Diyarbakır hakkında konuşmak istiyorum. Daha önceki bazı programlarda da dile getirdiğim gibi, Diyarbakır'ın birçok sorunu var.
Yol, hastane, köprü, tarım, sulama, barajlar, şehir hastanesi, üniversite hastanesi, acilen yapılması gereken yol düzenlemeleri, Mardin çıkışı, Silvan, Bingöl ve Elazığ çıkışları, alt geçitler, üst geçitler, Dicle Üniversitesi'nin yıllardır artırılmayan kapasitesi… saymakla bitmeyecek kadar çok mesele mevcut.
Ancak tecrübeyle sabit bir durum var: Çok fazla şey anlatıldığında, genelde hiçbir şey akılda kalmaz.
Milletvekilliğim döneminde de resmi yetkililerle konuşurken bu yüzden bazı konulara yoğunlaşır, deyim yerindeyse seçili başlıkları net biçimde aktarır, sonuç almaya çalışırdım.
Bugün de tüm bu sorunları bilmediğim için değil... İnanın, en iyi bilenlerden biriyim.
Tırnak içinde söylemek gerekirse, "şehir çocuğuyum." Sokak sokak, mahalle mahalle bu şehrin derdini de, dermanını da bilirim.
Bugün sadece 2 konuya odaklanacağım.
Birincisi, en önemlisi: Dicle Vadisi.
İkincisi ise, yeni bir yol önerisi.
Bu yol, mevcut Urfa yoluna paralel, Urfa istikametinde, yeni toplu konutlardan şehir merkezine bağlanması gereken bir güzergâh üzerinde olacak.
Dicle Vadisi, gençlik hülyamızdır
Önce Dicle Vadisi'nden başlayalım.
Çünkü Dicle Vadisi bizim gençlik hülyamızdır.
Ortaokul sıralarındayken fırsat buldukça arkadaşlarımızla gidip hayaller kurduğumuz bir yerdi.
"Fiskîye" neresidir bilmeyenlere anlatalım:
Sultan Abdülhamid döneminde yapılmış ilk Diyarbakır Lisesi'nin (idadisinin) bulunduğu yer.
Burası bir dönem tıp fakültesi, başka bir dönem ticaret odası olarak da kullanıldı.
Diyarbakır'ın yeni kuşakları da bu yapıyı bilir.
Fiskîye, Dicle Nehri'nden oldukça yüksek bir noktadadır ve oradan manzara muhteşemdir.
Biz gençliğimizde orada hayallere dalar, aşkımızı, sevdamızı, öfkemizi, hasretimizi, kavgamızı Dicle'ye anlatırdık.
Şairin dediği gibi:
Havarlar çeksem nazlı Dicle'ye…
Dicle bu havarlarımızı duyar mıydı, ne derdi, bilinmez…
O dönem Fıskıya'dan aşağıya doğru düzgün bir yol bile yoktu.
Şehir orada sona eriyor, aşağılarda yeni gecekondu alanları başlıyordu.
Bugünkü Fıskıya Mahallesi işte böyle oluştu.
Gençlik yıllarımızda burası şöyle olsa, böyle düzenlense; bahçeler, kafeler, restoranlar olsa derdik.
Allah nasip etti, sonraki yıllarda dünyanın dört bir yanını görme imkânım oldu.
Çin'den Kanada'ya, Rusya'dan Kahire'ye, Fas'a kadar birçok ülkeyi gezdim.
Özellikle Avrupa'da neredeyse her şehrin içinden bir nehir akar: Londra, Paris, Viyana, Belgrad, Budapeşte ilk akla gelenlerden. Ortadoğu'da da İsfahan (İran), Basra ve Bağdat (Irak), Kahire (Mısır) gibi şehirlerde nehirlerin çevresinde yaşam şekillenir. Nil'in Kahire'den geçişi başlı başına bir estetik harikasıdır.
Bu örneklerin çoğunu görme ve bizzat tecrübe etme imkânım oldu.
Diyarbakır sevdalısı birçok insanın zihninde, şehir için pek çok proje var
Diyarbakır'ın Dicle Vadisi ile ilgili meseleleri ise yeni değil.
Ve bu konu sadece benim ilgi alanımda da değil.
Diyarbakır sevdalılarının, bu şehir için hayalleri olan nice insanın zihninde onlarca proje var.
Bu projeleri ete kemiğe büründürmeye ilk çalışanlardan biri Osman Baydemir oldu.
Belediye başkanlığı döneminde bir proje yarışması açtı.
10 proje dereceye girdi; birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyonlar verildi.
Osman Bey, bu projeleri belediyenin bir salonuna büyük panolar halinde yerleştirerek herkesin anlayabileceği şekilde sergiledi.
Birinci gelen projeyi uygulamaya çalıştı. Ancak o günkü siyasi ve mali koşullar buna elvermedi.
UNESCO Dünya Mirası listesine girmek, "bir çivi dahi çakılamaz" anlamına gelmemeli
Birkaç yıl sonra devlet bu konuya el attı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla yeniden gündeme geldi.
"Entel-dantel" bir konu gibi görülmesin. Bu ifadeyi entelektüelleri küçümsemek için değil, meselenin gerçek bir ihtiyaç olduğunu vurgulamak için kullanıyorum.
Ben kendimi de bu entelektüel kategoriye dahil ediyorum ve bu konuda hiç mütevazı değilim.
Ancak gerçek bir bilgiye, kültüre, anlayışa ve alternatife sahip olmadan entel-dantel geçinmeye çalışanlara bu "dantel" eklemesi yerinde yapılıyor.
Gerçek entelektüellerin ise başımızın üzerinde yeri vardır, onların sözüne, görüşüne değer verilir.
UNESCO Dünya Mirası listesine dahil olmak, elbette bir gurur vesilesidir.
Ancak bu listeye girmek, bölgenin üzerine bir çivi dahi çakılamaz hale gelmesi anlamına gelmemeli.
"Şu yapılamaz, bu yapılamaz" gibi katı yaklaşımlarla her türlü gelişime karşı çıkıldı.
Bu konuda iki kez Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce'den randevu aldım.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni de bilgilendirerek Sayın Gültan Kışanak'a da ilettim. Kendisi gelmedi, ancak bürokratlarını gönderdi.
Ancak oradan da sonuç alamadık.
Sadece itiraz eden bir tavırla tüm kapılar kapatıldı
"Ya arkadaş, ne istiyorsunuz?" dedim.
Dünyada UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan tek şehir Diyarbakır değil.
Binlerce şehir bu listede ve çoğunun içinden nehir geçiyor.
Avrupa'nın, Asya'nın, Afrika'nın büyük şehirlerinde, Amerika'da, Kanada'da...
Bu şehirlerde çevre hassasiyeti yok mu?
Hiçbirinde mi bilgi birikimi yok?
Hepsinin mi kafası çalışmıyor da bizimkiler çalışıyor?
Maalesef Diyarbakır'da belli bir zihniyet, arkaya dönük, üretmeyen, sadece itiraz eden bir tavırla tüm kapıları kapattı.
O dönem Çevre ve Şehircilik Bakanı olan İdris Güllüce açıkça, "Ne istiyorsanız onu yapalım. Siz bir proje getirin, biz uygulayalım" dedi. Fakat oradan da bir netice çıkmadı.
Diyarbakır Mimarlar Odası ise, mimarlıktan başka her şeyle ilgileniyor gibi görünüyor.
Bugüne kadar ne Dağkapı Meydanı ne de Ulu Cami çevresiyle ilgili anlamlı bir proje ortaya koyabildiler.
Oysa bu şehirde onlarca mimar var. Ben de inşaat mühendisiyim, kızım da mimar; meslektaşız.
Arkadaş, bir şeye itiraz ediyorsan bir alternatif de sunmalısın. Çözüm üretmeden sadece eleştirmek faydasızdır.
İilerleme sağlayamadık, proje durduruldu
UNESCO meselesine dönersek...
Bazıları hâlâ bu işi hafife alıyor.
Sanki biz bunca yıldır patates satıyoruz da kültür işlerine sonradan bulaşmışız gibi düşünüyorlar.
Oysa ben Paris'teki UNESCO Genel Merkezi'nde, eski Peru Başbakanı ve UNESCO Başkanı Perez de Cuéllar'dan bizzat randevu aldım. Görüşmemiz Çırağan Oteli'nde gerçekleşti.
Sadece Diyarbakır değil, Mardin'in de UNESCO listesine girmesi için toplantılar düzenledim.
Marev Vakfı'nın yetkilileriyle birlikte, sıradan bir bürokratla değil, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği yapmış biriyle görüştüm.
Buna rağmen maalesef ilerleme sağlayamadık ve proje durduruldu.
Bu nedenle çağrımı tekrar ediyorum:
Şu anki belediye yönetimi, vali, ilgili devlet kurumları, herkes bu projenin yapılmasının zorunlu olduğunu kabul etmeli.
Bu işe "istemezük" diyen arkadaşlara da sesleniyorum:
Lütfen çıkın, dünyayı gezin.
Tuna Nehri Viyana'nın içinden geçer, Nil Kahire'nin içinden akar.
Frankfurt, Köln, Bonn, Berlin, Londra, Paris... hepsinin içinden geçen nehirler nasıl değerlendiriliyor, bakın görün.
"Oralara gidemeyiz, yoruluruz" diyorsanız o zaman Amasya'ya gidin.
Kızılırmak, Amasya'nın içinden nasıl geçiyor, neler yapılmış bir görün.
Afyon'a gidin, o küçücük şehirde bir dere nasıl düzenlenmiş, inceleyin.
Eskişehir'e gidin; Yılmaz Büyükerşen'in Porsuk Çayı üzerinde yaptığı düzenlemeler Türkiye'de en çok konuşulan projelerden biridir.
Bu işe el atın: Kriterleriniz neyse belirtin ve alternatif bir proje ortaya koyun
Peki, bugünkü hâl doğru mu?
Dicle'nin bu haliyle kalması, mezbelelik içinde olması doğru mu?
Bundan daha iyisi mümkün değil mi?
Ben bir kez daha çağrımı yineliyorum:
Ne olduysa oldu, kim neyi yaptıysa yaptı ama artık arkadaşlar, ölmeden önce bu projeyi hayata geçtiğini görmek istiyoruz.
Sayın Vali'ye, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na ve DEM Partili Büyükşehir Belediye Başkanı'na çağrımdır:
Lütfen bu işe el atın.
Kriterleriniz neyse belirtin ve alternatif bir proje ortaya koyun.
Yeni bir bulvar talep ediyoruz
Gelelim ikinci önerime:
Diyarbakır depreminden sonra, il genelinde 25 bin hane boşaltıldı.
Bu yapılar orta ve ağır hasarlı olarak kayda geçti.
Urfayolu'nda, Pirinçli'nin ilerisinde, sol tarafta, Karacadağ eteklerinde yeni bir şehir kuruldu.
Doğru bir yer seçildi, doğru bir proje yapıldı.
Ufak tefek eksikliklere rağmen çalışmalar iyi gidiyor.
Bu yıl yaklaşık 8 bin vatandaş orada yaşamaya başladı.
Konutlar teslim edildi, teslim edilmeye de devam ediliyor.
Ancak sabah ve akşam saatlerinde Urfa Yolu ciddi şekilde tıkanıyor.
Bugünkü Valimize bir kez, sadece bir kez gittim. Kendisine dedim ki:
Sayın Valim, size on şey söylemeyeceğim. Sadece bir-iki önerim var. Aklınızda kalsın, bir inisiyatif alın istiyorum. Şu anki toplu konut alanlarından, yani Oğlaklı'dan başlayarak Diyarbakır'a doğru, Urfa Yolu'na paralel ve ara bağlantıları da olan, havaalanı yoluna bağlanacak bir ikinci bulvar yapılması gerekiyor. Bu bulvar, çevre yolunu geçecek ve oradan havaalanına bağlanacak.
Maliyetler 10 katına çıktıktan sonra bu işi yapmak çok zorlaşacak
Lütfen bu konuda bir adım atın.
Sayın Vali, Karayolları'na böyle bir talimat vereceğini ve etüt çalışması yaptıracağını söyledi.
Ancak yaptırdı mı, ne durumda bilmiyorum.
Buradan da bir kez daha sesleniyorum:
Sayın Valim, Sayın Büyükşehir Belediyesi eş başkanları; bu görev sizindir.
Yarın orada yapılaşma tamamlandıktan sonra, çarpık gelişmeler yaşandıktan sonra ve maliyetler 10 katına çıktıktan sonra bu işi yapmak çok zorlaşacak.
Üstelik bu işi yapmak için kamulaştırma bedeli (istimlak parası) ödemenize de gerek yok.
Eğer o güzergâhı bir bant hâlinde imara açarsanız; bu bantta yoğun konut yapımına izin vermeden, sadece sağlı sollu plazalar ve iş merkezlerine olanak tanırsanız ve alanı 18. madde uygulamasına sokarsanız –ki belediyeciler bu uygulamayı bilir– hem planlama açısından düzenli bir yapılaşma olur hem de herkes memnun kalır.
Yani, sınırlı kat yüksekliği olan, sadece işlevsel plazaların yer aldığı bir imar düzenlemesiyle, arsa sahipleri de memnun olur, köylüler de muvafakat eder.
Alan memnun, veren memnun; hepimiz kazanırız.
İşte bugün size bu iki meseleyi anlatmak istedim:
Dicle Vadisi Projesi ve yeni bir bulvar talebimiz.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish