Taliban ile ilgili yanlış bilinen gerçekler

Nuray Mert Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Afganistan ve Taliban konusunda duyduklarıma inanamıyorum diyemeyeceğim, çünkü benzer durumlarla sıklıkla karşılaşıyoruz.

Arap Baharı dönemi de böyleydi, münhasıran Suriye konusunda da. Mısır'da Tahrir devrimini selamlayan sol liberal mi arasınız, Özgür Suriye Ordusu'na neredeyse asker yazılacak merkez medya mensubu mu, hepsi vardı.

Şimdilerde, hiç olmazsa Taliban'ı antiemperyalist güç sayan, Türkiye'deki Kurtuluş Savaşı ile karşılaştıranların künyesi belli. Ama konu sadece onlar değil, muhalefet cephesinde kafa karışıklığı had safhada. 


Mevcut iktidarın şimdiye kadar izlediği dış siyasetinin sonuçları ortada, o nedenle bu konuda takınacağı tavrı dikkatle izlemek lazım.

Ancak, bir noktaya açıklık getirmekte fayda var, Taliban ile müzakereye açık olmalarının nedenin İslamcılık ortak paydası olduğunu düşünmek fazlasıyla zorlama.

ABD, Obama döneminden başlayarak Taliban ile pazarlığa kapı açmıştı, dahası halihazırda arka kapı diplomasisi sürüyor.

İktidar siyasetinin bu tutumu, İslamcılıktan ziyade Batı dünyasına paralel ve belki biraz daha işgüzar davranma hevesi ile açıklanabilir.

Doğrusu, bu yeni bir durum da değil, Arap Baharı sürecinde Müslüman Kardeşler'i destekleme siyaseti de başlangıçta ABD başta olmak üzere Batı dünyası ile paralel ve onların teşviki ile olmuştu. 


İkinci bir husus, Taliban'ın küresel bir cihat hareketi değil, Afganistan'da iktidara talip bir güç olması. Zamanında El Kaide'ye ev sahipliği yapmış olmaları benzer bir siyaset izleyecekleri anlamına gelmiyor.

Nitekim, bu kez, uluslararası dengeleri gözetir bir şekilde davranmaya özen gösteriyorlar. Bu onların ılımlı veya aklı başında bir çizgiye geldikleri anlamına gelmez, ancak iktidarı ilk ele geçirdikleri 1996'dan bu yana geçen zaman zarfında yaşananlardan çıkardıkları dersler olduğu, mevcut tavırlarından anlaşılıyor. 


Diğer taraftan, Taliban'ın ilkel bir dinsel dünya görüşü ve buna denk gelen bir siyaset anlayışları olduğu tartışılmaz ama 'Afganistan'a şeriat geldi' diye kıyamet koparmanın anlamı yok, çünkü Afganistan zaten Şer'i hükümlere göre yönetiliyordu.

Kabil ve birkaç şehirde ABD destekli yönetimin vitrinini oluşturan kızların eğitimi gibi alanlar son derece kısıtlı idi ve ilkokul çocukları bile halihazırda başörtüsü ile okula gidebiliyordu. 


Afganistan yirminci yüzyıl başlarında yaşadığı kısa modernleşme süreci, bu ülkede merkezi bir yönetimin kurulamamış olması ile başarısızlığa uğradı.

1973 yılında Cumhuriyet ilan eden darbeden sonra ikinci bir darbe ile iktidara gelen Sovyet yanlısı rejimin tutunması da zordu ama bu süreçte özellikle de kadınlar konusunda modernleşme gayretleri kısıtlı da olsa belli bir mesafe kazanmıştı.

Bu süreç, hem komünist rejimin eğretiliği yüzünden, ama en çok da, Soğuk Savaş'ın son perdesinin Afganistan'ı alt üst etmesi ile son buldu.

ABD en başından itibaren, Afgansitan'ı Sovyetler'e kaptırmamak için İslamcı muhalefeti desteklemekle kalmadı, besledi büyüttü, o da yetmedi, Pakistan ve Suudi Arabistan ile ortak bir strateji ile dünyanın dört bir yanından cihatçının Afganistan'a doluşmasını sağladı.

ABD Başkanı Reagan'ın, Beyaz Saray'da Afgan mücahitlerini ağırlayıp, onları 'Amerika'nın kurucu babaları'na benzetmesi meşhurdur.

Sovyetler'in Afganistan'ı terk etmesinden sonra, ülke 'mücahit komutanlar' denilen 'savaş lordları'nın kendi aralarındaki çatışmaların sebep olduğu iç savaş, keyfi idare, tecavüz, işkence, katliam alanına döndü.

Taliban hareketi bu ortamda doğdu ve asgari güvenlik ve düzen vadettiği için toplumsal taban kazandı.


ABD'nin 11 Eylül sonrası Afganistan işgali ardından kurdurduğu kukla yönetim, eski mücahit güçlerin rekabet içinde çıkar birliğinin tepesine oturtuldu, böyle olduğu için de bir türlü dikiş tutturamadı.

Bu süreçte, işin içine bir de ABD'nin NATO ile birlikte gerçekleştirdiği askeri müdahalenin neden olduğu bin bir sorun eklendi, yanlışlıkla bombalanan düğünler, öldürülen siviller, yerel güçler ile işbirliği yapan ABD askerleri veya özel güvenlik şirketlerinin elemanlarının karıştığı tecavüz, işkence, kötü muamele, dış yardımların rant kavgası içinde bölüşülmesi derken Taliban bu koşullar altında yeniden güçlendi.

Şimdilerde ABD'nin Taliban'ın güçlenmesinden Pakistan'ı sorumlu tutması tam bir pişkinlik. Pakistan'ın Afganistan siyaseti hiç masum değil, ama sonuçta Pakistan'ın bugünkü hale gelmesinin perde arkasında da Soğuk Savaş siyasetlerin rolü çok önemli bir etken oldu.

Kısacası, Afganistan ve Taliban meselesi kulaktan dolma laflarla kavranabilecek bir mesele değil. Tam da bu nedenle, muhalefet edeceğiz diye anlayıp dinlemeden tutum takınmanın alemi yok.


Tüm bunları yazmak istememin nedeni, muhalif bir televizyon kanalında İYİ Parti Milletvekili Ahat Andican ile yapılan sohbeti izlemem oldu.

Kuşkusuz Andican, bu konuların yabancısı olanlardan biri değil, tam da o nedenle, söylediklerini sadece siyasi bir taraf olmasına yordum.

Andican, ABD'nin başlangıçta Taliban'ı desteklediğinden bahsetti, ama Batı'nın asıl gözdesinin pek övdüğü Kuzey İttifakı olduğuna değinmedi. Diğer mücahit güçlerin ABD ile doğrudan işbirliği içinde olduğundan da söz etmedi.

Kuzey İttifakı mensubu ve zamanında Taliban tarafından öldürülen Tacik lideri Şah Mesut'a övgüden sonra şimdilerde oğlunun Taliban karşıtı bir hareket başlatmasının önemine vurgu yaptı.

Ancak asıl önemlisi, neredeyse Türkiye'nin Afganistan'da Taliban karşıtı güçleri desteklemesi gerektiğini ima etti.

Bu meyanda, iktidarın Taliban ile müzakereye açık siyasetinin, Afganistan'daki Türk kökenlileri ve Orta Asya Cumhuriyetlerini inciteceğini iddia etti.

Doğrusu, Türkiye doksanlı yıllardan başlayarak bu doğrultuda bir siyaset izleyerek özellikle Özbek General Raşid Dostum'u desteklemiştir.

Merak edenler Raşid Dostum'un siciline bir baksalar, Taliban karşıtı bu savaş lordunun kim olduğunu daha iyi anlarlar.

İktidarın Afganistan siyasetini eleştirmek adına, alternatif olarak takdim edilenlerin kim olduğuna iyi bakmak lazım.  

Andican'ın Özbek asıllı bir Türk milliyetçisi olması hasebiyle böyle bir çizgide olması anlaşılabilir, ama iktidara muhalefet eden herkesi baş tacı eden başta CHP, tüm muhalefet dersini iyi çalışmamaya devam ederse, kimin peşinde nereye savrulduğunu kavramaktan aciz kalmaya devam eder.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU