Can pazarı

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Her şeyi geçtim, canımız ucuzladı. Evet, Türkiye'de insan canı değerini kaybetti.

Dolar yükseliyor, avro yükseliyor, insan canının değeri düşüyor.

Öyledir bu işler.

Misal, Avrupa'da, Amerika'da, Kanada'da falan bir felaket olduğunda, insanlar hayatlarını kaybettiğinde büyük haber olur medyada.

Halbuki Afrika'da, Hindistan'da, Afganistan ya da Irak'ta o felaketler vakayı adliyeden sayılır. Haber değeri taşımaz. İnsanların onar yüzer ölmesine alışmışızdır buralarda.

İşte Türkiye artık öyle bir yer haline geldi...

Geçtiğimiz hafta Balıkesir yakınlarında bir otobüs şarampole uçtu. Efetur firması yola çıkması yasak olan, yorgun şoförü zorla sefere çıkardı.

Sonuç? 15 vatandaşımız hayatını kaybetti. 14 de yaralı vardı. Akıbetlerini bilmiyoruz.

Ölen insanlar bir sayıdan ibaret algılanmaya başladı bizim memlekette. Bu ne kadar uğursuz bir durum...

Her insan bir hikayedir oysa. Vakitsiz ölümler ise çok can yakar.

Ayvalık'tan tıp fakültesi öğrencisi gencecik bir kızımızı kaybettik biz o kazada.

Ailesinin, yakınlarının acısının yerine ne koyabiliriz şimdi?

Çocuklarını kaybedenler her gün acıya uyanır. O acı ömür bitmeden dinmez.

Her şeye ceza yazmakta pek maharetli devlet, insan hayatını doğrudan ilgilendiren otobüs firmalarını, şoförlerin sefer sayılarını denetlemekte hep "ihmal" halindedir.

Pandemi dolayısıyla patronlar çok para kazanamamıştır çünkü.

O otobüsün şoförünün kendi kardeşine yazdığı mesajlar ortada. "Beni zorla sefere yolluyorlar" diyor.

15 kişi ölüyor. Efetur patronuna hiçbir şey olmuyor. Hiçbir şey!

Hayatlarımız harcanıyor böyle.

Cühela takımı bütün dereleri yandaşlara dağıtmış, tabirimi mazur görün, dandik HES'lerle dolmuş her taraf, yandaşlar elektrik üretip garantili garantili, yüksek fiyattan bize satıyor, yağmur yağdığında baraj kapakları patlıyor, belki de açıyorlar, bilmiyoruz, aşağı vadide insanlar ölüyor!

İkiz çocuklarını kaybetmiş o anneyi gördünüz mü? Türkiye'nin standardı işte o annenin acısıdır.

İnsan hayatının ucuz olduğu topraklar böyledir.

Bir gün sel olur, bir gün ormanlarımızı kaybederiz. Her gün canlarımızı kaybederiz.

Ölümler kanıksanır. Bir süre sonra haber bile olmaz.

Hiç kimse sorumlu da tutulmaz.

Hiçbir "sorumlu" olmadığı için utanıp istifa eden birileri de olmaz.

Bir bakan, iki ayrı gün, iki ayrı açıklama yapar, yüzü bile kızarmaz...

Bizim ise hesap sorabileceğimiz tek bir mekanizma bile yoktur.

Memleket gözümüzün önünde memleket olmaktan çıkar, leş gibi bir yere dönüşür, dişimizi sıkmaktan dişlerimiz kırılır...

Kusura bakmayın, sizin de canınızı sıktım ama bu işin sonu nereye varacak bilmiyorum. Umarım bir çıkış yolu buluruz...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU