Üniversitelerimizde yüksek lisans, doktora programları ve bilim felsefesi

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Giammarco Boscaro/Unsplash

Bilindiği üzere yüksek öğrenim lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerini içermektedir.

Bilim insanı ve/veya akademisyen olmayı düşünen gençlerimiz yüksek lisans ve doktora programlarına devam ederek uzmanlaşmayı düşündükleri alanlarda öğrenimlerine devam ediyorlar ki gençlerimizin söz konusu programlarda aldıkları derslerden biri de "Araştırma Yöntemleri"dir.

Araştırma yöntemleri dersi gerek yüksek lisans gerekse de doktora derecesi için gerekli ama kanımca yeterli değildir.

Araştırma yöntemleri dersiyle birlikte ister formel bilimler ister doğa bilimleri isterse de insan bilimleri olsun tüm bilim dallarının müfredatında bilim felsefesi dersinin yer alması ülkemizde bilimsel düşüncenin gelişimine büyük bir katkı sağlayacaktır.

Ayrıca bir realiteyi burada belirtmek gerekir ki pek çok lisansüstü öğrencisi seçtiği araştırma konusuna yönelik metodolojik yaklaşıma ilişkin analiz ve yorumlama aşamalarında ciddi sorunlar yaşamaktadır.

Bilimde metodolojiden söz ediyorsak bilim felsefesinin alanına girmişiz demektir.

Düşünce tarihine şöyle dönüp bir baktığımızda Demokritos, Aristoteles, Roger Bacon, Francis Bacon, René Descartes, Gottfried Leibniz, Immanuel Kant, David Hume, Albert Einstein, Bertrand Russell, Moritz Schlick, Alfred Ayer, Hans Reichenbach, Sir Karl Popper, Rudolf Carnap gibi pek çok filozof ve düşünürün varlık felsefesi, bilgi felsefesi ve/veya metodolojik açıdan bilimin yöntem ve yapısına ilişkin düşüncelerini ortaya koyduklarını görüyoruz.

Kuşkusuz bilimsel bilgi diğer bilgi türlerinden farklı bir bilgi türü. O halde bilim felsefesi bilgi felsefesinden ayrı düşünülemez.

Bilgi felsefesinde bilginin doğası, kaynağı ve kapsamına ilişkin konular tartışılır ki bu konular bilim felsefesinin de ilgi alanına girer.

Özetle, bilgi felsefesinin konuları arasında yer alan idealizm, realizm pozitivizm, akılcılık, deneycilik, pragmatizm gibi akımlar bağlamında bilginin doğası, kaynağı ve kapsamına dair bilgi sahibi olmaları ve söz konusu akımlar üzerine tartışmalar yürütmeleri hiç kuşkusuz gençlerimiz için ufuk açıcı olacaktır.

Yine doğrulamacı bilim kuramını, mantıksal pozitivizm ve 'Viyana çevresi'ni, yanlışlamacı bilim kuramını, devrimci bilim kuramını ve post-modern bilim anlayışını tartışan gençlerimizin bilime, bilimsel düşünceye ve yönteme dair vizyonlarının ne kadar gelişeceğini sanırım tartışmaya dahi gerek yok.


Ülkemizde bilimsel bilginin üretilmesine dair yaşanan sorunlardan biri özgünlüktür.

Bunun nedenlerini bilgiyle ve bilimle kurduğumuz ilişkide arayabiliriz.

Mevcut sistemimizde öğrencilerimiz uzmanlaşmak istedikleri alana ilişkin derslerini alıp ardından tez yazarak derecelerini almaktadırlar ki bunda yanlış bir şey yok.

Yalnız şunu da unutmayalım; hangi bilim dalı olursa olsun ardında düşünce tarihinden gelen kabaca 2500 yıllık bir birikim var.

İşte bu 2500 yıllık süreçte bilimsel yöntemin gelişimine pek çok filozof katkı yaptı.


Söz konusu birikimi gençlerimize aktarmamız gerekiyor. Düşünce tarihinde bilgiye, bilime ve metodolojiye dair hangi tartışmalar yapılmış bunların bilinmesi son derece önemli.

Yukarıda da belirttiğim gibi bilimsel bilgi üretiminde yaşadığımız sorunlardan birisi özgünlük.

Bu sorunu yaşamamızın nedenlerinden biri ise eleştirinin kültürümüzde pek de hoş karşılanmıyor olması olabilir.

Oysa özgün bilimsel bilgi üretebilmemiz için eleştiri deyim yerindeyse olmazsa olmaz bir fenomen.

Tam da bu noktada eleştirel akılcılığın kurucusu olan Karl Raimond Popper'ı anabiliriz.

Popper, 20'nci yüzyılın en etkili bilim filozoflarından biriydi. Bakın döndük dolaştık yine bilim felsefesine geldik. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU