Global Bakü Forum 2021 ve sistemik temel sorunlar

Ahmet Tarık Çelenk Independent Türkçe için yazdı

Azerbaycan’a 15 yıl sonra Bakü Forum vesilesiyle gittim. Bakü bana adeta Kafkas coğrafyasının Dubai’si gibi göründü.

15 yıl öncesine göre görünür bir refah artışını ve toplumsal toparlanmayı buralarda fark edebiliyordunuz.

Rüşvet sirkülasyonunun azalması ve cari hukukun güven vermeye başlaması da umut verici.

Sokakların temizliği, düzenin işlevselliği, ayrıca yeni yapılan bina ve restorasyonlarda mukayese edilemeyecek derecede özgün sanat ve estetiğe dikkat edilmesi de fark yaratıyordu.

Bu anlamda burada gezdiğim Şeki şehri çok etkileyiciydi. Adeta kültür ve düşünce dünyası açısından Endülüs Kurtubası gibiydi.

16'ncı yüzyıldan bu yana bu şehir, uzlaşma, diplomasi, sanat ve ticaretin merkezi olmuş.

Şeki’nin Anadolu’muzdan ayırt edici bir başka özelliği de, mimari ve estetikte yükü, gayrimüslimlerin değil de, özel Türk ustaların yüklenmiş olmaları.

Tropikal dahil, 4 iklimin yaşandığı bu zengin coğrafyada kültürde Fars, hegemonyada Rus, siyasette Türkiye etkisi hissedilebiliyor.

Şah İsmail’in öz tebaalarının torunlarından olan bu Türkmen halkta dengeli, bizdekinin aksine olumlu örneklerle bir Sünnileşme sürecini fark edebiliyorsunuz.

Türkiye’nin siyasi ve düşünce tarihini veya bugünkü derinlerde olan devlet geleneğini, 20'nci yüzyılın başlarındaki ilgili Azerbaycan tarihinden bağımsız okumak bana anlamsız gelmekte.

Sovyetik devlet geleneğinin tartışılmaz üstadı baba Aliyev ve adeta şehzadesi olarak yurt dışı eğitimli ve bildiği dillerle oğul İlham Aliyev Azerbaycan’ın devletleşme sürecine çok şey katmışlar.

Türkiye’nin desteği ile kazanılan “Karabağ zaferi” ise hem Azerbaycan halkını artık tek millet yapmış ve devlet bilincini pekiştirmiş hem de İlham Aliyev’i ilgili zafer ile tarihlerinde sembolleştirmiş.
 


Tabi bu kadar güzel gelişmeler yanında Orta Asya ve Kafkasya’ya özgü ciddi sistemik sorunlar da arka planda ülkenin ayrı bir gerçeğini teşkil etmekte.

Ülkede çok derin bir gelir uçurumu var. Demokrasiden söz etmek mümkün değil. Yurt dışında gayri resmi milyarlarca dolar civarında çıkarılan servetten söz edilmekte.

Maalesef Türki ülkeler tarih boyunca emirlik ve yerel hanlıklarla yönetilmişler. Emperyal kurumsal bir karaktere Osmanlı veya Safeviler gibi kurumsal seviyeye hiç ulaşamamışlar.

Bugün de bu tip ülkeleri yönetim şekillerine kısmen postmodern hanlıklar veya emirlikler olarak bakabiliriz.

Aileler veya hanlar iktidarı başkaları için değil, ebedi olarak kendileri ve zürriyetlerinin devamı için bir hak olarak görmekteler.

Kendi ve çevreleri dışında ekonominin büyümesini bir tehdit olarak kabul etmekteler.

Eğer son 300 yıldır Orta Asya ve Kafkaslarda Türk halklarında burjuvazi, orta sınıf ve üretim ekonomisi gelişseydi, buraları kesinlikle Rus Çarlığı işgal edemez ve boyunduruk altında kalmazlardı.

Aslında biz dahil Türkik halkların gerçek beka sorununun otoriterliğe yapışmak değil, demokrasi ve köklü kurumların eksikliği olduğunu anlamamız gerekiyor.

Zaten Bakü Formu'nda dolaylı da olsa ifade edilmeye çalışılan gerçek buydu.
 


Ruslar ve Ermeniler Azeri tarihinde hiç değişmeyen aktörler. Özellikle Osmanlı Ermeni tehcirinden sonra gerek Rus ordusuna katılan gerekse başı boş kalan öfkeli Ermeni çetelerin buralarda 20'nci yüzyıl başlarında yaptıkları acımasız sivil katliamlar hafızalardan silinmiyor.

Karabağ zaferi sonrası Aliyev oldukça akıllı hamleler yapıp Ermenistan ve savaş mağduru Ermenilere uzlaşma opsiyonları sunmuş.

Nizami Gencevi Uluslararası Merkezi adeta Azerbaycan’ın batı standartları ile batıya ve STK’lara açık yüzünün göstergesi.

Bu kurum Gencevi’nin tarihsel mutasavvuf ve insani kapsayıcı özelliklerinden ilham alınarak kurulmuş bir düşünce kuruluşu.

İnsan bu niteliklerde, otonom bir iddialı saygınlığı olan bir düşünce kuruluşunun ülkemizde var olamamasına üzülüyor.

Bu başarıda destek veren Aliyev ailesi kadar koordinatör Rovshar Muradov’un da büyük katkıları var.
 


Sekizincisi yapılan Bakü Global Forumu'nun bu seferki başlığı “Kovid-19 sonrası Dünya” idi.

Zannederim bu çapta ve alanda 2021'de yapılan başka bir forum olamadı.

Toplantıya daha çok doğu Avrupa ve Güney Kafkasya devlet başkanlığı tecrübeleri olan yirmi civarında Akil insanlar davet edilmişlerdi.

Sırbistan, Estonya, Gürcistan gibi birçok eski Soğuk Savaş dönemi ülkelerinin liderlerinin çok iyi birer Anglo-Sakson eğitimi almış olmaları kendi ülkeleri yolsuzluk ve demokrasi sorunları ile boğuşurken dikkat çekiciydi.

Genelde kaygılar Kafkas ve Balkanların Ortadoğulaşma potansiyeli riski üzerineydi. Bölgedeki devletçiklerin anlaşmazlıklarının otoriter yönetimlerinin iç siyasete dönük bir yönünün olması diyaloğu güçleştiriyordu.

Burada anlaşmazlıkların çözümü hususunda uluslararası ve bölgeden çıkabilecek devletlerden bağımsız STK’ların ihtiyacına sıkça vurgu yapıldı.

Söz konusu devlet insanlarının özellikle iklim değişikliği ve bölgesel çatışmalardan kaynaklanan göçmen akımı, istikrar bozucu en büyük kaygıları.

Bir de Çin’in önlemeyen ekonomik ve siyasal genişlemesi. Bu da bir hegemonik kültürel, insan hakları ve değerler sorunu yönü olan, bölgeler için istenmeyen ürkütücü bir gelişme.

Bu sorunlar karşısında özellikle Balkanlar (Bosna, Sırbistan, Bulgaristan, Hırvatistan) ve Gürcistan gibi Güney Kafkasya ülkelerinin kafalarındaki gerçekçi tek çözüm AB’nin kendi iç sorunlarını bir an önce çözerek acilen doğuya genişlemesi.

AB’ye genelde iki yönlü bakış var burada. Birincisi tamamen güvenlik ve ekonomik refah eksenli bakış; diğeri ise bunları sağlayan tamamen AB’nin değerlerdir. Bu değerlere bağlanmak bizi ancak bu kaostan çıkarır denilen bakış.

Forum esnasında duayen uluslararası saygınlığı olan Türkiyeli siyasetçi ile de sohbet edebildim. O da uluslararası regülasyon kurumlarının yetersizliğinden ve yeni bir düzen kurulamadığından bahsetti.

Bir ara bana İran Şahı Rıza Pehlevi ve Saddam ile son görüşen diplomat siyasetçi olduğunu da anlattı. Hatta ikisi de başına geleceklere karşı çok duyarsız ve kendilerinden garip bir şekilde emin olduklarını ifade etti.

ABD’nin yıkmada başarılı ancak uluslararası sistem kurmada başarısız olduğunu Britanya’nın ise, bu anlamda ciddi birikimi olduğunu ancak geride durmayı tercih ettiği görüşlerimizde de kendisi ile mutabık kaldık.

Dünyada en zengin yüzde 1'lik kesimin toplam servetin yüzde 99’una sahip olduğunu bilmekteyiz.

Küresel ekonomik krizlerin daha çok artı üretim ve eksi tüketim krizi olduğu da yazılmakta.

Yoksulların tüketemediği bir dünya krizlerden kurtulamamakta. Enerji zengini otokrat ülkelerde iklim krizini göz ardı etmekteler.

Otoriterizmin yükselişi ve demokratik değerlere olan inancın azalması iklim krizi ile mücadelede belirleyici faktördür.

Radikal ideolojiler ve bölgesel çatışmalar, uyuşturucu ve kara para trafiği kapıda beklemekte.

Bu konuları konuşmaya gereksinim duymak tatbikî önemli, ancak kum saati hızla çalışıyor.

İnsan ırkının geleceğini dışlayıcı popülizmin veya kapsayıcı demokrasinin mi belirleyeceğini bize zaman gösterecek.

Bakü Global Forum 2021 bana bunları hatırlattı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU