Oligarşinin sonu tiranlıktır

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Antik Tarih

Eski Yunan (M.Ö. 8. yüzyıl) siyasal yaşamında büyük toprak sahiplerinin kurduğu oligarşiler egemen güç konumundaydılar.

Yazılı yasaların henüz olmadığı söz konusu dönemde işte bu oligarşiler iktidarlarını keyfi bir biçimde kullanıyor, çoğunluğu oluşturan köylü kesiminin yalnızca yoksulluğa değil, neredeyse köleliğe yakın bir duruma düşmesine neden oluyorlardı. Bu durum kaçınılmaz olarak yoksul köylü kesim üzerinde hoşnutsuzluk yaratmıştı.

Köylü kesimin hoşnutsuzluğuna bir de ticaretin ve denizciliğin gelişimi ile tüccar ve zanaatçılardan oluşan kentli kesimin hoşnutsuzluğu eklenince tiranlıklara giden kapı aralanmış, oligarşiler karşısında ezilen ve iktidarın daha adil paylaşımını talep eden köylüler, tüccarlar ve zanaatçılar, adaleti egemen kılması için fırsat bulduklarında kendilerini bir tirana teslim etmişlerdi.

Gerçi tiranlardan adaletli yönetim sergilemelerini beklemek ham hayaldi. Belli ki arkaik tiranlar bir şekilde yurttaşları bunu yapacaklarına inandırmışlardı.

Evet, bir tiranın işlevi açıktı: Kamu gücüne el koyarak egemen oligarşiyi devirip, söz konusu gücü yoksul köylülerin, küçük tüccarların ve zanaatçıların yararına kullanmak.

Arkaik tiranların her şeyden önce birer demagog oldukları söylenebilir. Yurttaşların arzularını, önyargılarını ve korkularını temel alarak yapılan siyaset ve destek arayışını ifade eden demagoji, çeşitli inanç, değer ya da ideolojilerin kavramları kullanarak ve yurttaşların bağlı olduğu değerleri sömürülerek yapılır.

İşte demagoglar üstün hitabet yetenekleriyle yurttaşların değerlerini sömüren siyasi aktörlerdi. Etkili konuşma konusunda son derece becerikli olan demagoglar önemli konuları tartışmaktan kaçınırken yurttaşlara hemen hemen her şeyi vadedebiliyorlardı.

İnsanların aklına değil, duygularına hitap eden demagoglar kendilerini sanki halktan biriymiş gibi gösteriyorlardı. Yalnız Eski Yunan dünyasında henüz ideolojiler ortaya çıkmadığı için çağın demagoglarının sömürülerini yurttaşların inanç, değer ve/veya korkularıyla sınırlı tuttuklarını hatırlatmakta yarar var.

İşte yoksul ve köylü kesimin iktidara getirdiği bu arkaik tiranlar, oligarşilerin egemen olduğu dönemde halkın ezilmiş olan kesiminin yararını gözeten bir siyaset uygulamışlardı. O kadar ki bazı tiranlar köleleri dahi unutmamış onları geçici olarak azad etmişlerdi.

Eski Yunan demokrasisine geçiş sürecinde arkaik tiranlıkların önemli rollerinin olduğu bilinmektedir. Ortalama olarak asla uzun süre hüküm sürmemelerine, toprak paylaşımında, ticaretin gelişmesinde ilerici bir işlev görmelerine ve kent devletlerini güzelleştirmeye yönelik pek çok çalışmayı desteklemiş olmalarına karşın arkaik tiranlar, izledikleri keyfi ve otoriter yönetim anlayışları nedeniyle Yunanlıların hafızalarındaki kötü ünlerini korumaya devam ediyorlar.

Eski Yunan deneyiminden günümüz için de çıkarılacak derslerin olduğu aşikâr. Malum oligarşi küçük ve ayrıcalıklı bir kesimin kendi sınıfsal çıkarını gözeterek, dolayısıyla da adaleti göz ardı ederek iktidarda olduğu keyfi bir yönetim şeklidir. Tiranlık ise tek kişinin keyfi yönetimidir.

Çağın Yunan deneyiminde görüldüğü gibi adaletin göz ardı edildiği bir yönetim şekli yine adaletin göz ardı edildiği bir başka yönetim şekline kapı aralamaktadır. Tıpkı, oligarşilerin sonunu tiranlıkların getirmesi gibi.

Eski Yunan deneyimi bize göstermektedir ki bir devlette bütün bir toplumun refahı ve huzuru ancak ve ancak o toplumda adaletin egemen kılınmasıyla sağlanabilir. 

 

 

Kaynak: Delacampagne, Christian, Filozof ve Tiran, (çev. İ. M. Uysal), Ankara: Epos, 2003.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU