Mevlüt Çavuşoğlu'nun İsrail gezisinin düşündürdükleri

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Cem Özdel/AA

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 25 Mayıs'ta İsrail'i ziyaret etti. Bu düzeyde bir ziyaret 15 yıl önce gerçeklemişti.

İki ülke arasındaki ilişkiler son aylarda ivme kazandı. Aradaki soğukluk lider diplomasisi ile bir nebze aşılmışa benziyor.

Fakat bu iyileşmenin rotası nereyi gösteriyor?

İsrail'le götürülen sürecin Türkiye açısından genel bölgesel ittifak sisteminin bir uzantısı olduğunu ifade ettim. Hala da aynı fikirdeyim.

Eski ABD Başkanı Trump ve damadı Kushner'in bir girişimi olarak başlatılan Abraham Accords (İbrahimi Anlaşmalar) Ortadoğu'da eskiyi yeniyle ikame eden bir durumu ifade ediyordu.

Bu anlaşmaların ne İsrail'in Camp David'in bir uzantısı olarak Mısır'la 1979'da yaptığı barış anlaşmasıyla; ne de Oslo Anlaşmaları'nın bir uzantısı olarak Ürdün'le yaptığı barış anlaşmasıyla benzerliği vardı.

İbrahimi Anlaşmaların temel dinamiği ilgili ülkelerin İsrail ile askeri bir mücadele içerisinde olmadıklarını ve herhangi bir toprak ihtilafının yokluğunu eklemek gerekiyor.
 

1.jpg
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile İsrailli mevkidaşı Yair Lapid / Fotoğraf: Twitter - @MevlutCavusoglu

 

Çavuşoğlu'nun ziyareti bu açıdan İsrail ile ilişkilerde yeni bir dinamiği gözeterek şekillenmesi beklenen bir durumu açıklıyor.

O da İsrail'in Türkiye ile ilişkilerinde hem İbrahimi Anlaşmaların genel çerçevesini gözetmesi gerekiyor; hem de öte yandan Doğu Akdeniz özelinde son dönemde oluşan bloklaşmada aldığı pozisyonu diri tutmasını zorluyor. 

Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler 70 yılı aşkın bir tarihsel derinliğe sahip. İlişkilerde istikrarsızlıklar ve iniş-çıkışlar temel desen.

Bu sebeple ilişkileri şekillendiren esas yapının konjonktür olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Bölgesel ve küresel konjonktürün yarattığı fırsatlar veya açmazlar aktörleri ya yaklaştırıyor ya da uzaklaştırıyor.

Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler konjonktüre bağımlı olduğu için de bugüne kadar büyük krizlere rağmen, hep yönetilebilir bir seviyede tutuluyor. 

Çavuşoğlu'nun gezisi bu açıdan başarılı geçmişe benziyor. Hem Filistin'deki toplantı hem de İsrail'deki görüşmeler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın olası ziyaretlerine bir ön hazırlık gibi görülebilir. 


Türkiye ise seçim maratonuna girerken iktidar dış politik angajmanlarını revize etmek istiyor.

Birçok yönden yeni açılımlarla iç politikada kaldıraç yaratma hedefi görülüyor. Ekonominin daralması ve pozitif gündem yaratma arzusu başat nedenler olarak gösterilebilir. 

Bu sebeple Erdoğan'ın seçim öncesi Filistin ve İsrail ziyaretleri olacağını söyleyebiliriz. Bu gezinin Filistin ve Mescid-i Aksa durakları seçmen tabanında konsolidasyon sağlamaya dönük bir işlev görebilir. 
 

ç.jpg
Mevlüt Çavuşoğlu ile Yair Lapid / Fotoğraf: Twitter

 

Çavuşoğlu'nun İsrailli muhatabı Yair Lapid ile görüşmesi ise olumlu bir havada geçti.

Lapid'in geçen hafta gündemi epeyce yoğundu. Meretz Partisi milletvekili Ghaida Rinawie Zoabi'nin hükümetten desteğini geri çekeceğini açıklaması, Lapid'in devreye girmesiyle sonuçlandı. İkna çabaları netice verdi ve kriz aşıldı.

Lapid iç siyasi krizlerle uğraştığı bir dönemin ardından Çavuşoğlu ile buluşmasında oldukça rahat ve açık tavırları benim dikkatimi çekti.

Anladığım kadarıyla taraflar arasında genel olarak anlaşmazlıkların nasıl ele alınacağına dair mutabakat oluşmuş.
 


İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiler bu dönemde aşılanmış bir halde ilerliyor. Bölgesel jeopolitiğe yeniden formasyon kazandıran Arap Baharı sonrası süreç ise bu sefer bölge ülkelerinin konumlarını gözden geçirmelerine yol açtı. 

İki önemli etken belirginleşiyor bu anlamda: Küresel güçlerin (ABD, Rusya ve Çin) bölgedeki belirleyici olmayan etkileri ve Körfez'in petrol sonrası döneme intibak yönünde ulusal ekonomilerin çeşitlendirilmesine yönelik teknik/toplumsal dönüşüm.

Türkiye bugünlerde ekonomik durgunluk, göçmen/sığınmacı meselesi ve ulusal mutabakatın temel bileşenlerinin ne olacağı ile meşgul.

Bu sorunların aşılmasının kolay olmayacağı gibi epey de zaman alacağı söylenebilir.

İnsan ömrü için anlamlı bir yorgunluk üretecek bu aşamların devletlerin tarih çizelgelerinde ise küçük bir an olarak kaydedileceğini söyleyebiliriz. 

Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler iki ülkenin de seçime gideceği bir dönemde rotasını bulmaya çalışıyor. 

Lafın kısası "Dün dünde kaldı, şimdi yeni şeyler söylemek lazım" vecizesi bölgenin elitleri için temel düstur olmuş halde. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU