Post-modern sömürgeciliğin bir başka yüzü: Piyano için fil katliamı

Dr. Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Sene 1862, Osmanlı Devleti’nin Güney Afrika Müslümanlarının içine düştükleri dini anlaşmazlıklardan kurtarmak için Ümit Burnu’na bir Erzurumlu müderrisi gönderdiği yıllar...  

Batı dünyası ise emperyalist bir düşünceyle Asya, Afrika ve Amerika’da hammadde ve yeni sömürge arayışında.

17 Ağustos 1862'de Abraham Lincoln Beyaz Saray'da Virginia Ordusu'nun eski başkanı General John Pope'u yeni Kuzeybatı Departmanı'nın komutanı olarak Minnesota'ya gönderdi.

General Pope, Kızılderililere karşı acımasızca savaştı ve hatta çiftliklerinin ve gıda kaynaklarının yok edilmesini emretmişti.

Amerikan topraklarında bunlar olurken aynı yıl ünlü piyano şirketi Steinway & Sons, New York'ta ilk piyanolarını inşa ediyordu. Steinway piyanonun tuşları fildişinden yapılmaktaydı. 1

İç savaştan sonra, birçok orta sınıf aile artık salonlarına piyano yerleştiriyordu.

Piyano çalma yeteneğinin, bekar bayanların evlilik potansiyeli için, genç bir kadının kibarlığını ve kültürünü işaret eden, yemek pişirme ve dikiş dikme becerileri kadar önemli olduğu düşünülüyordu.

Bu piyanolardaki tuşların tamamı Afrika fillerinin dişlerinden yapılıyordu. Bu servet değerindeki piyanolar için milyonlarca fil öldürülecekti.

Bu yazımız piyano tuşu imalatı için katledilen Afrika fillerinin hikayesini anlatır.  
 

1.jpg
Kenya’da Marsabit kasabasından yaklaşık 2 km uzaklıkta katledilerek dişleri çıkarılmış bir fil, 2013

 

Fildişi için fil katliamı

Fil fildişi, MÖ 14'üncü yüzyıla kadar uzanan kayıtlarla binlerce yıldır Afrika ve Asya'dan ihraç edilmişti.

Ağır malın nakliyesi her zaman zordu ve Doğu ile Batı Afrika'dan erken modern köle ticaretinin kurulmasıyla birlikte, ağır dişleri onların satıldığı limanlara taşımak için yeni yakalanan köleler kullanılıyordu.

Fildişi piyano tuşları, bilardo topları ve egzotik zenginliğin diğer ürünleri için kullanılıyordu. Fildişi ticaretinin zirvesinde Afrika'nın kolonizasyonu sırasında, yalnızca Avrupa'ya 800 ila 1000-ton civarında fildişi gönderildi.

Sömürge devri akabinde dünya savaşları ve müteakip ekonomik bunalımlar bu lüks malda bir durgunluğa neden olsa da 1970'lerin başında artan refahla yeniden bir canlanma görülmüştü. 2

İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği mübadele kısıtlamalarından kurtulan Japonya dahi işlenmemiş fildişi satın almaya başladı.

Bu, her ikisi de Japonların imza gibi kullanılan hanko üretimi için tercih ettiği sert fildişi sağlamak için kullanılan Afrika ve Asya'nın orman filleri üzerinde baskı oluşturmasına neden oldu.

Bu dönemden önce, isim mühürlerinin çoğu fildişi uçlu ahşaptan yapılmış, imza ile oyulmuş, ancak artan refah, önceden görülmemiş katı fildişi hanko'yu seri üretimde gördü.

Doğu Afrika ve Güney Afrika'dan gelen daha yumuşak fildişi, hediyelik eşya, mücevher ve biblolarla takas edildi. 1970'lerde Japonya, küresel ticaretin yaklaşık yüzde 40'ını tüketiyordu; diğer yüzde 40'ı ise Avrupa ve Kuzey Amerika tarafından tüketildi, çoğunlukla en büyük ticaret merkezi olan Hong Kong'da çalıştı ve geri kalanının çoğu Afrika'da kaldı.

Çin ise henüz bugünün ekonomik gücü haline gelmemiş, yetenekli oymacılarını işinde tutmak için az miktarda fildişi tüketmişti.

1979'da, Afrika fili popülasyonunun 37 eyaletinde 1,3 milyon civarında fil olduğu tahmin ediliyordu, ancak 1989'da sadece 600 bin kalmıştı.

Birçok fildişi tüccarı defalarca sorunun habitat kaybı olduğunu iddia etse de, tehdidin öncelikle uluslararası fildişi ticareti olduğu bariz bir şekilde ortadaydı.

Bu on yıl boyunca, yaklaşık 1 milyar dolar değerinde fildişi ticareti için yılda yaklaşık 75 bin Afrika fili öldürüldü. Bunun yaklaşık yüzde 80'inin yasadışı olarak öldürülen fillerden geldiği tahmin ediliyor.

Fil sayısındaki ciddi düşüşü önlemek için alınması gereken önlemlere ilişkin uluslararası müzakereler, Afrika'daki insan yaşamının kaybını, yolsuzluğun körüklenmesini, fildişinin silah satın almadaki "para birimini" ve bölgelerde kanun ve düzenin çöküşünü neredeyse her zaman görmezden geldi.

Tartışma genellikle fil sayılarına, avlanan fillerin tahminlerine ve resmi fildişi istatistiklerine dayanıyordu. Jim Nyamu gibi aktivistler, haşlanmış fildişi için mevcut fildişi fiyatlarını ve bu tür aktivistlerin organize kaçak avlanma nedeniyle karşılaştıkları tehlikeleri anlattılar.
Kaçak avlanma ve yasadışı ticaret sorununa yönelik çözümler, CITES (Tehlike Altındaki Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) aracılığıyla uluslararası fildişi hareketlerini kontrol etmeye odaklandı. 3
 

2.jpg
Afrika’daki İngiliz sömürgelerinde Fildişi için yerliler çalıştırıldı.

 

CITES’in 1989’daki fildişi yasağı 

Zimbabve liderliğindeki bazı CITES üye devletler vahşi yaşamın hayatta kalabilmesi için kendisine bağlı ekonomik değere sahip olması gerektiğini ve buna yerel toplulukların dahil edilmesi gerektiğini savundular.

Fildişi, vahşi yaşamın zaruri olmayan kullanımı açısından geniş çapta kabul gördü, ancak fildişi ticaretinde olduğu gibi zaruri kullanım konusunda bir tartışma alevlendi.

CITES yetkilileri ve yerel kaçak avcı grupları arasındaki anlaşmazlık şiddetli bir mücadeleyle patlak verdi ve her iki taraftan kadın ve erkekler öldürdü.

Fildişi ticaretinin kontrol altına alınamaması halinde "yaban hayatının sürdürülebilir zaruri kullanımı" argümanının tehlikeli olduğu kabul edildi.

1986'da CITES, devasa fildişi stoklarının kaydını ve yasal fildişi hareketlerinin izlenmesini içeren yeni bir kontrol sistemi tanıttı.

Bu kontroller, çoğu CITES partisinin yanı sıra fildişi ticareti ve Dünya Doğa Fonu (WWF), Trafik ve Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından temsil edilen yerleşik koruma hareketi tarafından desteklendi. 


1986 ve 1987'de CITES, Burundi ve Singapur'da sırasıyla 89,5 ve 297-ton fildişi kaydetti. Burundi'nin bilinen bir fil sürüsü vardı fakat Singapur'da hiç yoktu.

Stokların büyük ölçüde kaydedilen bu fillerden geldiği kabul edildi. CITES Sekreterliği daha sonra ABD delegesi tarafından "kayıt" terimini "af" olarak yeniden tanımladığı için uyarıldı.

Bunun sonucu, Hong Kong'daki tüccarlarla bir araya geldiklerinde, yetersiz finanse edilen küçük bir STK olan Çevre Araştırma Ajansı (EIA) tarafından yapılan gizli soruşturmalarda fark edildi.

Stokların büyük bir kısmı, kaçak avlanma ve yasadışı uluslararası ticaretin arkasındaki uluslararası suçlulara aitti.

Wang ve Poon gibi tanınmış Hong Kong merkezli tüccarlar aftan yararlandılar ve bunun üzerine fil uzmanı Iain Douglas-Hamilton Burundi affı hakkında “fil katili en az iki milyoner affedildi" yorumunu yapmıştı.

EIA, araştırmaları bu sendikaların yalnızca muazzam bir servet kazanmakla kalmayıp, aynı zamanda yeni fildişi kaçakçılığı yapmaya devam ettikleri ve gümrük tarafından durdurulursa sahte izin belgesini ürettikleri büyük miktarlarda CITES izinlerine de sahip olduklarını doğruladı.

CITES, uluslararası pazarda fildişi değerini artıran, uluslararası kaçakçıları ödüllendiren ve onlara ticareti kontrol etme ve yeni fildişi kaçakçılığına devam etme yeteneği veren bir sistem oluşturmuştu. 4

Bu "kontrol" sisteminin diğer başarısızlıkları, EIA tarafından, Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Poon da dahil olmak üzere Hong Konglu tüccarlar tarafından işletilen fildişi oyma fabrikalarına gizli erişim sağladıklarında ve filme alındığında ortaya çıktı.

Ayrıca BAE, Singapur ve Hong Kong'da resmi ticaret istatistikleri, hava yolu faturaları ve daha fazla kanıt topladılar. BAE istatistikleri, 1987/88'de tek başına bu ülkenin 200 tondan fazla ham ve basit hazırlanmış fildişi ithal ettiğini gösterdi.

Bunun neredeyse yarısı, fildişini tamamen yasakladıkları Tanzanya'dan gelmişti. CITES, afla ödüllendirilen fildişi tüccarlarının sistem etrafında oyun çevirdiğinin altını çizdi.

EIA tarafından yapılan bu kamuoyu açıklamalarına ve ardından Afrika ülkelerinden ve dünya çapındaki bir dizi saygın kuruluştan gelen medya çağrılarına rağmen, bu af, WWF ve CITES'e göre vahşi yaşamın öldürücü kullanımı ilkesini sulandırmaya çalışmaktı.

Sonunda, hararetli tartışmaların ardından CITES'in 1989 yılı Ekim ayındaki toplantısında, Afrika fili CITES'in Birinci Ek'ine konuldu ve üç ay sonra Ocak 1990'da kararın yürürlüğe girmesiyle uluslararası fildişi ticareti resmen yasaklandı.

Fildişi yasağının işe yaradığı şimdi yaygın olarak kabul ediliyor. Fildişi fiyatları düştü ve dünya çapında neredeyse tamamı Avrupa ve ABD'de bulunan fildişi piyasaları kapandı.

Sadece Ek-1 listeleme eylemi ve bununla bağlantılı çeşitli ulusal yasaklar değil, karardan önce ve sonra konuyu çevreleyen ticaretin zararlı olduğuna dair kabul edilen bir algı yarattı.

Richard Leakey, Kenya'da stokların talep edilmediğini ve yetkililerin fillerin öldürülmesini kontrol etmesinin daha ucuz ve daha kolay hale geldiğini belirtti. 5


Güney Afrika yasağına muhalefet

1990'da fildişi yasağına yol açan tartışmanın nedeni bir grup Güney Afrika ülkesinin ticareti sürdürmek için Hong Kong ve Japon fildişi tüccarlarını desteklemesinden ileri gelmekteydi.

Bunun nedeni, bu ülkelerin iyi yönetilen fil popülasyonlarına sahip olduklarını iddia etmeleri ve korumayı finanse etmek için fildişi satışlarından elde edilen gelire ihtiyaçları olduğu yönündeydi.

Bu ülkeler Güney Afrika, Zimbabve, Botsvana, Namibya ve Svaziland idi. Bu ülkelerdeki otoriteler Ek-1 listeye karşı oy kullandılar ve kararı tersine çevirmek için aktif olarak çalıştılar.

Kararlaştırıldıktan hemen sonra yasağı kaldırma girişimine öncülük eden iki ülke Güney Afrika ve Zimbabve idi. Güney Afrika'nın fillerinin doğal yaşamının devlet ororitelerince iyi yönetildiği iddiası ciddi bir şekilde sorgulanmadı.

Ancak, komşu ülkelerdeki yasadışı fildişi ticaretinde ve fillerin katledilmesindeki rolü, komşularını istikrarsızlaştırma politikasının bir parçası olarak çok sayıda kaleme alınan makalelerde ortaya çıktı.

Güney Afrika fillerinin yüzde 95'i, kısmen isyancı Mozambik ordusu RENAMO'yu eğiten, tedarik eden ve donatan Güney Afrika Savunma Kuvvetleri (SADF) tarafından yönetilen Kruger Ulusal Parkı'nda bulundu.

RENAMO, ordusunu finanse etmek için büyük çaplı fildişi avcılığına yoğun bir şekilde dahil oldu. Zimbabve’de bazı hükümetler gelecekteki koruma için bir model olarak görülen vahşi yaşamın sürdürülebilir kullanım politikalarını benimsemişti.

Korumacılar ve biyologlar, Zimbabve'nin Yerli Kaynaklar için Ortak Alan Yönetim Programı'nı (CAMPFIRE) doğayı korumada toplumun güçlendirilmesi için bir şablon olarak kabul ettiler.

CITES aracılığıyla Ek-1 listesinin engellenememesi buna bir darbe olmuştu. Zimbabveli yetkililer, bu süreçte fildişi ticaretinin koruma çabalarını finanse edeceğini savundular ancak gelirler bunun yerine merkezi hazineye iade edildi. 6

Fildişi ticareti, Zimbabve Ulusal Ordusu'nun (ZNA) Gonarezhou Ulusal Parkı ve diğer alanlarda kaçak avcılığa karışmasıyla sınırları içinde tamamen kontrolden çıktı.

ZNA'nın Mozambik'te gergedan ve fil avcılığına karıştığını iddia eden Yüzbaşı Nleya da dahil olmak üzere bir dizi muhbirin öldürüldüğü iddiası skandal oldu.

Komutan Nleya, Hwange Ulusal Parkı yakınlarındaki askeri kışlada asılmış halde bulundu. Ölümü ordu tarafından intihar olduğu bildirildi ancak bu olay bir sulh hakimi tarafından cinayet olarak ilan edilmişti.

Nleya'nın dul eşinin daha sonra isimsiz telefon görüşmeleriyle tehdit edildiği bildirildi. Fildişi ticareti konusundaki anlaşmazlık, algılanan ulusal çıkarların karşıt örgütlerin mücadelesini içerir.

Tartışma, biyoloji, nüfus sayımı teknikleri, ekonomi, uluslararası ticaret dinamikleri, çatışma çözümü ve kriminoloji dahil olmak üzere, hepsi 170'den fazla ülkeyi temsil eden CITES delegelerine rapor edilen birçok akademik ve politika disiplini tarafından daha da içinden çıkılmaz hale geldi.

Bu anlaşma kapsamında alınan kararlar genellikle son derece politik ve kaçınılmaz olarak, yanlış bilgi, hilekârlıklarla doludur.  7

Öyleki, tüm bu iddia ve ithamlara rağmen Güney Afrika ülkeleri, hukuk sistemleri aracılığıyla fildişi satmaya teşebbüs etmeye devam etmektedirler.

Ulusal çıkarların üstesinden gelmek için, bir grup seçkin fil bilimcisi, 2002'de fildişi ticaretinin diğer ülkeler üzerindeki etkilerini açıkça ortaya koyan bir açık mektupla yanıt verdi.

Güney Afrika'dan ticaretin yenilenmesine yönelik tekliflerin, Afrika'nın çoğuyla karşılaştırılamayacağını, çünkü fil nüfusunun yüzde 90'ının çitle çevrili bir Milli Parkta yaşadığı bir Güney Afrika modeline dayandığını belirttiler.

Güney Afrika'nın zenginliğini ve yasaları bu sınırlar içinde uygulama becerisini açıklamaya devam ettiler. Karşılaştırıldığında, Afrika'daki fillerin çoğunun kötü korunan ve çitle çevrili olmayan çalı veya ormanlarda yaşadığını açıkça bilinir. Fakat halen Güney Afrika ülkeleri uluslararası fildişi ticaretini zorlamaya devam ediyor.

Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe'nin liderliğinde, CITES aracılığıyla bazı başarılar elde ettiler. Mugabe'nin kendisi, Çin'le silah karşılığı olarak tonlarca fildişi takas ederek ülkesinin CITES'e olan taahhüdünü bozmakla suçlandı. 8

Fildişi ticaretini çevreleyen tartışma genellikle Afrika'ya karşı Batı olarak tasvir edilmiştir. Joseph Conrad'ın Karanlığın Yüreği adlı romanı, vahşi fildişi ticaretini, Avrupalı emperyalistlerin kaynağa aç ekonomik politikalarını desteklemek için vahşi, anlamsız bir güç kullanımı olarak tanımlar ve 1890 ile 1910 yılları arasında Kongo'daki durumu " insan vicdanının tarihini bozan ganimet için en aşağılık kapışma" olarak kaydeder.  
Joseph Conrad’ın kaptanlık yılları anılarından beslenen “Karanlığın Yüreği”, feribot kaptanlığı yapan Charles Marlow’un Kongo nehri üzerinden Afrika’nın derinliklerine yaptığı seyahati ve “uygar” beyazların “vahşi” Afrika yerlilerine “medeniyet götürme” adı altında yaptıklarını bu romanında anlatıyor.
 

3.jpg
Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği romanı

 

Fildişi ticaretine karşı tepkiler

Su aygırı, deniz aygırı, deniz gergedanı, mamut ve en yaygın olarak bilinen Afrika’daki fildişi ticareti artık yasa dışı kabul edilse de uzun seneler bu hayvanları nesli tükenme tehlikesine getiren bir katliama dönüşmüştü.

Fildişi daha önce işlendiğinde ortaya çıkardığı beyaz renk nedeniyle piyano tuşları ve diğer dekoratif eşyaların yapımında kullanılıyordu ve piyano endüstrisinde ancak 1980'lerden sonra fildişi yerine plastik gibi diğer malzemeler kullanılmaya başlandı.

Öte yandan sosyal baskılardan ötürü piyano tuşları yapımında alternatif bir malzeme olarak kullanılabilecek sentetik fildişi geliştirilmişti.


1840'tan 1940'a kadar geçen yüzyılın büyük bir bölümünde ABD dünyanın en büyük fildişi alıcısıydı. Avcılar yüz binlerce fili öldürdü ve binlerce Afrikalı, fildişlerini Amerika'ya giden gemilere taşımak için köleleştirildi.

Yirminci yüzyılda Avrupa ve Amerika’daki bazı sanatçılar fil katliamlarına karşı seslerini çıkarmaya başladılar.

Yazar Robbi Storms’s göre, Deep River’da kasabaya girerken, otoyollarda 18. yüzyıldan kalma taş ahırlar, nehir kıyısındaki değirmenler ve yeni boyanmış Viktorya dönemi konakları bulunur.

150 yıl önce insanlar Deep River'a "vadinin kraliçesi" derdi. Değirmenler, fabrikalar ve kereste, kasabayı varlıklı hale getirdi fakat Deep River'ı zenginleştiren aslında fildişiydi.

Deep River Tarih Kurumu başkanı Jeff Hostetler, bu kasabaya ve bu fabrikaya fildişi getirenin özellikle bir makine olduğunu söylüyor.

"Olan şey, çok iyi bir tamirci ve mucit olan Phineas Pratt'in fildişi taraklardaki dişleri kesmek için fildişi bir torna tezgahı geliştirmesidir" diye açıklıyor.

"Ve elbette, Phineas'ın tüm akrabaları Phineas'ın makinelerinden birini satın aldı ve tarak işine girdi." Ve sonra bilardo topları, çatal bıçak sapları, gömlek düğmeleri - her türlü fildişi süs eşyaları yapmaya başladılar.

Sonra piyano geldi. 1800'lerin ortalarında, salondaki bir piyano orta sınıf yetiştirmenin bir simgesi haline geldi. Pratt'in verimli, mekanize kesme tezgahları, fildişi piyano tuşları yapmak için modifiye edildi.

Piyano tuşları ekstra emek gerektiriyordu ve kısa süre sonra iş tüm kasabaya yayıldı. Hostetler piyano tuşları için "Piyanistler beyazı severdi" diyor.

"Yani iyi, tekdüze bir beyaz renk elde etmenin yolu, bu ince fildişi gofretleri alıp güneşte ağartmaktır.  9   Zamanla fillerin katli hayvan hakları savunucularının gündemine oturdu.
 

4.jpg
19'uncu yüzyıl fildişi taşıyan bir köylü, Deep River, Amerika

 

New York valisi Andrew Cuomo web sitesinde yayınlanan bir açık mektupta tanıtılan tedbire desteğini sundu. Piyanist Joel ise bir notunda özetle "Ben bir piyanistim. Fildişi piyano tuşlarının bazı piyanistler tarafından tercih edildiğinin farkındayım. Fakat fildişi tuş tercihi her gün 96 filin katledilmesini haklı çıkarmaz. Piyano tuşlarının yerini alabilecek başka malzemeler de var. Ama filler gibi muhteşem yaratıkların yeri asla doldurulamaz. Müzik asla yok etme bahanesi olarak kullanılmamalıdır. Müzik hayatın bir kutlaması olmalı, nesli tükenmekte olan bir türün ölümünün bir aracı değil” demişti.

Karada yaşayan en büyük canlı olarak bilinen fillerin kaderi değerli dişlerinden ötürü öldürülmek oldu. Ne yazıkki halen Afrika’da gizli avlanmaların önü alınamamıştır.

 

 

Notlar:

1.  1950'lerde, Steinway şirketi fildişi kullanmaktan vazgeçti. Bkz. Williams, Horace O., and Viktor T. Grante. 2009. Illegal trade in wildlife. New York: Nova Science. http://site.ebrary.com/id/10671354.
2.  Rider, Sharon. 2008. Ivory Trade. Uppsala universitet, Filosofiska institutionen.
3.  Malcarne, Don, Edith De Forest, and Robbi Storms. 2002. Deep River and Ivoryton. Charleston, SC: Arcadia Pub.
4.  Ivory Trade Review Group. 1989. The Ivory trade and the future of the African elephant. Oxford: Ivory Trade Review Group.
5.  Maguire, Tom, and Cathy Haenlein. 2015. An illusion of complicity: terrorism and the illegal ivory trade in East Africa. London: Royal United Services Institute for Defence and Security Studies.
6.  Alpers, Edward A. 2011. Ivory and Slaves: changing pattern of international trade in East Central Africa to the later nineteenth century. New York: American council of learned Societies.
7.  CITES. 2000. Animali da salvare: speciale CITES. Quart (AO): Musumeci.
8.  Gao, James Z. 1997. Meeting technology's advance: social change in China and Zimbabwe in the railway age. Westport, CT: Greenwood Press.
9.  Deep River Historical Society (Conn.). 1973. A History of Pratt, Read & Co. of Deep River, Connecticut: including the making of ivory piano keyboards. [Deep River, Conn.]: [The Society].

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU