedir.
Çin ve Rusya'nın ABD tasarısına doğrudan veto yerine çekimser kalması ihtimali, Washington'un lehine bir sonuç doğurabilir.
Ancak bu durumda bile, uluslararası meşruiyet sorgulanabilir ve sahada uygulama zorlukları ortaya çıkabilir.
İstikrar gücü konusu ayrı bir hassasiyet taşıyor. Gücün kimin kontrolünde olacağı, hangi ülkelerin asker göndereceği, mandatının sınırlarının ne olacağı gibi sorular henüz netleşmedi.
20 bin kişilik bir askeri gücün Gazze'ye konuşlandırılması, yalnızca lojistik değil, aynı zamanda siyasi ve meşruiyet açısından da karmaşık bir operasyon anlamına geliyor.
Filistin devleti muamması
Her iki tasarıda da Filistin devleti meselesi farklı tonlarda ele alınıyor.
ABD metni, "yeniden inşa sonrası ve uygun koşullar oluştuğunda" Filistin devleti yoluna girilebileceğini söylerken, Rusya tasarısı doğrudan "iki devlet çözümüne bağlılık" ifadesini kullanıyor ve 1967 sınırları içinde bağımsız bir Filistin devletini açıkça destekliyor.
Bu farklılık tesadüf değil. ABD yaklaşımı, Filistin devletini bir hedef olarak kabul etmekle birlikte, bunu bir dizi koşula bağlıyor: reformlar, demilitarizasyon, geçiş süreci.
Rusya ise Filistin devletini tartışma konusu olmaktan çıkarıp, uluslararası hukukun gerektirdiği bir sonuç olarak görüyor.
Sonuç yerine
Güvenlik Konseyi'ndeki bu diplomatik çekişme, Gazze'nin akıbetinden çok daha geniş bir mücadelenin parçası.
ABD ve Rusya'nın tasarıları, küresel güç dengelerinin, Ortadoğu'daki çıkar çatışmalarının ve uluslararası sistemin işleyişine dair farklı vizyonların bir yansıması.
Hangi tasarının kabul edileceği ya da her ikisinin de veto edilip edilmeyeceği henüz belirsiz.
Ancak kesin olan şu ki, Gazze'nin geleceği sadece bölge halkının iradesine değil, büyük güçlerin masadaki diplomatik manevralarına da bağlı kalacak.
Ve bu gerçek, uluslararası sistemin kriz çözme kapasitesi hakkında karamsar sorular sormayı gerekli kılıyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish