Kişiselleşen kamu yönetimi ve altılı masanın önerisi

Fatma Bostan Ünsal Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Türkiye'de giderek kişiselleşen bir kamu idaresi söz konusudur. Hatta bu kişiselleşme, kamu idaresinin en temel görevlerinden olan yargı konusuna bile sirayet etmiştir.

Bu durum, Türkiye'deki en üst yargı kurumu olan Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın zaman zaman AYM kararlarının uygulanmadığından şikayet etmesi ile açıkça görülmektedir.

En son Anayasa Mahkemesi'nin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi isimli Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen ve çok ilginç yürütücüleri Türkiye kamu idaresi olan projenin 23 Eylül 2021'de yapılan açılışında,  AYM Başkanı Zühtü Arslan, AYM kararlarının uygulanmamasını eleştirmiş, "Mahkeme kararlarının etkili bir şekilde uygulanması, icra edilmesi o ülkede hukuk devletinin varlığının da ön şartıdır" demiştir.

Hatta "Anayasa Mahkemesi anayasaya aykırılık konusunda bir karar verdikten sonra bu aykırılıkta ısrar anayasanın kasten ihlalidir" diyerek bu durumun aslında bir suç olduğu ihtarını da yapmış olmasına rağmen kamu idaresinin kişiselleşmesi yargı konusunda bile engellenememiştir.


İşte kamu idarelerinin kendi alanındaki yetki, sorumluluk ve otonomileri çerçevesinde iş yapamaması nedeni ile TÜİK'in enflasyon rakamlarının güvenilmez bulunmaya başlandı; çalışanları sürekli değişti, benzer şekilde Merkez Bankası Başkanlarının iktidarın yönlendirmesi altında çalışması ile Türk Lirası yüzde 100 değer kaybetti.

Serbest kur sistemi olduğu için devalüasyon denmiyor artık bu hareketliliğe ama aslında olan tam bir devalüasyondur.

Döviz kurunun bu kadar yükselmesi "dolar ile maaş almıyor olsak bile" bütün vatandaşları çok derinden etkileyen "hayat pahalılığı" ile yüz yüze bıraktı.


İşte yönetimin kişiselleşmenin herkesi derinden sarstığı bu ortamda muhalefeti oluşturan altılı masanın kişiselleşen kamu yönetimine karşı bir çalışmasından haberdar olduk.

Hafta başında yani 13 Haziran'da Altılı Masa Kurumsal Reformlar Komisyonu'nun sunumu ile bazı yeni kurumların kurulmasının önerildiğini, var olan bazı kurumların işlerlik kazandırılmak üzere yeniden yapılandırma önerilerini ve yine bazılarının artık kaybedilmiş olan otonomilerinin ve bağımsızlıklarının yeniden tanınacağını öğrendik.  

Özellikle "kamu maliyesindeki gerçek durumu, geleceğe dönük yükümlülüklerin tespiti, Ekonomik se Sosyal Konseye işlevsellik kazandırılması, Merkez Bankası bağımsızlığının teminat altına alınması ve uzun vadeli strateji ve planlamadan sorumlu bir kurumsal yapının" oluşturulmasının hedeflendiğini öğrendik. 


Komisyonu oluşturan üyelerin söz konusu kamu idarelerinde yüksek düzeyde başarıyla görev yapmış olmaları, sadece teorik uzmanlardan değil; bu alanlarda pratikte karşılaşılan problemlere aşina, çözüm yolları konusunda tecrübeye sahip olmaları nedeniyle yaptıkları bu çalışma güven telkin etmektedir.

Merkez Bankası'nın 2006-2011 döneminde başkanı olan, 2009 yılında Euromoney dergisi tarafından "Yılın Merkez Bankası Başkanı" seçilen ve 1980'den beri bu bankada çalışan, daha önce Döviz İşlemleri Müdürlüğü Müdür Yardımcısı, Bankalararası Para Piyasası Müdürü, Ödemeler Dengesi Müdürü, Piyasalar Genel Müdür Yardımcısı ve İşçi Dövizleri Genel Müdürü olarak çalışan Durmuş Yılmaz'ın moderatörlüğünde yapılan bu sunum, elbette diğer üyelerin de benzer özgeçmişleri nedeniyle ilgiyi hak etmektedir.

Her üyesinin "tam bir mutabakatla" hazırlandığını vurguladığı bu çalışmanın içeriği şöyledir:

  1. Durum ve Hasar Tespit Komitesinin Oluşturulması: Bu komite veri kalitesi ile ilgili sorunları, kamu zararlarını, riskleri araştırıp raporlayacak; gerekirse Devlet Denetleme Kurulu, TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu ve Sayıştay devreye sokulacak. Bu şekilde "keyfilik, kuralsızlık, istatistiklerle kimsenin hakkının yenmeyecek, israf ve yolsuzlukların önüne" geçileceği ifade edildi. 
     
  2. Ekonomik ve Sosyal Konseye (ESK) İşlevsellik Kazandırılması: Önce başbakana sonra cumhurbaşkanına bağlı olarak çalışan ama 2009'dan beri toplanmamış, işlevsizleşmiş olan bu konseyin kuruluş amacı ve yapısı değiştirilerek işlerlik kazandırılacağı ifade ediliyor. "Sürdürülebilir kalkınma hedefleri ekseninde ekonomik ve sosyal kesimler arasında uzlaşma ve katılımcılığı arttıran bir yağıya" dönüşecektir. İşçi ve işveren kuruluşları, iş insanları ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinden oluşturulacak bu konseyin düzenli toplanması ve kamu yönetiminde yönlendirici olacağı ifade ediliyor.
     
  3. Strateji ve Planlama Teşkilatı Kurulması: 1960'da kurulan ve 2011'e kadar faaliyette bulunan efsanevi Devlet Planlama Teşkilatı'na (DPT) benzer ama bunu pek çok açıdan aşacak bir kurul öngörülür. Bu kurul Cumhurbaşkanlığı sistemi ile "günübirlik, hesapsız, veri ve analize dayanmayan, kurumlar arası işbirliğinden uzak" politika yerine "kısa, orta ve uzun vade ve plana dayalı" politika yapacak şekilde yapılanacaktır. Önceki DPT'de olduğu gibi bu kurulda da nitelikli personelin istihdam edileceği, kurumlar arasında işbirliği sağlamak üzere Yüksek Planlama ve Koordinasyon Kurulu gibi pek çok birimin de kurulacağı, bugün en çok tartışılan kamu/özel işbirliklerinin ancak bu kurulun kararı ile olabileceği belirtilir.
     
  4. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının Kurumsal Yapısının Güçlendirilmesi ve Bağımsızlığının Teminat Altına Alınması: Kamu oyunda gündem olan "128 milyar dolar nerede" gibi soruların sorulmasına ve yaşadığımız devalüasyon, doğal sonucu enflasyon gibi sorunların esas sorumlusu olarak Merkez Bankasının bugünkü "bağımlı", güven telkin etmeyen yapısı görüldüğü için en önemli çalışma alanı olarak bu başlık görülebilir. Toplantının moderatörü Durmuş Yılmaz'ın olduğu gibi normalde en az 5 yıl görev yapması beklenen Merkez Bankası Başkanlarının son dönem çok sık değişmesi, bunun yanında pek çok nitelikli elemanın da Bankadan ayrılması,  Banka merkezinin İstanbul'a taşınması gibi hususlar eleştirilir, merkezin tekrar Ankara'ya taşınacağı ifade edilir.  Bu bölümde Merkez Bankasının bağımsızlığını temin edecek yöntemler, "128 milyar dolar nerede" gibi sorulara yol açmayacak şekilde döviz rezervleri ile ilgili şeffaf yapı öngörülür.

Kısaca bu şekilde özetlediğim bu çalışmanın cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile giderek kişiselleşen kamu yönetiminin Türkiye'yi getirdiği sosyal, ekonomik ve hukuk krizinden çıkarmanın ilk adımları olması temennisi ile…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU