İslam dünyası ve Batı

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: adelaidereview

Yeryüzünde Batı'nın sömürmediği hiçbir ülke, Batı'nın tokadını yemeyen hiçbir halk ve ulus yok gibidir. Batı'nın yüzyıllar süren sömürgeci siyaseti neticesinde bazı uluslar ve uygarlıklar yeryüzünden silinmiş, bazıları şekil değiştirmiş, bazıları da faciayı en az hasarla atlatmıştır. 

En büyük hasarı görenlerden başlayalım: Christoph Colomb'un Amerika kıtasını keşfinden sonra kıtadaki uygarlıklar, sırasıyla önce Aztekler, ardından Mayalar ve son olarak da Kızılderililer tamamen ortadan kalkmıştır.

Kanada'dan Arjantin'in ormanlarına kadar koca bir kıta, Avrupalıların dillerini, dinlerini alarak tamamen asimile olurken eski uyguarlıklardan hiçbir şey kalmamıştır.

Aynı şeyi, Avustralya'daki Aborijinler için de söylemek mümkün. Onların da soyu bugün ABD'deki Kızılderililer gibi tükenme noktasına gelmiş, koca kıtanın en ücra, en çorak ve verimsiz köşelerine sürülmüş olarak bugünkü standartlara göre sefalet içinde yaşamaktadır. 

İkinci büyük hasarı gören, Afrika kıtası ve halkı olmuştur. 2-3 yüzyıl önce Amerika kıtasına köle olarak götürülen yüz milyonlarca Afrikalı bugün ABD'de en kötü koşullar altında yaşarken ve sık sık ırkçı saldırılara maruz kalırken, Afrika'daki birçok ülke günümüzde Batı'nın yoğun kültürel, siyasi ve ekonomik kuşatması altındadır.

Nitekim bugün birçok Afrika ülkesinde Fransızca ve İngilizce'nin resmi dil olarak konuşulması, bu kuşatmanın açık bir göstergesidir. 


Batı sömürgeciliğinden en az zararı gören, Müslümanlar olmuştur. 20'nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar bir iki küçük istisna hariç Batı tarafından tamamen ele geçirilen İslam ülkelerinin çoğu ikinci dünya savaşı sonrası bağımsızlığına kavuşmuş, ilerleyen yıllarda da Katar, Bahreyn gibi birkaç küçük İslam ülkesi sömürgecilerin elinden kurtulmuştur.

Ve 20'nci yüzyılın son çeyreğinde de 150 yılı aşkın bir süreden beri Rus esareti altında olan eski SSCB'deki Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığına kavuşmuştur.

Şu anda İslam Konferansı'na üyesi 57 Müslüman ülkenin 52'si bağımsızdır, geri kalan beş ülke de otonom bölgelerden oluşmaktadır.

Dikkatinizi çekerim, Batı'nın işgal ettiği İslam topraklarının büyük bir kısmı yine Batı tarafından serbest bırakılırken, çok azı bağımsızlığı için silahlı mücadele yürütmüştür.

Hatta bazıları uzun süren esarete öylesine alışmıştır ki bağımsız bile olmak istememişler, efendilerinin onları terk etmesinden sonra zoraki ve gönülsüz bir şekilde bağımsızlığa adım atmıştır. SSCB'den ayrılan Türk Cumhuriyetleri, bunların başında gelir. 

Hatırlayın, 1991 Ağustos'undaki darbe girişiminden sonra Türk Cumhuriyetleri liderleri darbecilerden yana tavır almış, darbeden sonra SSCB dağılıp Rusya, Ukrayna ve Belarus üçlü Slav Bloku kurunca Kazakistan lideri Nazarbayev, "Sakın bizi bırakmayın, bizi de aranıza alın" diye yalvar yakar olunca, Yeltsin, üç Baltık ülkesi haricindeki tüm eski Sovyet Cumhuriyetlerini içine alan Bağımsız Devletler Topluluğu'nu kurmuştu. 

Bağımsızlık ilanından bir yıl sonra 1992 yazında Türkmenistan'ı ziyaret ettiğimde, bizim akrabalar da dahil konuştuğum hemen herkes giden SSCB için ağıt yakıyordu, hatta beyaz sakalı göbeğine kadar uzanan bir Türkmen yaşulusu, "Orus gitti, işimiz gaytı, indi 70 yıl öngki yalı beş altı adam bolup bir bayıng gapısında işlemeli bolarıs" diyordu hayıfla. (Türkçesi: Rus gitti, işimiz tersine döndü. Artık, 70 yıl önceki gibi 5-6 adam bir ağanın kapısında çalışmak zorunda kalacağız.) 

Ben, onların bağımsızlık için sevinmesini, havalara uçmasını beklerken, onlar giden Rus ağabeyleri için gözyaşı döküyordu.  


Müslümanlar son 200 yüzyıldan beri geri kalmışlıkları için sürekli Batı'yı suçlayıp tatmin olurken, Batı'dan çok daha feci darbeler almış olan ülkeler çoktan ayağa kalkıp ABD ve AB'ye yetişti, hatta geçiyor bile.

60 yıl önce iki kenti Amerikan bombası ile yanıp kül olan Japonya bugün bir teknoloji devi. Aynı şekilde en büyük kentlerinden biri (Hong Kong) tam yüz yıl boyunca İngilizlerin yönetimi ve sömürüsü altında kalan Çin de bugün her alanda ABD'yi zorluyor. 

Bir an için İstanbul'un tam yüzyıl boyunca (20'nci yüzyıl boyunca) İngilizler tarafından yönetildiğini ve sömürüldüğünü veya İran'da iki kentin atom bombasıyla yanıp kül olduğunu düşünün.

Ya da tüm Ortadoğu'daki yerli halkların Amerika kıtasındaki Kızılderililer veya Avustralya'daki Aborijinler gibi köklerinin kazındığını, bugün bölgemizde sadece Beyaz Avrupalıların yaşadığını düşünün. Oysa, İslam dünyası hiçbir zaman böyle bir felaket yaşamadı.

Elbette İslam dünyasının geri kalmasında Batı sömürgeciliğinin belli oranda etkisi olmuştur ama sorunun büyük kısmı, bizden kaynaklanıyor.

Diğer bir deyişle, biz başta bilim olmak üzere her alanda geri kaldığımız için işgale uğradık ve sömürüldük. İşgale uğradığımız için geri kalmadık. 

Bugün bize düşen en büyük görev, hastalığa doğru teşhis koymaktır. Doğru teşhis olmadan hastalığı tedavi edemeyiz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU